Tarihin durduğu Havana’da neler var?

Fotoğraf: Finns Away

Her köşesinde kendisine ait güzellikler saklayan Havana, salsa ve rumba ritimleriyle adaya gelenlerin duygularını harekete geçiren bir şehir.  Küba’nın başkenti olan Havana sokaklarında her köşeden Latin melodiler insanın kulaklarına akıyor adeta…

Ünlü kaşif Kristof Kolomb, Küba için, “Bir insan gözünün görebileceği en güzel yer” demiş. Bu hafta tüm Küba’yı size anlatmasak da sadece Havana bile Kolomb’un burayı neden bu kadar sevdiğini anlamaya yetiyor. Havana kendi başına bir dünya, başka hiçbir yerle kıyaslamak mümkün değil…

Unesco’nun 1982’de dünya mirasları içine aldığı Havana, hüzünlü bir aşk şarkısı gibi, seyrettikçe hüzünlendiren, bir o kadar da kendine bağlayan bir yer. 2 milyonu aşın nüfusu barındıran şehir bir açık hava müzesi gibi. Cadde ve sokakları adımlarken karşılaştığımız tarihi yapılar, kiliseler, heykeller ve anıtlar  tarih sayfaları arasında dolaşıyormuş hissi uyandırıyor insanda. Baskınların, kanlı ayaklanmaların ve direnişin şehri Havana, boyasız duvarlar şehri adeta. Yeni bir yapı görmek neredeyse imkânsız. Evlerin, binaların hepsi çok eski ve bakımsız. Ancak şehre hakim olan pastel renk bile ayrı bir gizem katmış.

Havana’nın renkli binaları.

“Deve” adı verilen toplu ulaşım araçları

Havana’da dikkat çeken ilk şey ulaşım araçlarının çeşitliliği. Aylık gelirin 15 dolar civarında olduğu şehirde araba sahibi olmak çok lüks bu yüzden otomobili olanların sayısı çok az. İnsanlar evlerine ve işlerine gitmek için hörgüçlü olduklarından “camelio” yani “deve” adı verilen eski Mack kamyonlarından bozma otobüslerle yolculuk ediyor. Yol kenarlarında otostop yapanlar ise alışıldık görüntülerden…

Eski Amerikan arabaları her yerde

Turistler için şehri gezmenin çeşitli yolları var. Amerikan ambargosu dolayısıyla eldekini muhafaza etmek zorunda kaldıklarından şehirde 1940 ve 1950’li yıllardan kalma binlerce Amerikan arabası var. Adanın dört bir yanında bu “tekerlekli müzeler”e rastlamanız mümkün.Chevrolet, Playmouth, Ford, Dodge tipi geniş Amerikan arabalarının birçoğu bugün taksi olarak hizmet veriyor. Bu nostaljik arabalarla caddeleri turlarken, insan kendisini adeta 1950’lere geri dönmüş hissediyor.

Havana’nın simgelerinden eski Amerikan arabaları.

Portakal renkli iki kişilik mobiletten yapılma “coco” taksiler de buralarda çok sık kullanılan ve  sadece turistlerin bindiği bir araç. Havana’nın tarihi dokusunu hissetmek istiyorsanız en güzeli ise at arabaları. Şehirle ilgili bilgiler veren bir rehberin de bulunduğu arabalar her köşe başında müşterisini bekliyor.

Ülkenin simgelerinden: Puro ve rom

Küba deyince akla hemen iki şey gelir; puro ve rom. Tüm dünyaya mal ettikleri milli sigara ve içki Küba’nın simgesi.

Adını Karayip yerlilerinden alan “Rom”, şeker kamışından yapılan bir tür içki. Ülke için o kadar önemli ki müze bile yapılmış. Rom Müzesi’nde adım adım içkinin nasıl yapıldığı anlatılıyor. Müzenin içine ilk rom fabrikası ve fabrikaya vagonlarla şeker kamışı taşıyan küçük tren maketi konularak o dönem canlandırılmış.

Kübalılar’ın en büyük tutkularından birisi de puro. Bu bereketli topraklarda yetişen tütünlerden yapılan puroları, dünya zenginleri tercih ediyor. Puro’nun ülke ekonomisine ciddi bir katkısı var.

Havana’da puro çok popüler. (Fotoğraf: Finns Away)

Peki puro nasıl yapılıyor? Tütün yaprakları boylarına ve kokularına göre tasnif edildikten sonra pürüzlü kenarları kesilip, elle sarılıyor. Kusursuz bir görünüme kavuşmaları için presleniyor. Kutulanmadan önce, eksperlerin kalite kontrolünü yaptığı purolar, ancak onaylandıklarında satışa sunulabiliyor.

Sokakta puro satmak yasak, devlete ait özel alanlarda satılıyor. Sok sayıda  bulunan satış alanlarında kalitelerine göre fiyatları değişen puroların özenle korunduğu küçük ahşap kutular da satılıyor.

Eski Havana bölgesi keşfedilmeli

Havana bir tarih hazinesi. Gezilecek o kadar çok yer var ki, insan hangisini göreceğini şaşırıyor. İspanyol-Endülüs mimarisinin en güzel örneklerinin görülebileceği yer ise Havana Vieha, yani Eski Havana bölgesi. Havana’nın eski şehir bölümünün merkezi sayılan Katedral Meydanı, adını buradaki Catedral de San Cristobal de La Habana’dan (Havana Katedrali) alıyor. Şehir başpiskosposunun merkez kaderali olan yapı 18’inci yüzyılda Barok tarzda inşa edilmiş. Ancak turistleri bu meydana çeken sadece katedral değil. Burada ayrıca resim müzesi ve galerisi, 1760 yılında inşa edilen ve günümüzde restoran olarak kullanılan bir saray, kolonyal dönemden kalma evler de yer alıyor.

Katedral Meydanı

Eski meydan ve etrafındaki renkli yapılar

Havana’da önereceğimiz bir başka meydan ise Plaza Vieja yani Eski Meydan. Şehrin en eski meydanlarından biri olan Plaza Vieja, renkli binaların ortasında bulunuyor. Meydanı çevreleyen yapılardan en görkemlisi, Casa del Conde Jaruco, renkli vitraylı pencereleri ile ilgi çekiyor. Meydanda ayrıca şehri tepeden görebileceğiniz 35 metreli Camara Oscura Kulesi de yer alıyor.

En görkemli yapı Capitolio Nacional

Capitolio Nacional, Havana’nın görülmesi gereken yapılarından en başında geliyor. ABD’nin başkenti Washington DC’deki başkanlık sarayı ve Paris’teki Pantheon’dan esinlenilen bina, 5 bin işçinin çalışmasıyla 3 yılda inşa edilmiş. Havana’nın belki de en görkemli yapısı olan bina bugün, Bilim-Teknoloji ve Çevre Bakanlığı olarak kullanılıyor. Turistlerin ilk uğrak yeri olan bina, buraya gelenleri merdivenlerin sağında ve solunda yer alan iki heykel karşılıyor. 1920’lerde inşa edilen yapının önünde yer alan antika fotoğraf makineleri ise Capitol ziyaretini ölümsüzleştiriyor. Aynı bölgede yer alan Tiyatro Binası da görülmeye değer.

Capitolio Nacional

Eskiden başkanlık rezidansı olan Devrim Müzesi bir başka keşfedilmesi gereken yapılardan. 1959 devrimine kadar 22 başkan tarafından kullanılan yapı, Küba’nın bağımsızlık mücadelesini, özellikle devrim dönemini anlatan eserlerin sergilendiği neo-klasik üslupta yapılmış. Binanın önünde direnişin sembolü bir tank duruyor.

Devrim Meydanı

Dünyanın en uzun meydanlarından biri

Devrim Meydanı ise 12 km uzunluğu ile dünyanın en büyüklerinden biri. Meydan özellikle 1 Mayıs İşçi Bayramı’nda dolup taşıyor. Protesto ve kutlamaların merkezi olan meydanın simgelerinden biri ise 19 metre uzunluğundaki Jose Marti Anıtı. Meydanda ayrıca “Hasta La Victoria Siempre / Daima Zafere” yazan bir figür de yer alıyor.

Jose Marti Anıtı (Fotoğraf: 1Zoom)

1500’lü yıllarda dayanan meydan

Havana’daki renkliliğin en çok görülebildiği yerlerden biri ise Plaza de La Iglesia meydanı. Şehrin ilk kurulduğu 1500’lü yıllara dayanan meydan adını 1741 yılına kadar burada bulunan kiliseden alıyor. Kolonyal dönemde askeri geçit törenlerine ev sahipliği yapan meydanda bugün haftanın 6 günü açık hava kitap pazarı kuruluyor.

Havana Devrim Müzesi.

Havanalılar tarihin acı hatıralarına inat, neşelerinden bir şey kaybetmemiş. Nostaljik arabalar ve görkemli yapılar insanı apayrı bir dünyaya götürüyor. Sokaklar ise adeta bir renk cümbüşü. Başta Avrupa’dan gelen göçmenlerin, ardından köleliğin kaldırıldığı 1886’ya kadar Afrika’dan getirilen siyahilerin Kızılderililer ile karışmasından etnik bir mozaik ortaya çıkmış. Bu mozaik şehrin her bir köşesinde kendisini gösteriyor.

Havana’nın renkli sokakları keşfedilmeli.

Herşey devlete ait

Ülkede neredeyse herşey devlete ait. Eğitim ve sağlık hizmeti ücretsiz karşılanıyor. Kübalılar sıcak ve konuşkan insanlar. Halkın en büyük eğlencesi ise parklar. Eski Havana’da yer alan Central Park, şehrin en bakımlı yeri. Palmiye ağaçlarının çevrelediği park, satranç oynayanlar, sohbet edenler ve fotoğraf çektirenlerle dolup taşıyor.

Havana’ya yolunuz düşerse sokak aralarına belirli günlerde kurulan semt pazarlarını mutlaka ziyaret edin. Çoğunlukla tahta heykellerin satıldığı bu renkli pazarlarda iğneden ipliğe aradığınız her türlü hediyelik eşyayı bulabilirsiniz.

Küba’da deniz keyfi de yapılabilir. (Fotoğraf: Finns Away)

Sahilde deniz ve masaj keyfi

Havana’ya kadar gitmişken, şehre 25 km’lik mesafede bulunan Santa Maria Plajı’nı ziyaret etmenizi öneririz. Palmiye ağaçlarının gölgesindeki Santa Maria, tatillerini tertemiz kumsallarda geçirmek isteyenler için harika bir yer. Gün boyu Havana’yı gezen ziyaretçiler tatlı yorgunluklarını Santa Maria’nın serin sularında unutuyor. Yüzmekten sıkılanlar sahilde masajla rahatlıyor, şirin kafelerde yöreye özgü lezzetlerin tadını çıkarıyor.

Exit mobile version