En çok ziyaret ettiğim Afrika kenti: Johannesburg

 Bundan 6-7 yıl kadar önce Johannesburg seyahetlerimin henüz bugünkü kadar artmadığı ve kenti yeterince tanımadığım bir dönemde bölgesel ulaşım idaresine eğitim vermek için kısa süreliğine gelmiştim. Otele ilk ulaştığımda etrafındaki yüksek tel örgüler, girişteki sıkı güvenlik hemen dikkatimi çekmişti.

Akşam yakınlardaki bir restauranta gitmek istediğimde resepsiyondaki görevli, “Bu saatte yürüyerek otel dışına çıkmanız doğru değil, taksi ile gitmelisiniz” diye belirtince biraz şaşırıp biraz da ürkerek taksiyle restauranta doğru yola çıktım. Yolda hızlı şekilde seyreden taksinin 3 defa peş peşe kırmızı ışıkta durmaması üzerine taksiciye kızarak açıklama istediğimde, taksicinin yanıtı beni biraz daha ürkütmüştü: “Efendim, şehrin bu bölgesinden gecenin bu vaktinde kırmızı ışıkta durursak başımıza gelmesi muhtemel iki alternatif olay var. Şanslıysanız arabanın önü kesilir ve soyulursunuz, değilseniz fidye için kacırılırsınız…”

Türkiye’de de görebileceğiniz sokak satıcıları…

Güvenlik sorunu

Johannesburg benim senede en az 2 defa seyahet etmek zorunda olduğum Afrika kıtasının en büyük 4’üncü, Güney Afrika’nın ise en büyük kenti. Kente henüz gelmeden de geldikten hemen sonra da kentteki güvenlik problemleri ile ilgili farklı hikâyeler duymaya baslamıştım. Binaların hemen hepsinin etrafı tellerle çevrili ve birçoğunda bu tellerde elektrik olduğu uyarısı bulunuyor. Bugüne dek eğitim verdiğim tüm binaların girişlerinde bulunan “Silahla Girilmez” uyarısı da ayrıca dikkatimi çekti.

Güney Afrika’da özelikle büyük kentlerde gelir dağılımında eşitsizlik çok belirgin, halk fakir olduğu için hırsızlık çok yaygın ve insanlar kendilerine göre böyle bir önlem almışlar. Hemen her binada bu elektrikli telleri görmek de insanı birazcık ürkütmüyor değil, fakat otel gorevlilerinden taksi söförlerine, iş toplantısı yaptığınız kişilerden yolda karsılaştığınıza tüm insanların güler yüzlü ve çok yardımsever olduklarını görüyorsunuz.

Binaların girişinde “silahla girilmez” işareti yer alıyor.

Güney Afrikalılar aynı zamanda çok eğlenceli ve sıcakkanlı insanlar. Bu yılki ilk ziyaretim ülkedeki devlet baskanlığı seçimi dönemine denk gelmişti ve devlet baskanlığı için adaylardan birisinin “Toprağın Oğlu-Son of the Soil” takma ismiyle kampanyasını yürütüyordu. Türkiye’de böyle bir isimle siyasilerin seçim kampanyası afişlerini düşünemiyorum bile.

“Toprağın oğlu” takma isimle kampanya yürüten aday.

İnsanlarını çok sevsem de Johannesburg’u şehir olarak beğendiğimi söylemek güç. Şehir gereğinden fazla sıkıcı ve güvenlik kaygıları bu sıkıcılığı iyice arttırıyor. Kentte kaldığım günlerde genelde Nelson Mandela Meydanı civarındaki otellerde kalıp aksamları meydandaki restaurantlarda harika et yemekleriyle geçirdiğimi söylemek yanlış olmayacak.

Nelson Mandela

Johannesburg denince benim aklıma ilk olarak tabi ki Nelson Mandela geliyor. Mandela, ırkçılığa karşı verdiği mücadeleyle Afrika tarihinin en önemli devlet adamlarından birisi olmus ve Nobel Ödülü kazanmış bir lider. Özetle ırkçılık karşıtı mücadele için 1950’li yıllarda faaliyet göstermiş ve siyahi halkın haklarını savunmuş, vatana ihanetle suçlanıp tutuklanmış. Tam 27 yıl hapiste kaldıktan sonra, hapisten çıktığında yapılan ilk seçimde ülkesinin ilk siyahi devlet başkanı seçilmiş.

Mandela’nın hayatı hakkında pek bilgiye sahip değilseniz; “Mandela: Long Walk to Freedom” filmini izlemenizi öneririm. Özellikle Johannesburg seyahati gerçekleştirecekseniz gitmeden önce mutlaka filmi izleyin derim. Mandela’nin 1946-1996 yılları arasında yaşadığı ev Johannesburg’da bulunuyor ve günümüzde müze olarak ziyarete açık.

Mandela Meydanı’ndan Nelson Mandela’nın devasa heykeli yer alıyor.

Safari ve parklar

Johannesburg’a gelip ek vaktim olduğunda veya arkadaşlarım tavsiye istediğinde onlara safari veya yakınlardaki diğer bazı parkları ziyaret etmelerini tavsiye ediyorum. Eğer fazla vaktiniz yok ve konaklamayı Johannesburg’da yapmak istiyorsaniz, 2,5 saat uzaklıktaki Pilanesberg’de 1 günlük safari yapabilirsiniz. 572 km2 büyüklüğündeki Planesberg Milli Parkı’nda Malarya riski de bulunluyor.

Eğer safariye ayıracak birkaç gününüz ve paranız varsa tabi ki Pilanesberg’den 34 kat daha büyük olan Kruger Mili Parkı daha iyi bir seçenek olur. Ancak Kruger, Johannesburg’a 5 saat uzaklıkta ve Malarya riski de bulunuyor. Her ikisinde de Büyük Beşli’yi (The Big Five) görebilme imkânı mevcut. Büyük Beşli safariye çıkacakların belki de en çok duyacakları terimlerden birisi. Kastedilen ise gece gündüz peşinden gidilecek, heyecanla safaride yolları gözlenecek 5 hayvan yani Afrika aslanı, Afrika fili, bufalo, gergedan ve Afrika leoparı.

Pilanesberg Milli Parkı’nda beyaz yavru aslanla fotoğraf çektirebilirsiniz.

Ben Pilanesberg’i ziyaret ettim ve Kruger’e göre çok daha küçük olmasına rağmen çok güzel bir deneyim oldu. Başka bir zamanda ise Johannesburg yakınlarındaki Aslan parkını da ziyaret ettim. Yavru aslanları kucağıma alıp fotoğraf çektirirken ne kadar mutlu olduysam aracımız yolda aslan sürüsüyle karşılaşıp aslanlar yanımızdan geçerken de o kadar tedirgin oldum. Güne zürafaları selamlayarak baslayıp, aksam üstü av peşindeki bir çıtayı dikkatini dağıtmamaya çalışarak takip etmek benim için farklı deneyimlerdi…

Aslanlar yol kenarında görülebiliyor.
Safari yaparken bir anda önünüze dev cüssesi ile zürafa çıkabiliyor.
Exit mobile version