Türkiye’nin ikinci uçan otomobili “Kumru” olacak

Fotoğraf: Haber Aero

 

Dr. Kürşad Özdemir Türkiye’nin ikinci uçan otomobili olacak “Kumru” hakkında detayları paylaştı. 4 fan ve ve 8 motordan oluşacak aracın Mock-Up’ı bu sene ortaya çıkacak. MEF Üniversitesi tarafından desteklenen projenin ilk prototipinin ise 2023 yılında çıkması bekleniyor.

Baykar tarafından geliştirilen Cezeri’den sonra Türkiye’de ikinci uçan otomobil projesi “Kumru” da görücüye çıktı. Yerli uçan otomobil Kumru’nun özgün tasarımını yapan MEF Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Kürşad Özdemir, Haber Aero’ya projenin nasıl geliştiğini ve yol haritasını anlattı.

“Dedem devrim otomobili mühendislerindendi”

Çok heyecanlıyız biz uçan otomobil projemizin belli bir aşmasına geldik. Benim çocukluğumdan aileden gelen bir motivasyonum var. Dedem Celal Taner, Mustafa Kemal Atatürk’ün Avrupa’ya üniversite eğitimi için gönderilmesini sağlayıp, Türkiye’ye dönüşten sonra cumhuriyetin inşasında görev verdiği genç öğrencilerden bir tanesiymiş. Daha çok küçük yaşta Darüşşafaka okulundan Almanya Konstanz Yüksek Mühendis Mektebi’ne (Konstanz Technikum) gidiyor. Orada makine mühendisliği okuyor. Türkiye’ye döndükten sonra, heyecanlı ekiple beraber, hatta diğer yurtdışında okuyan arkadaşlarının da katılımıyla Türkiye’deki demir ağları örmeye başlıyorlar.

“Kumru’nun prototipi 2023’te”

Devrim otomobili projesi dönemin çok gündeme gelmiş bir projesi. Aslında birçok proje var. Yerli lokomotifler gibi… Hatta dedemin bir lokomotif bacası koruma sistemi için patent aldığını da biliyorum. Ama devrim otomobili hepimizin hafızasında yer etmiş bir proje. Aslında bu proje dedem ve arkadaşlarının 129 gün gibi kısa bir süre zarfında ortaya çıkartmaları müthiş bir çaba. Bana da bir ışık oldu. Kısa sürede karar verildi de yapıldı gibi anlaşılmasın. 40 yıl artı 129 gün diyelim. Hepsi ustura gibi bilenmiş insanlar. Onlar Cumhuriyetin neferleri ve hep birlikte ortaya güzel bir şey çıkartıyorlar. Tabi o konjonktürde o kadar ilerleyebiliyor. Yalnız düşünmek önemli bir şey, ama tasarımını yapmak ayrı. Onu bir prototip olarak ortaya koymakta çok önemli. Biz de yani benim içinde bulunduğum kurumda bunu yapmak istiyoruz. Bizim projemiz benim kurumum olan MEF Üniversitesi araştırma projeleri destek programı tarafından destekleniyor. Amacımız bu sene içinde bire bir kopyasını yapmak. İnsanlar neye benzediğini gerçekte nasıl bir şey olduğunu görebilsinler, kapısını açsınlar, koltuğuna otursunlar, kanopisi neye benzer, kontrolleri nasıl görünür o hissi edinsinler. Ondan sonraki hedefimiz 2023’e kadar prototipini yapıp mühendis çalışmalarını devam ettirmek.

“Çocukluktan beri uçaklara ilgim var”

Ben mimarlık eğitimi aldım. Mimarlık hocasıyım şu anda da. Mimar Sinan Üniversitesi’ne gittim. Aslında bunun çok daha gerisi var. Çocukluğumdan beri uçaklarla ilgiliyim. 1977 yılında, ufacıkken resmim var. Yeşilköy Havalimanı apronunda çekilmiş. Dayım rahmetli Türk Hava Yolları çalışanıydı.

Babamın matbaasındaki Heidelberg makineler arasında koşup oynamam, havacılık müzelerine gitmem beni etkiledi. Sık ziyaret ettiğim İzmir Fuarı’ndaki Sovyetler Birliği’nin o zaman pavyonunda hep uzay araçlarını getirirlerdi. Uçaklara çok ilgili oldum. Güzel çizim yapardım. defterlerimin kenarlarına uçaklar çizerdim. Genç yaştan beri çizim yaparak uçakların kokpitlerini,  iniş takımlarını nerdeyse bir mühendis kadar öğrendim. Ondan sonra mimarlık bölümüne girdim. Uçak mühendisliği de olabilirdi. Ama mimarlık bölümünde benim edindiğim aslında altın bilezik şu oldu. Mimarlar bir sistem tasarımı bilgisiyle donatılıyorlar. Bizim projemizin özelliği de bir tasarım ekibi tarafından ortaya çıkarılmış olması. Ben ondan sonra hep bu makineleri kovaladım.

“Avrupa Uzay Ajansı projesine dahil oldum”

Mimarlık eğitimim bitti. Makine estetiği üzerine tezimi yazdım ve benim o zamanki danışmanım ise yat tasarımcısı ve mimar olan Fatih Gorbon’du. Ondan sonra Viyana Teknik Üniversitesi’nde doktora eğitimine başladım. Orada Avrupa Uzay Ajansı’nın projesine dahil oldum ve Mars araçlarıyla ilgili biz bir grup mimarla çalışmaya başladık. Mars’a düzenlenecek insanlı görevin fizibilitesini yapmaya başladılar. Biz de o dev gibi çalışmanın, mimarinin içinde yüzeye giden aracın tasarımını yapmıştık. Astronotların uyuyacağı yerleri, bakacağı pencereyi, yemek yiyeceği masayı. Astronotlardan bizzat geri bildirim almıştık ve birçok mühendisle ortaya çıkan tasarımları tartıştığımı konuştuğumu hatırlıyorum. Dolayısıyla ben mühendislerle çalışmaya alışık bir tasarımcıyım ve bu sistem bilgisini aktarmayı da kullanıyorum. Benim tasarım ekibimde ağırlıklı olarak mimarlar var tabii mühendislerle de çalışıyoruz. Ama şu anda bizim bulunduğumuz aşamayı otomotiv sektöründeki konsept araç aşaması gibi düşünebilirsiniz. Tasarımcılar baş rolde. İstanbul Teknik Üniversitesi’nden hava araçlarının üstadı Profesör Alim Rüstem Aslan bize destek oluyor. Biz aracın şu anda temel konfigürasyonunu ortaya çıkarmış durumdayız. Tasarım tescil belgesini aldık. Patent süreci devam ediyor.

“Kumru yolda gitmiyor”

Uçan araba olarak tanımladık kendimizi. Çünkü bu bir otomobil değil yolda gitmiyor. Ama bir arabanın insanlara vadettiği şeyleri vadediyor aslında. Özgürlük, bir mekân, kendinize ait bir koltuk ve bir uçuş deneyimi bir sürüş deneyimi. Biz o deneyimi çok çok önemsediğimiz için aynı bu konfigürasyonda koltuklarımız var. Arada bu parça yok bir kanepe şeklinde aslında. Çok minimal bir tasarım olduğunu göreceksiniz zaten. Sadece bir koltuk ve sizi o manzaradan ayıran damla şeklinde kanopi var. Elektrikli bir araç. Ve bütün bilgi ara yüzleri de kanopiye yansıtıldığı için gözünüzü manzaradan çevreden ayırmak zorunda kalmıyorsunuz. Bu aslında bir sistem bilgisi sonucu ya da bir sistem tasarımı sonucunda ortaya çıkan bir tasarım. Biz mimarlar bir şeye baktığımız zaman iç içe geçmiş bataryasını, iklimlendirme sistemini, elektroniğini, uçuş kontrol yüzeylerini, motorlarını hepsini aslında bir örüntü olarak görebiliyoruz. Ve bütün bu teknolojik paket insanın etrafında örülmüş oluyor. Bir tasarımcının bu işteki rolü de bu oluyor.

“Uçan araba projesine yönelen çok”

Bütün büyük otomotiv firmaları bu işin içinde. Yani şu anda ismini de sayabiliriz. Airbus’tan Boeing’e, Audi,  Porsche, Daimler ve bir çoğu. Daha üç gün önce General Motor Cadillac’ın uçan araba modelini ortaya çıkardı. Birazcık gösterdiler. Uber bu konuda çok aktif ve bu işin bir servis sistemi haline gelmesi için bir Elevate isimli bir sistem ortaya çıkardı. Şimdi onu Joby Aviation’a devretti. Onlar devam ettirecekler. Bu iş aslında her yerden böyle çizgi filmlerde vahşi bir orman görüntüsü içinden çıkan kafalar, gözler vardır ya bir sürü gözün çıktığı orman gibi bir şey. Her yerden bir ses çıkmaya başladı.

“Uçuş süresi pile bağlı”

Bu alanda çok proje var. Çünkü droneların gelişimiyle de paralellik gösteriyor. Malzemeler artık elimizde, hafif malzemeler, yazılım, pil teknolojisi ilerliyor. Şu anda hala istediğimiz noktada değil. Pil çok ağır görünüyor bizim tasarımımızda da. 400 kg çıktı ve 10 ila 15 dakika civarı bir menzil bir uçuş süresi sağlıyor. Bunun değişeceği çok görünür durumda. İçinde grafen içeren nano karbon parçacıklar içeren piller, MCA diye bir teknoloji var. Manyetik pillerle uçuş süresinin çok uzayacağını düşünüyorum. Hidrojenli uçuş sistemleri de bu işin ayrı bir ayağı. Onunda gelişeceğini düşünüyorum. Şu anda elektrik pilleriyle fosil yakıtlar ve hidrojen arasında çok büyük bir enerji yoğunluğu farkı var.

“Prototipi çıkarmak önemli”

Tabi ki uçuşla ilgilenen insanların gözleri hep yukardaki enerji seviyelerinde. Yani sanırım biz bu saatlerimizde telefonlarımızda olan pilin ötesine geçmek durumundayız. Uzay teknolojisi de bu konuda çok çalışıyor. Pilleri geliştirme konusunda. Ben çok olumlu bakıyorum. Ama önemli olan her şeyden önce tasarımını ortaya çıkarıp bir yere kadar gelebilmek. Tıpkı dedemlerin yaptığı gibi prototipini ortaya çıkarıp koymak. Ondan sonra insanların görebileceği algılayabileceği hale getirmek. Yerli otomobildeki gibi. Ve belki de en büyük farkı tasarımın yerli olması. Şimdi bizim bu çok sevdiğimiz hani meyve resimli mobil cihaz firmasının cihazına bakıp arkasını çevirince arkasında tasarımı Kaliforniya’da yapılmıştır yazıyor. Bizim tasarımımızın da özelliği İstanbul’da yapılması. Bizim insan kaynağımız en değerli parçası olan tasarım yapmak için yeterli. Ondan sonra üretimi için telif hakları bizde ve artık Türkiye’de bunu yapılabileceğini göstermek istiyoruz. Gidip meşhur bir İtalyan firmasına bir tasarım yaptırmak zorunda olmayacağız inşallah.

“İlk aşamada Mock-up’ı ortaya çıkacak”

Herhalde en kritik teknoloji yerli otomobilde de olduğu gibi pil. Eğer teknoloji soruyorsanız öyle. Ama benim şu andaki perspektifimden sizin için en kritik aşama ne derseniz, Mock-up’ını ortaya çıkartmak. Bu sene içinde yapacağız. İlk defa herkes birebir ölçekte aracı görmüş olacak. Bir aracı resim olarak görmek farklı dokunmak çok farklı. Kapağını açmak, kanepisini açmak, koltuğuna dokunmak, motorlarına bakmak. İnsanlarla kurulacak bağı çok arttırıyor. Yani benim açımdan şahsen ilk mock-up’ı ve ondan sonra havalanan küçük ölçekli prototipi görmek çok önemli. Ama teknoloji olarak tabi ki pil teknolojisinin bir adım atması çok kritik ve ben Türkiye’deki diğer projelerle beraber bir sinerji oluşturarak iyi sonuçlar alacağımızı düşünüyorum. Başlı başına Türkiye otomobil girişimi zaten pil teknolojisini önümüze bir mesele olarak koyup ve bu konuda çalışma yapan ve bizim için önemli bir model olacak bir proje…

 “Kumru bir üniversite projesi”

Bu bir üniversite projesi, ama biliyorsunuz ki çağdaş dünyada en çok istenen durumlardan bir tanesi akademi-endüstri işbirliği. Türkiye’de de bir ölçek olduğunu söyleyebiliriz. Çok destek var. Türkiye ARGE bütçesi çok yüksek bir ülke. Ben daha olumlu bakmaya çalışıyorum. Ben sonuçta heyecanlı bir girişimci ya da araştırmacı gözüyle bakıyorum. Bu gelecekte iyi bir yerde görünüyor. Bize doğru yaklaşan meteor gibi. Buna yatırım yaparsak karlı çıkacağız. Bizim projemize ilk yatırım yapan benim kendi kurumum MEF Üniversitesi. Bunu çok önemsiyorum. Şu anda aslında ön görüşmelerinin yapıldığı bir takım potansiyel sanayi paydaşları var. Ben bu paydaşlarla birlikte projenin görünür hale getirip, karşınıza tekrar gelmeyi umuyorum. Küçük küçük niyetler var. Ben çok memnunum bu durumdan. Sinerji doğuruyor. Bir araya geldiğimiz zaman ortaya çıkarıp yürütebileceğimiz bir araba. Farklı farklı projelerin olması birbirini besleyen motival bir ortam yaratacak.

“Cezeri projesine hayran kaldım”

Türkiye’nin ilk uçan arabası Cezeri. Çok önemli, çok büyük mühendislik gücüyle çalışıyorlar. Ben sırf fotoğrafa bakınca hayran kaldım. Sanırım yanılmıyorsam 53 mühendis saydım. Arka plandaki birikim ve tecrübeyle çok kısa bir süre içerisinde mock-up ortaya çıktı, sonra prototipi de havalandırdılar. Çok hayran olunası bir durum. Herkesin gözü kulağı uçan arabalarda. 1940’larda 1950’lerde Ford’un savaş sonrası yaptığı atılımları Amerikan rüyasını oluşturmasını düşünün, nasıl otomobil o mutlu Amerikalı ailenin bir parçası ve herkesin gözü gelecekle ilgili ondaysa, şu anda da herkesin gözü uçan otomobillerde. Henry Ford aslında uçan arabaların gelişini müjdeliyor. Ford, “Siz şu an da bana gülebilirsiniz, ama bir gün bu tekerleklerden kurtulup etrafta uçan arabaları görmeye başlayacağız” diyor. Aslında bu otomobilinde yolda gitmeyen doğal bir gelişmiş hali. Yol haritasında bu var. Dünyanın en önemli otomobil firmaları bile uçan otomobil projeleriyle ilgileniyor. Bu araçların bizim perspektifimize göre iyi bir tasarımla ortaya çıkması çok önemli.

“MMU bile salt mühendislik projesi”

Biliyorsunuz havacılık sektöründe marjlar çok dar ve bir yerden sonra bütün projeler mühendislik projesi. F-35 veya Milli Muharip Uçak (MMU) projesine bakalım yani salt mühendislik projesi. Tasarımcıların söyleyebileceği çok az şey var. Toplumla, insanla bağının kurulmasında tasarımcıların rolü çok önemli. Biz bir teknoloji paketini örüyoruz. Bir kazak gibi. Bunun içinde bütün alt sistemleri var. Bunu biz bir biçime kavuşturuyoruz ve o örgü aslında artık insanların gözünde projenin imgesi haline gelmiş oluyor.

“Kumru ana arterler üzerinde gidecek”

Biz bu projenin, Kumru’nun 2 kişilik yolculu olmasını istiyoruz. Uzaktan, otonom kontrol edilecek bir hava aracı olacak. Otonom olarak uçması bize çok uzak ve devrimsel bir olay olsa da konvansiyonel altyapıyı kullanmak istiyoruz. Biz tamamen ana arterler, yollar üzerinde uçacak bir araç düşündük. Ve sinyalizasyon altyapısını yollara gömmek, acil durumda da yolun kenarına inmek gibi bir seyrüsefer ve güvenlik durumunu düşündük. Yani bu araç aslında Jetgiller çizgi filminde olduğu gibi binaların arasında girip kapınızda beklemeyecek. Ana arterlerin üzerinden gidecek. Gürültüsü çok az, güvenlik olarak da bütün o koridoru kullanıyor. Bunun regülasyonlarla düzenlenmesi gerekiyor. Uçuş yüksekliği bin metre olacak. Urban Air Mobility yani Kentsel Hava Mobilitesi’nin yüksekliği, ama tabi bu apayrı bir dünya. Özellikle Uber, Elevate girişimiyle bu konuda çok aktif. Bu çalışmaların önünün açılacağını düşünüyorum. Biz İstanbul’da Türkiye’de birtakım şeyleri çok çabuk benimsiyoruz. Yani hayret edilebilecek kadar sayısı artabilir bir anda. Yani sizin önünüze geçip uçan arabaya binebilir her insan. Daha önce hiç duymamış, görmemiş, karşı olanlar bile.

“Kumru İstanbul’a özgü bir kuş”

Projenin ismi Kumru. Tamamen tasarım ekibi olarak hayatımızın içinde olan bir isim. İstanbul’la özgü bir kuş. Başka memleketlerde de vardır belki, ama Türkiye’de herkes bilir sesini kumrunun. Herkesin balkonuna gelir. Çokta meraklı bir kuştur ve biçimi çok güzeldir. İzmir’in kumru sandviçinin ismi de o biçiminden gelir. Derli toplu, aerodinamik özellikli, opak kısımların transparan kısımlara sıfır geçtiği bir proje.

 “Cezeri aşamasına gelmek kolay değil”

Tam ölçekli bir prototip olur mu bilmiyorum. Cezeri’nin ulaştığı aşamaya ulaşmak kolay değil. Umarım bize de nasip olur, ama bunun küçük ölçekli prototiplerini 2022’den itibaren havalandırmak niyetindeyiz. Rüstem hocayla konuşmalarımız sonucunda bundan sonra mühendislik olarak atılacak adımın küçük ölçekli prototipini havalandırıp, yazılım performansına ve uçuş karakteristiklerine bakmak olacak. Ön testlerini yapmaya başladık. Artık birçok ön çalışma dijital ortamda yapılabiliyor. Biz bunun akışkan dinamiği programında basit bir rüzgâr tünel ünitesini yapmaya başladık. Hangi parçalarının hangi açılarda, rüzgâr ve akışkanla olan bağlantısının problem yaratacağını veya orada nasıl bir akış sergileyeceğini görmeye başladık. Kullandığımız yazılımlarla statik ve dinamik küçük testler de yapabiliyoruz. Aslında mühendisliğe entegre bir elektronik ara yüzle çalıştığımızı söyleyebilirim. Biz her parça ilave ettiğimizde ağırlık merkezinin değişimini, yerini görebiliyoruz. Dolayısıyla da teknik alanda birçok zorluk olabilir, ama ben Avrupa Uzay Ajansı’ndan gelen tecrübemle de bu işi iyi kurtaracağımızı düşünüyorum.

“Dört fanlı, 8 motorlu olacak”

Kanallı fanları var. Dört tane fanı var, ama her fanda iki motoru var ve birbirinin aksi yönüne dönüyor ve ana yapıya ters tork yansımasını engelliyor. Özellikleri dört tane fan, 8 motor ve her fan başına 55 kw yani toplamda 440 kw bir gücü var. Havalandırmaya ve uçurmaya yetiyor. Aslında birçok şeyi yapıp görmek lazım. Bizim şu anda ön verilerimiz böyle. Pil teknolojisindeki olabilecekleri görmemize rağmen pil çok ağır çıkıyor. Pil 400 kg civarı çıkıyor. Bu da bize 15 dakika uçuş süresi sağlayabiliyor. Ben bunun çok daha uçuş süresi lehine döneceğini düşünüyorum, gözlemliyorum ve bu konuda çalışmak gerekiyor.

Uber Elevate’nin yaptığı gibi 1+5 kişiliği de düşünülebilir. Aslında ilk aşamadaki düşüncelerimizden bir tanesi diğer uçan otomobil firmalarının yaptığı gibi bunun bir lojistik versiyonunu ortaya çıkarmak. İnsansız sadece yük taşıyan bir modeli olsun istiyorum. Hepimizin kapısında sürekli kargocular var. Yakında bu dronlarla geliyor olacak ve Kumru da bunun bir parçası olacak.

Ben hava araçları patent konusunda çalışırken yüz yıllık patentleri dahi inceledim. İlk ortaya çıkan uçakların patentlerinden özellikle 1950’li 1960’lı yani savaş sonrası dönemde yapılan jet çağında yapılan tasarımlarda hep fazla karmaşık makineler söz konusu. Kanatları katlanıyor, içine giriyor. Terrefugia var, Aeromobil var. Ben tasarımcı bakışla bugünün bakışıyla biraz zorlama buluyorum. Daha net ve minimal tasarlamalarla ilerlemek mümkün ve bu alanda daha fazla tasarımcı göreceksiniz bundan sonra. Çünkü mühendislik yazılımları daha ulaşılabilir hale geldi. Bu olaya ilgi de artıyor.

“AB projesi olabilir”

Şimdiye kadar MEF Üniversitesi araştırma ve destek programıyla ilerledik. Kurumumuz öz kaynaklarıyla bunu destekledi. Ama ben bunun yakın zamanda iş birlikleriyle TUBİTAK ve Avrupa Birliği projesi haline dönüşeceğini düşünüyorum. Otonom olarak düşünülen araçlar bunlar ama şu an sektörde önde giden Uber Elevate’nin yaptırdığı tasarımlar mesela onları kimlere yaptırdı. Hyundai’ın var, BELL firmasının var. Embraer’in var. Birçok firmanın var. Airbus da bu arada kendi çalışmasını yaptı. Onların Audi ve Italdesign ile otomobil boyutunda da bir çalışması vardı, ama Uber’in istediği şartnameye uymuyor. Çünkü onların hepsinde bir pilot var. Uber bu hizmetinde önce pilotları kullanmayı düşünüyor. Bunun bir adım ötesi Boeing’in yaptığı Cora, kanatlı bir hava aracı. Motorları sayesinde dikey iniş ve kalkış yapabiliyor. Kanatlı, ama kanatlarını seyirde kullanıyor ve motorları da hiç şekil değiştirmiyor. O mesela yerden kontrol edilecek. İçindekiler sadece yolcu olacak. Bizimki çok minimal. İçinde sadece iki tane yolcu olacak. İsterseniz tek başınıza binin yanınıza sepet içine kedinizi koyun. İki kişilik yer var ve iyi bir uçuş deneyimi sunması için çalışıyoruz.

Türkiye’nin yani bizim kültürümüzün bu tip şeylere çok açık olduğunu, herkesin de tahminimiz dahilinde projeye desteği olacağını düşünüyorum.

 

Exit mobile version