Önümüzdeki Şubat ayında Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı ile başlayan savaş ikinci yılını dolduracak. Bu savaş sırasında Avrupa Birliği (AB) ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) büyük oranda eşgüdüm içerisinde hareket ettiler. Arada kendi kamuoyları nedeniyle bazı farklı tepkiler olmadı değil ama sonuçta şu ana kadar bunları büyük oranda aştılar.
Savaş ilk başladığında Batı ilk başta paniğe uğramış gibiydi. Rusya’nın birkaç gün içerisinde Kyiv’i (Kiev) işgal edeceği ve kendisine dost yeni bir hükümet kuracağı düşünülüyordu. Bu nedenle ABD, Ukrayna devlet başkanı Volodimir Zelenski’yi yurtdışına kaçırmak ve sürgünde bir Ukrayna Hükümeti kurmasını sağlamak için hazırlıklar yapmıştı.
Ruslar ise Ukrayna halkının Rus ordusunu çiçeklerle karşılayacağı düşüncesiyle işgale katılan askerlerine tören geçişine uygun üniformalar bile dağıtmıştı. Ancak, olaylar çok farklı gelişti. Eski bir komedyen olması nedeniyle küçümsenen Zelenski, Kiev’de kalmaya kararlı olduğunu açıkladı. Aynı süreç içerisinde Ukrayna ordusu ve halkı önceden tahmin edilmeyen bir direniş gösterdi ve Rus ordusunu durdurdu. Direnişin ciddiyetini gören ABD acil olarak Javelin tanksavar silahları yollamaya başlarken, Türkiye’den alınan Bayraktar SİHA’ları harikalar yarattı. Bu iki silahın birlikte etkin kullanımı sayesinde, 64 km uzunluğunda bir zırhlı Rus konvoyu Kiev’in kuzeyinde yok edildi ve Rus ordusu Kiev yakınlarında mağlup edilerek Belarus’a çekilmek zorunda bırakıldı.
Ancak, Doğu ve Güney Ukrayna’da Ruslar ciddi toprak kazanımları elde etti. Bunların en önemlisi de Rusya’yı Kırım’a bağlayacak bir kara köprüsü oluşturmalarıydı. Buna karşılık eski Doğu Bloku ülkelerinin Ukrayna ordusuna sağladığı Sovyet yapımı teçhizat desteği ile Batı’nın finansman ve istihbarat yardımları sayesinde, Ukrayna Kuzeydoğu’da Kharkiv ve Güney’de Cherson civarından da Rusları hızla geri püskürttü. Rusların Odesa’yı işgal etme ve Ukrayna’nın Karadeniz’le bağını koparma çabası sonuçsuz kaldı.
Ukrayna ordusunun başarıları, savaşın devamıyla ilgili batılıların bir strateji oluşturmalarına olanak sağladı. Ancak şimdi geriye dönüp baktığımızda, Batı’nın, Ukrayna ordusunun hızlı bir şekilde topraklarını geri almasını istemediğini anlıyoruz. Savaşın mümkün olduğunca uzaması, bu şekilde Rusya’nın teçhizat, cephane ve asker kaybına uğraması, ambargolarla da ekonomisinin zayıflatılması, onlar için daha önemliymiş. Yine şimdi anlaşıldığına göre, Ukrayna’nın sivil ve askeri kayıpları, halkın çektiği acılar onları çok fazla ilgilendirmiyor. O nedenle, zamanında teslim edilmesi halinde savaşın akışını Ukrayna lehine hızlandıracak, Batı yapımı uzun menzilli yerden yere füzeler, tanklar ve savaş uçakları vermeyi sürekli geciktirdiler. Hassas elektronik savaş teknolojilerini ise hala vermiyorlar. 2022-23 kışında sağladıkları tek önemli teçhizat bir miktar hava savunma sistemleri oldu.
Batının ağırdan almasının bir sonucu olarak, cephe statik bir hale geldi. Bunu fırsat bilen Ruslar işgal ettikleri bölgeleri savunmak için ciddi bir savunma sistemi kurabildiler. 1200 km’lik temas hattında bazı yerlerde iki bazı yerlerde üç kademeli olan bu mevziler silsilesi, milyonlarca mayınla güçlendirildi. Ayrıca Ruslar en az 300 bin kişiyi askere aldı ve eğitti. İran’la stratejik bir işbirliği sağlayarak kamikaze drone’lar edindi ve kış boyu Ukrayna’nın enerji altyapısını vurarak halkını perişan etti. Ancak Haziran 2023 geldiğinde, bazı Batı üretimi tanklar ve zırhlı araçlar, yeterli miktarda 155 mm’lik toplar, uzun menzilli ve akıllı mühimmat Ukrayna’ya aktarılmış, Ukrayna askerlerine gerekli eğitimler verilmişti.
Bu arada, Batı basınına göre, Türkiye de Rusya ile olan ilişkilerini bozmamak için fazla gürültü çıkarmadan, 200 adet kirpi zırhlı araç, misket bombası vb teslimatında bulundu.
2022 sonunda verilmesi halinde çok işe yarayacak olan Batı imalatı (ama ağırlıklı eski teknoloji) zırhlı araçlarla 2023 Haziran’ı ve Temmuz’unda yapılan saldırıları Rus savunması kolaylıkla durdurdu ve savaş iyice iki tarafın da ağır insani kayıplara uğradığı bir cephe savaşına dönüştü.
Batı şimdi de, Rusya hava savunmasını iyice güçlendirdikten sonra en eski teknoloji F16 savaş uçaklarını Ukrayna’ya aktarmaya hazırlanıyor. Ancak, bu uçakların da artık savaşın akışına önemli bir katkı yapması beklenmiyor. Olsa olsa, Rus hava kuvvetlerinin rahat hareket etmesini bir miktar engelleyebilecek.
Sonuçta, savaş şimdilik kilitlenmiş durumda. Rusya’nın nüfusu 146 milyon. Ukrayna’nın ise yurtdışına gidenlerden sonra 29 milyona düştü. Dolayısıyla, daha kalabalık nüfusu ve teçhizat üretim kapasitesi sayesinde Rusya’nın bu uzun savaştan kazançlı çıkacağı görülmeye başlandı. Ayrıca Rusya’ya uygulanan ambargoların da pek sonuç vermediği anlaşılıyor. Bu nedenle de, Rusya’nın bu savaşı daha uzun yıllar devam ettirebileceği görünüyor.
Rus yönetiminin, yeni askere alma girişimlerine Rus kamuoyundan gelecek tepkiyi bastırma kapasitesi de oldukça yüksek. Ukrayna’da bu tür bir tepkiyi bastırmak ise o kadar kolay olmayacaktır. Ülkede savaşmaya istekli nüfus zaten silah altında. Gelen bilgilere göre yeni silah altına alınması gerekecek olan kişiler bu işe pek istekli değil ve direnç gösterme eğilimindeler.
Batı’da ise artık savaşa finansman sağlamak arzusu azalıyor. Herkes az veya çok savaşın maliyetini hissetmeye başladı. Özellikle ABD’de Cumhuriyetçilerin bir bölümü Ukrayna’ya yardımın kesilmesi taraftarı. Şu anda görüldüğü kadarıyla, 2024’te seçimleri kazanmaya daha yakın olan Trump da bu düşüncenin başını çekiyor. Demokratların Ukrayna’ya daha fazla kaynak aktarılması ile ilgili argümanları ise uygulanmakta olan stratejiyi açığa vuruyor. Kongre’den para isterken, Ukrayna’ya askeri ve ekonomik yardımlara devam edelim, zira hiçbir ABD’linin bir damla kanı akmadan savunma bütçemizin sadece %5’ini harcayarak Rus ordusunun konvansiyonel bir savaşı yürütme kapasitesinin neredeyse yarısını yok ettik. Bu muazzam karlı bir yatırım diyorlar. Ancak pek dinleyen yok. Anketlerde, ABD kamuoyunun %55’inin Ukrayna’ya desteğin kesilmesi eğiliminde olduğu da görülüyor.
Avrupa’da da savaşa destek ekonomik nedenlerle azalmakta. Artan dış göçler nedeniyle yavaş yavaş faşizme kayan Avrupa’da, Putin dostlarının hızla artması kaçınılmaz görülüyor. Macaristan ve Slovakya bu duruma birer örnek teşkil ediyorlar.
Bu nedenlerle NATO ve AB çevrelerinde artık “çatışmalar dursun, Rusya ele geçirdiği toprakları elinde tutsun, biz de Ukrayna’nın geri kalanını NATO’ya alalım” düşüncesi ısıtılmakta.
İşte bu noktada, Batı ile Ukrayna’nın stratejik çıkarları ayrışıyor. Ukrayna halkı topraklarını kurtarmak isterken, Batı ise şu ana kadar çok karlı bir yatırım yaptığını, Rus ordusunun en az beş, belki on yıl eski gücüne kavuşamayacağı, mali ve teknolojik ambargolarla Rusya’nın belki de daha uzun yıllar eski askeri ve ekonomik gücüne ulaşamayacağını düşünüyor. Acımasızca, daha fazla yardım yapmaları halinde bu yardımların kendilerine marjinal getirisinin düşeceğini hesaplıyorlar. Ukrayna’nın bölünmesi ve bir tampon devlet olarak yaşaması onlar için yeterli.
Biz aslında bu çirkin emperyalist oyunlarını kendi tarihimizden de biliyoruz. Bilindiği gibi, başta Britanya olmak üzere müttefikler Çanakkale’yi donanmayla geçmeyi deneyip başarılı olamayınca Nisan 1915’te Gelibolu’ya çıkarma yapmışlardı. O dönemde Osmanlı kuvvetlerini Çanakkale savunmasında yöneten komutan Lehman (Liman) von Sanders isimli bir Alman generaldi.
Bilindiği gibi, çıkarma harekatlarında, karaya çıkan birliklerin en zayıf olduğu zaman karaya ilk çıktıkları andır. Buna karşılık von Sanders Paşa’nın düşüncesinde, karaya çıkan birliklerin sırtlara kadar çıkmasına olanak sağlamak tercih nedenidir. Zira sırtlara çıkan düşman birlikleri, başarılı bir savunma yapılsa bile mevzilere girerek direnebilecekler, bu sayede savaş uzayacaktır. Çanakkale cephesinde çatışmaların uzaması ise Almanya’nın lehinedir, zira bu sayede Fransa ve İngiltere ile Almanların savaştığı Batı Cephesi’ne müttefikler yeterince destek sağlayamayacaklardır. Gelibolu’da ölenler ise Alman değil Osmanlı askerleridir. Yani Almanya, Gelibolu’ya teçhizat sağlayarak, ama asker göndermeden, Batı Cephesi’nde bir avantaj sağlayacaktır. Almanların gözünde ölen, yaralanan on binlerce Osmanlı askerinin pek bir önemi yoktur. Tıpkı bugün vatanlarını savunmak için şehit düşen veya yaralanan Ukrayna askerleri gibi.
Çanakkale’de bu durumun farkında olan bir Türk komutan vardır; Yarbay Mustafa Kemal! Ancak rütbesi gereği sözünü dinletememiştir. Alman çıkarlarını önceleyen bu savaş stratejisine rağmen, özellikle Mustafa Kemal’in insan üstü gayretleriyle, müttefikler sekiz ay sonra Gelibolu’yu boşaltmışlardır. Daha sonra da yine Mustafa Kemal’in önderliğinde Kurtuluş Savaşı ile ülke kurtarılmıştır. Fakat Osmanlı’nın insan kaybı son derece ağır olmuştur. Zaten kısıtlı olan eğitimli nüfusunun büyük bir bölümünü de bu çatışmalarda kaybeden ülkemiz, Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra da eğitimli insan eksikliğini on yıllarca çekmiştir.
Şimdi Ukrayna da, yine emperyal güçler tarafından, zamanında von Sanders’in önderliğinde Almanlar’ın bizi düşürmüş olduğu tuzağa düşürülmüş gibi gözüküyor. Ancak, ne yazık ki onların bir Mustafa Kemal’i yok!
Yazarın Diğer Yazıları
Bu gönderi kategorisi hakkında gerçek zamanlı güncellemeleri doğrudan bildirim almak için tıklayın.