Türkiye’nin dış politikada yaptığı büyük hatalar nedeniyle, güvenliği her geçen gün daha fazla tehlike altına giriyor. Başta ABD olmak üzere, hemen hemen tüm Batı ülkeleriyle ilişkilerimiz bozuldu. Kolay kolay da tamir edilemeyecek gibi görünüyor.
28 Kasım 2020’da yayınladığım bir makalede bu konudaki endişelerimi gündeme getirmiştim. O günden bugüne durum daha da vahimleşti. Türkiye’deki ekonomik, kurumsal ve politik çöküntüyü çok iyi değerlendiren ABD ve AB ülkeleri Türkiye’yi iyice sıkıştırmaya başladılar.
Bizden istedikleri,
- S-400’leri aktive etmememiz, ülke dışına çıkarmamız ve ikinci bir alım yapmamamız. Ülke içerisinde tutmamız durumunda ise ABD’nin denetimine açmamız,
- Suriye’de ABD ve Avrupa’nın çıkarlarına göre hareket etmemiz. Yani PKK’ya göz yummamız ve Kuzey Irak’taki gibi bir yapılanmaya yeşil ışık yakmamız, buna karşılık İdlip’de radikal örgütleri denetim altında tutarken, Rusya ve Suriye’nin çıkarlarına karşı tek başımıza mücadele etmemiz, Batı’ya zarar vermesi muhtemel bir göç dalgasını kontrol etmemiz,
- Karadeniz ve Ukrayna’da Rusya’ya karşı daha hasmane bir tutum almamız. Bizim için büyük önem arz eden Rusya ile politik ve ekonomik ilişkilerimizi sıkıntıya sokacak girişimlerde bulunmamız,
- Doğu Akdeniz ve Ege’deki haklarımızdan Yunanistan ve GKRY lehine feragat etmemiz, Total ve EXXON’un Yunanistan ve GKRY ile anlaşarak doğalgaz çıkarmasını kabul etmemiz,
- Libya’da ise, Rusya’ya meydanı boş bırakmamak kaydıyla, ülkedeki etkinliğimizi kontrollü bir şekilde İtalya ve Fransa’ya devretmemiz, Kuzeybatı Afrika’da ve Sahel’de Fransız çıkarlarına dokunmamamız istenmektedir.
Tek tek inceleyelim.
- Yüksek irtifa savunma füzeleri konusunda, başta ABD ve Fransa olmak üzere, Batı tarafından uzun bir süredir engellendiğimiz malum. Ancak, sabırla kendi teknolojimizi geliştirmek, aynı zamanda ABD, İtalya ve Fransa’yı diplomatik yollardan bu silahları bize satmaya ikna etmekle uğraşmak yerine, sonuçlarını iyi düşünmeden Rusya’dan S-400 almaya kalktık. Bu girişimin arkasında askeri gerekçeler olabileceği gibi, ABD tarafından organize edildiği neredeyse kesin olan 15 Temmuz darbe girişimine gösterilen anlık bir tepki de olabilir. Ama iyi düşünülmeden atıldığı anlaşılan bu adımın sonuçları iyi olmadı.
- Kuzeydoğu Suriye’de, Batı’nın açıkça desteklediği PKK ağırlıklı Kürt oluşumlara karşı yapılan kara harekâtı sonucu, Altay tanklarına yönelik Almanya’nın ambargosuyla karşılaştık. Motor konusunda Kore ile anlaşma yapılacağı iddiaları gündemde olsa da Altay tankı projesi üç yıldır yerinde sayıyor. Belki de sessizce rafa kalktı. Bir yandan da ABD PKK’yı Suriye’de kendi kara kuvveti olarak eğitiyor ve donatıyor. PKK artık, Hamas gibi, hibrit savaş yapabilecek ve Türkiye’yi yıpratacak bir hale geldi.
- Ukrayna ile olan iyi ilişkilerimiz SİHA gibi saldırı silahları satışına dönüşünce, Rusya ile ilişkiler bozulmaya başladı. Dikkat ederseniz, bugüne kadar bizden başka, ABD dahil hiçbir NATO ülkesi Ukrayna’ya saldırı silahı satmadı. Rusya bunun acısını Kuzeybatı Suriye ve Kafkasya’da çıkaracak girişimlerde bulunacaktır. Ekonomik ilişkilerimizde de sıkıntılar yaratacaktır. Geçmişte İdlip’de otuz dört askerimizi bir hava saldırısında şehit etmişler ve biz gıkımızı bile çıkaramamış, hıncımızı Suriye ordusundan alarak, durumu bir nebze olsun kurtarabilmiştik. Ayrıca Güney Kafkasya’da sorunlar çıkarması da beklenmelidir. Azerbaycan-Ermenistan savaşı sonunda gündeme gelen, Türkiye’yi Nahçıvan üzerinden Azerbaycan’ın ana gövdesine, oradan da Orta Asya’ya bağlaması düşünülen Zengezur Koridoru’nu engellemek için çaba gösterecek, bu konuda bu projeden hiç hoşlanmayan İran’la iş birliğine gidecektir.
- Her ne kadar Türkiye askerini Afganistan’da çok riskli bir göreve yollamaya talip olsa da, bu fedakarlığın Batı’da, özellikle de ABD’de bir karşılığı olmadığı anlaşılmaktadır. Belki bunun karşılığında Türkiye’ye şimdilik ek baskılar yapmayacaklardır. Bu sonuca varmamdaki nedenleri hemen açalım:
- Türkiye ABD’de CAATSA kapsamına alınmıştır. CAATSA’nın Türkçe açılımı, ABD’nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Yasası’dır. Yani ABD gözünde Türkiye düşman konumundadır.
- ABD İran, Rusya ve Çin’i düşman kategorisinde görürken, Türkiye’yi de yaptırımlarla kısmen aynı kategoriye sokarak iyice zayıflatmak çabasındadır. Halen ekonomiye fazla zarar verecek yaptırımlar uygulamamakla birlikte, bu seçenekleri de elinde tutmaktadır.
- Ek olarak, Türkiye’nin kendisine hasım güçler tarafından kuşatılmasına aktif olarak destek vermekte, bu konuda Fransa da kendisine yardımcı olmaktadır. Batıda Yunanistan, güneyde ise PKK vasıtasıyla Türkiye’yi askeri açıdan da zor durumda bırakmaya çalışmaktadır.
- Türkiye’nin Azerbaycan’ın haklı davasında bu ülkeye destek çıkması bile Ermeni diasporası nedeniyle tepki çekmiştir. ABD, Kanada ve Fransa iç politikaları nedeniyle Türkiye’yi zorlamaktadır. Türkiye ise Cumhuriyet döneminin en zayıf yönetimi nedeniyle köşeye sıkışmış olduğundan tepki verememektedir. Ermeni soykırımının Biden tarafından kabul edilmesine bile hiçbir ses çıkaramamıştır.
- Türkiye, Kuzeydoğu Suriye’de, ABD’nin PKK ile birlikte Kürt Devleti kurma girişimlerine etkin bir karşılık verememektedir. Modern silahlarla donatılan Suriye PKK’sı günün birinde bize karşı da kullanılacaktır. ABD’nin PKK’ya verdiği tanksavar silahları Türkiye’ye verilmemektedir. IŞİD’in tankı olmadığına göre hedefin Türkiye olduğu açıktır. Aynı şekilde omuzdan atılan füzeler de uçak veya helikopteri olmayan İŞİD’e karşı değildir.
- ABD GKRY’ye karşı uyguladığı silah ambargosunu kaldırmış, askeri iş birliğine başlamıştır. GKRY’nin silahlanmasının NATO üyesi Türkiye’ye karşı olduğunu ilkokul çocukları bile kolaylıkla anlayabilir.
- Doğu Akdeniz’de İsrail ve Mısır’la ilişkilerimiz hiç iyi değildir. Türkiye’yi bölgenin ekonomik yararlarından faydalandırmamayı hedef alarak oluşturulan, ABD ve Fransa tarafından desteklenen bir ittifak söz konusudur. Yunanistan tarafından başarıyla oluşturulan bu girişime İsrail, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve GKRY de dahildir. Türkiye düşmanı bu girişime kısmen Suudi Arabistan da destek vermektedir. Bu ittifakın oluşma nedeni, iktidarın İhvan takıntısı nedeniyle ulusal çıkarları bir kenara itmesidir. Bizim için PKK neyse Suudi Arabistan, BAE ve Mısır için de İhvan odur. Buna rağmen İhvan’ın merkezi, uzun zamandır İstanbul’dur.
Türkiye için oluşmakta olan stratejik ve askeri riskler konusunda Yunanistan’ın rolüne özellikle dikkat etmek gerekmektedir. Bize çok benzeyen Yunan toplumunda, bizde olduğu gibi kolaylıkla ciddi bir şöven anlayış hakim olabilmektedir. Kurtuluş Savaşı sonrası oluşturulan dostluk ilişkileri Kıbrıs meselesi nedeniyle zehirlendikten sonra, iki taraf birbirine maalesef yeniden düşman konumuna gelmiştir. Batı da her zaman olduğu gibi bu durumdan yararlanmaya çalışmaktadır.
ABD’nin Türkiye’yi, şimdilik de olsa, kendi ittifak sınırları dışında tutma ve kuşatma politikasının temel taşını Yunanistan oluşturmaktadır. Yunanistan hızla silahlandırılmaktadır. Fransa’dan fırkateynler ve Rafael savaş uçakları alacak olan Yunanistan’a, deniz, hava ve kısmen kara kuvveti olarak ABD iyice yerleşmektedir. Yunanistan’a ciddi boyutta askeri yardım yapmayı da planlamaktadır. ABD’nin amacı, artık Rusya’ya karşı güvenilmez hale gelen Türkiye’yi Yunanistan’la ikame etmektir. Her ne kadar Rusya ile fazla cepheleşmek istemese de, bu durum Yunanistan’ın çıkarlarına da uygun düşmektedir.
Türkiye’nin F-16 modernizasyonu engellenir, F-35 alımı iptal edilirken, Yunanistan hızla Ege’de ve Meis dışında coğrafi olarak bulunmadığı Doğu Akdeniz’de, hava ve deniz gücü olarak üstün konuma getirilmektedir. Ayrıca Lozan Anlaşması hilafına adaların silahlandırılması, karasularının 12 mile çıkartılması konusunda da destek gelmesi muhtemeldir. Zaten ABD ilk kez Ege Adaları’nı askeri açıdan kullanmaya başlamıştır.
Son hamle, Türkiye’ye F-35 satışı ve S-400’lerin kullanılması CAATSA baskısı ile engellenirken, Yunanistan’a F-35 satışının son onay aşamasına gelmesidir. Yunanistan’ın F-35’leri ne amaçla satın alacağı çok açıktır. ABD Türkiye’yi savunmasız bırakırken, Fransa’yla birlikte Yunanistan’ı askeri açıdan ihtiyaçlarının ötesinde silahlandırmaktadır. Bilmiyorum kaç kişi farkında ama, Türk Hava Kuvvetleri hızla caydırıcılık gücünü kaybedecek noktaya sürüklenmektedir.
Bu işin sonu çok büyük felaketlere, kan ve göz yaşına mal olabilir. Bu durum sadece Türkiye için değil Yunanistan için de söz konusudur. İstiklal Harbi ile ilgili İngiliz gizli belgelerinden bildiğimiz gibi, Batı kendi elini kana bulamadan Türk-Yunan Savaşı çıkarmaya ve bundan avantaj sağlamaya çok yatkındır.
Türkiye, bir an evvel aklını başına toplayıp hızla milli çıkarlarına uygun, gerçekçi, ekonomik ve askeri gücü ile uyumlu bir dış politika oluşturmalıdır. Bunun esası da Yurtta Sulh Cihanda Sulh olmalı, stratejik derinlik gibi saçmalıklardan vazgeçilmelidir. Milletin çıkarları yerine ümmetin çıkarlarını ön plana alan politikalar bizi felakete sürüklemektedir. Komşularımızla yeniden kurulacak dostluklar en büyük güvencemiz olmalıdır.
Yazarın Diğer Yazıları
Bu gönderi kategorisi hakkında gerçek zamanlı güncellemeleri doğrudan bildirim almak için tıklayın.