Geçen haftaki bölümde Alla Turca’nın kurulması için gösterilen çabaları anlatmış, yazıya Bodrum-Gümüşlük sahilinde yenilen bir akşam yemeği ile ara vermiştim.
Geçen zaman içerisinde, finansman bulunamadığından, ben, Cezmi, İlhami ve Tankut’un havayolunu kuramayacağı büyük oranda ortaya çıkmıştı. Ancak, bu sıralarda yine SAW’dan faaliyet gösteren bir helikopter şirketinin sahibi (isterseniz adını bu yazı kapsamında Cerrah koyalım) benimle temas kurarak SAW merkezli bir havayolu ile ilgileneceğini söyledi. Ancak böyle bir girişimde, sadece benimle çalışmak istiyordu. Ben de AllaTurca projesinde birlikte çalıştığım arkadaşlarımdan izin isteyip bu yeni projeyle ilgilenmeye başladım. Eğer yeni çalışmada bir gelişme kaydedebilirsek ve şartlar elverirse diğer üç arkadaşım da daha sonra projeye dahil olabilecekti.
Cerrah’ın dediğine göre, o sıralar SAW’ın genel müdürlüğünü yapmakta olan SHGM kökenli biri de, sonradan gizli ortak olarak bize katılacaktı (eski SHGM genel müdür yardımcılarından Oktay Erdağı yazdığı ‘Havada Ahkam’ isimli kitabında bu kişiyi ‘Kovboy’ olarak isimlendirdiğinden ben de Oktay’ın izniyle aynı takma adı kullanacağım). Başlangıçta bu gizli ortağı Kovboy’un kayınbiraderi temsil edecekti. Kovboy, genel müdürlüğünü yaptığı Sabiha Gökçen Havalimanı’nın sahibi HEAŞ’ta bu ilişkinin duyulmasını, çıkar çatışması söz konusu olduğundan istemiyordu.
SAW’da Cerrah ile birlikte gerçekleştirmeyi düşündüğümüz projenin Cezmi, Tankut ve İlhami ile oluşturduğumuz modelden en büyük farkı, operasyonda kullanılacak uçak tipi olarak Boeing 737-400’ün seçilmiş olmasıydı. Beş adet B737-400 ile işe başlayacaktık.
Biz bu arada geçen haftaki yazımda sizlere tanıtmış olduğum Racih ile birlikte yeni fizibilite üzerinde çalışmaya başlamıştık. Racih, SAW’ın hareketlenmesi için büyük çaba gösteriyordu. Fizibilite çalışması için ciddi bir yazılım hazırlamıştı. Ben uçak tipi, tarife, frekans, bilet fiyatı gibi bilgileri kendisine söylüyorum, o da sisteme giriyordu. Yer hizmeti, yakıt vb bedelleri ile ilgili bilgiler zaten onda vardı. Sonuçta bazı günler gece geç saatlere kadar çalıştık ve oldukça kaliteli bir fizibilite ortaya çıktı.
Bir süre sonra, Kovboy’un Cerrah’ı Amerikalı potansiyel bir ortakla tanıştırdığını öğrendik. Onunla da görüşmeler başladı. Amerikalı kendisini tanıtırken, Guam’da iki Boeing 727-200 ile operasyon yapan bir havayolu, ayrıca Gürcistan’da Caucasian Airlines i simli, tek bir Embrear 120 ile uçan bir şirketi olduğunu anlattı. O sıralar Amerikalıların Rusya’nın arka bahçesi olan Gürcistan’a ilgisi pek artmıştı. Bu Amerikalı da Türkiye’de de havayolu kurmak istiyor, SHGM’nin Türk şirketlerini ısrarla uçmaya teşvik ettiği Doğu’daki havalimanlarına da sefer yapılmasına ilgi duyuyordu. Hatta bir ara, “Kuzey Irak’a da uçmalıyız” dedi.
İsteği üzerine Embraer’in Türkiye temsilcisiyle temasa geçtik. Bize havacılık sektöründen arkadaşım Musa Akbal bu konuda yardımcı oldu ve kişiyle ilgili çok olumlu bir referans verdi.
Aslında, Racih ile yaptığımız çalışmada kullandığımız 737-400 hep bize başlangıç için büyük gibi geliyor, 737-300 ise ekonomik çıkmıyordu. Embraer 190 bizim için çok iyi bir seçenek olabilirdi. İşletme ve kiralama maliyetleri çok daha uygundu. Sayemizde Embraer de Türkiye’de sivil havacılık sektörüne adım atmış olacaktı.
Sonunda, Amerikalı, her toplantıya birlikte gittiği ve kendisini bize asistanım diye tanıttığı Vietnam kökenli bir hanım ve ben, Embarer’in Türkiye temsilcisinin Kızıltoprak’taki İstanbul ofisine gittik. Amerikalı’yı Embraer’in temsilcisiyle tanıştırdım.
Sohbet esnasında Amerikalı, yeni kurulacak şirketin ne kadar güçlü olacağını vurgulamak için olacak, SAW’ın genel müdürü Kovboy’un da iş belli bir noktaya geldiğinde bize katılacağını söyledi. Biraz sonra Embraer’in Türk temsilcisi, bir telefon etmesi gerektiği söyleyerek kısa bir ara verilmesini rica etti. Geri döndüğünde, her şeyin uygun olduğunu ancak Kovboy’la çalışamayacaklarını söyledi.
Masanın üstüne sanki el bombası atılmış gibi oldu. Amerikalı, övünerek bahsettiği Kovboy’la ilgili böyle bir tepki alınca şoke olmuştu. Aslında ben de şaşırmıştım. Kovboy’un, bir kamu kurumunda, hem de TSK’nın sahibi olduğu bir şirkette genel müdürlük yaparken, kayınbiraderi vasıtasıyla bu tür işlere girmesi bana göre pek ahlaki değildi ama, Türkiye’de iş yaşamında sık rastlanan bir durumdu.
Ve masaya fırlatılan bombanın parçaları bana da geldi. Amerikalı bana döndü ve ‘bu durumu sen tezgahladın, amacın Kovboy’u ekarte etmek’ dedi. İyice şaşalamıştım. Nereden çıktı bu filan dememe kalmadı Amerikalı ayağa kalktı, asistanıyla birlikte kapıyı vurup çıktı.
Ortaya çıkan durum nedeniyle Embraer’in temsilcisi ve ekibinden özür dilemek bana kaldı. O da bana neden Kovboy’la çalışamayacaklarını anlattı. O zamanlar yeni emekli olan bir hava kuvvetleri komutanının oğlu ile Kovboy’un meşhur kayınbiraderi Tuzla’da bir sigorta temsilciliği açmışlar. Bu şirket daha sonra SAW’ın sigortalanması işini almaya kalkmış. Ancak, durum askerler tarafından fark edilmiş ve pek yakında Kovboy, fazla patırtı çıkarılmadan görevden alınacakmış.
Embraer’in temsilcisi aynı zamanda bazı İsrail firmalarının da temsilcisiymiş ve TSK’ya daha yeni Heron İHA’lardan satmışmış. TSK ile arası çok iyi olan bu kişi toplantı arasında yaptığı telefon görüşmesi esnasında bu bilgiyi aldığından Kovboy’u veto etmiş.
Bu toplantıdan çok kısa bir süre sonra bu olayı, biraz da içimi dökmek için Amerikalı gazeteci dostum David Judson’a bir sohbet esnasında anlattım. David adamın Guam’da havayolu olduğunu duyunca, “benim orada gazetesi olan bir arkadaşım var, dur ona sorayım kimmiş bu adam” dedi ve bir e-posta yolladı. İki gün sonra Guam’dan David’e bir cevap geldi. Bizim Amerikalı, Vietnam Savaşı esnasında Vietnam açıklarında, Tonkin Körfezi’nde bulunan uçak gemilerinden helikopterle Kamboçya’ya uçar, Vietkong’a karşı savaşan yerel kabilelere silah götürür, dönüşte de uyuşturucu taşırmış. Yasadışı bir operasyon olduğundan silahların parası ABD’nin resmi bütçesinden çıkmaz, uyuşturucu satışlarından karşılanırmış (tıpkı daha sonra 1986’da patlayan Iran-Kontra Oliver North skandalında olduğu gibi).
Savaş bittikten sonra bu pilot dostumuz Guam’da kalmış ve sonunda da bahsettiği havayolunu kurmuş. Gürcistan’da havayolu kurmasını, Türkiye’de bir şirkete ortak olup Kuzey Irak’a da uçmak istemesi ile birleştirince ben de adamın asıl işinin ne olduğunu bu şekilde net bir şekilde anlamış oldum. Farkında olmadan başımızı belaya sokarken, şans bize gülmüş ve ucuz kurtulmuştuk.
Bu olaydan sonra Cerrah, Ortadoğu kökenli bir başka yatırımcı daha buldu. Sonradan öğrendim ki, bu yatırımcı sadece havayoluna ortak olmayacak, aynı zamanda Cerrah ile birlikte SAW’ın işletmesine de talip olacaktı. Bu nedenle Cerrah söz konusu Ortadoğu ülkesine bir seyahat bile yaptı. Kovboy ile de içeriğini bilmediğim konularda teması devam ediyordu.
Ancak, Cerrah bu yatırımcıyla anlaşamadı ve oldukça tatsız bir şekilde iletişimi kopardılar. Cerrah’ın bu Ortadoğulu’ya yolladığı son e-posta dil olarak epey ağırdı ve hakaret doluydu. Olayın detayını öğrenemedim. Ancak, Cerrah’ın tutarsızlıkları, kararsızlıkları, bana karşı şeffaf olmaması ve Kovboy’la ilişkilerinden iyice rahatsız olmaya başlamıştım. Kendisiyle yaptığım sert bir tartışmanın sonucunda projeden ayrıldım. Proje de başarısızlıkla sonuçlanmış oldu.
Bir süre sonra ESAS Holding Pegasus’u satın aldı, yavaş yavaş şirketi charter işinden çıkardı ve Türkiye’nin ilk gerçek anlamda düşük maliyetli havayoluna dönüştürdü. Bu yeni yaklaşım nedeniyle operasyonu Atatürk’ten SAW’a taşıdı. Pegasus’un yeni iş modeli bazı ince detaylarına kadar bizim cd’sini ESAS Holding’e vermediğimiz, ama bakan beye bıraktığımız çalışmaya çok benziyordu.
Bu olaydan 6-7 yıl kadar sonra Ali Sabancı ile tanıştım. O sıralar kendisi Onur Havayolları’nı satın almak için Cankut Bagana ile görüşmeler yürütüyordu. O konu üzerinde görüşmüştük. Basın Ekspres Yolu üzerinde olan ofisinde yaptığımız bir sohbet esnasında kendisine ESAS Holding’de başımdan geçen olayı da anlattım. Hiç haberi olmadığını söyledi.
Artık, genel müdürü yaptığımız toplantıyı kendisine hiç yansıtmamış ve Ali Bey’e kendi fikri olarak mı satmıştı, yoksa Ali Bey unutmuş muydu bilemiyorum. Belki de Ali Bey önüne Pegasus’u çok uygun bir fiyata satın alma fırsatı çıkınca, bir girişimci olarak kendiliğinden anlık bir karar almıştı. Ama, Pegasus’un yeni yapılanması, organizasyonu o kadar bizim AllaTurca projesine benziyordu ki, insan ‘aklın yolu bir’ demekten kendisini alamıyor…
Not: Geçen hafta o zamanın Ulaştırma Bakanı Vural Oktay’a bizi Ali Arıduru’nun götürdüğünü yazmıştım. Toplantıda bulunan bir arkadaşımdan da isim konusunda teyid almıştım. Ancak, o zamanlar SHGM’de üst yönetimde görev yapan dostum Oktay Erdağı beni Ali Bey’le Vural Bey’in aynı dönemde çalışmadığı konusunda uyardı. Bizi Bakan’a götüren başka birisiydi. Okuyuculardan özür dilerim.
Yazarın Diğer Yazıları
Bu gönderi kategorisi hakkında gerçek zamanlı güncellemeleri doğrudan bildirim almak için tıklayın.