Uçak yolculuklarında DNA’mız kırılıyor

Uçak yolculukları çoğumuz için zevkli bir seyahat. Bulutların üstünde kendinden geçenler, varmak istediği yerin heyecanını havada yaşayanlar, gökyüzünden önemli oranda iletişim kanallarının ve özellikle telefonunu kapalı olması, gelen-gidenin olmaması sebebiyle kısa süreli bir terapi yaşayanlar ve hafiften inzivaya çekilenler bile söz konusu olabiliyor. Bu yönleriyle bakıldığında harika birşey, ancak bir de uçak yolculuğunun getirdiği önemli riskler var.

Özellikle çok sık uçanlar; pilotlar, kabin personeli, iş insanları ve benim gibi gazeteciler için bu riskler daha keyfiyet arz ediyor. Havayolları da bu hususları dikkate alarak, yolculara havada uyarılar yapıyorlar, egzersizler, hareketler, uyuma saatleri öneriyorlar ve yiyecek-içecek menülerini uzmanlar eşliğinde daha sağlıklı bir şekilde hazırlama yarışı içine giriyorlar. Türk Hava Yolları’nın (THY) bu kapsamda başta Dr. Mehmet Öz olmak üzere, Dr. Ender Saraç gibi çeşitli uzmanlarla çalışmalar yaptığını biliyoruz. Peki havada vücudumuza neler oluyor ki böyle bir çalışma içine giriliyor?

Dr. Serdar Savaş ile havada vücudumuzun geçirdiği değişimleri konuştum.

‘Hastalık riskini artırıyor’

Uçuşlar sebebiyle bazı yolcular daha terminaldeyken yoğun stres yaşamaya başlıyor. Gökyüzünde belirli bir mesafenin üzerine çıktığımızda, aldığımız radyasyon miktarı da artıyor. Radyasyonun artmasıyla vücutta birçok olumsuz gelişmeler oluyor. İlk olarak hücrelerim iz ve hücrelerimizin çekirdeğinde bulunan genetik materyalimiz etkileniyor. DNA’larımız kırılıyor. Bu konuları ve aklım takılan tüm hususları, çok sık uçan birisi olarak, en yetkin ve değerli bir bilim insanıyla konuştum.

Genetik bilgiyi, kişiye özel koruyucu tıp alanına dünyada ilk uygulayan ve bu alanın uluslararası liderliğini yapan hekim ve bilim insanlarının önde gelen isimlerinden Dr. Serdar Savaş ile havada bedenimize neler olduğunu masaya yatırdım. Dr. Savaş, DNA’nın kırılmasının kanserlere yol açtığını, yaşlanmayı hızlandırdığını, kalp, şeker ve alzheimer hastalığı gibi bir çok arzu edilmeyen rahatsızlıklara sebep oldu ğuna dikkat çekti. Öğrendiğim en dikkate değer husus; “Uçuşlarda en önemli ve birinci risk DNA’mızın kırılması.”

Fakat her insanda D NA kırıklıkları aynı şekilde meydana gelmiyor. Çünkü buna yatkınlığı olanlar ve olmayanlar var. Ayrıca normal hayatında da DNA’sı fazla kırılan insanlar da söz konusu. Vücudun DNA’yı tamiri de bütün insanlarda aynı değil. Kimi insanda çabuk, kimisinde daha geç tamir oluyormuş. DNA kırıkları üzerinde bir de havayoluyla seyahatlerde uzay radyasyonu eklediğinde hastalık risklerimiz artıyor.

İkinci önemli risk ise uçakta kanın pıhtılaşması. Seyahatte kabin içindeki basıncın değişmesine bağlı değişiklikler sebebiyle bedenimiz olumsuz gelişmeler yaşayabiliyor. Bunların da başında yine genetik olarak kanlarında pıhtılaşmaya yatkınlığı yüksek olan yolcular geliyor.

Özellikle faktör 2 ve faktör 5 denilen doğuştan getirilen 2 gen probleme işaret ediyor. Toplumun % 2’sini oluşturan bu insanlarda uçuş sırasında emboli atması yani pıhtılaşmış kan parçacıklarının atması söz konusu. Özellikle bacaklara atması ciddi bir mesele. Toplar damarlarda venöz tramboz denen ayakları şişiren ağrılı bir durum ortaya çıkarıyor. Venöz trambozun ordan kopup akciğere atması gibi durumlarda uçuş sırasında daha sık görülüyor.

YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN

 

Exit mobile version