İstanbul Havalimanı’ndan Kanal İstanbul’a para transferi!

İstanbul Havalimanı’nın 2013’te ihalesi yapıldığı günlerin akabinde “Kanal İstanbul” ile eş zamanlı olarak yapılacağı söylenmişti. Hatta Kanal İstanbul’dan çıkan hafriyat ile 3. Havalimanındaki çukurların doldurulacağı, böylece meydanın zeminindeki kod farklılıklarının da düşük maliyetle giderileceği açıklanmıştı.

Maalesef iki proje beraber yola çıkamadı. Kanal İstanbul’dan hafriyat gelmeyince havalimanının kodu ihale şartnamesinde yer aldığı şekilde aşağı çekildi. Kamuoyunda tartışma konusu oldu, ancak yanlış tartışıldı. Kod farkının düşmesiyle maliyetinde azaldığı için bunun hesaplanması üzerinde konuşulması gerekirken “Kod neden düşürüldü?” gibi tartışmalar yapıldı.

Uzun bir aradan sonra İstanbul Havalimanı ile Kanal İstanbul’un yolu bu defa yine kesişecek ve tartışma konusu olacak gibi görünüyor. Ulaştırma eski Bakanı, son Başbakan İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin başkan adayı Binali Yıldırım, nerden icap ettiyse Manisa’da Elazığ depremi ile ilgili açıklama yaparken konuyu Kanal İstanbul projesine getirdi.

Bir finans modeli olan Yap-İşlet Devret (YİD) ile gerçekleşen projelerde devletin haklarını ve gelirlerini belli bir süre özel sektöre aktarıldığını elbette Yıldırım da biliyor. O halde bu durum devletin külfetten kurtulması olabilir mi? Turgut Özal döneminde tanıştığımız YİD modeline özel sektör devletin külfetini üstlenmek için mi ilgi gösterdi? Elbette değil. Eleştirilerim Yıldırım’ın YİD modeline bakışına değil.

Özellikle Binalı Yıldırım döneminde, devlet büyük paralar dökerek veya haklarını devrederek önemli projeler hayata geçirildi. Ancak günün sonunda bu projelerin, uzun vadede istihdama, üretime, milli ve yerli teknoloji geliştirilmesine hiçbir katkısı olmadı. Kaldıraç olarak kullanmak akıllara bile getirilmedi. Sadece yerli veya yabancı şirketlere müteahhitlik yaptırıldı.

“İnşaat yapalım, istihdama katkı sunalım. İş bitince dağılalım.” Düşüncesinin savunulacak bir yanı yok. Şehir hastanelerinin aceleyle yapılan inşaatlarına, hasta başına gelir garantisine odaklanmak yerine, bu hastanelerde kullanılacak her türlü malzemenin üretimine, teknolojik ürünlerin geliştirilmesine yönelik plan ve projelerle yola çıkılmış olsaydı, kötü mü olurdu? Bu şekilde sağlık sektöründe belkide ihraç edilecek mamüllerimiz olurdu. Ama olmadı. Hastane inşaatlarından çok daha fazla parayı hastanelerin iç donanımı için ithal ürünlere ödedik.

YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN

Exit mobile version