Savaşın düşündürdükleri

Fotoğraf: AA

“Allah’ın ve sizin düşmanlarınızı ve onların gerisinde olup sizin bilmediğiniz, ama Allah’ın bildiklerini korkutup caydırmak üzere, onlara karşı elinizden geldiği kadar güç ve savaş atları hazırlayın. Allah yolunda harcadığınız her şeyin karşılığı, zerrece haksızlığa uğratılmadan size tastamam ödenecektir.”

(Kur’an-ı Kerim, Enfâl Suresi, 60. Ayet).

“Savaş yalnız sınırlarda olmaz. Savaş bir milletin topyekûn ateşe girmesidir. Eğer bu bütünlük sağlanmamışsa zafer tesadüfi, yenilgi kaderdir.”

(Sultan II. Abdulhamid).

Savaş bir yıkımdır. Bunu asla unutmamak lazımdır. Son çare olarak düşünülmelidir. Öncelik daima problemlere barışçıl çözüm üretmek olmalıdır. Savaş; ardında gözü yaşlı aileler, yetim ve öksüz çocuklar bırakmakta, psikolojik yaralar ve travmalar yaşatmakta, kültürel mirası yok etmekte, bütün canlıları olumsuz etkilemektedir. Günümüzde savaş olan her bölge inanılmaz derecede geri kalmakta ve insanlar perişan olmaktadır. Etkileri yıllarca devam etmektedir. Millet topyekûn mülteci durumuna düşmektedir. Ne acı bir tablodur bu.

Toplumlar savaş konusunu gündeme bile getirmemelidir. Günümüzde medya aracılığıyla savaş alanını gördüğümüzde yürekler dayanmıyor, gözyaşları sel oluyor. Savaşa maruz kalanların dramını görüyoruz. Büyük hüzünler içerisinde kalıyoruz. Maalesef ülkeler şahsi menfaatlerini düşünerek kan dökmeye devam etmektedirler. Binlerce masum can vermektedir. Burada yapılması gereken birlikte hareket etmek ve savaşları durdurmaktır. İnsanlığın kendi kendini yok etmesine asla izin verilmemelidir. Bu konuda duyarlı olunmalı ve her türlü farkındalık oluşturulmalıdır.

Tabi bazen siz hiçbir şey yapmasanız da bela gelir sizi bulur. Hal böyle olunca da başka çare kalmaz, bir anda ateşin ortasında olursunuz. Savaşlara yöneticilerin ihtirası, basiretsizliği veya coğrafyanın azizliği gibi sebepler sizi alır götürür. Örneğin ülkemiz, İbn-i Haldun’a atfedilen fakat onun Mukaddime’sinde ve diğer eserlerinde doğrudan bu şekilde geçmeyen “Coğrafya kaderdir.” sözünü iliklerine kadar hissetmektedir. Bizim bölgedeki karışıklık hiçbir zaman bitmedi, bu gidişle de hiç bitmeyecek. Maalesef bazı insanlar çok şanssız diye söyleriz. Doğduğunda savaş, gençliğinde savaş, yaşlılığında savaş; ne bitmez çile ne bitmez acılar…

Türk milleti barıştan yana bir millettir. Tarih boyunca daima hakka ve hukuka riayet etmiş, güçlünün değil haklının yanında yer almıştır. Mazlumların hamisi olmuştur. Gücü nispetinde elinden geleni yapmış ve yapmaktadır. Fakat hepimiz çok iyi biliyoruz ki gücünüz yoksa adil olmanız, iyi olmanız bir anlam ifade etmemektedir. Bu yüzden ülkeniz güçlü olmak zorundadır. Aksi taktirde ne kendinize ne de başkasına faydanız dokunabilmektedir. İş en sonunda mali ve savunma gücünüze gelmektedir. Savaşlar bize göstermiştir ki her türlü güçlüğe ve olumsuzluğa rağmen savunma sanayimizi en güçlü seviyeye getirmek zorundayız. Ekonomik kriz de olsa bu konuda taviz verilmemelidir. Yoksa bu coğrafyada yaşam hakkınız yoktur. Düşmanın silahından daha güçlü silahlara sahip olmak zorundayız. Karıncayı bile incitmemeliyiz fakat gücümüz çok yüksek olmalı, düşman hayalinde bile bizlere saldırmayı düşünememelidir. Yüce dinimizde bizlere güçlü olmayı, düşmanı caydıracak silahlara sahip olmayı emrediyor. Bu sebeple şartlar nasıl olursa olsun savunma sanayimiz ve insanımız her zaman tehditlere ve saldırılara karşı hazır olmalıdır. Günümüzdeki savaşlar da bu gerçeği gözler önüne sermektedir. “Su uyur düşman uyumaz” atasözümüzü daima hatırlamalıyız.

Ülkemizin huzurlu ve barış içerisinde olması için ordumuza her türlü maddi ve manevi destek verilmelidir. Hiçbir şekilde ordumuz yıpratılmamalıdır. En güçlü şekilde daima hazır ve nazır olmalıdır. Savunma sanayi projelerinin hiçbirisi sekteye uğramamalı, kesintisiz devam etmelidir. Dünyadaki güçler çok dikkatli incelenmeli, onlardan daha iyi olma hedefinden asla vazgeçilmemelidir. İnsan kaynağımız her seviyede ordumuz da buna dahil çok iyi yetiştirilmeli ve gerekli eğitimler konusunda asla geri adım atılmamalıdır. Dünyanın en ileri teçhizat ve silahlarına mutlaka sahip olunmalı, dışa bağımlılık ortadan kaldırılmalıdır. Savunma sanayinde yerlilik ve millilik yüzde yüz olmalıdır. İhtiyaçlarımız en kötü şartlarda bile ülke içerisinde üretilebilmelidir. Hiçbir güç içerde üretmemize engel olamamalıdır. Silahları bedava verseler bile yine üretim sekteye uğramamalı, asla beka konusunda taviz verilmemelidir. Savunma sanayinde rekabet veya ucuzluk konuları çok dikkatli incelenmelidir. Ekonomiklik bu alanda olmazsa olmaz değildir. Olmazsa olmaz, ürüne her şartta sahip olabilmektir. Tarihimizde her türlü ambargoları iliklerimize kadar hissetmiş, yaşamış ve mağdur olmuş bir milletiz. O günleri asla unutmamalıyız, ihtiyaçlarımızı kendimiz üretmeliyiz. Dost ve müttefiklerimize de yardım elini uzatmalıyız. İş birlikleri yapmalıyız fakat ülkemizi sıkıntıya sokacak durumlarda ve ihtiyaçlarda maliyet düşünmeden mutlaka çözüm ülke içinden olmalıdır. Dış çözümlere ihtiyatla yaklaşılmalıdır. Uyanık olunmalıdır. Son günlerde gördüğümüz tablo bize bu doğruları bir kez daha çok net göstermiştir. Ülke savunmasında zafiyet ve bağımlılık asla kabul edilemez! Tam bağımsızlık bağımlı olmamaktan geçer.

 

Exit mobile version