“Kâfir bile olsa, hiç kimsenin kalbini kırma. Çünkü kalbi kırmak Allah´ü Teala´yı kırmaktır. Gönlü kırık zavallı garip birini görsen, yarasına merhem koy, yoldaşı ve yardımcısı ol.”
(Hoca Ahmet Yesevi).
Çok kıymetli TEI Yönetim Kurulu Üyemiz Prof. Dr. Muhittin Şimşek Beyefendinin teşvikleriyle bir yönetim kurulu toplantımızı ata yurdu Almatı’da gerçekleştirdik. Atalarımızın bu topraklardan Anadolu’ya göç ettiklerini bilmemize rağmen fırsat bulup daha önce herhangi bir ziyaret gerçekleştirememiştik. Bu vesileyle hem Almatı’yı hem Türkistan’ı hem de Çimkent’i görme fırsatı bulduk; tarihi, dili ve kültürü ile bu bölgenin Anadolu ile olan benzerliklerini yerinde müşahede ettik. Anadolu’nun İslamlaşmasında çok büyük katkısı olan gönüller sultanı mutasavvıf Hâce (Hoca) Ahmet Yesevi Hazretleri’ni makamında ziyaret ettik. Kendimizi farklı bir atmosferde hissettik, bir gönül sultanının makamında bulunmanın mutluluğunu ve manevi hazzını yaşadık.
Türk Hava Yollarımızın İstanbul’dan kalkan uçağı yaklaşık 5 saatlik bir uçuştan sonra Almatı’ya indi. Almatı havaalanında T.C. Almatı Başkonsolosu Sayın Evren Müderrisoğlu, Başkonsolos Yardımcısı Sayın Emre Karabatak, Başkonsolosluk personelleri ve Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi Avrasya Araştırma Enstitüsü Müdürü Doç. Dr. Suat Beylur Beyefendiler tarafından kısa bir süre misafir edildik, tanıştık, çay kahve içtik. Sonrasında otelimize hareket ettik. Sabahın altısı olmuştu, biraz istirahatten sonra kahvaltımızı yaptık. Hedefimiz masallarda, mitolojide anlatılan Şımbulak’taki o çok yüksek Tanrı Dağları’nı ziyaret etmekti. Tabii bu iş için en güzel ve kısa yol teleferik ile bu seyahati gerçekleştirmekti. Değerli büyüğümüz Muhittin Bey bizi emin ellerle teleferiğe bindirdi, kendisi de bizlere gezi sonrası lojistik sağlamak yani en uygun ağırlama yeri bulmak için yürüyüşe çıktı. Tanrı Dağları muhteşemdi, beyaz kara bürünmüş çok güzel bir manzara vardı ama hava mevsim dolayısıyla da oldukça soğuktu. Şehri kuş bakışı seyrettik, 3.200 rakıma çıktığımız zaman soğuktan ellerimiz kameranın tuşuna basamıyordu ve dağlarda buzullar vardı. Epeyce üşüdük, güzel resimler çektik ve temiz dağ havası aldık. Bu uzun seyahatte geri dönüşü tekrar teleferik ile sağladık. Ekip içerisinde yükseklik korkusu olan bendim ve herhalde ata yurdunun büyüleyici atmosferinden olsa gerek bu seyahati korkmadan hatta teleferik içerisinde ayakta durarak, resim ve video çekerek tamamladım. Şunu da ifade edeyim; Sayın Suat Bey’in, TEI Genel Müdürümüz Prof. Dr. Mahmut Faruk Akşit ve TEI Yönetim Kurulu Üyemiz Kement Akdemir Beylerin büyük destekleri vardı. Aşağıya indiğimizde yaklaşık 10 km yürüyüşten sonra bize güzel bir restoran bulan ama adeta soğuktan donan Muhittin Bey ile karşılaştık. Almatı’nın lezzetli etlerinden yapılmış kaburgaları iştahla yedik, sonrasında da Başkonsolosluğumuza kısa bir nezaket ve teşekkür ziyareti gerçekleştirdik. Ziyaret sonrası otelimize gelerek hem yüz yüze hem de çevrim içi bağlantılarla Yönetim Kurulu toplantımızı yaptık. Toplantı çok güzeldi, bizim için bu toplantının ata yurdunda yapılması değişik bir duyguydu. Devamında Başkonsolosumuzun onurumuza verdiği akşam yemeğine katıldık, çok güzel sohbet eşliğinde bu coğrafyada neler yapılabilir bunları konuşup değerlendirdik.
Ertesi gün Anadolu ve Türk milleti için çok şeyler ifade eden Hoca Ahmet Yesevi Hazretleri’nin medfun bulunduğu Türkistan’a hareket ettik. Planlandığı şekilde yaklaşık 1 saat 10 dakikalık bir uçuştan sonra Türkistan Havalimanına indik. Uçaktan indiğimizde, Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesinin kıymetli Rektörü Prof. Dr. Janar Temirbekova, Rektör Vekili Prof. Dr. Naci Genç, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mustafa Giritlioğlu ve diğer ekip üyeleri bizleri çok candan karşıladılar. Otelimize kadar eşlik ettiler, kendilerine teşekkür ederiz. Bizler için çok önemli bir gündü. Çünkü Türk dünyasının önemli üniversitelerinden biri olan tabiri caizse Türkler ve Kazaklar arasında köprü vazifesi gören Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesini ziyaret edecektik. Otelde kısa bir dinlenmeden sonra üniversiteye doğru yola çıktık, üniversite girişinde üniversite heyeti hepimizin çok sevdiği Arslanbek Sultanbekov’un bestelediği Dombra türküsüyle bizleri karşıladılar. Bu güzel müzik dinletisinden sonra mütevelli heyeti başkanı Sayın Muhittin Bey’i makamında ziyaret ettik, üniversite hakkında bilgiler aldık, nasıl işbirliği yapabiliriz bu konularda görüş alışverişinde bulunduk, çok faydalı bir görüşme oldu. Sonrasında kendi aramızda küçük bir toplantımız vardı, onu yapıp müteakiben üniversitemizin Kazak Rektörü Janer Hanım’ı makamında ziyaret ettik. Kendisi Türkiye’de eğitim görmüş bir gıda mühendisiydi ve gıda alanındaki çok güzel çalışmalarına şahitlik ettik. Özellikle kurutulmuş elma cipsleri çok lezzetliydi, gerçekten beslenme anlamında önemli bir girişim yapmışlardı. Coğrafya uçsuz bucaksızdı, yüzölçümü neredeyse Türkiye’nin 3,5 katı büyüklüğündeki ülkenin nüfusu ise Türkiye’nin dörtte birinden az. Bu araziler değerlendirildiğinde hem Kazakistan’a hem dünyaya büyük katkılar sağlayacağı aşikâr.
Sonrasında üniversitemizin davetlisi olarak Kazak kültürünü yansıtan yemeğe teşrif ettik. Hayatımda ilk defa Şubat veya Kımıran denen içecekten ve kımızdan içtim, at eti yedim. Kımıran, deve sütünün fermante edilmesiyle elde edilen geleneksel bir içecek olup Türkistan’da yaşayan Türkler arasında yaygın olarak tüketilmektedir. At etinin tadı güzeldi, bunun yanında iki farklı içecek de hoşuma gitti. Sohbetimizde, “Türk dünyasını daha nasıl etkin kılabiliriz? İş birliğini nasıl artırabiliriz? Hem bilimsel hem kültürel açıdan nasıl daha iyi olabiliriz?” konularını tartıştık, Türkiye ile ilgili muhtemel iş birlikleri masaya yatırıldı.
Seyahatimizin üçüncü günü çok heyecanlıydık çünkü hem Hoca Ahmet Yesevi’nin hocası Aslan Baba hem de Yesevi hazretlerini ziyaret edecektik. Edeben önceliği Aslan Baba’ya verdik. Aslan Baba’nın türbesi şehre yaklaşık 60 km uzaklıktaydı, hava alışık olmadığımız şekilde oldukça soğuktu fakat manevi atmosfer bizleri yeterince ısıttı. Anadolu’da İslam’ın yayılmasında önemli katkıları olan gönül erlerinin ayak bastığı toprakları ziyaret ediyorduk. Bundan daha güzel ne olabilirdi ki? Sonrasında Diyanet İşleri Başkanlığımızın yaptırdığı Hoca Ahmet Yesevi Camiinde cuma namazı kıldık, cami çok kalabalık ve gençler ağırlıktaydı. Kazakça hutbe dinledik. Dikkatimizi dilde çok benzer kelimelerin olması çekti. Kelimeler Türkçemizin biraz daha farklı söylenişi şeklindeydi. Hatta bazı kelimeler bizim köylerimizdeki gibi söyleniyordu. Cuma namazından sonra cemaatle biraz sohbet ettik, müteakiben gönüller sultanı Hoca Ahmet Yesevi Hazretleri’nin makamına ziyarette bulunduk, dualar ettik, o manevi atmosferi yerinde yaşadık. Görüntü muhteşemdi. Türbenin Timur tarafından yaptırılan binası çok özeldi. Bu özel mimarinin 2002 yılında UNESCO tarafından dünya kültürel tarihi mirası kapsamına alındığını da hatırlatmakta fayda var . Bu arada Hoca Ahmet Yesevi Hazretleri’nin 63 yaşından sonra haddi aşmak olarak nitelendirilen (peygamberimizin yaşını geçmek) bir döneminde inzivaya çekildiği o küçücük mekanı görme fırsatını yakaladık. Gerçekten de o büyük velinin hatırasını yâd ettik, insanın nasıl insanı kâmile dönüştüğünü ve bu süreci az da olsa tahayyül etme fırsatı bulduk. Türbe ve çevresi tam anlamıyla bir sanat abidesiydi. Burayı görünce insan doğal olarak “Semerkant, Buhara, Hiva nasıldır?” diye soruyor. Medeniyetlerin doğduğu bu bölgeleri gezip görmenin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bunun yanında bu bölgeler bizim ana yurdumuzdur, bunu unutmamak lazım. Bu coğrafyayı tanımak, kültürümüzü görmek, ata yurdu öz kültürü ile tanımak çok farklıydı.
Seyahatimizin 3. günü akşamı şehre geldigimizi duyan Türk dostu Kazakistan’ın Türkistan kentinde Türkistan Bölge Valisi Darkhan Satybaldy bizlerin onuruna Kazak kültürünü yansıtan özel bir yemek verdi, bu yemek hem kültürü yansıtıyor hem de sıcak dostlukların başlangıcı oluyordu. “Türk dünyasının manevi başşehri Türkistan’ı nasıl geliştirebiliriz? Nasıl dünyaya tanıtabiliriz? Neden bölgeyi Hz. Mevlânâ diyarı Konya gibi tanıtamıyoruz?” konularını ele aldık. Sayın Vali bizlerin ziyaretinden çok memnun olduğunu, yakın zamanda 2025 yılının ilk çeyreğinde bizleri ziyaret etmek istediğini bildirdi, biz de çok mutlu olacağımızı dile getirdik. Kazak kültürünü yansıtan yemekler yediğimiz restoranda duvar halıları dikkatimizi çekti. Anadolu’da dokunan halıların bire bir aynısıydı. Renkleriyle, temasıyla Anadolu’daki bu kültürün nereden geldiğini çok net bir şekilde anlamış olduk. Göçebe kültürünün değerli kültür miraslarını yerinde inceledik.
Vali Bey’in yemeğinden sonra dinlenmeye çekildik, ertesi gün de Türkistan’ın kültürünü görebilmek için bölgesel pazarı ziyaret ettik, küçük alışverişler yaparak otelimize döndük ve Çimkent şehrine doğru yola çıktık. Yol boyunca develer ve atlar gördük, hepsi uçsuz bucaksız arazide otlaklanıyorlardı. Bu soğuk havada dışarıda olmaları bizi biraz şaşırtmıştı fakat arkadaşlar bu hayvanların bu soğuğa dayanıklı olduğunu, dışarıda kalabileceklerini söylediler. Atların da daha çok besi için beslendiğini, bu atların binek atı olmadığını belirttiler. Havaalanında da çok sıcak bir uğurlamayla dönüş uçağımıza bindik. Yaklaşık 5 saatlik bir uçuştan sonra elhamdülillah ülkemize kazasız belasız döndük.
Sonuç olarak, ata yurdumuzun daha çok ziyaret edilmesinin, daha çok iş birliği yapılmasının, bu coğrafyanın yalnız bırakılmamasının ne kadar önemli olduğunu yerinde gözlemledik. Bu gönül coğrafyasında çok güzel işlere imza atmak, ilişkileri geliştirmek, Türk dünyasıyla güzel ilişkiler kurmak en büyük dileğimizdir. Bu seyahatte bizlere destek olan başta Muhittin Bey, Janer Hanım, Suat Bey, Başkonsolosumuz Evren Bey, Başkonsolos Yardımcısı Emre Bey ve personelleri olmak üzere, Naci ve Mustafa Beylere ve daha isimlerini sayamadığımız bütün dostlara tekrar tekrar teşekkür eder, bu gönül coğrafyamızdaki eşsiz hizmetlerinden dolayı müteşekkir olduğumuzu belirtmek isterim. Ata yurduna selam olsun.
Yazarın Diğer Yazıları
Bu gönderi kategorisi hakkında gerçek zamanlı güncellemeleri doğrudan bildirim almak için tıklayın.
Çok güzel bir gezi olmuş Fahrettin Bey. Özellikle Ata Yurdumuza yapılan bu geziler bağlarımızı kuvvetlendirmek adına çok kıymetli. TEI ekibinin üst düzey olarak katılması bu geziyi daha anlamlı kılmış. Başta Ahmet Yesevi Hz.leri olmak üzere manevi büyüklerimizi ziyaretiniz ve onlar için yapmış olduğunuz yorumlar, yerel yöneticilerin ve özellikle de Türkistan Valisi’nin göstermiş olduğu yakınlık, bu konuda hassasiyeti olan benim gibi milyonları mest etti.
Bir taraftan Suriye’de milyonları bir zalim diktatörden kurtarmaya çabalarken diğer taraftan Afrika’da iki kardeş ülke Somali ve Etiyopya arasındaki husumeti hiçbir çıkar gözetmeden yok etmeye çalışan bu güzel ülke, özünü ve geldiği yeri unutmadığını da sizler sayesinde göstermiş oluyor.
Saygılar sunuyor, görevlerinizde başarıların artarak devam etmesini diliyorum.