Haber Aero İtalya’nın kuzeyinde, Po Ovası’nın bereketli toprakları üzerinde kurulan, Orta Çağ’dan kalma bir şehir olan Bolonya’da görülmesi gereken 7 noktayı sizler için araştırdı.
Bolonya Avrupa’nın en iyi korunmuş Ortaçağ şehirlerinden biri olmasıyla ünlü. Eski şehir merkezinde Orta Çağ mimarisinin birçok örneklerini görmek mümkün. Şehir özellikle 13. yüzyılda Avrupa’nın Cordoba, Paris, Venedik, Floransa ve Milano’dan sonra altıncı büyük şehriymiş.
Kızıl şehir
Bolonya, kızıl şehir adını binalarının çoğunun kırmızı tonlarda tuğla ile yapılmasından alıyor. Şehrin lakabındaki kızıl ayrıca Bolonya’nın solcu bir şehir olduğunu da anlatıyor. Bolonya başta üniversite öğrencileri olmak üzere çeşit çeşit gösteriye ev sahipliği yapıyor.
Bolonya, Orta Çağ zamanında surlarla çevriliymiş. Şehre girmek için 9 adet kapı kullanılıyormuş. Şehir büyüdükçe surlar yıkılmış ama kapılar hâlâ duruyor.
İtalya’nın trafiğine hâkim olan scooterlar burada da yoğun olarak bulunuyor. Ancak Po Ovası’nda kurulduğu için dümdüz bir şehir olan Bolonya’da bisiklet kullanımı son derece yaygın. Eğer yayaysanız hem bisikletlilere hem de scooterlara karşı dikkatli olmanız lazım.
Toplu taşımada ise otobüsler son derece yaygın, trafik sıkışıklığı diye bir şey yok. Ancak Bologna’da turist olarak bulunuyorsanız yaya olarak gezerek daha çok yer görebilirsiniz.
Torre Degli Asinelli kulesi
Ortaçağ döneminde şehrin büyük aileleri zenginliklerini göstermek için kuleler inşa etmiş. Sayısı 200’ü bulan uzun kulelerden günümüze 21 tanesi gelebilmiş. Bu kulelerin en ünlüsü 97 metre uzunluğu ile Torre Degli Asinelli.
Şehre tepeden bakmak için, 10’uncu yüzyılda mimar Gerardo Asinelli tarafından inşa edilen kuleye tırmanabilirsiniz. 498 adet dar, ahşap merdivenleri tırmanarak çıkılan kulenin tepesinde Bolonya’nın kızıl binalarının manzarası meydana çıkıyor. Zahmetli tırmanışa katlanarak kuleye çıkan ziyaretçilerle birlikte manzaranın tadına varmak mümkün. Eski şehrin merkezi, Piazza Maggiore’nin heybeti Asinelli kulesinden bakınca daha net anlaşılıyor.
San Petronio Bazilikası
Öte yandan 1200 yılında inşa edilen meydanda orta çağ sarayları Palazzo dei Notai, Palazzo d’Accursio, Palazzo del Podesta ve San Petronio Bazilikası yer alıyor.
Dünyanın en büyük beşinci kilisesi şehrin koruyucu azizi San Petronious’a ithaf edilmiş. Uzunluğu 132, genişliği 60, yüksekliği ise 51 metre olan kilisenin yapımına 1390’da başlanmış. Ön cephesinin bir kısmı mermerle kaplanan kiliseyi tamamlamak çok masraflı olduğu için geri kalanı tuğlalarla bitirilmiş.
Piazza Magiore meydanı
Piazza Magiore, eski yapılara ev sahipliği yapmasının dışında gençlerin de buluşma noktası. Meydandaki kafelerde, kaldırımda veya merdivenlerde oturan, bir şeyler atıştıran gençler buraya ayrı bir güzellik katıyor. Piazza Magiore ile komşu olan Piazza del Nettuno Giambologna’nın eseri Neptün Çeşmesi’ne ev sahipliği yapıyor. 1567 yılında tamamlanan bronz heykellerle süslü bu çeşme meydana gelenlerin ilk durağı.
Montagnola Parkı
Şehir merkezindeki gezintimiz sırasında yerli halkın dinlenmeye geldiği veya köpeğini gezdirdiği Montagnola Parkı’na da uğruyoruz. 17. yüzyılda park haline getirilmiş Montagnola, 1806’da bugünkü halini almış. 1888’de ise etrafında çeşitli heykellerin yer aldığı havuz eklenmiş. Parkın en ilginç özelliği Castello di Galleria’nın kalıntıları üzerine inşa edilmesi. Parkın bir başka girişindeki görkemli merdivenler ve heykeller ise bu kaleden geriye kalanlar.
Bolonya’da şehrin bütün sokakları 45 kilometrelik bir revakağına sahip. Binaların ön tarafının üzerine inşa edilen kemerler kışın yağmurdan yazın güneşten koruyarak insanlara yürüyüş alanı oluşturuyor. Bu revaklar sayesinde Bolonya dünyanın en çok sütun barındıran şehri unvanına sahip.
Revakların altında kalan dükkanlar kötü havalarda alışveriş yapmaya çıkanların rahat dolaşmasını sağlarken, dükkanların modern görüntüsünün şehrin dokusunu bozmasına engel oluyor. Alışveriş tutkunları için en pahalısından en ucuzuna birçok alternatif var. Bolonya’nın özellikle ayakkabı imalatında Avrupa çapında büyük bir şöhreti var.
Piazza dei Martiri meydanı
Piazza Magiore dışında Bolonya’da irili ufaklı pek çok meydan var. Şehrin sokaklarında yürürken kendimizi bu meydanlardan birinde buluyoruz. Piazza dei Martiri meydanı, ortasındaki fıskiyesi ve dört tarafındaki çeşmesiyle Bolonya’daki güzelliklerden sadece biri.
Anatomi Tiyatrosu
Bolonya’nın bir öğrenci şehri olduğu caddelerinde sıkça karşılaştığımız gençlerle daha iyi anlaşılıyor. Bologna’nın 1088’de kurulan üniversitesi, Avrupa’nın en eski üniversitesi olarak biliniyor. Bugün müze haline gelmiş eski üniversite binasında 1637 yılında kadavralar üzerinde inceleme yapılan Anatomi Tiyatrosu’nu görmeden dönmüyoruz. Tavanında Apollo, duvarlarında ünlü fizikçilerin heykelleri bulunan Anatomi Tiyatrosu bizi zamanda yolculuğa çıkarıyor.
Mezunları arasında Dante, Erasmus Kopernik, Boccaccio ve Umberto Eco’nun olduğu Bologna Üniversitesi, 100 binin üstündeki öğrencisiyle bugün de İtalya’nın en saygın eğitim kurumlarından biri.
Son olarak Bolonya’ya gelince adını buradan alan Bolonez soslu makarna yemeden dönmemenizi tavsiye ediyoruz. Lazanyanın da anavatanı olan Bologna mutfağında et ve peynir bolca kullanılıyor. Prosciutto, mortadella ve salam da sıklıkla tüketiliyor. Bologna sofralarından eksik edilmeyen şaraplar da civardaki üzüm bağlarında yetiştirilen üzümlerden üretiliyor.
Bu gönderi kategorisi hakkında gerçek zamanlı güncellemeleri doğrudan bildirim almak için tıklayın.