Ülkemizi ileriye taşıyacak önemli bir aşamayı daha geçtik. Uzay vatanımızda kendi haberleşme uydumuzla, kimseye bağımlı olmadan var olabileceğimizin göstergesi oldu. İlk yerli ve milli uydumuz değil, ama nitelikleri diğer uydulardan daha fazla olan ilk milli haberleşme uydumuz. Şimdiye kadar iyi bir uydu işletmecisi olduğumuzu, bu alanda tecrübe kazandığımızı söyleyebiliriz. Bunun ikinci adımı kendi uydumuzu yapmaktı. Bu adımı da daha önceki Göktürk 2 ile diğer keşif ve gözetleme uydularımızdaki yerli katkılarımızın verdiği tecrübeyle başardık. Türksat 6A öyle gökten düşmedi. Üçüncü ve son adımı ise kendi uydumuzu, kendi sistemlerimizle uzaya gönderebilmek. Uydu fırlatma kabiliyeti kazanmak. Bu konuda da güzel çalışmalar yapılıyor. Ancak tüm bunların sürdürülebilir olması için organizasyon, verimlilik, ilgili şirketleri liyakatli kişilerle yönetme konusunda ciddi sıkıntılarımız var. Bizim için zor olan ise işin bu tarafı…
Türksat 6A uydumuzda yerlilik oranının yüzde 60 ile yüzde 80 arasında olduğu ifade ediliyor. Önemli olan elbette yerlilik oranı değil. Tasarım ve kritik bileşenleri yapıyor olmamız kıymetli. Bu oran tüm uydu bileşenleri içinde yüzde 10-15 kritik ürünlerde olabilir, mesele bunu başarmada. Uzaydaki diğer tüm uydularda da çeşitli ülkelerin ve şirketlerin ürünleri yer alıyor. Dolayısıyla yerlilik yüzdesiyle konuya yaklaşırken dikkatli olmak gerekir. Bu sebeple yerlilik oranına değil, kritik bileşenlere, tasarıma odaklanmak icap ediyor.
Peki, Türk mühendisleri tarafından tasarlanıp, üretilen Türkiye’nin ilk yerli ve milli haberleşme uydusu Türksat 6A ülkemizi nereye taşıyacak? Uydu yapmayı başaran 11 ülkeden birisi olduk, ama uydu üretmeye devam edebilecek miyiz? Bunun için gerekli organizasyon adımları atıldı mı? Küresel ölçekte uydularını pazarlayan ülke konumuna gelebilecek miyiz? Ya da pazarlanabilecek kalite ve maliyette uydu yapabilecek miyiz? Malum tedarik zinciri kurup, verimli seri üretime geçmede de sorunlarımız var. Ayrıca dünyaya açılabilmek için bir kadromuz, şirketimiz var mı? Her şeyden önemlisi uzayda kendi yaptığımız uydularla var olmaya, muadilleriyle yarışmaya devam edebilecek miyiz? Bunun için doğru şekilde konumlanmış bir “Uydu” şirketimiz olacak mı?
Türksat 6A’yı uzayla buluşturduk. Şimdi bu sorulara cevap arama zamanı. Çünkü çoğunun cevabı maalesef yok. Mesela ortada uydu yapmak üzere kurguladığımız müstakil bir şirketimiz bulunmuyor. Yüksek teknoloji alanında faaliyet gösterecek böyle bir şirkette uygun elamanlar çalıştırmak, ona göre ücretler vermek, yurtdışından tersine beyin göçünü harekete geçirmek, onlara ümit vermek, önlerini açmak ve liyakatli kişilerle yönetmek için bir atılım lazım. Türksat 6A uydusunun yapımı esnasında ve sonrasında bakanlıklar ve diğer kurumlar arasında yaşanan tartışmaları bildiğim için işe organizasyonla başlanması gerektiği kanaatindeyim.
Daha önceki uydularımızı farklı ülkelerde yaptırıp, farklı yerlerden yörüngesine göndermiştik. Türksat 6A ise ABD’nin Florida eyaletinde bulunan Kennedy Uzay Merkezi’nden başarıyla fırlatıldı. Space X firmasına ait Falcon 9 roketiyle Fırlatma Kompleksi 40’tan uzaya gönderildi. Merritt Adası’nda bulunan, Atlas Okyanusu kıyısındaki Miami ile Jacksonville arasındaki Cape Canaveral’da yer alan bu merkezi ben de daha önce ziyaret etmiştim. Ekvatora en yakın bölge olması sebebiyle uzay seyahatleri için burası merkez seçilmiş. Sadece incelemek, gezmek ve bilgi almak üzere yaptığım ziyaret hayatımdaki en önemli tecrübelerden birisi olarak anılarıma kazınmıştı.
Houston’daki NASA’nın merkezini de birkaç kez ziyaret ettiğimde bu kurumların organizasyon yapıları dikkatimi çekmişti. Çünkü bizdeki kurumlar arası uyumsuzluk, birbirini desteklemek yerine yabancılarla iş tutma aşkı her güzel gelişmeyi yok edebiliyor. Başarı da gerektiği gibi paylaşılmıyor. Devletin imkânları ortaklaşa aynı hedefe yönlendirilemiyor. Geleceğe yönelik açıklamalarda, “cekli, caklı” süslü ifadeler bolca kullanılıyor, sonrasına bakılmıyor. Hizmete girdikten sonra ne derece kullanıldığı sorgulanmıyor, ölçülmüyor.
Türksat 6A’nın fırlatılmasına eşlik etmek üzere projeye ilgisi ve katkısı olan isimler; Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, Bakan Yardımcısı Ömer Fatih Sayan, Savunma Sanayi Başkanı Haluk Görgün, TUSAŞ Genel Müdürü Mehmet Demiroğlu, Aselsan Genel Müdürü Ahmet Akyol, TÜBİTAK Başkanı Hasan Mandal ve diğer yetkililer Florida’ya fırlatma üssüne gittiler.
Türksat 6A’da Savunma Sanayi Başkanlığı ve ilgili şirketi TUSAŞ entegrasyonu yapan, uyduyu üreten konumdaydı. Aselsan ve diğer şirketler ise proje yürütücüsü olarak görev aldılar. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ve ilgili kuruluşu TÜBİTAK Uzay ise proje yöneticisi, sorumlusuydu. Ulaştırma Bakanlığı ve ilgili kurumu Türksat ise uydunun müşterisi, işletmecisi konumunda.
Görüldüğü üzere 3 ayrı kurum var, ama uydu yapımı ve pazarlamasında ismi geçen bir oluşum yok. Dolayısıyla bu işlerin devamlılığında, verimliliğinde eğer sağlıklı bir organizasyona gidilmezse mutlaka sıkıntı olacaktır. AR-GE olarak başarılan işlerin, kalıcı ürüne dönüşmesinde, tedarik zincirinin oluşturulup, seri üretime geçilmesinde sıkıntı yaşanacaktır.
Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fatih Kacır, uydunun fırlatıldığı gün şu dikkat çeken açıklamayı yaptı: “Türkiye’nin, Milli Uzay Programı doğrultusunda uydu geliştirme alanında kamudaki kapasiteyi tek çatı altında toplayarak küresel rekabet gücüne sahip milli uydu markasını oluşturacağız.”
Evet, benim de tam söylemek istediğim bu. Dağınıklık var. Organizasyon adı altında bakanlıklar, başkanlıklar birbirinden kurum, proje alma telaşında. Sanayi ve Teknoloji Bakanı Kacır’ın da bu işin altından kalkması, tek çatı altında toplaması zor. Çünkü zaten mevcut kendine bağlı kurumları liyakatli yöneticilerle ve hak ettikleri değerlerle yönetmede ve donatmada sorun yaşıyor. Dolayısıyla uzayla ilgili çalışmalara bakanlar arası mücadeleyle çözüm bulunması imkânsız. Çünkü “tek çatı” derken uzayla ilgili konuları bir bakanlığın altında, bir merkezde toplamak çok zor olacaktır. Bildiğim kadarıyla örneği de yok. Bakanlıklar dışında bir “tek çatı” gerekiyor.
Türksat 6A, Türkiye’nin en önemli AR-GE projelerinden biri. TÜBİTAK Uzay, TUSAŞ ve Aselsan gibi şirketlerimizin imzasını taşıyor. Fakat AR-GE projesini kurumsallaştıracak, bu şirketlerin imkân ve kabiliyetlerini ileri taşıyacak, yeni uydu projeleri yapıp, pazarlayacak bir şirketimiz henüz yok. Böyle bir organizasyon için bazı bakanlıkların şimdiden yürüttüğü tartışmalar var. Bunu da biliyorum. Hatta şu an uzayla ilgili olarak çalışma yürüten ve yanlış yerlerde faaliyet gösteren şirketlerimiz de var. Mesela işletmeci, operatör, uydu yaptıran konumuyla Türksat ne kadar doğru yerde? Buna itiraz edenler ne kadar doğru yere taşımayı düşünüyor? Bunlara kafa yorulması gerekir.
Türksat 6A uydumuz, TV yayıncılığı, haberleşme hizmetleri ve geniş kapsama alanı ile Türkiye’nin uydu haberleşme ihtiyaçlarına cevap verecek. Ancak şu an hizmette olan 5 haberleşme uydumuz bu ihtiyacı zaten karşılıyor. Dolayısıyla Türksat 6A’nın veya onunla ortaya çıkacak fazla kapasitenin dünyaya iyi pazarlanması icap ediyor. Peki kamu mantalitesiyle çalışan bir kurum bunu ne kadar yapabilir? Mevcut uydularımızın hizmet vermediği Hindistan, Tayland, Malezya ve Endonezya da Türksat 6A ile kapsama alanına girecek. Böylece 5 milyar insana hizmet verebilecek konuma geleceği söyleniyor. Doğru. Bakalım milli uydumuzu bu şekilde tanıtan kamu otoriteleri, bu organizasyon yapısıyla pazarlamada ne kadar başarılı olacaklar?
6 yılda bitecekti 10 yıl sürdü
Türksat 6A için 2014’te imza atıldı. 6 yılda bitirileceği ilan edilmişti, ama 10 yılda tamamlandı. Ancak bu tarz yüksek teknoloji projelerinde sürelere takılmamak gerekir. Önemli olan başarmaktır. Türkiye de başaran ülkelerden birisi artık. 6 yılda bitseydi belki uydu yapan 10’uncu ülke olacaktık. Şimdi 11’inci ülkeyiz. Fakat bu bir AR-GE projesi olduğundan maliyetleri de ona göre gerçekleşti. Şayet başka ülkelere de yapmak, satmak istiyorsak, ayrıca ülkemizin uydu ihtiyacını kendi ulaştığımız imkânlarla karşılamayı düşünüyorsak mutlaka liyakatle ve özel sektör mantığıyla işletilecek, Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı (TSKGV) şirketleri gibi olmayacak bir yapının kurgulanması gerekir.
Bilindiği üzere Türksat 6A, TÜBİTAK Uzay öncülüğünde, TUSAŞ ve Aselsan’ın da arasında yer aldığı şirketlerimizin ve Türk mühendislerinin kabiliyetleriyle geliştirildi. Ama yeni uydular yapmak ve pazarlamak için özel şirket gibi çalışacak bir öncü şirket yok. Bunun için “Uydu A.Ş.” isimli bir şirket ismi telaffuz ediliyor. En kısa sürede kurulmasını ümit ediyorum. Çünkü savunma sanayi şirketlerimiz marifetiyle küresel piyasada olamayız. Ordumuza hangi ürünü kaça yapıp sattıklarının hesabı yapılmayan şirketlerimizin girişimiyle uydu yapıp satamayız!
Tasarımı ve üretimi Türkiye’de gerçekleştirilen ilk gözlem uydusu RASAT, 2011’de yörüngesine yerleştirilmişti. Yazılımının tamamı, donanımının yüzde 80’i yerli olan ilk keşif ve gözetleme uydumuz Göktürk 2 önemli bir başarı hikâyesiyle 2012’de Çin’den uzaya gönderilmişti. Japonya’da yapılan Türksat 4A haberleşme uydusu ise 2014’de Baykonur’dan fırlatılmıştı. Aynı zamanda yanılmıyorsam bu uydu, Japonya’nın yurtdışına yaptığı ilk uydu olmuştu. Sonra 4B’yi de Japonlar yaptı. Son olarak geçen yıl Türkiye’nin metre altı çözünürlüğe sahip yerli ve milli ilk gözlem uydusu İMECE, ABD’nin California eyaletindeki Vandenberg Uzay Kuvvetleri Üssü’nden uzaya gönderilmişti.
Uydularımızı başka ülkelere yaptırırken de mühendislerimizi gönderip, teknolojik gelişmeleri yakından takip edip, öğrendik. Önce keşif ve gözlem uydularını geliştirdik, sonra milli haberleşme uydumuzu yaptık. Son aşama fırlatma sistemleri. Bu konuda da ciddi çalışmalar yapılıyor. Şu an 6 ülke uydusunu yapıp, fırlatabiliyor. Yedinci veya sekizinci ülke neden Türkiye olmasın?
Yörüngede kaç uydu var?
Artık uydular çağımızda önemli bir ihtiyaç. Dolayısıyla sayıları sürekli artıyor. En fazla uyduya da ABD sahip. Öyle ki dünyadaki diğer tüm ülkelerin sahip olduğundan daha fazla uydusu var. Dünya yörüngesinde 5.500 civarında aktif uydu bulurken, bunun 3.500’e yakını ABD’ye ait. Çin’in 550 civarında, Rusya’nın sahip oldukları ise yaklaşık 175 adet. Türkiye dâhil diğer ülkelere ait toplam uydu sayısı da yaklaşık olarak 1.330.
İlk uyduyu Ruslar fırlattı sonra çeşitlendi
Uzaya ilk uydu 1957 yılında Sovyetler Birliği tarafından fırlatıldı. O tarihten günümüze keşif, gözetleme, haberleşme gibi çeşitli amaçlarla 5 binden fazla uydu sivil ve askeri amaçlarla uzaya gönderildi. İletişim ve haberleşmenin de önemli parçası oldular. Günümüzde navigasyon sistemlerini de uydulara borçluyuz. Aynı zamanda uzay çalışmaları devasa bir de ekonomi oluşturdu. Uyduların inşa edilmesi, fırlatılması ve işletilmesiyle ciddi rakamlar dönmeye başladı. Özel şirketler bu işe el attı. Türksat 6A’yı da Elon Musk’ın SpaceX şirketi belli bir bedelle yörüngesine götürdü.
Statista’nın araştırmasına göre son bir yılda uzay programlarına yönelik küresel hükümet harcamalarının yaklaşık 117 milyar ABD dolarına ulaştığı belirtiliyor. Doğal olarak bu rakamın büyük kısmı yaklaşık 73 milyar doları ABD’ye ait. Çin 14 milyar dolar ile ikinci sırada. Uzay yarışına Türkiye’nin de iyi bir organizasyonla mutlaka kaynak ayırması ve bu alanda olması gerekir. Ama önce doğru bir organizasyon yapısı kurgulaması şartıyla. Türksat 3A’nın süresi yakında dolacak. Bulunduğu yer değerli. Orayı ikame edecek yerli uydumuzu hazırlıyor muyuz? Tecrübeli ülkeler yeni uyduyu ortalama 40 ayda yapabiliyor. Bizde bu hususta adım atıldı mı? Türksat 6B’yi, 7A’yı kim, ne zaman yapacak?
Yerimizi bilip, istikrarlı olmalıyız
Dünyada uydu üretebilen 11’nci ülke olduk. Bu güzel bir gelişme, ama devamının nasıl geleceği daha önemli. Bir tane yapıp gerisini getirememe gibi bir durum yaşanmamalı. Bunun için de milli uyduda imzası olan bilim insanlarımızın ihmal edilmemesi, her açıdan haklarının verilmesi, konumlarının korunması gerekir. Maalesef bu konuda ciddi sıkıntılar var. TUSAŞ’ın ciddi kaynak ayırarak kurduğu Uzay Sistemleri Entegrasyon ve Test Merkezi’nin (USET) kullanılması, başkalarına hizmet verir hale getirilmesi için bu alanda çalışan bilim insanlarımıza, mühendislerimize hak ettikleri değerler verilip, sahip çıkılmalı. Liyakatli yöneticiler ve kadrolarla hareket edilmeli. Aksi halde yüksek teknoloji alanında yetişen insan kaynağımızı ülkemizde tutamayız. Bildiğim kadarıyla yukarıda saydığım sebeplerden Türksat 6A uydusunu yapan kadroda çok değişim oldu. Sıkıntılar yaşandı. Hakları verilmediğinden, liyakati önemsemeyen bir yaklaşım sergilendiğinden ciddi sorunlarla karşılaşıldı. Bakanların, genel müdürlerin tensipleriyle bir yere gelen liyakatsiz kişilerle de uzay yolculuğuna çıkamayız. Bunları da tecrübe hanesine yazıp, yeni yol haritası çıkarılması ümidiyle…
‘Houston we hava a problem’dan, Gölbaşı Uydu Yer İstasyonu’na, Türkiye’nin yeni meselelerine hoş geldiniz!
YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN
Yazarın Diğer Yazıları
Bu gönderi kategorisi hakkında gerçek zamanlı güncellemeleri doğrudan bildirim almak için tıklayın.