Oğul’u seneler önce Senegal’e götürmüştüm. Henüz ilkokul talebesi. Havaalanından transfer aracına giden tel örgülü yolda analı-bebeli, çoluk-çocuk, büyük onlarca çıplak ayaklı, yırtık elbiseli muhtaç, tellerin arasından ellerini kollarını uzatıp bir şeyler isteyince oğul tedirgin oldu.
Önce korktu sanmıştım. Ertesi gün kahvaltıda tabağına meyveler, kruvasanlar, sandviçler doldurmuş, ancak ağzına tek lokma attığını görmemiştim. Şehri dolaşmaya çıktığımızda fark ettim ki, otelden aldığı meyveleri, sandviçleri yolda gördüğü çocuklarla paylaşıyor. Önce otelden aldıklarına söylendim tabi, sonra da onun vicdanına hak verdim. Sonraki günlerde hep beraber oteldeki tüm kruvasanları çantalara doldurduk.
O günden beri oğul, sokaklarda veya okullarda çocuklarla paylaşım yapabileceği ülkelere seyahat etmeyi sever oldu. Ama artık çocuklar için gittiğimiz otellerden değil Türkiye’den erzak alıyoruz. Erzak derken oyuncak, kırtasiye ve giysiler.
Oğul, Hindistan, Tayland, Brezilya, Mauritius, Fas, Tunus, Mısır, Reunion, Seyşeller, Jamaika, Haiti, Karayipler, Madagaskar, Meksika, Suriye, Lübnan vs tüm bu ülkelerde tek başına yardım örgütü gibi çalıştı. İşi o kadar abarttı ki son gezimiz Zambia, Zimbabve ve Botswana turuna 6 bavulla çıktık. Tek bavul bizim ihtiyaçlarımız için yeterli. 10 günlük seyahatimizde sokakları, mahalleleri ve 4 ülkede 6 seçilmiş okul ziyaret ettik.
Bundan sonra rota neresi bilemiyoruz. Ancak Zambia, Zimbabve ve Botswana birbirine komşu ve benzer 3 ülke olarak, büyülü doğası, el değmemiş ormanları, safari yaparken izleme şansı yakaladığımız doğal yaşamdaki vahşi hayvanları ve 3 ülkeye bitişik dünyanın en geniş şelalesi Victoria Şelaleleri ile unutamayacağımız muhteşem günler geçirmemizi sağladı.
Zambia:
Eski adı Kuzey Rodezya, başkenti Lusaka olan ülkeye, CapeTown’dan 3 saatlik uçuşla Livingstone şehrine ulaştık. Bizi ilk karşılayan aracımız değil “Babunlar” oldu. Rehberimizin bu maymun türevi hayvanlara yönelik ilk tavsiyesi; elde yiyecek içecek, gözde gözlük olmasın. Neden dedik. Alıp kaçıyorlar dedi. Sonradan öğrendik ki Babunların tek derdi bu olsa yine de şükür. Elinizden, gözünüzden malı kaparken bir tarafınızı çizerlerse, gelirken yaptırdığımız Sarı Humma, Hepatit B, Sıtma gibi aşı ve ilaçların hiç bir faydası olamayabiliyormuş. Direkt AIDS… En çok AIDS yayanlar işte bu Babunlarmış.
Zambia’da ortak resmi dil İngilizce ama elbet tanınan onlarca yerel dil de mevcut. 18 milyon nüfus var. Yaş ortalaması 35. Neden çok düşük? Çünkü ülkenin büyük çoğunluğu açlıktan, fakirlikten ve başta AIDS olmak üzere hastalıktan kırılıyor. Dünya genelinde en çok HIV vakasının yaşandığı ülke Zambia.
Ülke genelinde okula gitme zorunluluğu da yok. Parası da para değil. 1 Dolar şu kadar para bile diyemiyorsunuz çünkü saat başı kur değişiyor. Sokaklarda hediyelik eşya niyetine paralarını satıyorlar. Kısaca, nüfusun 3’te ikisi günlük 1 Dolar’dan daha az bir kazanç ile yaşamını idame ettiriyor.
Yönetim başkanlık sistemi. Pazarlarda mal alım satımı genelde “takas usulü.” Yani; al 3 elma ver bir ekmek. Tabi yüzde 1 de olsa burada bir kaymak tabaka var. Hele “creme de la creme” dediğimiz kaymak üstü tabakanın beyazlardan oluştuğunu söylememe gerek yok. 3 kuruşluk bir ekonomi varsa, bu turizmden, bakır madenlerinden ve Zambezi Nehri civarında kendilerine bile yetmeyen ekim alanlarından geliyor. Elbette ana dinleri Hristiyan. Dilleri gibi dinlerini de değiştirmiş İngiliz. Hatta yollarını, ölçü birimlerini bile.
Zimbabve:
Zimbabve; yerel dilde dzimba-dza-mabwe yani “taş evler” demekmiş. Çünkü çok eskiden buradaki evler hep taşa oyularak yapılmış. Halen de bu evler eski eser vasfında gezilebilirler. Eski adı Güney Rodezya, başkenti Harare.
Komşusu Zambia ile kıyaslanınca daha zenginler ama yine de yüksek enflasyon para birimlerini dibe vurmuş. 1 ABD Doları 35 Katrilyon Zimbabve Doları ediyormuş. 2008 yılında ise enflasyon yüzde 90 trilyonu bulmuş. Zaten 2009’da da paralarını tedavülden kaldırmışlar. Süs eşyası şimdi. Genelde takas veya başka ülkelerin paraları ile alışveriş yapıyorlar.
Bu ülkede en sevdiğim, Madagaskar’da gördüğüm ortası tombul, sempatik Baobab ağaçlarına sahip olması. 18 Nisan 1980 tarihinde bağımsız olan ülkede ilk defa siyahlarla beyazlar eşit siyasi haklara sahip olmuşlar. Resmi verilere göre burada yetişkin nüfusun beşte biri AIDS hastalığına yakalanmış durumda. Başkanlık sistemi ile yönetilen ülkede seçimlerin de sağlıklı yapılmadığı söyleniyor.
Peki ne gördük biz bu 16 milyonluk ülkede? Viktoria Şelaleleri’ni. Şelalelerin eski adı Mosi-oa-Tunya. 1,7 km genişliğinde ve 128 m yüksekliğinde muhteşem bir şelale. Kaşif David Livingstone 1855’te şehre kendi, şelalelere ise İngiltere Kraliçesi Victoria’nın adını vermiş. Victoria Şelalesi’nin üzerinde ise fotoğraflarda görüleceği üzere hiç kaybolmayan bir gökkuşağı var.
Botswana:
Afrika denince benim aklıma vahşi doğadaki hayvanlar geliyor. Bu nedenle bu gezide ziyaret ettiğim 3 ülke içerisinde beni en çok tatmin eden ülke Botswana oldu. Şehirlerle pek işimiz olmadığı için Başkent Gaborone‘ye gitmedik. 2,5 milyonu geçmeyen ancak iyi yönetim, iyi eğitim, az nüfus, yeraltı zenginlikleri ve 15 bin ABD Doları’nı aşan kişi başı geliri ile Afrika’nın en zengin ülkelerinden biri Botswana.
Buranın en hoşuma giden tarafı ise, ülkenin neredeyse her köşesinin korumalı sit alanı olması. Chobe milli parkında yaptığımız safaride, yaban hayatın birer parçası olan filler, zürafalar, çeşitli antilop türleri, aslanlar, leoparlar, çitalar, su aygırları ve zebraların hemen hepsini çok yakından izledik.
Ülkede çoğunluk Setsvana dilini konuşsa da resmi ve ortak dil İngilizce. 1966’da İngiltere’den bağımsızlıklarını kazanmışlar.
Bu gönderi kategorisi hakkında gerçek zamanlı güncellemeleri doğrudan bildirim almak için tıklayın.