Kuzeyimizde Ukrayna ile Rusya arasındaki savaş iki yılı aşkın bir süredir devam ediyor. Savaşın başında, hızla Kyiv’e girip yönetimi değiştireceğini ve kendine bağlı bir Ukrayna yaratacağını düşünen Rusya ciddi bir dirençle karşılaşmıştı. Pek çok yerden geri çekilmek zorunda kalan Rus işgal kuvvetleri, buna karşılık 2023 yazında Ukrayna’nın başlattığı karşı saldırıya başarıyla direnmiş, Ukrayna ordusuna adım attırtmamıştı.
2023 sonuna doğru ise Rusya yeniden saldırıya geçti. Harkiv’in kuzeyinden yeni bir cephe açtı ve bir miktar toprak ele geçirdi. Doğuda Donetsk Bölgesi’nde de ağır insan ve teçhizat kaybına rağmen bazı toprak kazanımları oldu.
Rusya’nın savaşta kontrolü yeniden ele geçirmesinde birkaç faktör rol oynadı. Her şeyin başında, Ukrayna ile karşılaştırıldığında, insan kaynakları çok daha fazla. Ek olarak, otokratik yapısı nedeniyle yönetim asker kaybını fazla önemsemeyebiliyor. Ölen askerlerin ailelerine verdiği yüklü tazminat da özellikle yoksul taşrada tepkileri baskılıyor. İkincisi Rusya’nın daha güçlü bir sanayii, yeraltı ve enerji kaynaklarına dayalı mali yapısı var. Batı’nın finans sistemi üzerinden uyguladığı ambargolardan pek etkilenmedi. Üçüncü faktör, Rusya’nın askeri-endüstriyel altyapısının son derece güçlü olması. Ayrıca, İran ve Kuzey Kore’den ciddi askeri, Çin’den ise teknolojik destek alıyor. Bu sayede Batı’nın teknolojik ürünlere yönelik ambargosunu da büyük oranda aşabiliyor.
Ukrayna’nın, insan kaynakları eksikliği dışındaki tüm zafiyetlerini ise bugüne kadar Batı dünyası kapatmaya çalıştı. Ancak, kendi iç çekişmeleri, eşgüdümsüzlük ve nükleer bir güç olan Rusya’yı fazla ürkütmeme endişesiyle, bu yardımları hep geç ve yetersiz yaptı. Örneğin verdiği silahların Rus topraklarına ve hava sahasına karşı kullanılmamasını istedi. Tank sevkiyatını da bir türlü yapmadı.
Batı dünyasının geçen yıl Ukrayna’ya savaş uçağı vermekte de çekingen davrandı. 2024’ün ilk dört ayında ise yeterli hava savunma mühimmatı sağlayamadı. Sonuçta Ukrayna hava sahası büyük oranda Rusların denetimine girdi.
Tüm bunlara ek olarak ABD’de bir grup Cumhuriyetçinin, tamamen iç politika ile ilgili nedenlerle, Ukrayna’ya yapılacak askeri ve mali yardımları kongrede engellemesi, Ukrayna açısından çok ciddi bir krize dönüştü. 155 mm’lik topçu mühimmatı, uçaksavar füzeleri ve karadan atılan, son derece etkin HIMARS (High Mobility Artillery Rocket System) füze bataryalarının ve bu bataryaların en uzun menzillisi (300 km) olan ATACMS (Army Tactical Missile System) füzelerinin teslimatının yapılamaması sonucu karada da üstünlük Rusya’ya geçti.
Nihayet, altı aydan fazla bir süre engellenen yardım paketi ABD Kongresi’nce onaylandı ve Ukrayna’ya yardımlar yeniden başladı. Ancak, cephane ve teçhizatın ağır Rus hava kara bombardımanı altında cepheye ulaşması zaman aldığından, Ukrayna ancak yeni yeni cephede dengeyi sağlamaya başladı. Batı teknolojisi, ancak oldukça eski model F16’ların da Ukrayna hava kuvvetlerine bu yaz sonu peyderpey teslimi bekleniyor. Ancak bu teslimat başlangıçta oldukça kısıtlı olacak. Uzmanlar toplamda 160 F16 ‘ya ihtiyaç olduğunu öngörüyor. Pilot eğitimi de ayrı bir sorun. Almanya ise savaşın akışında Ukrayna lehine olumlu etki yapabilecek olan Taurus füzelerini vermemekte hala direniyor.
Bir yandan yeni asker bulma sıkıntısıyla uğraşan, bir yandan da silah ve cephane kıtlığı çeken Ukrayna, cephenin bir bölgesinde ise oldukça başarılı olmaya devam ediyor. Tüm olumsuz şartlara rağmen Kırım ve Karadeniz’de üstünlük yavaş yavaş Ukrayna’ya geçiyor.
Kendi ürettiği Neptün füzeleri, Türkiye’den aldığı SİHA’lar, Batı’nın verdiği istihbarat, yine kendi geliştirdiği kamikaze insansız deniz araçları ile Karadeniz’deki Rus donanmasının gemi mevcudunu yarı yarıya azalttı. Donanmanın geri kalanı ise 300 km doğudaki Novorossiysk’e, hatta Abhazya’ya çekilmek zorunda kaldı. Gemi inşa tezgahları Kırım’da kalan, Montrö Antlaşması nedeniyle Karadeniz filosunu Baltık veya Pasifik filolarından gemilerle destekleyemeyen Rusya, Karadeniz’deki savaşı, hiç gemisi olmayan Ukrayna’ya karşı kaybetti.
Şimdi ise tehlike Kırım’ın kaybedilmesi…
Kırım, Rusya’nın Ukrayna’ya karşı savaşında güney cephesinin lojistik üssü. Ayrıca Rus yönetimi ve halkı için psikolojik önem de taşıyor. Bu stratejik yarımadaya Rusya anakarasından gerekli asker, silah, cephane, akaryakıt ve gıdayı, savaşın ilk yılında işgal ettiği Azak Denizi’nin kuzeyindeki kara koridorundan ve savaştan önce bitirmiş olduğu Kerç Boğazı üzerindeki köprüden sağlıyor. Ukrayna, Kerç Köprüsü’ne bir kez TIR’larla, birkaç kez de insansız deniz araçlarıyla saldırı düzenledi. İlk saldırıda köprü bir süreliğine çalışmaz oldu. Ancak Kerç Köprüsü, Ukrayna silahlarının menzili dışında olduğundan ve Ukrayna’nın halen dişe dokunur bir hava kuvveti olmadığından, Rusya için askeri açıdan önemli bir rol oynamaya devam ediyor.
Rusya Kırım’ı, hava kuvvetleri ve başta S400’ler olmak üzere, uçaksavar bataryalarıyla savunmaya çalışıyor. Ancak, yine de Karadeniz donanmasının merkez üssü Sivastopol ve Kırım’ın büyük bir bölümü, artık çok büyük risk altında. Son aylarda Ukrayna, Rusların en güvendiği hava savunma sistemi olan S400 bataryalarını başarıyla imha etmeye başladı. Uygulama ise şöyle: Önce üzerinde patlayıcı başlığı olmayan yalancı füzelerle (decoy) S400 olduğu şüphelenilen bölgeye bir saldırı düzenleniyor. S400 radarları bu saldırı karşısında Rusya tarafından aktif hale getiriliyor. Aktif radarların dalgaları Ukrayna tarafından algılandığında bataryaların yeri de belirlenmiş oluyor. Ruslar tuzağa düştüklerini fark ettiklerinde artık iş işten geçmiş oluyor. Altı dakika içerisinde S400’lere karşı HIMARS bataryalarıyla saldırı düzenleniyor ve hedef yok ediliyor.
Ukrayna, Kırım’ı savunan iki S400 bataryasını bu şekilde yok etti. Mayıs sonunda ise bu kez kuzeyde Belgorod yakınlarında bir başka batarya aynı şekilde imha edildi. Halen S300 mü S400 mü olduğu belirlenememiş durumda, ama yüksek olasılıkla o da S400. Ukrayna ayrıca yakında, savaş esnasında kendi geliştirdiği, dijital haritalardan yararlandığından Ruslar’ın elektronik sinyal bozucu sistemlerinden etkilenmeyen, 60 km menzilli SİHAlarla da S400’lere saldırmayı planlıyor.
HIMARS’larda kullanılan ATACMS füzelerinin Ukrayna’ya sevkiyatı başlamış ve bunun sonucunda Kırım’daki hava savunması yavaş yavaş eleğe dönmekte olduğundan, Rusya’nın Kerç Köprüsü’nü koruması iyice zorlaşacak. Ayrıca, yaz sonu bir miktar F16’lar da devreye girmiş olacak. Yani Ukrayna Kırım’daki savunma sistemlerini imha ederek F16 saldırıları için hazırlık yapıyor. Yakında hem ATACMS hem de F16’larla Kerç Köprüsü’ne saldırma yeteneğine sahip olacak. Bu köprü kullanılamayacak hale gelirse, Kırım’a sevkiyat sadece yeni inşa edilen Donetsk-Mariupol demiryolu üzerinden, cephe hattına çok daha yakın bir rotadan yapılabilecek. Sonuçta Rusya için yüksek stratejik konumu olan Kırım, Ruslar için askeri bir yük olmak üzere.
Bütün bu gelişmelere rağmen, savaşın gidişatı şu anda belirsizliğini koruyor. Rusya tüm kaynaklarını seferber ederek şimdiki üstünlüğünü devam ettirebilecek mi meçhul. Ukrayna insan kaynakları sorunu ile nasıl baş edecek bilinmiyor. Ancak, büyük olasılıkla Ukrayna kaybettiği toprakların çok büyük bir bölümünü kısa vadede geri alamayacak. Kırım ve bazı bölgelerde Rusya’yı zor durumda bırakarak, eninde sonunda gündeme gelecek olan ateşkes görüşmelerine güçlü bir şekilde oturmaya çalışıyor. Sonbaharda durum daha fazla açıklığa kavuşabilir.
Türkiye açısından ise Ukrayna Savaşı’ndan çıkarılacak yeni bazı dersler var. İlk aklıma gelenler şunlar:
- Bir ülkenin güvenliği ve toplumun refahı, başta komşular olmak üzere, kimseyle didişmemekten geçiyor.
- Ülkenizi savunmak için savunma sanayiinizi güçlü tutmanız şart. Bu bağlamda hem yerli teknoloji hem de transfer edilebilecek yabancı teknolojiler önemli. Sürekli müttefiklerinizle kavga ederseniz ve kendinizi güvenilmez bir müttefik konumuna sokarsanız işiniz zor.
- Teknoloji ve bunun sonucu savunma ürünleri üretmeniz, ülkenizde iyi bir temel bilimler ve mühendislik eğitimi vermenizle mümkün olabiliyor. Ukrayna’nın bu kapasitesi var. Bu iş fizik dersinde bile din kültürü bilgisi vererek olmuyor.
- Bir savaşı kazanabilmeniz için ekonomik gücünüz ve çok sağlam bir mali yapınız olması lazım. Aksi takdirde yeterli silah ve cephane üretmeniz olanaksız hale geliyor. Nass diyerek ülkenin mali yapısını çökertirseniz askeri olarak da güçlü olamazsınız.
- Silahlı kuvvetlerin politikadan arınmış olması, tarikatların ve cemaatlerin ordu içerisine sızmaması, liyakatin öncelikli olması yaşamsal. Günümüzde iyi eğitim görmüş kuvvetler hala her şeyden daha önemli. Politize olmuş ve liyakatsiz komutanların yönettiği orduların ne büyük felaketlere yol açtığını zaten Balkan Harbi’nden biliyoruz.
- Silahlı kuvvetler güçlendirilirken mutlaka dengeli bir gelişme sağlanmalı. Örneğin siber savaş altyapısı olmayan bir ordunun etkinliği artık düşünülemiyor. Keza SİHA’ları olan ama modern savaş uçakları olmayan bir ordunun etkili olması beklenmemeli. Aynı şekilde hava savunma sistemleri de son derece önemli. Mesela Türkiye’nin, İran veya ABD tarafından PKK’nın eline verilebilecek olan kamikaze İHA’lara karşı hazırlıklı olması gerekiyor. Sineği balyozla öldüremeyeceğimiz gibi, bu tür ucuz saldırı silahlarına karşı da pahalı füzeler kullanamayacağız. Halen ortalıkta ucuz bir çözümümüz yok. Aslında şu aşamada pahalı bir çözümümüz de yok.
- Ağır tankların etkinliği Ukrayna Savaşı’nda tekrar tartışma konusu oldu. ABD’nin pek güvendiği Abrams tankları son derece başarısız. Almanya’nın Leopard tankları ise göreceli olarak daha başarılı. Türkiye halen güncelliğini yitirmiş tank gücünü yeniden oluştururken bu durumu yeniden değerlendirmeli.
- Su üstü gemiler artık kolay hedef oluyor. O nedenle Anadolu gibi kolay hedef olabilecek gemiler yerine belki denizaltılara ve İDA’lara daha fazla önem vermemiz gerekiyor.
- S400 hava savunma sistemlerinin pek başarılı olmadığı anlaşıldı. Kendi sistemlerimizi geliştirirken veya başka bir ülkeden alım yaparken S400’lerde ortaya çıkan zafiyetleri göz önünde tutmamız gerekiyor.
- Ülkenin enerji, ulaşım ve iletişim altyapısının dayanıklı olması önemli. Bunların konvansiyonel ve siber saldırılara karşı nasıl korunacağını iyi düşünmemiz lazım. İletişim derken, dünyanın en geri kalmış iletişim altyapılarına sahip ülkelerden biri olmak yolunda hızla ilerlediğimizi de gözden kaçırmamamız gerekli.
- Toplumumuz komplo teorilerine inanmaya çok yatkın. Çözümü analitik değerlendirme yeteneği veren eğitim ve bilgilerin saklanmadığı herkesin doğru bilgiye ulaşabildiği demokratik bir ülke yönetimi. Sadece sosyal medyadan ve kulaktan duyma bilgilerle haber alan, dezenformasyona manipülasyonlara açık toplumların psikolojik savaşta yenilgisi kaçınılmaz.
- Ukrayna Savaşı bize bir kez daha gösterdi ki, cephane stokları, kullanıldığı silahlar kadar, hatta belki daha fazla önemli. Dolayısıyla cephane stoklarımızı NATO standartları düzeyinde tutmaya dikkat etmeliyiz. Benzer şekilde kendi imal edeceğimiz silahlar için yonga (chip) üretmek, hiç olmazsa bir ambargo karşısında birkaç yıl direnilebilecek kadar stoklamamız elzem.
- Güçlü müttefiklere sahip olmadan tek başınıza savaş kazanmanız olası değil. Bu durumu sadece Ukrayna’da değil, İsrail-Hamas Savaşı’nda da gözlemliyoruz.
- Son olarak ABD’nin güvenilir bir müttefik olmadığı iyice açığa çıktı. Vietnam ve Afganistan’dan müttefiklerini ortada bırakarak kaçan, Ukrayna’da müttefikini iç politik nedenlerle cephanesiz bırakan bir ülkeye güvenilmez. (Buradan da bize olduğu kadar PKK-YPG-PYD’ye de bir mesaj var!) Trump’ın tekrar cumhurbaşkanı olması halinde ABD’nin tekrar güvenilir bir müttefik olması da zaten mümkün değil. O nedenle Avrupa Birliği ile de askeri ilişkilerimizi geliştirmekte yarar var.
Toparlarsak, Ukrayna-Rusya Savaşı bir süre daha devam edecek gibi. Savaşta her iki taraf da zaman zaman üstünlüğü ele geçirebiliyor. Bu kış üstünlüğü ele geçiren Rusya şu sıralar bu üstünlüğünün Ukrayna tarafından dengelenmeye başladığını görüyor. Bu yaz boyunca, saldıran Rusya, savunan Ukrayna olmaya devam edecek gibi. Ancak Kırım ve Karadeniz’de üstünlük Ukrayna’ya geçmekte. Sonuçta her iki taraf da kaçınılmaz olarak gündeme gelecek olan ateşkes görüşmelerine güçlü olarak oturmak istiyor. Yoksa hiçbir tarafın savaşı kesin olarak kazanması şimdilik söz konusu değil.
Bu savaştan sadece Türkiye değil tüm dünyanın dersler çıkarması lazım. Türkiye açısından, dış politika, ekonomi, TSK’nın politikaya bulaşamaması, eğitim sisteminin, altyapının, endüstrimizin yeniden gözden geçirilmesi bunların en önemlileri.
Bu savaşın sonucunun Çin tarafından nasıl değerlendirileceği, Tayvan politikasını nasıl etkileyeceği ise ayrı bir yazı konusu.
Yazarın Diğer Yazıları
Bu gönderi kategorisi hakkında gerçek zamanlı güncellemeleri doğrudan bildirim almak için tıklayın.