TUSAŞ’ta hasat zamanı geldi! (1. Bölüm)

Şirketin temelleri ilk olarak Türk Uçak Sanayii Anonim Ortaklığı (TUSAŞ) olarak 28 Haziran 1973 tarihinde atıldı. Amaç Türkiye’nin savunma sanayisinde dışa bağımlılığını azaltmaktı. Türk Hava Kuvvetlerinin savaş uçağı ihtiyacının karşılanmasına yönelik olarak F-16 uçaklarının kullanılması kararı ile F-16 uçağının üretimi, uçak üzerindeki sistemlerin entegrasyonu ve uçuş testlerini yaparak hava kuvvetlerimize teslim etmek üzere 1984 yılında TUSAŞ Havacılık ve Uzay Sanayii A.Ş. (Turkish Aerospace Industries, Inc., TAI) ile General Dynamics arasında Türkiye-Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ortak yatırım şirketi olarak 25 yıllığına kurulmuştur. 25 yıllık süre tamamlanmadan, 2005 yılında TAI’nin yabancı hisseleri Türk hissedarlar tarafından satın alınarak TAI ve TUSAŞ birleşmiş, bugünkü ismiyle TUSAŞ-Türk Havacılık ve Uzay Sanayii A.Ş. ismini almıştır. Şirketin yüzde yüz yerli ve milli hâle gelmesiyle birlikte ilk tohumlar atılmaya başlanmıştır. Aslında tam anlamıyla havacılık sektöründeki gelişmemiz bu tarihlerden sonra başlamıştır. Bu başlangıçla beraber örneğine havacılık tarihinde az rastlanır bir durum ortaya çıkmıştır. Canla başla çalışmalar yapılmış, tabiri caizse yılların ihmalleri, boş vermişlikleri, çeşitli engellemeler neticesinde oluşan boşluklar bu kısa dönemde telafi edilmeye çalışılmıştır. Hava araçlarının tasarım ve üretim süreçlerinde makul süreler yirmi yıla kadar çıkmaktadır. F-35 projesinin 1996 yılında başlaması ve halen üzerinde iyileştirmelerin devam ediyor olması, henüz Rus ordusu envanterine girememiş Su-57 projesinin 2002 yılında başlaması bunun en güzel örneklerindendir. Havacılık; uzun soluklu, çok çalışma ve sabır gerektiren bir alandır. Bu uğurda çalışmadan, sabır göstermeden, fedakârlık yapmadan başarıyı yakalamak mümkün değildir.

TUSAŞ, havacılık serüvenine F-16 montajları yaparak başlamıştı. Tabii montaj deyince hafife almamak gerekir. Montaj, bir işi öğrenmenin en etkili yollarından birisidir. Söke taka yapı anlaşılmakta, sistemler öğrenilmekte ve zaman içinde nerelerde aksama olduğu, nerelerin iyileştirilmesi gerektiği çok net anlaşılmaktadır. TUSAŞ’ın ilk kurulduğu yıllarda her zaman olduğu gibi yapılan iş küçümsenmiş, “Ne yapılıyor ki? Amerika’dan parçalar geliyor, burada montaj ediliyor.” gibi yapılan iş çok basite indirgenmişti. Aslında gelip uçağın ne kadar karmaşık bir yapıya sahip olduğunu görseler bu eleştirilerden kolayca vazgeçebilirlerdi. TUSAŞ, montajla başladığı serüveninde farklı projelerde kazandığı deneyimler sayesinde teknoloji transferini gerçekleştirmeyi başarmıştır. CASA, Airbus, Boeing, Sikorsky, KAI, Leoanardo vb. sivil ve askeri büyük havacılık firmaları ile yürütülen projeler, başka lisanslar altında yapılan üretimler, birlikte yapılan ortak geliştirme/tasarım projeleri sayesinde bugünlere gelinmiştir. Ülkemiz genel tüketici konumundan sıyrılarak, kendi sistemlerini tasarlayıp üretebilen ülkeler ligine terfi etmiştir. Bugün gururla isimlerini zikrettiğimiz Hürkuş, Hürjet, MMU Kaan, Atak T129, Atak-2, Gökbey, T-70, Anka, Aksungur, Anka-3, Turna, Şimşek bu dönemin eserleridir.

90’lı yıllarda TUSAŞ UAV-X1 ve hedef insansız hava araçları (İHA) ile başlayan süreç, 2000’li yılların başında taktiksel gözetim ve keşif misyonları için tasarlanan Anka’ya, günümüzde de sentetik aralıklı radar, hassas silahlar ve uydu iletişimiyle modüler bir platforma dönüşmüştür. İsmini efsanevi mitolojik bir kuş olan Anka kuşundan almıştır. Son yıllarda İHA’lar ülke savunması için çok etkin bir çözüm olarak kullanılmaktadır. Terörün etkilerinin yoğun hissedildiği dönemlerde, bu ürünlere ihtiyaç duyduğumuzda her zaman olduğu gibi ambargolar, oyalamalar ve dışlanmalar ile karşılaştık. Para veriyorsun, ürün gelmiyor; ürünü alıyorsun, parçası gelmiyor. Yazılım tamamen geliştiren ülkeye ait. Dış ülkelere bağlı olarak ihtiyaçlarımızı gidermeye çalışıyorduk. Bunun ciddi sıkıntılarını yaşadık ve günümüzde de yaşıyoruz. Sıkıntılar yaşandıkça bunun böyle devam etmemesi gerektiği herkes tarafından dile getiriliyordu. Türk Savunma Sanayii için dönüm noktalarından biri olan 2004 yılı Savunma Sanayii İcra Komitesi, aynı zamanda İHA/SİHA çalışmaları için de bir milat oldu. O zamanlarda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında toplanan komitede, Milli Orta İrtifa Uzun Havada Kalış (Medium Altitude Long Endurance, MALE) sınıfı bir insansız hava aracı geliştirilmesi için Savunma Sanayii Müsteşarlığı (SSM) ile TUSAŞ arasında sözleşme görüşmelerine başlanması kararı alındı. Savunma Sanayii Müsteşarlığı (10 Temmuz 2018’de Cumhurbaşkanlığına doğrudan bağlı başkanlığa dönüştürüldü.) ile TUSAŞ arasında 24 Aralık 2004 tarihinde sözleşme imzalandı. Akabinde Savunma Sanayii Müsteşarlığı, 2005 yılında Mini İHA tedariki için bir ihale daha açtı. Müsteşarlık, bu sefer yazılımından tüm sistemlerine kadar Türkiye’de geliştirilip imal edilecek bir Mini İHA istiyordu. Bu kapsamda yapılan ihaleyi Kale-Baykar ortaklığı kazandı. Aralık 2006’da Kale-Baykar ile Savunma Sanayii Müsteşarlığı arasında sözleşme imzalandı. Sözleşmeden çok kısa bir süre sonra da 2007 yılında Bayraktar Mini İHA teslimatları başladı.

Şirketimiz ilk MALE sınıfı İHA ürünü olan Anka’yı 30 Aralık 2010 tarihinde uçurdu. Sözleşme imzasından sonra ilk uçuş için geçen süreç 6 yıl oldu, geliştirmede sıkıntılar yaşandı, engellemelerle karşılaşıldı. Proje, azim ve kararlılık ile devam ettirilerek 2013 yılında silahlı versiyona evrildi ve Ekim 2013 tarihinde farklı bir konfigürasyon ile seri imalat süreci başladı. Sonunda ihtiyacımızı giderecek olan oldukça üst seviye bir hava aracı olan Anka B ve S modellerimiz envanterde yerini aldı. Çok çalışıldı, mücadele edildi, yorgunluklar yaşandı ancak tüm bunlara rağmen en sonunda amaç hasıl oldu. Her zaman söylemekten memnuniyet duyduğum bir husus vardır ki bu da bu tür projelerde başarısızlık olmadığı gerçeğidir. Çünkü olumsuz sonuçlar bile öğrenmemize ve tecrübe kazanmamıza katkı sağlar. Böylece yeni projeler tetiklenir, değişiklikler yapılarak yola devam edilir. Sonuç olarak, yeni projelerin daha hızlı ortaya çıkmasına yardımcı olur. Uzun zaman alan Anka’dan sonra 17,5 ay gibi kısa sürede benzer altyapı ve platform kullanılarak ilk uçuşunda bile 4 saat 20 dakika havada kalmayı başarmış ve mevcut konfigürasyonu ile 60 saat havada kalma rekorlarına sahip, 750 kg’dan daha fazla faydalı yük kapasitesi ile tartışmasız çok başarılı bir ürün olan Aksungur ortaya çıktı. Bundan daha büyük mutluluk ne olabilir? 6 yıl kadar önce çalışan sayısı yaklaşık olarak 4.500 kişi olan şirket; tesis, altyapı ve personel sayısı olarak 3-4 kat büyümüş, atılan tohumlar fidan olmuş ve fidanlar meyve vermeye başlamıştı. Bu meyveler savunma sanayi ihtiyaçlarımızı giderecek ve dış ülkelere bağımlılığımız azalacaktı. Tüm bu gayretlerin sonucunda dost ve müttefik ülkelere de meyvelerimiz ihraç edilmeye başlamıştı. İşte bu başarılar ile hasat zamanı geldi. TUSAŞ’ın İHA grubu, bu projelere ilave olarak farklı amaçlar için kullanılabilecek olan aslı hedef uçak olmak için tasarlanmış Şimşek’in de seri üretimini yaptı. Ne mutlu TUSAŞ ailesine, ne mutlu bu projelere destek veren bütün paydaşlara. Emin adımlarla yeni projelere devam ediliyor. Özellikle, Anka-3 var ki görüntüsü bile düşmana korku salıyor, dostlara güven veriyor. Delta kanat şeklinde görüntüsü olmasına rağmen ona insanın hayalet kanat diyesi geliyor. Tabiri caizse, bu hayalet özelliği ile geldiğini gören olmayacak, gittiğini ise duymayan kalmayacak. Yer testleri tamamlanan Anka-3 de 2023 yılı bitmeden gökyüzüyle buluştu. Bu, TUSAŞ tarihinin çok özel günlerinden biriydi. Görüntüsü insanı heyecanlandırıyor. Çok değil bundan 10-15 sene önce bir Heron almak için ne kadar uğraşıyorduk, şimdi dünya bizden ürün almak için sırada bekliyor. Hasat zamanı geldi, zaman ürün alma vaktidir.

 

Exit mobile version