Günümüzde ülkeler güçlerini sağlam ekonomik sistemleri ve yüksek teknoloji üretme kabiliyetlerinden almaktadır. Bu güçleri sayesinde diğer ülkeler üzerinde siyasi ve ekonomik üstünlük kurarak gelişimlerinin sürdürülebilirliğini sağlayacak kaynakları da rahatlıkla elde ederler. Bu ülkelerin hemen hemen hepsinde yüksek teknolojiye dayalı bir üretim altyapısı, bu altyapıyı destekleyen eko-sistem, gelirlerinde çeşitlilik, çok güçlü ve iyi çalışan bir tedarik zincirinin mevcut olduğunu görürüz.
Gelişim sürecinde yatırımlarının çoğunu ülke içinde gerçekleştirmiş olmaları da dikkat çeken bir diğer unsurdur. Bu yaklaşım ile kalkınma sürecini ülkenin her bir ferdi yaşamış ve ülke ekonomisinin büyümesi için gerekli fedakârlığı göstermiştir. Bu özverili ve uzun soluklu mücadeleden galip ayrılabilen ülkelerin refah seviyesi artmış ve sürdürülebilir büyüme sürecinin önü açılmıştır. Gösterdikleri özverili çalışmalar sayesinde hem siyasi hem de ekonomik anlamda dünyada söz sahibi olmayı hakeden bu ülkeler, aynı zamanda uluslararası pazarlara da erişim sağlamış ve dünyanın birçok yerinde üretim tesisleri kurmaya başlamışlardır.
Elbette, ülkeler projelerin mutlak sahibi olarak, tüm tasarım verisine ve ürünün tüm haklarına sahip olduklarından üretimin nerede yapıldığının onlar için bir önemi kalmamaktadır. Günümüzdeki rekabet düzeyini göz önünde bulundurduğumuzda, ülkelerin üretim tercihlerini etkileyen en önemli unsurun ucuz işgücü ihtiyacı olduğunu görürüz. Fakat unutulmamalıdır ki, bu aşamaya gelmeden istisnalar hariç tüm ürünlerin ilk önce ülke içinde üretilmiş olması yani ilk aşamada yerlilik kriterinin sağlanması bu ülkeler tarafından esas alınmıştır. Hatta bu yaklaşım aynı zamanda millilik kriterinin de bir ön koşulu olarak değerlendirilebilir.
Yeri gelmişken yerlilik veya yerlileştirme kavramını biraz daha teknik olarak ifade edecek olursak; “Yerlileştirme” bir ürünün üretiminin fikri hak sahipliğine bakılmaksızın ülke sınırları içerisinde gerçekleştirilmesidir. Bu üretim yabancı bir lisans altında da yapılabilir. Millileştirme kavramını da tariflersek; “Millileştirme” bir ürünün tasarımından üretimine, lojistik desteğine kadar bütün yaşam döngüsüne, fikri hak sahipliği de dahil olmak üzere, sahip olunması demektir.
Ülkenin belli bir güce ulaşana kadar bütün bu faaliyetlerini ülke içerisinde gerçekleştirmesi çok büyük öneme sahiptir. Dünya sahnesinde söz sahibi olan birçok ülke de bu yaklaşımı kullanmıştır. Bu noktaya gelebilmek için yerlileştirme ve millileştirme çalışmaları sistematik ve planlı bir program dahilinde taviz vermeden hayata geçirilmelidir. Belli bir güce ulaşıldığında da artık dünya üzerinde kendi tedarik zincirimizin kurulması oldukça kolaylaşacak ve kapılar ardı ardına açılmaya başlayacaktır. Ancak unutulmamalıdır ki, kritik teknolojilerin daima yerli ve milli kalması çok önemlidir. Aksi takdirde, hem ülke yönetiminde hem de ülke savunmasında zaaflarla karşılaşılabilir. Son yıllarda bilindiği üzere dünyanın süper gücü Amerika Birleşik Devletleri maliyet etkin olmasına rağmen bir çok üretimi Çin’de yaptırdığına pişman olmaya başlamış ve benzer üretimleri tekrar kendi ülkesinde yapma yoluna gitmeye başlamıştır. Çünkü sadece üretim yapılırken bile birçok alanda çok ciddi bir eko-sistem oluşmakta, bu da ülkelerin hem ekonomik hem de teknolojik gelişimine önemli katkılar sağlamaktadır.
Ülkemizin havacılık sanayindeki öncü kuruluşu TUSAŞ-Türk Havacılık ve Uzay Sanayii A.Ş örneğini ele alacak olursak, başlangıçta sadece F-16 savaş uçağı üretecek bir üretim tesisi iken bugün gelinen noktada özgün ürünler tasarlayan ve üreten önemli bir merkez haline gelmiştir. Üretim vasıtasıyla elde edilen bilgi birikimi ve tecrübeler yavaş yavaş diğer alanlarda kullanılmaya başlanmış, bu da yeni projelerin gerçekleştirilmesine imkan sağlamıştır. Böyle bir tesisin sadece montaj amacıyla kurulmuş olması başlangıçta çok eleştiri almış olsa da bugün gelinen aşama herkes tarafından takdirle karşılanmaktadır. Bu süreçte, F-16 uçağı kısmen yerlileştirilmiş olmasına rağmen, elde edilen başarı açık ve nettir. Elbette tam manasıyla yerlileştirme gerçekleştirilebilmiş olsaydı gelişimimiz çok daha hızlı olabilirdi. Lakin, burada önemli olan husus, kavramları doğru anlamak ve uygulama becerisine sahip olmaktır.
Yerlileştirme hedefiyle ithalatın tamamen kesilmesi ve her şeyi kendimizin üretmesi doğru bir yaklaşım olmayabilir. Yerlileştirme esnasında önceliklendirme yaparken iki önemli nokta daima göz önünde bulundurulmalıdır. Birincisi teknolojinin stratejik olması boyutu, ikincisi ise maliyet boyutudur. Tabi ki sratejik konularda maliyet göz önünde bulundurulamaz ancak birinci nokta söz konusu değilse dünyada oldukça ucuz olan bir şeyi yerlileştirme adı altında oldukça fazla bir maliyetle ülke içinde üretmek veya ürettirmek ciddi risk unsurları taşıyabilir.
Bu durum kaynakları israf etmekten başka bir işe de yaramayacaktır. Önemli olan cari açık yaratan, döviz kaybına neden olan, ülkeler arası en küçük bir siyasi anlaşmazlıkta temininde problem yaşanan ürünlerin yerlilik ve millilik oranını artırmaktır. Doğal olarak ülkemizde daha kaliteli ve ucuza üretebileceğimiz ürünleri milyonlarca dolar veya avro döviz ödeyerek temin etmek de doğru bir yaklaşım değildir. Dikkat edilmesi gereken en önemli noktalardan birisi de yerlileştirme ve millileştirme faaliyetlerinin ürün geliştirmeyle eş zamanlı gerçekleştirilmesinin çok zor olmasıdır. Yerlileştirme ve millileştirme süreçleri, ürünün pazara çıkması, pazarda yer tutması ve arz-talep miktarlarının pazar oluşturacak boyuta gelmesinden sonra ilerletilebilir. Bir ürün önce geliştirilir, sonra prototipi yapılır ve seri imalata geçildikten sonra ihtiyaca binaen yerlileştirme faaliyetleri hız kazanır.
Bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde ürün geliştirme yapılırken eş zamanlı olarak kritik sistem ve alt sistemlerin yerlileştirmesi istenmektedir. Bu durum proje zamanlarının uzamasına sebep olmakta ve nihai hedefe ulaşmayı geciktirmektedir. Bu husus proje sahibi tarafından baskı unsuru yapılmamalıdır. Faaliyetler eş zamanlı yürütülebilir fakat tasarlanan ürün için ilk aşamada hazır sistemler tercih edilebilir. Yoksa ürünün pazara çıkma süresi uzayacak ve ciddi bir pazar payı elde etmesi de zorlaşacaktır. Dikkat edilecek nokta ürünün hızlı ve kaliteli bir şekilde üretilmesidir. İlk aşamada neyi nereden aldığımızın bir önemi olmayabilir. Önemli nokta ortaya kaliteli, pazarın ihtiyaç duyduğu ve rekabet edilebilir bir ürünün konmasıdır. Daha sonraki aşamada üründeki kritik sistem ve alt sistemler belirlenerek planlı ve programlı bir şekilde yerlilik ve millilik oranları artırılabilir. Bazen bu süreç doğal olarak gelişebilir, pazar dinamikleri yerlileştirmeyi ve millileştirmeyi kendiliğinden ortaya çıkarabilir. Ortada bir pasta varsa herkes pay almak için var gücüyle çalışabilir. Bir başka yazıda buluşmak dileğiyle hoşça kalın…
Yazarın Diğer Yazıları
Bu gönderi kategorisi hakkında gerçek zamanlı güncellemeleri doğrudan bildirim almak için tıklayın.