Haberleşme ve iletişimde Rusya etkisi…

Fotoğraf: AA

Rusya’nın Ukrayna’ya saldırdığı zaman dilimiyle, İspanya’nın Barselona şehrinde GSM Birliği tarafından düzenlenen Mobil Dünya Kongresi ve Fuarı’nın (MWC) çakışması Batı’nın bir kez daha şapkayı önüne koyup düşünmesine sebep oldu. Avrupa ülkeleri başta olmak üzere birçok devletin enerji kaynaklarında Rusya’ya bağımlı olması sebebiyle yaşadığı sorunlar, özellikle iletişim ve haberleşme teknolojileri tarafında da çeşitli ülkelere bağımlılığı sorgulatmaya başladı.

Telekomünikasyon sektörünün altyapısında yüzde 50’nin üzerinde tek bir şirketin veya ülkenin egemen olması ciddi anlamda risk olarak değerlendiriliyor. Hassaten NATO çatısı altındaki ülkelerin Çinli şirketlerle ilişkileri ciddi anlamda sorgulanıyor. (Elbette ABD kontrolündeki şirketlerin hakimiyetine de dikkat etmek gerekiyor.) Kullanılan teknoloji, yazılım ve cihazlarla birlikte bunların geliştirilip, üretilmesi aşamasında da tek kaynak hakimiyetinin riskleri, stratejileri tartışılıyor.

Mobil Dünya Kongresi ve Fuarı’nda 5G eşittir Huawei tablosunun net bir şekilde ortaya çıkması ise ABD ve Avrupalı otoriteleri hızla açık kaynak kodlu sistemlerle tedbir almaya ve 5G’ye geçişte acele edilmemesine yönlendiriyor. Bu kapsamda Türkiye’de 5G konusunda acele edilmesinin ne tür sıkıntılar doğuracağının Ulaştırma Bakanlığı tarafından görülmesi gerekir. Çünkü 5G’ye hızlıca geçmeyi bakanlık bürokrasisi istiyor, kamu kontrolündeki 2 GSM operatörü ise erken buluyor. Şayet kısa vadede 5G’ye geçiş için karar alınırsa en etkin oyuncu olarak Huawei karşımızda olacaktır.

Ayrıca Ulaştırma Bakanlığı’nın telekomünikasyon sektöründeki milli ve yerli ürünlere yaklaşımını da değiştirmesi gerekiyor. Neden değişmesi gerektiğini 4,5G ihalesine konan yerlilik kriterlerinin karşılanma oranlarından anlamak mümkün. BTK yüksek bulduğu yerlilik kriterlerine uyulması için denetimleri zamanında yapmadığı gibi, yerliliği teşvik için de müeyyide uygulamadı ve milli ürünlerin kullanılması için de çaba göstermedi. Altyapı yatırımlarında zımmen Huawei, Ericson ve Nokia’ya destek verildi.

Halihazırda Türkiye’de bolca milli teknoloji hamaseti yapılarak çok sayıda yabancı ürün destekleniyor. Bu konuda 3 GSM operatörüne de söylenecek pek fazla bir şey kalmıyor. Çünkü Ulaştırma Bakanlığı ile Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) yani bu işin otoritesi ve düzenleyici kurumları son kararı veriyor. Piyasaya ve özellikle stratejik yerlere ülkemizde başarıyla tasarlanıp üretilen veya üretilmeye çalışılan ürünler değil, yabancı mamuller giriyor. En hassas yerlerde bile yabancı markaların lobi gücü devrede olunca millileşme hayal oluyor.

Karel-Nokia, NETAŞ-ZTE

Rus gazına bağımlılığın Avrupa’yı düşürdüğü durumdan çok daha kötüsü tek kaynaktan telekomünikasyon altyapısı tedarik eden ülkeleri bekliyor. Ericson veya Nokia gibi Batı’nın sempatik baktığı markalara dayalı sistem kurmak da yanlış. Bu işin Doğu’su veya Batı’sı yok! ABD veya Çin tercihi gibi bir durum da söz konusu değil. Haberleşme ve bilgi güvenliği için olabildiğince kendimize ait sistemleri geliştirmemiz şart.

Mesela Türkiye’de Cisco ve benzeri bir iki şirketin girmediği yer kaldı mı? Kısa süre önce ziyaret ettiğim ve güvenliğin en yüksek seviyede olması gereken bir kurumun tüm haberleşme sistemi Cisco’ydu. Üstelik aynı hizmeti verecek, ihtiyaçları karşılayacak Karel gibi bu ülkenin kendi markası olmasına rağmen ABD’li marka tercih edilmiş.

Karel ismini zikretmekle iyi mi yaptım bilmiyorum. Daha önce de “Yerli baz istasyonunu Aselsan- Netaş-Argela geliştiriyor” diye defalarca yazdım, ama sonu iyi olmadı. ULAK’ın kalbini yapan NETAŞ, sonra oldu ZETAŞ. Çinli ZTE, yaklaşık bin Türk mühendisinin çalıştığı NETAŞ’ı satın aldı. Ne Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ne de Ulaştırma Bakanlığı bu satışa itiraz etti. Demek ki ben milli teknoloji hamlesini yanlış anlamışım! Çünkü Ulaştırma Bakanlığı yetkilileri NETAŞ’ın satışını büyük bir başarı olarak sunmaya devam ediyorlar.

NETAŞ, ZETAŞ olunca ZTE’nin Çin’de geliştirdiği ürünler yerlileştirilecek ve Türkiye pazarında yerli ürün olarak yer alacaklar. Barselona’da “Dünya telekomünikasyon teknolojileri devi ZTE’nin dünya performans şampiyonu sunucusu yerlileştirildi” başlığı altında tören yapıldı. Bu töreni takip ettim. ZTE adına iyi. Böylece ülkemiz üzerinden başka coğrafyalara bu ürünleri götürme şansları artacak. Ama NETAŞ ve Türkiye adına ne kadar iyi olduğunu ise sizlere bırakıyorum.

Şimdi ZTE’nin NETAŞ ile yaptığını Nokia’da Karel ile anlaşarak yapacak. Yani Türkiye’de tasarlayıp, geliştirip, üretmek yerine yurt dışında var olan ürününü Nokia da Karel ile anlaşarak yerlileştirecek. Herhangi bir ürünün yüzde 50’sinin tedarikini Türkiye’de faturalandırılmış hale getirirlerse mesele kalmıyor. Anlayacağınız üzere milli yerlileştirme hamlesi tam hızla devam ediyor!

Yerlileştirme hamlesine hazır mıyız?

NETAŞ gibi benzer modeli uygulayan çok sayıda yabancı şirket kanalıyla ihalelere konan yerlilik kriterleri hülleyle aşılacak, bürokratlarımız da “yerlilik oranları karşılandı” diye karşımıza dikilecekler. Fakat bu yanlış stratejilerle Türkiye’de milli olarak tasarlanıp, geliştirilen ve üretilen ürünlerin de suyu ısıtılacak, önleri kapanacak. Milli şirketler, yabancı firmaların satın almasıyla yerlileşmeye devam edecek. Pozisyon kaybedecekler.

Enerji sektöründe de benzer bir durum var. Milli teknoloji hamlesi adı altında enerji sektörü de yerlileşerek yabancı kontrolüne geçiyor. Çünkü yurt dışından çeşitli mali yüklerle ithal edilen ürünler yerlileşme yöntemiyle başta vergi olmak üzere çeşitli avantajlar elde ediyorlar. İhalelerde yerli ürün muamelesi görüyorlar. Yerli ürün belgesi verme şartlarının mutlaka gözden geçirilmesi lazım.

Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı da yüzde 50’si ülkemizde yapıldığı ileri sürülen ürünlere denetimsiz, kontrolsüz kolay yoldan “Yerlilik Belgesi” verdiği için mesele de kalmıyor. Demek “Milli Teknoloji Hamlesi” böyle olacak! Yabancı yatırımcının gelmesinde, yatırım yapmasında bir yanlışlık yok. Hatta ülke olarak mevzuatlarla, ihale yasalarıyla oynamadan güven vererek teşvik etmemiz de gerekir. Ancak doğru bir model kurgulanması lazım ki, Türkiye’ye katkı sunacak yatırımlar yapılsın. Kabahat meydanı bilinçli bir şekilde boş bırakan bizim kamu yetkililerinde…

Milli ve yerli karmaşası!

Bir başka açıklığa kavuşturulması gereken husus daha var. Türkiye’de milli ve yerli ürün karmaşası yaşanıyor. Tanımlar tam yapılmadığından teknolojik gelişmemiz de güdük kalıyor. Cisco, Ericson, Huawei, Nokia, IBM ve ZTE gibi şirketler kanalıyla Türkiye’nin bir kabiliyet kazanması isteniyorsa, milli ve yerli ürün tanımının iyi yapılması, ürününe, sektörüne göre oranların iyi konması, modelin belirlenmesi ve takibinin de doğru ve düzgün yapılması lazım. Baştan savma, genelgeçer ve tüm sektörleri kapsayan yerlilik kriterleriyle Türkiye’nin teknolojik kabiliyet kazanma imkânı olamaz. Mesela, 4,5G ihale şartnamesine konan yerlilik kriterleri ve 3G’deki Ar-Ge merkezi şartları sonrası elimizde ne kaldı?

Eşdeğer ilaç üretir gibi yabancı teknoloji ürünlerini iç piyasaya sürmenin bir faydası yok. Ayrıca bazı GSM operatörleri de satın aldıkları milli, yerli teknoloji şirketlerini adeta yok etmeleri, doğru bir modelin olmadığını gösteriyor. Teknolojiyi kullananlar ile geliştirenler arasında da sıkıntılar söz konusu. Bu sebeple teknoloji geliştiren şirketler Türkiye’de bir türlü büyüyemiyor.

Bir ürünün yerli olabilmesi için tasarımı ve geliştirilmesinin de Türkiye’de olması gerekir. Bu tarz ürünlere yerlilik belgesi verilirse bir aşama kaydedebiliriz. Değerinin yüzde 50’si Türkiye’de faturalandırılan ürünler nasıl yerli olabilir? Mesela ZTE’nin ‘ödüllü server’ının Türkiye’de üretilmesiyle 5G ve ötesi vizyonumuzda yerlilik en yüksek oranda nasıl olacak?

Şayet yaşadığımız dijital çağda önlem alınmazsa her türlü bilgi ve veriye ulaşılması mümkün. NATO çatısı altındaki ülkelerin haberleşme güvenliği konusu da bu kapsamda tartışılıyor. ABD’ye veya başka ülkelere karşı da kendimizi korumak istiyorsak açık kaynak kodlardan kendi sistemimizi kurmamız şart. Telekomünikasyon sektöründe Çin’li şirketlerin kapalı devre sistemleri veya 5G altyapısı yerine Batı’nın açık kaynaklı ürünleri elbette tercih edilmesi gerekir. Ama “Uçtan Uca 5G” geliştiren Ulaştırma Bakanlığı yetkililerinin, regülatör kurum BTK’nın azıcık ucundan da Türkiye’de geliştirilen sistemlere öncelik tanıması icap etmez mi? Ama etmiyor!

İlginç bir tablo var önümüzde. 4,5G’de yerlilik kriteri yüzde 10-12 seviyelerindeyken şişirilerek yüzde 22’ye çıkarıldı. Halbuki ihale şartnamesinin son adımındaki yerlilik oranı yüzde 45’ti. Yani BTK’nın şişirme rakamları bile bu seviyeye ulaşmıyor. Daha ilginç bir durum var. Yerlilik rakamlarını da 3 GSM operatörü veriyor, BTK ana başlıkları uygun mu şeklinde onaylıyor. Buna rağmen operatörlere göre kullanılan yerli ürün az, BTK’ya göre ise çok. Sıkı bir denetim yok. BTK (Ulaştırma Bakanlığı) 4,5G’nin başında yerlilik kriterinin karşılanması için çaba göstermedi, denetim yapmadı, teşvik etmedi ve müeyyide uygulamadı. Bilinçli olarak yabancı ürünlerin Ercison, Nokia ve Huawei gibi şirketlerin önünü açtı. Her şey bittikten sonra yerlilik kriterini karşılamayan 3 GSM operatörü; Türk Telekom, Turkcell ve Vodafone için ceza kesildi. Samimiyet bu işin neresinde? Maksat iş olsun diye ceza kesmek mi, milli ve yerli teknoloji kazanımı sağlamak mı?

Peki “Uçtan Uca Milli ve Yerli 5G” nasıl olacak? 4,5G’de kablo, ıvır zıvır dahil edildiğinde yüzde 22 seviyelerinde yerlilik kriterine ulaşılmışken, 5G’de bir uçtan diğer uca yerlilik olabilme ihtimali var mı? 5G’nin her şeyini yerli ve milli yapmış olsak bile Ulaştırma Bakanlığı bürokrasisi buna izin verir mi? Özellikle de başka bakanlıklar ve kamu kurumlarının öncülüğünde milli ürün geliştirilmişse hiç sıcak bakmıyor. 4,5G’de yerlilik kriterinin düşük kalması da bu yüzden. Bakanlığa basit bir soru; “İki yılda uçtan uca 5G ekosistemi yapacağız” iddiası ile yola çıkan ve TÜBİTAK’tan hatırı sayılır seviyede destek fonu alan ama bu sürede tamamlanamayan Ulaştırma Bakanlığı kontrolündeki Haberleşme Teknolojileri Kümelenmesi (HTK) neden devreye girmedi?

Mesela 5G için pilot nokta seçilen İstanbul Havalimanı’nda 3 GSM operatörünün ortak kullanımına yönelik 5G altyapısı Huawei ile kuruldu. Ulaştırma Bakanlığı ve BTK, 5G’de uçtan uca milli ve yerli ürün geliştirilmesi için adım attı. Bunun için kümelenmeler oluşturdu. Sahalarda denedi, test etti. Ama bu ürünleri İstanbul Havalimanı’nda kullanmadı. Başka bir pilot bölge seçip yerli ürünlere fırsat vermedi. Şu an Türkiye’nin telekomünikasyon altyapısının yüzde 75’i tek bir şirkete bağımlıysa bunun sebebi de, adresi de belli.

Bakalım Ulaştırma Bakanlığı ve BTK yetkilileri, başlattıkları kümelenme çerçevesinde “Bir uçtan taaaaaa diğer uca 5G” çalışmalarını bizlere nasıl yansıtacaklar. 5G’ye geçiş aşamasında yerli ve milli ürünleri nasıl tanımlayacaklar; çok merak ediyorum.

Evrensel Faz 3, fırsat olabilir

Türkiye’de nüfusu 500’den az olan 1.000 yerleşim yerini 4.5G ile buluşturacak Evrensel Projesi’nde kullanılacak baz istasyonlarının tamamı milli ve yerli ULAK olacak. Bu haber de geçen hafta Barselona’da ULAK standında yapılan törende açıklandı. Evrensel 1 ve 2 fazlarında yerli baz istasyonu kullanma oranı yüzde 30 seviyesindeyken son fazda yüzde 100 olması iyi bir gelişme gibi duruyor, ama tam da öyle değil.

Neden mi? Çünkü şu haliyle sadece baz istasyonu yerli, gerisi yabancı olacak? Neden? Madem bu projenin tüm parası devletin kasasından karşılanıyor. Nüfusu az olan yerlere iletişim hizmeti götürülüyor. Yani risk az olan sahada varlık gösteriliyor. Bu durumda niçin milli, yerli şirketlere ürünlerini denemek ve geliştirmek üzere fırsat verilmiyor? Neden ana üstlenici yabancı oluyor da kendi şirketimiz olamıyor? Bu alanda çalışan bir şirketimiz ana üstlenici olsa, yeterli olmadığı, sistemin ihtiyaç duyduğu 2G ve 3G ve sair ürünleri de yabancı şirketlerden tedarik edip kendini geliştirse kötü mü olur?

Yabancı şirketlere teslimiyetten vazgeçilmediği için Evrensel Faz 3’te de maalesef model sıkıntılı. Sorumluluk, ilgisi olmayan bir kuruma, Türksat’a verilmiş. Türksat da kendisine işaret edilen yabancı şirketle sistemi kuracak. Sadece baz istasyonu ULAK olacak. Neden 5G’ye uçtan uca hazırlanan milli, yerli şirketlere bu görev verilmemiş de illa katalizör olarak Türksat araya sokulmuş anlamadım.

Baz istasyonlarının tamamını temin edecek olan ULAK’ın 4,5G ve 5G altyapısı konusunda çekirdek şebeke ve yazılım tarafında çalışmaları olduğuna göre tüm Evrensel Faz 3, ULAK’a emanet edilebilir. Ulaştırma Bakanlığı desteğiyle yola çıkan Haberleşme Teknolojileri Kümelenmesi de (HTK) Evrensel 3’e dahil olup, katkı sunabilir. Ancak bu şekilde çalışma modelleriyle milli şirketler bir noktaya gelebilir. Yoksa ULAK baz istasyonunun kontrolü Evrensel Projelerinde bile yabancı şirketlere verilirse milli şirketler nasıl gelişecek?

Rusya-Ukrayna savaşında Avrupa’nın enerji bağımlılığı sebebiyle yaşadığı durum yeni bir döneme işaret ediyor. Konjonktür başta iletişim ve haberleşme olmak üzere her alanda milliğin, yerliliğin ne kadar önemli olduğunu önümüze koymuş durumda. Akl-ı selim düşünmek şart. 5G ile veri hacmi artacak ve siber güvenlik çok daha önemli olacak. Yerlilik kriterlerinin ve yerli ürün belgesinin fatura kontrolüyle yapılmasına devam edildiği sürece bu ülkede uzun yıllar sıkıntı yaşamaya devam ederiz.

YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN

 

Exit mobile version