Yangınlar nedeniyle, Türkiye tarihinin en büyük çevre felaketini yaşıyor. Ancak, halkın verdiği bu cansiperane mücadele sırasında gündemden düşen ama unutulmaması gereken bir konu daha var; okulların artık açılması lazım.
Ağustos’un ilk haftası sona erdi. Türkiye’de korona vakaları artmaya başladı. Vakalar, yine tipik bir geometrik artış eğrisi çiziyor. Aşılanma tüm çabalara rağmen yetersiz. Aşılama oranı ilk doz için %70’e yaklaşmakla birlikte, ikinci doz da hala %45’lerdeyiz. Halbuki önemli olan iki dozu tamamlamak. Üstüne üstlük bu rakamlar 18 yaş üstünündekilerin yüzdesi. 20 milyon kişi hala tek doz aşı bile yaptırmamış durumda ve aşı olmaya da pek istekli görünmüyor. 5 milyon civarındaki göçmenin aşılanma durumu ise bilinmiyor. Hastalığı geçirenlerde ise bir süre için direnç oluşuyor ama, delta varyantına karşı ne kadar dirençli oldukları şimdilik meçhul. Özetle, Türkiye olarak, sürü bağışıklığına ulaşmak için gerekli olduğu söylenen, toplam nüfusun en az %70-80’inin iki dozla aşılanması hedefinin çok gerisindeyiz. KKTC’de ise çift doz aşı olmuş birey adedi 145 bine yaklaşmakta ki, bu rakam da çok yetersiz. 300 bin rakamına ulaşıldığında ülke kendini güvencede hissedebilecek.
Bir sorunumuz daha var. SinoVac’ın ürettiği aşının etkinliği altı ay içerisinde büyük oranda kayboluyor. Tayland’da yapılan bir çalışmaya göre antikor oranı her 40 günde yarı yarıya azalıyor. O nedenle Türkiye Sağlık Bakanlığı, ikinci doz aşılarının üzerinden üç ay geçen 65 yaş üzerindeki vatandaşlarına ve sağlık çalışanlarına üçüncü doz aşı olmalarını öneriyor. Çünkü, kendilerine SinoVac aşısı yapılmış, ikinci dozun üzerinden altı ay geçmiş ve üçüncü doz aşıyı olmamış kişiler, büyük olasılıkla hiç aşı olmamışlarla aynı konumdalar. Üçüncü aydan itibaren aşılamaya başlanarak, altı ay dolmadan, iki doz SinoVac aşısı olmuş olan herkesin hastalığa karşı direncini tekrar yükseltmek hedefleniyor.
Yaygın hale gelen delta varyantı ise daha önce karşılaştığımız korona virüslerinden çok daha bulaşıcı ve aşı olanlar da, neredeyse aşı olmayanlar düzeyinde hastalığı başkasına bulaştırabiliyor. Bu durum, bir yandan aşının bireyler için önemini arttırıyor, öte yandan da sürü bağışıklığına erişmeyi daha da zorlaştırıyor.
Okulların açılmasına 4-6 hafta zaman kaldı. Eğer hızlı hareket etmezsek ve Türkiye’de ilk iki dozla aşılanma oranını hızla yukarıya çekemezsek, okullar bu yıl da açılamayacak. Açılsa da, büyük olasılıkla, korona vakalarında bir patlamaya neden olacak. Zira iki doz genellikle dört hafta arayla yapılmakta ve antikor üretimi onu izleyen iki haftanın sonunda anlamlı bir düzeye çıkıyor. Yani hızlı hareket edersek ancak Ekim başı okulları güvenli bir şekilde açma şansımız olabilir. Peki ne yapmalı?
İknaya Yönelik Çalışmalar
- Aşılanma konusunda tereddüt yaşayan kitlelere hızla ulaşmamız lazım. Bunların bir bölümü ikna edilebilir. Ancak, bu çaba ancak tam bir seferberlikle başarıya ulaşabilir. Devleti yönetenler, başta cumhurbaşkanı olmak üzere, bu konuda her gün televizyona çıkmalı, tek bu konuya değinen konuşmalar yapmalıdır.
- Sağlık Bakanı her gün tweet atmanın ötesine geçmeli, sık sık televizyon programlarına katılmalı, aşılanmanın önemini anlatmalıdır. Kendisine bilim insanları da destek vermelidir.
- Milli Eğitim Bakanlığı tüm öğretmenleri tatilden göreve çağırmalı, ev ev, kapı kapı dolaşarak aşılamanın önemini anlatmalarını sağlamalıdır.
- Diyanet İşleri Başkanlığı her Cuma hutbelerde aşılanmanın milli bir görev olduğunu, sadece kişisel korunma için değil, tüm yurttaşları korumak için aşılanmanın önemini ısrarla vurgulamalıdır.
- Öğretmenlere ek olarak din görevlileri de her evin kapısına gitmeli, aşının önemini anlatmalıdır. Kişilerin bazısı öğretmenlerden, bazıları din görevlilerinden etkilenecektir.
- İkinci doz aşısını olmayanlar, sırası gelip de üçüncü dozunu olmayanlar, bir an evvel aşılarını tamamlamaya teşvik edilmelidir.
Yaptırımla İkna Yöntemleri
Yapılan anketlerden, tüm bu çabalara rağmen aşı olmayı reddedecek önemli bir nüfus olduğu anlaşılmaktadır. Kısır kalacağım, çip takılacak, DNA ile oynanacak gibi bilimdışı takıntıları olan bu kişiler hiçbir şekilde ikna yoluyla aşı olmayacaktır.
Aşı olmamak kişisel özgürlüğe girer diye bir düşünce var. Ben bu görüşe katılmasam da hukukçuların bu konuda farklı görüşleri olabiliyor. Sonuçta bir kişinin vücuduna bir sıvı zerk etmek söz konusu. Ancak, her kişinin özgürlüğünün sınırı, başka kişilerin özgürlüklerini sınırlamaya başladığı noktada sona erer. Örneğin, kişi aşı olmayarak, benim yaşam hakkımı tehlikeye sokmaya başladığı anda sınır aşılmış oluyor. O nedenle, aşı olmamak bir tercih olmakla birlikte, bu tercihi yapanların bazı kısıtlamalarla karşılaşması da kaçınılmaz olmalı. Bazı örnekler vermek gerekirse;
- Aşı olmayanlara, toplu taşımada kısıtlama getirilmelidir. Aynı şekilde, AVM, market, restoran, kahvehane, sinema, tiyatro, konser salonları, spor tesisleri gibi yerlere girmek için aşı karnesi istenmelidir. (Futbol federasyonu bu konuda ilk adımı attı.) Aşı olmayanlara ise, parasını kendi ödemek kaydıyla, son 72 saat içinde yapılmış ve sonucu negatif çıkmış PCR testi alternatif olarak sunulabilir. Sağlık Bakanı’nın bu konuda bazı açıklamaları var ama bağlayıcı değil. Kesin olarak bu uygulama Eylül başı başlayacak diyemiyor. İbadethaneler konusuna girmek istemiyorum. O konuda Diyanet görüş bildirsin, ben başımı derde sokmayayım. Ancak, ibadethaneleri açık, okulları kapalı bir ülkede sıkıntı olduğu da kesin.
- Aşı karnesi olmayan kişilerin öğretmenlik yapması, sağlık sektöründe hizmet vermesi ise tamamen engellenmelidir.
Diğer Yapılması Gerekenler
- Üçüncü doz aşılanma seçeneği, ilk iki dozu Sinovac aşısıyla olanlarda, hızlı bir şekilde 50 yaşa indirilmelidir. Tabii yine ikinci doz üzerinden en az üç ay geçmiş olmak şartıyla.
- 12-18 yaş arası nüfusa aşı yapılmasına başlanmalıdır. Hangi tip aşının kullanılabileceğine Bilim Kurulu hızla karar vermelidir. Bu yaş grubu için Çin SinoVac, Batı’da ise bazı ülkeler BioNTech aşısı kullanmaktadır.
12 yaş altında bulaşma çok daha düşük gerçekleşmekte ve hastalık hafif atlatılabilmektedir. Zaten, şu anda bu yaş grubuna aşının güvenle yapılabileceğine dair bir çalışma da, geçici izin aşamasına bile gelmemiştir. Ancak, hem öğretmenler, hem de 12 yaş üstü öğrenciler aşılanmış olursa okulların açılması daha az risk oluşturur. Hem de toplumda sürü bağışıklığına ulaşmakta önemli bir merhale aşılmış olur. Son günlerde bazı bilim kurulu üyelerinden bu konuda bazı olumlu haberler gelmektedir, ancak çok hızlı hareket etmek konusunu bir daha hatırlatmakta yarar var.
İlk iki dozda SinoVac aşısı olan ve ikinci doz üzerinden en az üç ay geçmiş olanlara sağlanan üçüncü doz aşı hakkı şu an sağlıkçılara ve 65 yaş üstü olanlara tanınmaktadır. Yaş sınırı hızla 50 yaş sınırına çekilmelidir.
KKTC’de ise, sağlıkçı değilseniz üçüncü doz olabilmek için ikinci SinoVac aşısınn üzerinden en az altı ay geçmesi istenmektedir. Bu süre çok uzundur ve bireyleri riske sokmaktadır. Hızla bu süre Türkiye’de olduğu gibi üç aya indirilmelidir. Bu amaca yönelik olarak Türkiye’den acilen yeterli miktarda BioNTech aşı talep edilmelidir.
- Ümitli olunan iki Türk aşısı da Faz 2 ve Faz 3 aşamasındadır. TurcoVac adı verilen Erciyes Üniversitesi tarafından geliştirilen aşının yıl sonuna doğru piyasaya çıkması beklenebilir. Bu aşı SinoVac aşısına benzer bir yöntemle üretilmektedir. Ancak, daha etkin olması beklenmektedir.
VLP (Virus Like Protein) adı verilen, çok farklı bir yöntemle geliştirilen Bilkent-ODTÜ aşısı ise 2022 başında piyasaya çıkabilir. (Bu vesileyle KKTC’deki okuyucularımız için, bu aşıyı geliştirenlerin Prof. Mayda Gürsel ve Prof.İhsan Gürsel çifti olduğunu, Prof. İhsan Gürsel’in Kıbrıs doğumlu olduğunu vurgulayalım.)
Bu aşının en büyük özelliği, yeni varyantlara karşı hızla modifiye edilebilmesidir. Nitekim. Prof. İhsan Gürsel geçenlerde yaptığı bir açıklamada, Delta varyantına göre aşının uyarlandığını açıklamıştı.
Ancak, sadece bu aşılara bel bağlamak çok sakıncalıdır. Son anda, beklenmedik bir yan etki veya üretimde bir darboğaz ortaya çıkabilir. Bir tek SinoVac ile anlaşma yapmanın sonuçlarını Türkiye çok kötü bir şekilde çekmiştir. O nedenle hızla BioNTech’le en az 30 milyon doz daha opsiyonel aşı bağlantısı yapmakta büyük yarar vardır. Sözleşme yapılırken de, aşıya yeni varyantlar için modifikasyon yapılması halinde, yeni tip aşının talep edilebileceği şartı konabilir.
Son söz: Ekonomik bir çöküntü yaşayan, eğitim sistemi yok olmuş, Suriyeliler’den sonra şimdi de Afgan göçmenlerin baskısı altında olan, orman yangınlarıyla ülke ekolojisi yok olan Türkiye’de, bu kararlar için Cumhurbaşkanı’ndan talimat beklenmemelidir. Tek kişinin her şeye yetişmesi mümkün değildir. Bakanından bürokratına konuyla ilgili herkes, gerekirse görevden affolunmayı da göze almalı, ama hızla gerekli kararları almalıdır. Devleti yönetenler ne kadar farkında bilmiyorum ama Türk halkı, yorgun, umutsuz, mutsuz, bıkkın ve devleti yönetenlere çok ama çok kızgın.
Dünyada okullarını en uzun kapalı tutan ülkelerden biri biziz. Hızlı davranmazsak, Eylül’de de okullar kapalı kalmaya devam edecek.
Yazarın Diğer Yazıları
Bu gönderi kategorisi hakkında gerçek zamanlı güncellemeleri doğrudan bildirim almak için tıklayın.