Ben annem ve babamın tek çocuğuyum. Babamın bir erkek kardeşi, annemin de bir kız kardeşi vardı ama onlar da hiç evlenmediler. O nedenle birinci derecede kuzenim yok. Bunun ötesinde, ailede çok yakın akranım bile olmadı. Neyse ki çok değer verdiğim arkadaşlarım var.
Ailede tek çocuk olmanın avantajları olduğu gibi bazı sıkıntıları da oluyor tabii. Tek çocuk olarak beni en fazla zorlayan ise büyüklerin cenazelerini kaldırmak olmuştur. Daha önce babamın ilgilendiği cenaze kaldırma işine ilk katkım 1989 yılında oldu.
O yıl Kasım ayında dedem 90 yaşında öldü. Belediye mezarlık olarak Küçükçekmece taraflarında bir yer gösterdi. Biz Levent’te oturduğumuz için dedemi oraya defnetsek mezar ziyaretleri pek mümkün olamayacaktı.
O zaman çalıştığım, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile pek içli dışlı olan şirketin patronlarından biri bana yardımcı oldu. Bedrettin Dalan’ın özel kalemi Reha Arar arandı. Reha Bey dedem için hemen Zincirlikuyu’da bir mezar yeri ayarladı. Bu sayede ben de, Türkiye’de mezar yeri için bile etkili yerlerde tanıdık olması gerektiğini öğrenmiş oldum.
O sıralar babam da kansere yakalanmıştı ve 1990’ların sonuna doğru, oluşan metastaz nedeniyle durumu ciddileşmeye başlamıştı. Mezar konusu yine başımı ağrıtabilirdi. Arkadan da daha pek çok aile büyüğümün cenazesini kaldırmam gerektiğini fark etmiştim.
90’lı yılların ortalarında çalıştığım şirket turizm yatırımlarıyla ilgileniyordu. Ben de şirketin proje geliştirmeden sorumlu genel müdür yardımcısıydım. Kilyos’ta eskilerin hatırlayacağı Güneş Plajı, sahibi tarafından satışa çıkarılmış, biz de şirket olarak talip olmuştuk. Bu vesileyle Kilyos (Kumköy) muhtarıyla tanışmıştım. Bir sohbet esnasında, köy mezarlığında bana bir aile mezarı ayarlamasının mümkün olup olmadığını sordum. Muhtar olumlu yanıt verdi.
Şimdi adı Ağlamış Dede Mezarlığı olan köy mezarlığına gidip baktık. Ağaçlar arasında huzurlu, tipik bir köy mezarlığıydı. Ben ve şirketteki bir başka genel müdür yardımcısı arkadaşım Ateş Aykut’la yan yana altışar kişilik aile mezarları satın aldık. Parsellerimizin etrafı da 30-40 cm yüksekliğinde betonla çevrildi, drenajı yapıldı. İkimiz de üstü açık, basit bir köy mezarı olmasını tercih etmiştik. Kısa bir süre sonra Ateş’in anneannesi ölünce kendisi bizim aile mezarının yan parseline defnedildi.
Bir süre sonra da babam 72 yaşında öldü. O da bizim aile mezarının ilk sakini oldu. Ben de dedemin Zincirlikuyu’daki mezarını da yeni aile mezarlığımıza taşımaya karar verdim. Ancak mezar taşımak o kadar kolay bir iş değilmiş. Pek çok bürokratik işlemi aşmak zorunda kaldım. Nihayet mezarın nakledileceği gün geldi. Gidip Feriköy’den hükümet tabibini aldım. İşlem onun nezaretinde yapılacakmış. Türkiye’de nedense hastanelere din adamı atanırken, cenaze naklinde doktor görevlendiriliyordu. Hala öyle mi bilmiyorum.
Babamın son dönemleri oldukça ağır geçtiğinden ve annem de aynı dönemde rahatsız olduğundan kendilerine bir bakıcı, bir de şoför tutmuştum. Aksi taktirde, yoğun işlerimiz arasında ne ben ne de eşim gerekli desteği veremeyecekti.
İşte dedemin cenaze nakil günü yanıma annemin şoförünü de alarak Zincirlikuyu’ya gittim. Yanımızda Feriköy’den aldığımız hükümet tabibi de vardı. Bizden bir çift plastik eldiven, biraz ip ve büyükçe bir torba getirmemizi istemişti.
İki mezarcı mezarı açmaya başladığında, ben 20-25 metre geride duruyordum. Dedemin kemiklerini görmek istemiyordum. Benim görmemeye çaba gösterdiğim bir çalışma sonunda mezar açıldı. Tabip bey eldivenleri giyip kemikleri torbaya doldurdu, ağzını bağladı ve şoförümüzün eline tutuşturdu. Gelip benden de bir imza aldı.
Dedemi Kilyos’taki mezarlığa taşımak bize kalmıştı. Ağlamış Dede’deki mezar kazıcılarını organize etmiştim ama psikolojik olarak, dedemin kemiklerini arabanın bagajına koyup Kilyos’a götürmeye hazır olmadığımı fark ettim. Şoförümüzden bu işi tek başına yapmasını rica ettim. Dedemle bir hissi bağı olmadığından onun için daha kolay olacaktı. Bu işe biraz da meraklıydı. Ben mezar açılırken uzakta dururken o hemen çukurun başında olayı ilgiyle izlemişti.
Araba hareket ettikten sonra ben de yürüyerek mezarlıktan çıktım ve Zincirlikuyu’daki ofisime döndüm. Kendimi kötü hissediyordum. Bir yandan da cep telefonuyla uzaktan bilgi alıyordum. Bir buçuk saat kadar sonra dedemin toprağa verildiği haberini aldım. Şoför beye de çok teşekkür ettim. Artık dedem ve babam yan yana olmalıydı.
Hafta sonu da ilk iş Kilyos’a mezarlığa gittim. Aile mezarlığında babamın yattığı yerdeki tümsek hemen fark ediliyordu ama yanındaki toprak hiç kazılmış gibi değildi. Garip bir durumdu. Şoförü aradım, adam “yok gömüldü siz fark etmemişsinizdir” dedi. Ancak, ben eğilip toprağı yoklayıp tekrar tekrar bakmama rağmen toprakta herhangi bir kazılmış durum göremiyordum.
O sırada gözüm yan parsele ilişti. Ateş’in anneannesinin mezarının yanı taze kazılmış ve birisi oraya gömülmüştü! Derhal Ateş’i aradım, durumu anlattım. Nezaketinden ‘artık kalsın orada ne yapalım’ dedi. Çok çok özür diledim. Hata bendeydi. İşin sonuna kadar başında durmamıştım. Sonuçta dedemin cenazesi ikinci kez taşındı ve bizim parsele geçti. Artık o da babamın yanındaydı. Rahmetli pek seyahat sevmezdi ama naaşı epey taşınmış oldu.
Bir altı ay kadar geçmişti, yine mezarlığı ziyarete gittim. Ancak bu kez mezarlık tel örgülerle çevrilmişti ve içeri girmek olası değildi. Meğer muhtar, köy mezarlığını mezarcılara gizlice ormanın içerisine doğru genişlettirir ve bizim gibilere satarmış. Orman Bakanlığı durumu fark etmiş, muhtar ve mezarcılar mahkemelik olmuş. Bakanlık da orman arazisinin içerisinde kalan mezarlığı, daha fazla ağaç kesilmemesi için tel örgüyle çevirtmiş.
Tahminen bir yıl kadar aile mezarımıza ulaşamadık. Allah’tan o arada aile fertleri arasında yeni bir ölüm olmadı. Sonuçta hakim bey kararını verdi ve mezarlık yerinde kaldı. Dikenli teller toplandı ve babam ve dedemin mahkumiyetleri sona erdi.
2008’de 102 yaşındaki babaannemi kaybettim. Kafkas Şapsığ kökenli olduğundan olacak 99 yaşına kadar alışveriş arabasıyla 500 metre uzaklıktaki Migros’a gider kendi alışverişini yapardı. Onu da aile mezarlığına gömdük. Babam, dedem ve babaannem artık yan yanaydı.
Babaannemi 2017’de annem izledi. Arada teyzemin de cenazesini kaldırmış olduğumdan, artık bayağı deneyimliydim. Amerika’da yaşıyor olsam cenaze işine girebilirdim. Kişi öldüğünde doktor gelip raporunu veriyor, sonra Zincirlikuyu Mezarlığı’nda morga götürülüyor. Yıkama vs işlemleri tamamlandıktan sonra Levent Cami’nden cenaze kalkıyor ve ebedi istirahatgahına defnediliyordu. Artık elimde bir kontrol listesi vardı ve defin işlemleri tıkır tıkır yürüyordu.
Zaten, Kadir Topbaş’ın belediye başkanlığı döneminde cenaze işlemleri bilgisayar destekli hale gelmişti. Türkiye’de hayattayken alamadığınız hizmeti öldükten sonra kusursuz bir şekilde alıyordunuz. Hatta Diyanet İşleri Başkanı’nın kullandığı zırhlı Mercedes’e nazire yaparcasına cenaze nakil araçları da Mercedes’e dönüştürülmüştü. Hayattayken binemediğiniz Mercedes’e artık son yolculuğunuzda binebiliyordunuz. Ben ise Zincirlikuyu Mezarlığı, Levent Cami, Kilyos hattında hoca efendiyle birlikte sık sık seyahat ederek Mercedes keyfini hayattayken yaşıyordum.
Devamı haftaya…
Yazarın Diğer Yazıları
Bu gönderi kategorisi hakkında gerçek zamanlı güncellemeleri doğrudan bildirim almak için tıklayın.