4 Nisan 2020 tarihli makalemde, Avrupa’dan da örnekler vererek, Türkiye’nin de COVID19’den muzdarip yoğun bakım hastalarını, salgının üst noktaya ulaştığı kentlerden, hastane kapasitesinin daha müsait olduğu kentlere taşımak için, hızlı tren, THY ve TSK uçaklarının bir iki tanesinin kabinini modifiye etmesi fikrini ortaya atmıştım. Galiba o gün geldi de geçiyor.
Geçen gün Diyarbakır’da yoğun bakım ünitesinde yer bulunamayan bir hastanın ölüm haberi geldi. Habere göre, hastaya civar illerde de yoğun bakım yatağı aranmış ama bulunamamıştı. Güneydoğu’da ve Ankara’da durum hastane kapasitelerini zorluyor gibi.
İstanbul Atatürk Havalimanı’nın iki pisti yıkılarak yapılan ‘Pandemi’ Hastanesi, çalışır durumdaki üçüncü pistin hemen yanında olduğuna göre, bu hastane derhal bu tür bir işleve ayrılabilir herhalde.
Diyarbakır, Van, Mardin, Şanlıurfa gibi kentlerden getirilecek her yoğun bakım hastası, o kent hastahanesi ve sağlıkçıları açısından rahatlama getirecektir.
Bir Transall veya Hercules uçağına gerekli modifikasyon yapıldıktan sonra altı civarında yoğun bakım hastasının konulabileceğini varsaysak ve bu uçak günde üç sefer yapsa onsekiz hastayı Atatürk Havalimanı’na taşıyabilir. Uçağın bakım ihtiyaçları nedeniyle haftada bir gün operasyonel olamayacağını varsaysak bile altı günde taşıyacağı hasta sayısı 108’e ulaşır ki sorunlu bölgelerde önemli bir rahatlamaya neden olacaktır. Tabii, kendimizi sadece Güneydoğu Anadolu ve Atatürk Havalimanı ile de sınırlamamaız lazım. Havayolu ile sıkıntı olan/olabilecek her kentten, yatak kapasitesi müsait olan her kente bu tür hasta transferleri yapılabilir.
Konunun önemi konusunda bu vesileyle, Sağlık Bakanlığı, TSK ve ülkemizde her konuda son karar verici durumuna gelen Cumhurbaşkanlığı makamının bu vesileyle dikkatini çekmek istiyorum. Wuhan’dan A400’lerle vatandaşlarımızı tahliye eden, ABD dahil dünyanın değişik ülkelerine malzeme desteği sağlayan Türkiye Cumhuriyeti’nin bu işin de altından kalkacak kapasiteye sahip olduğunu düşünüyorum.