Korona aşısının uygulamasıyla ilgili kaygılar ve öneriler

Fotoğraf: AA

Korona virüsüyle haşır neşirliğimiz başlayalı 16 ay oluyor. Bizim toplumumuzun sağlık çalışanlarından başlayarak aşıyla tanışmasından beri ise altı ay tamamlanmak üzere. Konuyla ilgili her gün yeni bilgiler ediniyoruz. İlk başta doğru zannettiğimiz pek çok şeyin de yanlış olduğu zamanla ortaya çıktı. Yapılan araştırmalarla  bilgilerimiz sürekli yenileniyor.

Ne olup bittiğini medyadan izleyen, zaman zaman konunun uzmanlarıyla görüşen, bu arada tanıdıklardan duyduklarımı ilgiyle not eden birisi olarak benim hala anlayamadığım, sorguladığım, kaygılandığım pek çok nokta var. Bunları madde, madde açıklayayım.

  1. Toplumda sürü bağışıklığı oluşması için ülkede yaşayanların %70’inin aşılanması gerektiği söyleniyor. Ayrıca bunun hızlı bir şekilde yapılmasının önemli olduğu, zira yavaş hareket edilmesi halinde varyantların toplumda yaygınlaşması ve bu varyantların olduğumuz aşıya karşı daha dirençli olmasının mümkün olduğu söyleniyor.

Neyse ki son günlerde aşılama çalışmalarında ciddi bir hızlanma başladı. Cuma akşamı Türkiye Sağlık Bakanı bir günde 600 bin doz aşı yapıldığını açıkladı. Cumartesi için hedef 450 bindi. Umarım doğrudur.

Yine Sağlık Bakanı’nın açıklamalarına göre Türkiye SinoVac’tan 100 milyon doz aşı ısmarlamış ve bunun 25-26 milyon dozu uygulanmış durumda. Türkiye’de göçmenler dahil 90 milyon kişi yaşıyor. Yani toplumun %55’ini SinoVac ile aşılama olanağımız var. Tabii Çinliler artık sözünü tutarsa ve birileri bize yine palavra sıkmıyorsa. Şu ana kadar gelen aşılara ek olarak 14.5 milyon SinoVac için Çin Devleti’nden izin çıkmış. Hayırlısı diyelim.

  1. SinoVac aşısının etkinliği %50. Yani aşı olanların %50’si yine de hastalanıyor ama hastaların büyük bölümü bu hastalığı hafif geçiriyor. Bu aşı, daha dirençli varyantlar yayılmadığı sürece, sağlık sistemine daha az yük binmesini sağlıyor ve ölüm oranlarını düşürüyor. Ama hemen ekleyeyim; aşılarını olup, üç dört hafta sonra hastalanıp, hayatını kaybeden sadece benim çevremde iki kişi var. Basından da aşıları tamamlanmış sağlık çalışanlarının ölüm haberlerini üzülerek okuyoruz. Hiçbir aşı %100 koruyucu değildir ama SinoVac’ta korunamama oranı can sıkıcı boyutta.
  2. Ayrıca oldukça güvenilir kaynaklardan duyduğum bir olayı da bu vesileyle anlatayım. Olay Kastamonu’nun bir köyünde geçiyor. Köyde genç nüfus kentlere göç etmiş olduğundan sadece yaşlı nüfus bulunuyor. Aşı sırası gelince de herkes gidip, kendilerine sunulan SinoVac’ın aşısını oluyor. Sadece bir aile, evin bir ferdinin aşı korkusu nedeniyle aşı olmuyor. Aradan epey bir süre geçtikten sonra bu aile de aşı olmaya ikna ediliyor. O sırada Kastamonu Merkez’e BioNTech aşısı gelmiş. Gidip onu oluyorlar.

Günler geçiyor ve herkesin aşılı olduğu köyde bankadan emekli maaşı almaya gidenler vasıtasıyla korona salgını başlıyor. Herkesin aşılı olmasına rağmen virüs tüm evlere yayılıyor ve köy karantinaya alınıyor. Köyde bir tek hanede korona vakası görülmüyor, o da BioNTech ile aşılanan ev. Hastalananlar da koronayı evde atlatıyor.

  1. Sonuç olarak, SinoVac ile çoluk çocuk, yaşlı genç tüm toplumu aşılasak da koronaya karşı oluşacak en fazla direnç %50 olacak. Yani SinoVac ile sürü bağışıklığı hiçbir zaman için oluşmayacak.
  2. Rusların ürettiği Sputnik V aşısından 50 milyon doz ısmarlandığı da söyleniyor ama Türkiye’de artık her söylenene inanmakta zorlanıyoruz. Aşının uçaktan indirildiğini görmemiz lazım. Rusların domatesten, turizme kadar her konuya politika karıştırmaları da onları aşı konusunda da güvenilmez yapıyor.
  3. İlk yerli aşı da bu sıralar epey gündemde. Erciyes Üniversitesi’nin geliştirdiği bir aşının Faz 3 çalışmalarının Nisan ayında tamamlanacağı Türkiye Cumhurbaşkanı tarafından açıklanmıştı. Ancak, tarih yavaş yavaş ileriki aylara kaydı. Son bilgilere göre, bu ayın sonunda Faz 3 çalışması başlıyormuş. Umarım, Alfa (İngiliz-Kent) ve Hint (Delta varyantına karşı da güçlü koruma sağlar ve SinoVac gibi koruyuculuğu düşük değildir. Ancak, her şey yolunda gitse bile yıl sonundan evvel yaygın olarak kullanılması mümkün değil.
  4. Yerli aşılarımızla ilgili maalesef bir de güven sorunu var:

Tüm dünyada aşılar geliştirildikten sonra o aşıyı onaylayan otorite devletten özerktir. Bizde, tahmin edebileceğiniz gibi öyle değil, kamuya bağlı. O nedenle ilk Türk aşısının onayında bu otoritenin ne kadar bilimsel ve bağımsız hareket edeceği, ne kadar yukarıdan gelecek talimatla işini yapacağı bende soru işareti oluşturuyor.

Bizde her türlü karar en tepeden alındığından ve her konuda talimatla hareket edildiğinden, çıkacak aşının koruma oranı ve güvenirliliği konusunda manipülasyon yapılmayacağına emin olmak mümkün değil. Unutmayalım, Türkiye Sağlık Bakanlığı uzun süre gerçek vaka ve ölümleri toplumdan sakladı. Sonunda epidemiyologlar ve istatistikçiler rakamların yanlış olduğunu ortaya bilimsel olarak çıkarınca gerçekleri yayınlamak zorunda kaldı. Türkiye’de yapılan bilgi manipülasyonları aklıma hep George Orwell’in 1984 isimli romanındaki Gerçeklik Bakanlığı’nı getiriyor.

Aşı karşıtlığım yok ama ben bu aşıyı, ABD, Britanya, İsviçre veya AB’nin yetkili bir kurumu onaylamazsa olmayacağım. Tabii Dünya Sağlık Örgütü onayı da olabilir. Bu benim kişisel görüşüm, sizleri bilemem.

  1. Ocak 2022’de piyasaya çıkması beklenen, Bilkent, ODTÜ ve Nobel İlaç’ın farklı bir teknolojiyle geliştirmekte olduğu bir aşı daha var. Ancak, daha yolu uzun. Aslında, Türkiye’de üzerinde çalışma yapılan çok miktarda aşı var. Ama bunlar için bir şey söylemek için şimdilik vakit çok erken. Bir de bu aşıların bir kısmı başarılı olsa bile, ülkede ne kadarını üretecek kapasite olduğu da meçhul. Konunun uzmanı ve aşı araştırmalarında aktif görev alan bir dostum, Türkiye’nin en deneyimli olduğu inaktif virüs aşı kapasitesinde bile, birden farklı aşı üretilmesi halinde sorun çıkacağından bahsetti.
  2. Öte yandan, nihayet BioNTech ile 120 milyon dozluk bir anlaşma yapıldı. Teslimat Haziran-Eylül ayları arasında yapılacak. Bu açıklama Prof. Uğur Şahin tarafından yapıldığından bana son derece inandırıcı geldi. Zaten Türkiye Sağlık Bakanı’nın açıklamasına göre Haziran için söz verilen BioNTech aşısının yarısı teslim edildi bile. Diğer yarısı da ay sonuna kadar gelecek. Prof. Türeci ve Prof. Şahin’e ne kadar teşekkür etsek yeridir. Onların sayesinde, eğer Türkiye lojistik konusunu da çözebilirse, Ekim sonuna kadar 60 milyon kişiyi daha aşılama potansiyeline sahip olacak. Yani toplumun %66’sı.
  3. Sonuçta, Ekim sonuna kadar toplumun %121’ini (%55 SinoVac+%66 BioNTech) aşılayacak kadar elimizde aşı dozu olmuş olacak. Ancak, elimizde olması beklenen aşıyı, Libya’ya Filistin’e Bosna’ya dağıtmaktan imtina etmemiz lazım. Zira üçüncü doz konusu gündeme geliyor.
  4. Bu konuda bilim çevrelerinde yakın zamana kadar farklı görüşler vardı. Ama yavaş yavaş konu netleşmeye başladı. Şimdiki bilgiler çerçevesinde, üçüncü doz aşıyı olmanın gerekeceği anlaşılıyor. Özellikle fazla bilimsel olmayan, daha çok ampirik gözlemlere göre, SinoVac’ın etkinliği altı ay sonra iyice düştüğünden Türkiye ve KKTC için bu konu büyük önem taşıyor.

Bu aşıyı ilk olan sağlıkçılarımızın, ikinci aşıyı olmasından beri geçen süre de Temmuz ayında altı ayı bulmuş olacak.

Ayrıca konu sadece sağlıkçıları aşılamakla bitmiyor. SinoVac olan herkesin üçüncü dozla bir an evvel aşılanması gerekecek. Dünyada yapılan tüm çalışmalarda, daha fazla antikor üretmesi nedeniyle, ikinci veya üçüncü aşının farklı bir teknikle üretilen aşılardan seçilmesi şiddetle tavsiye ediliyor.

BioNTech olanlar için durumun şimdilik bir aciliyeti yok, zira hem bu aşının yapılmasına Mart’ın ikinci yarısı başlandı, hem de yapılan çalışmalara göre koruma süresi altı aydan daha uzun. Tam ne kadar şimdilik bilinmiyor. Sekiz ay da olabilir, bir yıl da, hayat boyu da…Tabii varyant konusu da bu bağlamda önemli.

  1. Bu nedenle, Çin sözünde durursa, Ekim’de oluşabilecek, yukarıda değindiğim aşı fazlasının, ilk iki dozu SinoVac olmuş kişilere yapılmasında büyük yarar var. SinoVac’la aşılananlara bu kez BioNTech yapılması yukarıda belirttiğim nedenlerle daha uygun olacak. Dolayısıyla sonbaharda elimizde üçüncü doz için yeterli miktarda BioNTech (veya Moderna) aşısı bulunması lazım. Ben bu konuda bir planlama yapıldığını sanmıyorum.
  2. Bu vesileyle bir anekdot daha anlatayım. Sağlıkçı olarak ilk iki dozu SinoVac aşısıyla olan bir doktorumun antikor oranı ikinci dozdan bir ay sonra nihayet 800 düzeyine çıkmış, ama izleyen ikinci ayın sonunda hızla 400’e düşmüş. Bir aile ziyareti için ABD’ye giden bu değerli doktorum orada üçüncü doz olarak BioNTech olmuş. Şu anda antikor değeri 12 bin.
  3. Bunları anlatırken timüs hücreleri (t-hücre) konusunda bilgisiz olduğumu düşünmeyin, ama ben düşük antikor ve ne kadar etkili olduğunu bilmediğim t-hücre ile kışa girmektense 12 bin değerinde antikorla girmeyi tercih ederim. Dolayısıyla, özellikle ilk iki doz aşıyı SinoVac’la olmuş kişilere Ağustos başı itibarıyla üçüncü aşıyı yapmaya başlamamız lazım.
  4. Dünyada ilk doz(lar) ve sonraki dozun hangi aşı kombinasyonlarıyla yapılmasında en etkin sonuç alındığı konusunda en az sekiz çalışma var. Ancak, SinoVac’la yapılmış tek bir çalışma bile maalesef yok.
  5. Nitekim, Sağlık Bakanı yaptığı açıklamada “Sonbaharla birlikte ilk aşıların üzerinden en az bir ay geçtikten sonra üçüncü doz aşıda etkinlik ve koruyuculuk tespiti için gönüllülerden başlanarak şu yol izlenecek. İlk aşısını SinoVac olan bir guruba yeniden SinoVac, bir diğer guruba BioNTech, diğer guruba da yerli aşı yapılacak. Aynı şekilde ilk iki dozda BioNTech tercih edenler içinden gönüllü bir guruba da üçüncü doz SinoVac, BioNTech ve yerli aşı vurulacak. Böylece üçüncü dozda hangi hibrit modelle en yüksek koruyuculuk sağlandığı dikkate alınarak yaygın ve yoğun uygulamaya geçilecek” demiş.

Bu açıklamadan benim anladığım, sonbaharda bu deney tasarımı kapsamında istatistiksel çalışmalar yapılacak. Çok iyi bir düşünce. Ancak bunun zamanlamasında ciddi bir sorun var. Çalışma Eylül başı bile başlasa sonuçlanması en erken Ekim başını bulacak. Halbuki bizim, yukarıda da değindiğim gibi üçüncü doz uygulamasına Ağustos’ta başlamamız lazım.

  1. Türkiye Cumhurbaşkanı’nın “Elhamdülillah üçüncü doz aşıyı oldum ve antikor oranım 1200’e çıktı“ demesini ben değişik duygularla izledim. İlk iki dozu bilemem ama, olduğu üçüncü doz anladığım kadarıyla BioNTech. Umarım bu üçüncü aşı hakkı en kısa zamanda öncelikli olarak ilk iki dozu SinoVac olanlara tanınır ve onlar da, “Elhamdülillah artık koronadan ciddi bir şekilde korunabiliyoruz” diyebilirler.

Tekrar vurgulamak istiyorum, bir yandan ilk iki doz aşı uygulamasını hızla sonuçlandırırken, diğer yandan üçüncü doz uygulamasına başlamazsak, bugüne kadar gösterdiğimiz çabalar boşa gidecek ve en geç sonbaharda, Britanya’da %90 ile baskın varyant haline gelen Delta (Hint) varyantı ile yeni ve çok şiddetli bir salgın dalgası yaşayacağız. Bu salgın başta hala aşı olmamışları, sonra da altı aydan daha önce SinoVac ile aşılananları vuracak. Ekonomimizi ve eğitim sistemimizi de kötü vuracağını belirtmekte yarar var.

  1. Ayrıca üçüncü fazı halen tamamlanmamış olan Erciyes Üniversitesi aşısından sanki kesin olumlu sonuç alınacakmış gibi bir varsayımla hareket etmek de pek doğru değil. Deneysel tasarıma, Rus Sputnik V aşısının dahil edilmemesi de bu aşının gelip gelmeyeceği konusunda ayrıca bir soru işareti oluşturuyor. Rus aşısının ilk ve ikinci dozları iki farklı içerikten oluştuğundan bu çalışma kapsamına alınmamış da olabilir.
  2. Eğer, yerli aşımızı bekleyeceksek veya Sputnik V üzerine planlar yapıyorsak üçüncü doz kış aylarına sarkabilir. Bu da bizi Delta varyantının oluşturacağı dalgadan korumaz.
  3. KKTC için biraz daha farklı bir durum var. KKTC’de Astra Zeneca ve Johnson&Johnson aşıları da uygulanıyor. Ancak bu aşılarla ilgili ikinci ve üçüncü doz konusunda yapılmış olan pek çok uluslararası çalışma var ve hala da yapılıyor. Bilim Kurulu elindeki aşı imkanlarına bakarak en uygun kararları Türkiye’ye oranla daha kolay alabilecek diye düşünüyorum.
  4. Son olarak, bizim gibi görece fakir ülkelerde, devletin sürekli olarak tüm topluma korona aşısını bedava yapması bana gerçekçi gelmiyor. O nedenle bu konuda da bazı düzenlemeler yapılmasında yarar var. Örneğin, grip aşısında olduğu gibi, 65 yaş üstü ve risk guruplarına, belki gelir düzeyi düşük olanlara, bu aşının bedava yapılması, diğerlerine parası karşılığı uygulanmasının daha gerçekçi olduğunu düşünüyorum. Bu yaklaşımın sosyal adalet ilkelerine de uygun olduğu kanısındayım.

Herkese sağlıklı günler dilerim.

 

Exit mobile version