Türkiye’de aşı üretiminin önemi

Fotoğraf: AA

Bugünkü yazımı bir yöneylem araştırmacısı, aynı zamanda strateji konusunda eğitimler veren bir kişi olarak, aşı konusunda Türkiye’nin önünde bazı önemli fırsatlar olduğunu düşündüğüm için kaleme aldım.

Korona salgını nedeniyle tüm dünyada aşı üretmenin önemi yeniden anlaşıldı. Yakın zamana kadar ilaç firmalarınca pek önemsenmeyen, karlı görülmeyen bir konuydu. Türkiye de, Atatürk döneminde başlatılan aşı hamlesini, zaman içerisinde geliştirmek, teknolojik ve bilim içeriği olarak yenilemek yerine, Hıfzısıhha’yı da kapatarak tamamen öldürdü. İthalat yaparak, belli firmalara kolay kazanç sağlamak daha cazip hale geldi.

Korona salgını nedeniyle şimdi pek çok ülke tıp, moleküler biyoloji, nanoteknoloji vb konulardaki tüm birikimlerini kullanarak aşı üretmeye çalışıyor. Hastalığın ilk çıktığı Çin bu konuda hemen harekete geçti. Uluslarası standartta testleri tamamlanmayan aşılarını hızla piyasaya sürdü, arkası da geliyor.

Çin’in ilk iki aşısı klasik yöntemlerle üretilmiş. Yani, hücre kültürleri veya yumurta sarısında üretiliyor. Bu aşılara inaktif korona virus aşısı da deniyor. Zaman alıcı ve pahalı bir yöntem. Ölü virüsler kullanıldığından da koruyuculuk süresi oldukça sınırlı, 6-8 ay süresi olduğu düşünülüyor. Etkinlik düzeyleri de düşük. Biz de büyük oranda SinoVac’ın ürettiği bu tür bir aşıyı kullanıyoruz. Sonbaharda çok büyük bir olasılıkla yeniden aşılanmamız gerekecek.

Bu aşıların bir dezavantajı da, mutasyonlar nedeniyle oluşan yeni varyantlar için aşının modifiye edilmesi o kadar kolay değil. Karar verildikten sonra aylar sürecek bir uğraş gerekiyor.

Türkiye’de Kayseri Erciyes Üniversitesi’nde Faz 3 deneyleri yapılan aşı da, klasik yöntemle üretilen bir aşı. Yani, halen Türkiye’de yaygın olarak uygulanmakta olan SinoVac ile aynı yöntemi kullanıyor. Etkinliğinin SinoVac’tan daha yüksek olmasını ümit ediyoruz.

Ancak, geçen zaman içerisinde aşı üretimi konusunda geliştirilmiş yeni yöntemler bulundu. Bunlardan Oxford/Astra Zeneca, Johnson&Johnson (J&J), ve Sputnik V aşılarında uygulanan yöntemde adenovirüslerin içerisine, koronanın başak proteininin DNA dizilimi yerleştiriliyor. Bu aşı uygulanınca adenovirus içerisindeki DNA dizilimi, virüsün özellikleri sayesinde, bizim hücrelerimize giriyor. Hücrelerimiz virüsün içerisindeki DNA’yı okuyarak mRNA oluşturuyor. Hücrenin içerisinde üretilen mRNA ise koronanın hücreye yapışmasını sağlayan başak proteinlerini üretiyor. Vücudumuzun bağışıklık sistemi de bu proteinleri görünce korona virüsü saldırısına uğradığını düşünerek, koronaya karşı savunma sistemi oluşturuyor. Daha sonra gerçek virüsle karşılaştığında savunma sistemi hazır oluyor. Bu teknikle üretilen aşılara viral vektör aşısı deniyor.

İnsana zararı dokunmayan adenovirus sadece bir taşıyıcı. İçerisine hangi genetik talimatı koyarsanız hücrelere onu taşıyor. Bu bağlamda, koronanın yeni çıkan varyantlarına, hatta başka virülitik hastalıklara karşı kullanabilecek bir platform olarak da düşünülebilir. Bu sayede, yumurta veya hücre kültürü ile üretilen aşılarda olduğu gibi her farklı hastalık için sıfırdan çalışmaya başlamak gerekmiyor. Yeni genetik kodu virüse yerleştirip aşıyı oldukça hızlı bir şekilde hazır hale getirebiliyorsunuz.

Üçüncü bir modern aşı üretim yöntemi ise BioNTech ve Moderna’nın geliştirdiği mRNA aşıları. mRNA aşılarında korona virüsünün başak proteinindeki genlerin bir DNA versiyonu, bu kez bir solüsyon içerisinde mRNA üretmekte kullanılıyor. Bu üretim çok büyük hacimlerde hızlı bir şekilde yapılabiliyor. Örneğin 2021 yılında bu teknikle 2.5-3 milyon doz üretilebilecek. Gelecek yıllarda bu rakam hızla artacak. Endüstriyel boyutta üretime çok uygun bir yöntem. Bu aşı üretim yönteminde koronanın fabrikada üretilen mRNA’si, lipit diye tanımlanan yağ zerreciklerinin içine yerleştirilip vücuda zerk ediliyor. Bu yağ damlacıkları hücrelerin içine nüfuz ediyor ve içerisinde taşıdığı mRNA kodu ile karşılaşan hücremiz derhal koronanın başak proteinini üretmeye başlıyor. Bağışıklık sistemimiz de bu tehdide karşı savunmasını geliştiriyor.

mRNA tabanına dayanan aşı geliştirme çalışmalarının geleceği şimdilik çok parlak gibi gözüküyor. Zaten BioNTech, korona salgını başlamadan önce, bu platform üzerinden pek çok aşı ve tedavi yöntemi uygulamak için çalışmakta olduğunu öğrendik. Grip aşısı, değişik kanserlere karşı aşılar ve tedavi yöntemleri, MS tedavisi, sıtmaya karşı aşı, bunlardan bazıları.

mRNA aşılarının yeni korona varyantlarına karşı modifiye edilmesi son derece hızlı olabilecek. Prof.Uğur Şahin yeni varyantlara karşı aşıların iki haftada tasarlanabileceğini söylüyor. Dört hafta da test süreci gerekeceği varsayılırsa, üretime geçiş için altı hafta yeterli. Hızla modifiye edilebilen bu aşılar, koronanın sürekli evrim geçireceği bir dünyada insanlığın en önemli silahı olacak gibi. Tabii bu aşıdan ülkenizde varsa…

Yakında şöyle bir dünya hayal edebilirsiniz. Koronanın yeni bir varyantı fark ediliyor. Bir hafta içerisinde genetik şifresi çözülüyor. İzleyen iki hafta içerisinde aşı bilgisayarlarda tasarlanıyor, testleri yapılıyor. Daha sonra ülkenizin mRNA aşısı üretme yeteneği olan bir ilaç firmasına internet üzerinden yeni aşının formülü iletiliyor ve siz derhal elinizdeki teknoloji, deneyimli iş gücü ve hammadde ile aşıyı üretip piyasaya sürüyorsunuz.

Düşüncemizi daha da geliştirelim. Aşıyı geliştiren firmanın, farklı ülkelerde, o ülkelerin kendi korona varyantına uygun şekilde lokal olarak ürettirmesi bile söz konusu olabilecek.

Bu aşamada Türkiye’nin ne yapması gerektiğine gelince. Artık geleceği olmadığı görülen klasik yöntemle aşı üretmek için zaman, emek ve para harcamaya gerek yok gibi görünüyor.

Onun yerine bir an evvel, hız ve esneklik nedeniyle, başta mRNA temelli aşılar olmak üzere, viral vektör ve ODTÜ’den Prof. Mayda Gürel ile eşi Bilkent’ten KKTC kökenli Prof. İhsan Gürsel’in üzerinde çalıştığı protein bazlı aşılar üzerine kaynaklarımızı yoğunlaştırmamız daha doğru gibi görünüyor. Ayrıca, uygulaması ağıza damla şeklinde veya burundan püskürtülerek olan aşılara da ağırlık verilebilir.

Bu çalışmalara paralel olarak, kurucuları Türk asıllı olan BioNTech’in geliştirdiği aşının Türkiye’de üretimi için de çaba harcamakta yarar var. Bu sayede aşı tedariki açısından bir rahatlama sağlanacağı gibi, ortaya çıkan varyantlara karşı hızlı tepki vermemiz de mümkün olacaktır. Hatta Türkiye’ye özgün bir variant belirlenirse, hızla müdahale edilebilecektir. İleride de koronadan farklı hastalıklara karşı aşı ve ilaç üretmek için önemli bir adım atılmış olacaktır.

Yapılması yarar sağlayacak bir çalışma da, mRNA aşılarında kullanılan, başta lipitler olmak üzere pek çok kritik girdinin Türkiye’de üretimi için çaba harcamaktır.

Her kriz aynı zamanda bir fırsat da yaratır. Hindistan’ın farmakoloji ve aşı üretiminde gösterdiği gelişmeyi Türkiye de mutlaka başarmalıdır. Her krizin aynı zamanda bir fırsat olduğunu unutmayalım.

 

Exit mobile version