ENDÜLÜS 1
Yazı ve fotoğraflar: HaberAero
Kendine has kültürü, mimarisi, Araplardan kalma eserleri, beyaz boyalı cumbalı evleri, portakal ağaçları ve yemyeşil doğası… Sizi İslamiyet’in 781 yıl boyunca hüküm sürdüğü İspanya’nın Endülüs bölgesine götürüyoruz.
8. yüzyılda İspanya’ya gelen Araplar bu topraklara Vandallar ülkesi anlamına gelen Andalucia yani Endülüs adını vermişler. Bugün İspanya’nın 17 otonom bölgesinden biri olan Endülüs’ün başkenti Sevilla; diğer önemli şehirleri ise Malaga, Cordoba, Granada, Cadiz, Huelva ve Ronda. Araplardan kalma eserleri, beyaz boyalı cumbalı evleri, portakal ağaçları ve yemyeşil doğasıyla Endülüs’te geçmişin izlerini sürmeye hazır mısınız?
Endülüs turumuza bölgenin ikinci, İspanya’nın ise altıncı büyük şehri Malaga’dan başlıyoruz. Bölgenin dünyaya açılan kapısı olarak adlandırılan şehir, müzeleri, tarihi yapıları, araç trafiğine kapalı caddeleri, limanı, kumsalları ve bohem gece hayatıyla ün salmış.
Malaga’ya THY ile direkt ulaşılabiliyor
Dünyaca ünlü ressam Picasso ile Flamenko’nun doğduğu şehir olan Malaga’ya, biz İstanbul Atatürk Havalimanı’ndan Türk Hava Yolları ile 4 saat 35 dakikalık bir uçuş sonrası direkt ulaşıyoruz. Tek aktarmalı olarak başka havayolları ile de ulaşmak mümkün. Malaga Costa Del Sol Havalimanı, Endülüs bölgesindeki tek uluslararası havalimanı olması dolayısıyla önemli bir yere sahip. Türk Hava Yolları, İspanya’da uçtuğu 5 şehirden biri olan Malaga’ya haziran ayında başlayan düzenlemeyle günde 2 sefer uçuyor. Şirket yüzde 80’in üzerinde doluluk oranına sahip rotada, hem Türkiye’den Endülüs bölgesini ziyaret etmek isteyenlere hem de transit yolculara hizmet veriyor.
Antalya’ya benzerliği dikkatimizi çekiyor
Malaga’yı keşfetmek üzere havalimanından ayrılıp şehre doğru yola çıkıldığında yol boyunca ilerlerken ilk dikkatimizi çeken tipik bir Akdeniz şehri olan Malaga’nın Antalya’ya benzerliği oluyor. Biz Malaga’yı kşfe şehrin en önemli bölgelerinden Calle Marques de Larios yani Lorios Caddesi’nden başlıyoruz. Birçok alışveriş merkezinin ve dünyaca ünlü markaların yer aldığı caddeyi, havanın sıcak olmasına aldırmayan yerli ve yabancı turistler doldurmuş. Malaga Belediyesi, insanların rahatça gezebilmesi için caddenin üzerini boydan boya gölgelik yapmış. Caddede dünyanın dört bir yanından gelmiş her milliyetten insan görmek mümkün.
Dünyanın en eski limanlarından Lorios caddesinden yeni liman bölgesine doğru yola koyuluyoruz. Kay kay yapan gençlerle köpüklü balon gösterisi yapan sanatçıyı görüntüleyip limana iniyoruz. Dünyanın en eski limanlarından birine ev sahipliği yapan kent antik çağdan bugüne İspanya’daki gemilerin uğrak yeri olmuş. Günümüzde ise en önemli yolcu gemisi terminallerinden birine sahip. Bu nedenle son yıllarda Malaga’ya büyük gemilerle düzenlenen Cruise turlarında ciddi artış olmuş.
Limanda yürüyüş ve spor yapanlar, kafelerde oturup İspanyol mutfağının tadına bakanların yanı sıra tekneleriyle gelip limanda mola veren yat tutkunlarını da görebilirsiniz. Akşam saatlerinde ise müze bölgesinde restoranlar ve turistlere yönelik açık pazar hizmet vermeye başlıyor. Özellikle gemiyle geldiyseniz yarım saatinizi ayırıp pazar yerini dolaşabilir, sevdiklerinize hediyelik eşya alabilirsiniz.
3 güzeller kaynağı heykeli
Şehir merkezine 5 dakikalık yürüme mesafesindeki limandan Malaga’nın tarihi ve kültürel alanlarına kolayca ulaşılabiliyor. Biz de limandan şehrin içlerine doğru ilerliyoruz. Malaga’nın en işlek caddesi, Park caddesinden karşıya geçerken yolun ortasında, ellerinde tarım aletleri bulunan bir heykel dikkatimizi çekiyor. Adının Fuente De Las Tres Gracias yani “3 güzeller kaynağı” olduğunu öğrendiğimiz heykeli görüntüleyip yolumuza devam ediyoruz.
Malaga Kalesi: Alcazaba
Jardines De Pedro Alonso parkındaki yürüyüş yollarından ilerleyip İspanya Bankası ile Belediye Sarayı’nın bulunduğu ara sokaktan geçerek Alcazaba’ya ulaşıyoruz. Malaga Kalesi anlamına gelen Alcazaba adı, Arapça El Kasaba’dan geliyor. Yapı, Endülüs’ün Elhamra Sarayı’ndan sonraki en önemli İslami anıtı olarak biliniyor. 11’inci yüzyıldan kalma kale, en alt bölümündeki tünel girişiyle, egzotik galerileri ve bahçeleriyle adeta bir dünya cenneti.
El Kasaba, 1038-1073 yılları arasında hüküm süren Granada Krallığı’nın 3. Berberi Kralı Badis’in talimatıyla Elhamra Sarayı örnek alınarak inşa edilmiş. Savunma amaçlı tasarlanan kalede, bahçe, havuz, avlu gibi tarihi yansıtan ve bugüne taşınan eserler dikkati çekiyor. Müslümanların yaşantılarına ait izlerse kalenin her köşesinde hissediliyor. Özellikle labirent yollar ilgimizi çekiyor. Kalenin en üstünden başlayan yol, doğu kapısından geçip meyve ağaçlarının arkasındaki Malaga panoramik görüntüsü eşliğinde sona eriyor.
Alcazaba’nın en tepesi noktası, Malaga’nın her yerini görebileceğiniz bir manzara sunuyor. Malaga şehrine bakan panaromik tepeden çatı katında ünlü oyuncu Antonio Banderas’ın oturduğu evi görmek mümkün. Sol tarafındaki yapı ise Picasso müzesi…
Otomobil Müzesi’ni ziyaret edebilirsiniz
Malaga’da şimdiki durağımız bir otomobil müzesi oluyor. Eski tütün fabrikasından çevrilen Museo Automovilistico de Málaga / Malaga Otomobil müzesi, 2010’da açılmış. Yüksek tavanlı uzun ince pencerelere sahip müze 6 bin m2. 7 farklı temada 100 otomobilin sergilendiği müzenin girişinde lastiklerden yapılan oturma grubu yer alıyor.
Çeşitli moda haftalarına da ev sahipliği yapan müzede at arabalarından geleceğin araçlarına kadar çok geniş konsept yer alıyor. Rehberli turların da düzenlendiği müzede sergilenen araçların hepsi oldukça iyi korunmuş. En eski otomobiller 1898’den kalma. Kristal taşlarla süslenmiş bir otomobilin de sergilendiği müzede bilinen tüm lüks araçlar yer alıyor.
Tüm araçların ünlü bir kişiyle ilişkilendirildiği müzede ayrıca şapkadan giysilere ünlü modacılara ait koleksiyonlar da yer alıyor. Yolunuz Malaga’ya düşerse otomobil dünyasında iyi bir gezinti için Otomobil Müzesi’ni görmenizi tavsiye ederiz.
Çok sayıda ünlü plaj yer alıyor
Malaga kültür turizmin yanı sıra kumsallarıyla da oldukça ilgi çekiyor. Dünyaca ünlü Costa del Sol sahil şeridinde yer alan Malaga, mavi bayraklı kumsallarıyla İspanya’nın en önemli turizm merkezi konumunda. Cebelitarık’a kadar uzanan Costa del Sol, 100 km’lik sahil şeridine sahip. Malaga’nın en popüler plajları ise Malagueta, Palo ve Pedregalejo.
Sahilde dolaşırken fırtına sürpriziyle karşılaşıyoruz. Şiddetli rüzgâr bir anda tozu dumana katıyor. Ancak bu fazla uzun sürmüyor. Sahilde ilginç bir yöntemle, odun ateşinde pişirilip sunulan balıkların tadına bakıyoruz. Ardından Flamenko müziğinin ardına takılıyoruz.
Flamenko’nun anavatanı olarak kabul ediliyor
Malaga, Flamenko dansının da anavatanı. Özellikle Alcazaba’nın hemen altında yer alan Roma Tiyatrosu, en önemli Flamenko gösterilerine ev sahipliği yapıyor.
Akşam olunca tiyatro alanı açık hava konser sahnesine dönüşüyor. Sürekli olmayan bu etkinlik bizim şehirde bulunduğumuz zamana denk geliyor. Sahneye çıkan İspanyol grup, en güzel Flamenko ezgileriyle yüzlerce dinleyene hoş bir akşam yaşatıyor.
Malaga’nın mutfağı oldukça zengin
Ruhumuzu müzikle doyurduktan sonra İspanyol lezzetlerinin tadına bakmak için bir restorana giriyoruz. Bulunduğu caddeyle aynı ismi taşıyan El Pimpi restoranı, otantik öğelerle döşenmiş ve birçok ünlü isimde buraya uğramış. Hollywood yıldızlarından dünyaca ünlü futbolculara, önemli devlet adamlarından basketbolculara pek çok kişi restoranda yemek yemiş. Restoranın bir köşesi ise ünlü misafirlerinin fotoğraflarıyla kaplanmış.
Renkli gece hayatı var
Malaga gece hayatıyla ünlenmiş bir şehir değil, ancak geceleri de gündüzleri kadar renkli. Sabahlara kadar eğlenen İspanyolların yanı sıra Malaga’ya tatile ve okumaya gelenler de gece hayatını hareketlendiriyor.
Endülüs’teki ikinci durak Ronda
Endülüs’teki keşif yolculuğumuza devam etmek üzere sabah saatlerinde Malaga’dan ayrılıyoruz. Yaklaşık 2 saatlik bir yolculuktan sonra Boğa güreşlerinin doğduğu yer olarak bilinen Ronda’ya geçiyoruz. Ronda, Malaga’ya bağlı bir kasaba. Tajo boğazının üzerinde kurulan Ronda, deniz seviyesinden 150 metre yüksekte yer alıyor. Farklı mimarisi, tarihi şehir bölgesi, köprüleri, boğa güreşleri ve kendine özgü kültürüyle dünyaca üne sahip.
Tipik bir Akdeniz kasabası
Ronda, mimari güzelliğini Emeviler ile başlayıp 19. yüzyıla kadar süren İslam hâkimiyetine borçlu. Daracık kıvrımlı sokakları, kireç boyalı evleriyle Ronda tipik bir Akdeniz kasabası. Eski şehrin dar sokakları arasında yürürken kendimizi zamanda yolculuğa çıkmış gibi hissediyoruz. İspanya’nın en eski ve aristokrat yerleşim yeri Ronda’da yapıların bozulmadan günümüze kadar gelmiş olması bize tarih içinde seyahat hissi yaşatıyor.
Ronda, büyük bir kumul tepesi üzerine kurulmuş. Bu kumul tepesi El-Tajo kanyonu tarafından eski ve yeni şehir olarak ikiye ayrılıyor. İki şehri Puenata Nuevo yani Yeni Köprü birleştiriyor. Ronda’nın simgesi olan köprünün inşasına 1542 yılında başlanmış. Zaman içerisinde deforme olması dolayısıyla değişikler yapılan köprünün tamamlanması 200 yıl kadar sürmüş. Aynı zamanda dağcılar tarafından tırmanma güzergâhı olarak da kullanılan köprüden koyak üzerine kurulu evlerin ve aşağıdaki vadinin manzarası gerçekten büyüleyici…
İlk uçan kişi Abbas İbn Firnas
İslam egemenliğinin 1400’lü yılların sonuna kadar sürdüğü kasaba o dönemlerden kalma birçok esere de ev sahipliği yapıyor. Arap Hamamı ve Mondragon Sarayı bunlardan en önemlileri. Kasaba aynı zamanda ünlü İslam bilginlerinden Abbas İbn Firnas’ın da doğduğu yer. Abbas İbn Firnas birçok keşfiyle zamanın hükümdarlarının dikkatini çekmiş. Bilgin, 832 yılında kendi tasarladığı planörle Kurtuba Camii’nden uçma denemesi yapmış. Firnas, ilk denemesinde yaralanmasına rağmen dünyanın uçan ilk kişisi olmuş.
Havacılığın babası olarak adlandırılan Firnas, ikinci denemesinde 12 dakika havada kalmış. Ancak üçüncü denemesinde yere sert inen bilgin, 77 yaşında hayatını kaybetmiş. İlk uçağı üretip uçuran Write Kardeşler’in de İbn Firnas’tan esinlendiği söyleniyor.
Çok özel manzarada yemek keyfi
Puenata Nuevo köprüsünden yeni şehir tarafına döndükten sonra Ronda lezzetlerini tatmak için bir restorana giriyoruz. Manzarasıyla ünlü restoranda deniz ürünleri ağırlıklı menüden seçim yapıyoruz. Bölgeye has dondurma ağırlık tatlı sonrasında Ronda keşfimize kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Ronda’da birçok seyir terası bulunuyor. Teraslardan vadinin etrafına kurulu olan kasabayı, yıllar önceki halini tahayyül ediyoruz. Turistlerle beraber bu çok ilginç, doğal korumalı kasabayı turlamaya çalışıyoruz.
Puenata Nuevo’nun tam karşısındaki gül bahçesine geçiyoruz. Her renk ve çeşit gülün bulunduğu bahçe şehre fantastik bir hava katıyor. Bu bahçeler Ronda’nın kardeş şehri olan orta İspanya’da yer alan Cuenca şehrine adanmış.
İspanya’nın en eski arenası Ronda, İspanya’nın en eski arenası, doğa güreşlerinin başlangıç yeri olan Plaza de Toros’a da ev sahipliği yapıyor. İlk modern boğa güreşi bu arenada yapılmış. Hikâyesi ise oldukça enteresan:
Ronda’da 18. yüzyılda zengin soylular tarafından Kraliyet Binicilik Derneği kurulmuş. Şehrin arenasında o yıllarda at sırtında yapılan ilk boğa güreşleri düzenlenmeye başlanmış. 19. yüzyılda bir güreş sırasında boğa, atı yakalayarak yere devirmiş. Boğanın biniciye yöneldiği anda izleyiciler arasında bulunan marangoz Francisco Romero piste fırlamış. Elindeki şapkayı sallayarak boğanın dikkatini dağıtarak biniciyi kurtarmış. Bu olay modern boğa güreşinin başlangıcı olarak kabul edilmiş. Francisco Romero da tarihin ilk matadoru olmuş. Plaza de Toros’ta artık boğa güreşleri yapılmıyor. Ancak her matadorun bu arenaya çıkmayı hayal ettiğini hatırlatalım.
Boğalar nasıl yetiştiriliyor?
Plaza de Toros’tan sonra boğaların nasıl yetiştirildiğine dair meraklarımızı gidermek üzere Ronda’nın 15 km dışındaki bir çiftliğe gidiyoruz. Reservatauro adı verilen çiftliğe turlar bile düzenleniyor. Genç buzağılar burada iyi bir dövüşçü boğa olmak için eğitiliyor. Bu çiftlikte boğalarla birlikte saf İspanyol atları da yetiştiriliyor.
Bu gönderi kategorisi hakkında gerçek zamanlı güncellemeleri doğrudan bildirim almak için tıklayın.