Türkiye Cumhuriyeti artık Kıbrıs’ta iki bağımsız devletin yan yana yaşaması tezini savunmaya başladı. Gerekçesi de Crans Montana’da Kıbrıs Türk tarafının verdiği olağanüstü tavizlere rağmen Rumların maksimalist tavırlarından vazgeçmemeleri.
2004 Annan Planı’nı kabul etmeyen, ardından Crans Montana’da masadan kalkan Rumların asıl amaçlarının Kıbrıs Türk Toplumu ile Türkiye arasındaki tüm bağları koparmak ve birkaç yüz bin nüfuslu bu toplumu AB içerisinde eritmek olduğuna ben de inanıyorum.
Ancak, tıpkı Maraş’ın bir strateji kapsamında olmaksızın açılması gibi, iki devlet yaklaşımının da iyice olgunlaştırılmadan tamamen Türkiye iç politikasına yönelik hamaset yapmak için ortaya atıldığı konusunda da ciddi şüphelerim var. Nitekim üzerinden iki yıl geçmesine rağmen Maraş’ta en ufak bir değişim olmadı. Ne bir malına dönen Rum var, ne de yerli veya uluslararası bir yatırım var. Maraş harabe olarak durmaya devam ediyor.
Öte yandan sanki Rumlar ve Atina’nın da Kıbrıs konusundaki düşünceleri Ankara’dan daha derinlikli değil. Onlar da çok yüzeysel bir düşünce yapısına sahipler. Tam bir sonuca ulaşılmak üzereyken ve Kuzey’de yapılan referandumda evet çıkacağı bilinirken Rumların büyük bir yüzde ile Annan Planı’na hayır demeleri pek mantıki değildi.
Şimdi Plan kabul edilmiş olsaydı, aradan 18 yıl geçtiğine göre, pek çok derogasyon kalkmış olacak, hem Güzelyurt ve Maraş başta olmak üzere pek çok bölgeye kendi yönetimleri altında geri dönmüş olacaklar, hem 650 civarına inmiş olan Türk askeri bir kışlaya hapsedilmiş olacak, hem de Kuzey’de kalan mallarının bir kısmı için tazminat almış, bir kısmına da fiilen gelip yerleşmiş olacaklardı. Üstüne üstlük Kuzey’in ekonomisi tamamen ellerine geçmiş olacaktı. Türkiye ile Kıbrıslı Türklerin de ilişkisi büyük oranda kopacak, TC vatandaşları Kıbrıs’a pasaportla, belki de vize ile girebilecekti.
Ama olmadı. Rumlar daha da fazlasını istediler. Zira AB’ye her durumda onlar girecekti ve referandumda hayır demelerinin onlara önemli bir olumsuzluk getirmeyeceğini biliyorlardı. Annan Planı’nın üzerine Türklerin daha da fazla taviz vermeyi kabul ettiği Crans Montana’da da masadan kalkmaları aynı nedene dayanıyordu. Halen maksimalist taleplerle beklemeye devam ediyorlar.
Şimdi masada Türkiye’nin şapkadan çıkardığı iki devlet önerisi var. Ancak, başta da değindiğim gibi, sanki bu öneri de tamamen içe dönük bir propaganda çabası ve tıpkı Maraş gibi yeterince üzerinde düşünülmemiş. Konuyu açayım.
Bir an için, Rumların ve Yunanistan’ın Türkiye’nin ortaya attığı iki devlet tezini kabul ettiğini farz edelim. Ayrıca AB’nin de KKTC’yi çok hızlı bir şekilde adaylığa kabul ettiğini varsayalım. O zaman Kuzey Güney arasındaki sınırlar kalkacak. Rumlar mallarını ya geri alacak, ya da kendilerine tazminat ödenecek. Ödenecek tazminat da, denizden çıkacak doğalgazın Türklerin payına düşecek olan bölümünden mahsup edilerek belli bir süre içerisinde Kuzey’de malı olan ve tazminatı tercih edenlerin hesaplarına aktarılabilecek.
Ayrıca, Rumlar kuzeyde yerleşebilecek, ticaret yapabilecek. Yani, Hollanda ile Belçika arasındaki ilişkilere benzer bir durum ortaya çıkacak. Ancak, iki toplum arasında hali hazırdaki refah ve nüfus farkı nedeniyle Rumların kuzeyde Türklere ait pek çok mülkü satın alabileceğini de unutmayalım. Eminim kilise de kendilerini bu konuda teşvik edecek, hatta mali destek sağlayacak. Sonuçta tüm ekonomi onların eline geçecek. AB’ye giren KKTC, doğal olarak Türkiye’den gelenlerden pasaport talep edecek ve vize uygulayacak. Kıbrıslı Türklerin de büyük bir bölümü refah düzeyinin daha da yüksek olduğu AB ülkelerine bir kısıtlama olmaksızın göç edebilecek.
Bir AB ülkesi haline gelen KKTC’de Türk askerinin kalması, garantilerin devam etmesi de herhalde pek kolay olmayacak. Yani Makarios’un 1963’te arzu ettiği ama başaramadığı yapının bir benzeri oluşacak. O dönemde de Makarios yönetimi Kıbrıslı Türklerin Ada’dan göç etmesi için her türlü imkanı tanır, Avustralya gibi bazı ülkelerde kendilerine iş bulur, gayrimenkullerini cazip fiyatlarla satın alır, tek gidiş uçak bileti verirmiş.
Rumların aklına karpuz kabuğu sokmuş olmayayım ama, olur da Rumlar yan yana iki devleti kabul ederlerse, Türkiye yaptığı önerinin altını akılcı bir şekilde doldurmadığı taktirde, başını derde sokabilir. Umarım Türkiye’yi yönetenler iki devlet derken bu tezin nasıl uygulanacağını da çok iyi düşünmüşlerdir.
Sizce düşünmüşler midir?
Yazarın Diğer Yazıları
Bu gönderi kategorisi hakkında gerçek zamanlı güncellemeleri doğrudan bildirim almak için tıklayın.