Yenilenebilir enerjilere yönelmek zorunluluktur!

Fotoğraf: AA

Yenilenebilir enerji demek kullandıkça tükenebilen bir kaynağa bağlı olmaksızın, sürekli kullanılabilen, tükenmeyen, kendisini yenileyen bir enerji türüdür. Yenilenebilir enerji kaynağı ise bu enerji türünün elde edildiği kaynaklara verilen addır. Yenilenebilir enerji kaynakları dediğimizde aklımıza güneş, rüzgâr, hidrolik, jeotermal, biyokütle ve okyanus (su dalgaları ve gel-git) gibi kaynaklar gelmektedir. Günümüzün en önemli konularından birisidir. Hem küresel ısınma hem enerji kaynaklarının sınırlılığı düşünüldüğünde yenilenebilir enerji kaynakları çok büyük önem arz etmektedir. Özellikle ülkemizin güneş ve rüzgâr potansiyeli dikkat çekmektedir. Ülkemizin ithalattaki en büyük kalemi enerji kaynaklarıdır. Buraya harcadığımız parayı ne kadar azaltabilirsek ülkemiz ekonomik anlamda o derece rahatlayacak, ekonomik krizler yaşanmayacaktır. Yenilebilir enerji kaynaklarının kullanımının önemi aşikârdır.

Bilindiği üzere günümüzde küresel enerjinin yaklaşık yüzde 80’i fosil yakıtlardan elde edilmektedir. Dünyadaki ülkelerin yer altı kaynakları ele alındığında büyük çoğunluk petrol, doğal gaz ve kömür yataklarından yoksundur. Özellikle son yıllarda yaşanan pandemi ve Rusya-Ukrayna savaşı enerji fiyatlarında yükselmeye sebep olmuş, yenilenebilir enerji kullanımının önemi gündeme getirmiştir. Küresel petrol ve doğal gaz fiyatları COVID-19 kısıtlamalarının gevşetilmesinin ardından talebin toparlanmasıyla birlikte 2020 sonlarında hızla yükselmeye başlamıştır. Bu eğilim, 2022’nin başlarında Rusya-Ukrayna Savaşı’nın etkisiyle daha da kötüleşti ve fiyatlar günlük olarak dalgalandı. 2020 ile 2022’nin başları arasında petrol fiyatları üç kat artarak ve 2014 öncesi seviyelere geri dönerek varil başına 100 ABD dolarının üzerini görmüş, Avrupa ve Asya’da doğal gaz fiyatları altı kat artmıştır. Küresel kömür fiyatları, şubat sonu ile Mart 2022 arasındaki haftalarda iki katına çıktı. Bu fiyat artışları ve değişkenliği, tüm dünyadaki endüstriyel faaliyetleri ve tüketicileri olumsuz yönde etkiledi. Çoğu ülke, dünyada az sayıda bulunan ihracatçı ülkeye bağımlı kalmaktadır. En yüksek petrol ithalatı yapan ülkeler Çin, Hindistan, ABD, Japonya ve Güney Kore iken en büyük paya sahip ihracatçı ülkeler ise Suudi Arabistan, Rusya ve Irak’tır. Avrupa Birliği (AB) petrol ihtiyacının %97’sini, gaz ihtiyacının ise %84’ünü ithal etmektedir. AB’nin en büyük tedarikçisi ise Rusya olup, doğal gazın %44’ünü ve petrol ithalatının %25’ini karşılamaktadır. Durum böyle olunca mutlaka enerji alanında dışa bağımlılığı azaltmak için özellikle güneş ve rüzgâr enerjisinden yararlanmak önem arz etmektedir. Örneğin AB, yenilenebilir hidrojen üretiminin iki katına çıkarılmasını ve kullanımının arttırılmasını içeren önlemler ile 2022’nin sonuna kadar Rus gazına olan bağımlılığı %60 ve 2030’a kadar tamamen azaltmayı hedeflemektedir. Yeni yayınlanan REPowerEu planı, AB’nin güneş panelleri ve rüzgâr türbinleri kapasitelerini 2025 yılına kadar iki katına çıkarmayı ve 2030 yılına kadar üç katına çıkarmayı hedefliyor. Almanya “özgürlük enerjisi” olarak adlandırdığı yenilenebilir enerjiye geçişini hızlandırarak 2035 yılına kadar tamamen yenilenebilir enerji ile elektrik üretimine geçmeyi hedeflemektedir. Almanya 2030 yılına kadar, güneş enerjisi kapasitesinin üç katına, karadaki rüzgâr enerjisi kapasitesinin iki katına ve deniz rüzgâr enerjisi kapasitesini 30 GW’a çıkarmayı hedeflemektedir. Her türlü fırsatı değerlendirerek bu alanda hem teknolojik üstünlük sağlanmalı hem de enerji ihtiyacı karşılanmalıdır. Ülkemiz gibi hem güneş hem de rüzgâr anlamında zengin bir ülkenin bu enerji kaynaklarından yararlanması çok düşük seviyededir. Neredeyse bizimle kıyaslanamayacak kadar az güneş kaynağına sahip Almanya’nın güneşten ürettiği elektrik bize oranla çok yüksektir. “Türkiye neden yeterli derecede bu alandan yararlanamıyor?” konusu ele alınmalı, devletimizin ilgili birimleri çok hızlı aksiyonlar alarak bu alanda çalışmaya başlamalıdır.

Hava kirliliği sorunları, aşırı hava koşulları, ortalama sıcaklıktaki ve deniz seviyelerindeki artış, okyanusların asitlenmesi ve yağış rejiminin değişmesi gibi çok sayıda zararlı etkilerinden dolayı politika yapıcılar büyük endişe içindedirler. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP), bu olumsuz sonuçları ele almak için iklim değişikliği, küresel ısınmayla mücadele ve hava kirliliğine odaklanmayı vurguladıklarını açıklamıştır. Ancak politika çabalarının etkili olmaması nedeniyle sorun, araştırmacılar ve bilim adamları için hala bir araştırma konusu olmaya devam etmektedir. Hava kirliliği ve iklim değişikliğine neden olan şey fosil yakıtların yanma reaksiyonu sonucunda atmosfere salınan gazlar olup bunlara sera gazı ismi  verilmektedir. Bu tanıma ek olarak atmosferde kızıl ötesi ışınları absorbe edebilen gaz bileşimlerine sera gazı denilmektedir. Sera gazları ve oranları dünyamız için çok önemlidir. Su buharı (H2O), karbondioksit (CO2), nitröz oksit (N2O), metan (CH4) ve ozon (O3) başlıca sera gazlarıdır. Sera gazlarının atmosferdeki ısıyı tutar ve hapsederler. Sera gazlarının artışı atmosferdeki sıcaklığı artırır ve küresel ısınmaya sebep olur. Ciddi anlamda iklim değişiklikleri meydana gelebilir ve gelmektedir. Bu gazları arttıran başlıca yakıtlar petrol, doğal gaz ve kömürdür. Bunlar ne kadar az kullanılırsa o miktarda kirlenme azalır. Son yıllarda havadaki sera gazı oranları hızla artmış, olumsuz etkiler görülmeye başlanmıştır.

Çeşitli AB girişimleri sera gazı emisyonlarını azaltmayı hedeflemektedir. AB, Kyoto Protokolü kapsamında 2008-2012 yılları arasında hedeflerine ulaştıktan sonra, 2020 yılına kadar 1990 seviyelerinin %20 altındaki bir sera gazı emisyon azaltma hedefini benimsemiştir. Avrupa 2020 Stratejisi kapsamında ana hedeflerden biri olan bu hedefe ulaşmak için AB Emisyon Ticareti Sistemi (ETS) için AB düzeyinde bir sınır belirlenmiş ve ETS kapsamında olmayan emisyonlar için tek tek her ülkenin hedefleri Çaba Paylaşımı Kararı altında belirlenmiştir. Aynı zamanda AB, rüzgâr, güneş, hidro ve biyokütle gibi yenilenebilir enerjinin kullanımını artırmak ve geniş bir yelpazedeki ekipman ve ev aletlerinin enerji verimliliğini artırmak için mevzuat uygulamaya koymuştur. AB ayrıca, enerji santralleri ve diğer büyük tesisler tarafından yayılan CO2‘yi yakalamak ve depolamak için karbon yakalama ve depolama teknolojilerinin geliştirilmesini de desteklemeyi amaçlamaktadır.

Temiz enerji gelişimi, iklim değişikliğiyle mücadele etmek ve en yıkıcı etkilerini sınırlandırmak için hayati önem taşımaktadır. Bilindiği üzere 2019 yılı kaydedilen en sıcak ikinci yıl oldu. National Geographic’in iklim değişikliğiyle ilgili Kasım 2015 özel sayısında, 19. yüzyılın sonundan bu yana Dünya’nın sıcaklığı ortalama 0,85 °C arttı. Yenilenebilir enerjiler, Aralık 2015’te Fransa’nın başkentinde düzenlenen Dünya İklim Zirvesi’nde imzalanan Paris Anlaşması ile uluslararası toplumdan önemli bir destek aldı. 2016 yılında yürürlüğe giren anlaşma, tarihte ilk kez bağlayıcı bir küresel hedef oluşturuyor. Yaklaşık 200 imza sahibi ülke, içinde bulunduğumuz yüzyılın sonunda gezegenin ortalama sıcaklığının, 2 °C’nin üzerinde iklim değişikliğinin daha yıkıcı etkileri olacağı sınırın çok altında kalması için emisyonlarını azaltma sözü verdi. Amaç, onu 1,5 °C’de tutmaya çalışmaktır. Uluslararası Enerji Dairesinin Mayıs 2021’de yayınlanan 2050’ye kadar “Net Sıfır Emisyon” senaryosu, hükümetler ve şirketler için bir zemin hazırladı. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi kapsamında 31 Ekim – 12 Kasım 2021 tarihleri arasında İskoçya’nın Glasgow kentinde 26. Taraflar Konferansı (COP 26) gerçekleşti ve 17 ülke 2050 tarihine kadar net sıfır emisyon elde etme sözü verdi, bazı ülkeler ise net sıfır emisyonu için 2025 tarihi hedeflediler. Avrupa Komisyonu, nihai enerji tüketimlerinde yenilebilir enerji kullanımını 2030 hedefini %45 olarak açıkladı.

Dünyada “Net Sıfır Emisyon” hedefine ulaşmak için gelecek yaklaşımları, eylemleri ve uygulamalarına bakıldığında aşağıdaki maddeler ön plana çıkmaktadır:

Uluslararası Enerji Dairesi (IEA) tarafından yıllık olarak üretilen istatistiklere yansıdığı üzere temiz enerjide büyüme durdurulamaz. 2014 yılında kurulan yeni elektrik üretim kapasitesinin neredeyse yarısını yenilenebilir enerji temsil etti ve böylece kömürden sonra dünyanın en büyük ikinci elektrik kaynağı haline geldi. IEA’ya göre küresel elektrik talebi, 2040 yılına kadar yıllık %2,1 oranında, birincil enerji talebinin iki katı oranında büyümektedir. Bu, elektriğin toplam nihai enerji tüketimindeki payını 2018’de %19’dan 2040’ta %24’e yükseltiyor. Elektrik talebindeki büyüme özellikle gelişmekte olan ekonomilerde güçlü olacaktır. Devlet politikaları, piyasa koşulları ve mevcut teknolojiler, Açıklanmış Politikalar Senaryosunda bugün %36 olan paylarının 2040’ta %52’ye yükselmesiyle birlikte, elektrik arzının düşük karbonlu kaynaklara kayması için bir rota belirlendi.

Sürdürülebilir Kalkınma Senaryosunda elektrik, nihai enerji tüketiminin %31’ine ulaşarak daha da büyük bir rol oynamaktadır. Bu projeksiyonda, elektrik, yenilenebilir enerji ve hidrojenin doğrudan kullanımının yanı sıra, 2040’ta özellikle elektrikli araçlar nedeniyle artan tüketimi gören az sayıdaki enerji kaynaklarından biridir. Nihai tüketimde, bugünkü petrolün yarısından daha az olan elektriğin payı, 2040 yılına kadar petrolü geride bırakacaktır. Yenilenebilir enerji, nükleer enerji ve karbon yakalama teknolojilerine yönelik hızlandırılmış çabalar, elektrik arzını hızla karbondan arındırarak, kömürle çalışan elektrik üretimindeki keskin düşüşü telafi ediyor ve enerji tüketimini azaltıyor. Enerji sektörü CO2 emisyonlarını 2040 yılına kadar dörtte üç oranında azaltacaktır.

Yenilenebilir teknolojilere dayalı bir enerji sistemine geçişin küresel ekonomi ve kalkınma üzerinde çok olumlu ekonomik sonuçları olacaktır. Uluslararası Yenilenebilir Enerji Ajansına (IRENA) göre, 2030 yılına kadar dünya genelinde elektrik üretimindeki yenilenebilir enerji payının ikiye katlanarak %57’ye çıkarılması, Paris Anlaşması hedeflerinin karşılanması için gerekli olacaktır. Yenilenebilir enerji projelerine yapılan yatırımlar kayda değer bir artış göstermektedir. Yenilenebilir enerji tesisleri, fosil yakıt veya nükleer santrallerden çok daha fazla yatırım çekiyor. Yenilenebilir enerjiye yapılan yatırım, 2021 yılında yeni enerji üretim kapasitesine yapılan toplam yatırımın %69’unu oluşturdu. Yenilenebilir enerji ve yakıtlara yapılan küresel yatırım 2021 yılında tahmini olarak 366 milyar ABD dolarına ulaşarak rekor bir seviyeye ulaştı. Çin, %37 ile küresel yatırımın en büyük payını temsil etti ve Çin’i Avrupa %22, Asya-Okyanusya (Çin ve Hindistan hariç) %16 ve ABD %13 pay ile izledi. Bu, yenilenebilir enerjiye yapılan yıllık yatırımların mevcut 366 milyar ABD dolarından 750 milyar ABD dolarına yükseltilmesini ve böylece yeşil ekonomiye bağlı istihdam yaratılmasının ve büyümenin artırılmasını gerektiriyor.

Türkiye’nin yenilenebilir enerji kurulu gücü yıllar itibarıyla artan bir trend izlemektedir. Ülkemizin özellikle güneşlenme potansiyelinin yüksek olması da göz önüne alınırsa bu artış trendinin devam edeceği öngörülmektedir. 2013 yılında 25,6 GW olan yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı kurulu güç, yıllık ortalama %10 oranında artarak 2021 yılı Eylül ayı itibarıyla yaklaşık 53 GW düzeyine ulaşmış, 2013 yılında %40 olan toplam kurulu güç içerisindeki yenilenebilir payı ise 2021 yılı Eylül ayı itibarıyla %53,2 seviyesine yükselmiştir. Türkiye’de jeotermal ve hidroelektrik enerji tesisi kurulumunda önemli adımlar atılmıştır. En aktif jeotermal enerji piyasası Türkiye ve Endonezya olurken, diğer piyasalarda son yıllarda çok az kapasite ilavesi görüldü. 2016-2021 yılları arasında ilk 10 pazar içerisinde yer alan Türkiye’de 0.9 GW’lık bir kapasite eklendi. Bu yıllarda Türkiye’yi 0.7 GW’lık bir artışla Endonezya izledi. Türkiye’de diğer önemli yenilenebilir enerji tesisleri ise hidroelektrik enerji tesisleridir. 2021 yılında dünya genelinde hidroelektrik tesislerinde kapasite artışlarına gidildi. Devam edilen bu artışlara rağmen hidroelektrik küresel üretim 2021’de tahmini %3,5 düştü. Bunun sebebi, iklim değişikliğinden dolayı yaşanan kuraklıklar olduğu belirtiliyor. İleride su kaynaklarında yaşanılacak kuraklıklardan dolayı ülkemizde de yeni yenilenebilir enerji kaynaklarına geçilmesi elzemdir. 2021 yılında ilk kez güneş ve rüzgâr enerjisi küresel elektrik üretiminin %10’undan fazlasını karşıladı. Özellikle dünyadaki bu gelişmelere göre güneş enerjisi ve rüzgâr enerjisi teknolojilerine yatırım yapılmalı, girişimciler desteklenmeli ve mevcut durumdaki işletmelere destek verilerek teşvik edilmelidir.

Türkiye, enerji ihtiyacını karşılamada, %74’lük bir ithalat bağımlılığına sahiptir. Bu oranın yüksek olmasının nedeni petrol, doğal gaz ve kömürün büyük bir kısmının ithal olarak gelmesinden kaynaklanmaktadır. Fosil kaynaklı otomobillerin yerine hidrojen ve batarya destekli elektrikli araçlara geçiş ile beraber buradaki elektrik ihtiyacının yenilenebilir ile karşılanması ve yeni bulunan doğal gaz rezervlerinin kullanıma açılması ile bu oranın önemli ölçüde düşmesi beklenmektedir.

Dünyada temiz enerji dönüşümü kapsamında önümüzdeki on yıl bir dönüşümün hissedilir görüntüsünü yansıtacaktır. 2040 yılına kadar yeni enerji ekonomisi daha fazla elektrik temelli, daha verimli ve temiz kaynaklı olacaktır. Teknolojik ve inovasyona dayalı politika eylemleri daha düşük maliyetlerle sürdürülecektir. Gelecekte güneş veya rüzgâr enerjisi artık mevcut en ucuz yeni elektrik kaynağı olacak ve bu durum güçlenerek devam edecektir. Diğer temiz enerji teknolojilerine (hidrojen, elektrikli araçlar, dijital teknolojiler vb.) eğilim artacak, bu yeni teknolojiler piyasalarda ivmeli bir çıkış yapacaktır.

Temiz enerji teknolojileri, yatırım için önemli bir yeni alan haline geliyor. Yenilenebilir enerji güncel 2020 verilerine göre dünya genelinde 12 milyon insanı istihdam etmiş ve istihdam oluşturmaya devam ederek uluslararası iş birliği ve rekabet için dinamik bir arena oluşturmaktadır. 2050 itibarıyla temiz enerji pazarının kümülatif olarak 27 trilyon dolar olarak gerçekleşmesi tahmin edilmektedir. Temiz enerji sektöründe oldukça önemli büyüme yaşanacak ve tabii ki bu önemli dönüşüm süreci için aşılması gereken zorluklar var. Enerji sektörü, hâlihazırdaki emisyonların neredeyse dörtte üçünden sorumludur. Enerji sistemi üzerindeki baskılar önümüzdeki on yıllarda artmaya devam edecektir.

İklim değişikliğinde enerji sektörü çözümün merkezinde olacak ve “Net Sıfır Emisyon” hedefi doğrultusunda ülkeler yenilikçi politikalar üretmeye devam edecektir. Hem iklim değişikliği etkileri ile mücadele hem de elektrik arz güvenliği açısından, işletmesi kolay ve esnek küçük ölçek modüler nükleer reaktörler (4. nesil) üzerindeki çalışmalar devam edecektir.

BM Ekonomik ve Sosyal İşler Departmanı’nın 2021’de yayımladığı rapora göre, dünyanın nüfus artış hızı gelecek on yıllarda azalacak olsa bile dünya nüfusunun 2050’de 2020’ye göre yüzde 20 ila 30 arasında daha fazla olacağı tahmin ediliyor. Artan nüfus enerji hizmetlerine olan talebi de artırıyor. Birçok gelişmekte olan ekonomi tarihsel olarak enerji ve emisyonların yoğun olduğu kentleşme ve sanayileşme evresinde yer alıyor. Günümüz enerji sistemi bu zorlukları henüz karşılayabilecek durumda değil. Yakın gelecekte hükümetler tarafından acil eylem planları hazırlanıp uygulanacaktır. Sürdürülebilir ekonomik toparlanma önemli hale gelecektir. Ülkemiz özelinde yenilebilir enerjinin her türlüsü üzerinde akademik ve ticari faaliyetlerin desteklenmesi, politikalar oluşturulması ve kararlı bir şekilde bu politikaları bilimsel akıl ile yürütülmesinin sağlanması ülkemizin enerjide dışa bağımlılığını bitirebileceği gibi dışa enerji ihraç eden bir ülke olmamızı çok rahatlıkla sağlayacaktır.

 

Exit mobile version