Meksika ile ilk tanışmam iki sene kadar önce Tulum ile olmuştu. İlk Meksika seyahati yapanların rotası genellikle Cancun ya da Meksiko City ile başlar, ancak gerçekleştireceğim Meksika seyahati öncesi gördüğüm fotoğraflardan taşan özgür ruhlu atmosferinden dolayı rotanın başlangıcına Tulum’u koymuş, oradan da Yucatan Yarımadası’nın doğal güzelliklerine, kolonyal şehirlerine ve Maya kalıntılarına kendimi bırakmıştım.
Meksika’nın Türk vatandaşlarına vizesiz olduğunu biliyor muydunuz?
Meksika, her seyahatte ayrı bir bölgesini keşfetmeye zamanın ancak yeteceği kadar farklı dokulu şehirlere ve ‘Pueblos Magicos’lara sahip.
Pueblos Magicos, Meksika Turizm Bakanlığı’nın yerel dokuya sahip şehirleri koruma altına aldığı ve turizmi destekleme amaçlı gerçekleştirdiği bir proje. Bu ünvanı almak için bir takım özelliklere sahip olmak ya da bir takım şartları yerine getirip bunların sürekliliğini sağlamak gerekiyor.
Şu ana kadar Meksika’da ‘Pueblos Magicos’ ünvanını taşıyan ve gerçekten de dokusu, mutfağı, el işi sanatları gibi bir ya da birçok yönüyle son derece özel, pek çok şehri görme şansım oldu.
Tulum’a varış
Tulum’a ikinci varışım da yine karanlıkta oluyor. Geceyi geçirdikten sonra sabah ilk işim bisiklet kiralamak. Araba da pekala kiralanabilir, ancak asıl derdim bisikletli bir hafta geçirmek. Çünkü Tulum denilince aklıma, bisikleti ağaca bağlayıp istediğim yerden denize girme, sonra kilometrelerce uzanan sahil boyunca bisiklet sürerek istediğim yerde güneşi batırma özgürlüğü geliyor.
Bisikletli ikinci günümde inen lastiğe birkaç benzincide basılan hava çözüm olmayınca ara sokaktaki bir bisiklet tamircisinde alıyorum soluğu. Bisikletçi lastiği tamir ederken Tulum’un ‘Pueblos Magicos’ olması dolayısıyla devletin çok fazla vergi aldığından dem vuruyor. Kırık dökük İspanyolcamla ben de yolların bozukluğundan ve yeterli hizmetin verilmemiş olduğundan bahsederek onu destekliyorum.
Bisikletin lastiği tamir olunca sahile doğru yaklaşık yarım saat kadar pedal çeviriyorum. Merak edenler için, burada ‘downtown’ ve sahil kısmı olmak üzere iki farklı Tulum var. Her ikisinin de kendine has ortamları ve keyifli noktaları bulunuyor. Muhteşem tonlarına doyamadığım sahili, bembeyaz kumları, eco-hotelleri, bitki örtüsü ve Maya antik kentinin okyanusun turkuazdan yeşile geçen tonlarına hakim görüntüsüyle insanın aklını başından alıp doğayla bir olan özüne dönmesine ve bir daha şehre ayak basmak istememesine yol açıyor. En azından benim bünyemdeki etkileri böyle. Doğa her yerde olduğu gibi, insan müdahale etmediği sürece muhteşem. Dolayısıyla Tulum, doğanın cömertliği sayesinde ‘Pueblos Magicos’ sıfatını hak etmiş diye düşünmeden edemiyorum.
Un gibi yumuşacık kumlardan tepemizde uçuşan ve hayatımda ilk defa gördüğüm kuş çeşitlerine, eco-lodge ve otellerin birbirinden bohem & chic atmosferine, herkesin kendi havasında olmasına, kimsenin ‘otel müşterisi değilseniz’ ile başlayan cümleler kurarak kapıda ya da plaj tarafında dikilmemesine, eşsiz günbatımlarına ve karanlığın içinden geçerken göz kırpan ateş böceklerine hayranım sanırım. Tüm bunlar benim için Tulum’u iki sene içinde ikinci defa gittiğim ve daha sık gitmeyi düşlediğim bir yer haline dönüştürdü.
Sakin Tulum’un sakinleri
Sırt çantalı gezginler, Tulum’a yerleşen yabancılar, bu yabancıların işlettiği kafeler, bahçe içinde yer alan butik oteller, restoranlar, tüm bu özgür ve bohem havayı oluşturuyor. Tulum’da bu defa kaldığım glamping’de her sabah 8’de gelip bir saat yoga yaptıran yoga eğitmeni de yabancı, bisikletiyle derse gelen kız da… Yoga ile genellikle başa baş giden vegan, vejetaryen yemekler ve mekanlar da Meksika’nın adeta milli yemeği olan taco kadar yaygın. Ayrıca taze deniz ürünleri ve özellikle ‘ceviche’ burada bir başka lezzetli.
Tulum’da günleri bilgisayar ekranı veya seyahat acentesi broşüründe yer alan fotoğraflar tadındaki, palmiyelerle dolu bembeyaz uzun kumsallarda geçirmek, kuşların sesini dinlemek ve birbirinden lezzetli taze meyvelerle yapılan ‘margarita’ları hayatın tüm ağırlığına karşı ‘hafifleyerek’ içmek, tüm bünyelere iyi gelecek türden.
Bugünlerde okuyup da sevdiğim bir söz var, “Dünyanın acısı kalbimizi delip geçer ama hayatta olmanın güzelliğini asla unutmayız”. Tulum işte tam da ‘iyi ki hayattayım’ dedirten yerlerden…
Ne zaman gitmeli? Ulaım önerileri…
Tulum’un en ideal ayları Kasım ile Nisan arası, çünkü Nisan ayı sonrasında kasırga ve yağış dönemi başlıyor.
Tulum’a en yakın havaalanı 2 saat mesafedeki Cancun. Türkiye’den henüz Meksika’ya direk uçuş bulunmadığından Meksiko City veya Cancun’a KLM, Air France, Lufthansa gibi havayolları ile Avrupa üzerinden aktarmalı gitmek mümkün. Meksiko City ile Cancun arasında çeşitli havayolu şirketlerinin uçuşları bulunuyor. Cancun Havaalanı’na indikten sonra da araba kiralayarak veya terminalin çıkışındaki otobüslerle Tulum’a gidebilirsiniz.
Nerede kalmalı? Konaklama ve otel önerileri…
Plajda konaklamak başlı başına romantik ve doğayla iç içe bir deneyim. Elbette ‘downtown’ konaklamasına göre fiyatlar daha yüksek. Merkezde kalıp akşam pek çok farklı restoran alternatifine ve barlara yürüme mesafesinde olup, gündüzleri de bisiklet, taksi veya dolmuş seçeneği ile sahile gidebilirsiniz. Tulum’un tadını çıkarmak tamamen kişilerin tercihlerine bağlı. Konfor sınırlarına göre birbirinden farklı alternatifler bulunuyor. Tulum’dan mutsuz döneni şimdiye kadar okuduğum blog ve forumlarda görmedim.
Instagram fenomenleri Tulum’dan fotoğraf paylaşacaksa bu genellikle Azulik Tulum’dan oluyor. Oda fiyatları yüksek ancak sezona göre daha makul rakamlar yakalayıp odanızın renkli seramikle kaplı mini havuzlarında, siz de okyanusa doğru ‘instagrammer’ pozları verebilirsiniz. Ayrıca burada konaklamanız şart değil, plajında kişi başı 40 dolar harcayarak günü geçirmeniz mümkün. Ancak Tulum’da Azulik dışında hemen hiçbir yerin böyle bir koşulu bulunmuyor. Tulum, istediğiniz her yerden ve her otelin kumsalından denize girme özgürlüğünü sağlayan bir yer. Ancak çoğu otelin şezlong veya lounge’larını kullanmanız durumunda sipariş vermeniz söz konusu ki zaten gün boyu mutlaka bir şeyler tüketiyor olacağınız için bu rakama rahatlıkla ulaşılıyor.
Coco Tulum
Coco Tulum bohem & chic atmosferi ve göz alıcı kumsalıyla konaklamasanız bile mutlaka zaman geçirilmesi gereken yerler arasında.Ayrıca downtown’da daha makul oda fiyatları olan diğer oteli bulunuyor.
Diamente K
Diamente K, okyanusun seslerini dinlemek ve kendinizle baş başa kalmak için ideal bir adres.Bungalow şeklinde odaları ve Uzakdoğu stilinden ilham alan bir atmosferi var.
Papaya Playa
Papaya Playa, Tulum’un bir diğer ‘in’ adresi, ünlü dolunay partileri burada düzenleniyor.
Zamas, Hemingway, Nomade de diğer romantik ve bohem adresler arasında. Tulum’u nasıl yaşayacağınız tamamen size kalmış. Eco-lodge, butik otel, çadır… Herkesin kendine göre bir Tulum’u olduğu kesin.
DOWNTOWN BUTİK OTELLERİ
Tulum’da çok katlı bir yapıya ve büyük otellere rastlamak neyse ki mümkün değil. Dolayısıyla burada butik otellerde konaklayabilirsiniz.
Harmony Glamping, hem oda alternatifleri hem de bahçe içinde yer alan konforlu çadırlarda konaklama alternatifi sunuyor. Bu kendine özgü konaklama için ayrıca belirtmek istediğim bir adres daha var: bahçesinde yer alan Flow adlı restoran. Burası kahvaltı ve akşam yemeği için hem Lübnan, İsrail mutfağı sevenler hem de vejetaryenler için muhteşem bir adres.
Villa Geminis’te her biri farklı, ünlü bir ressamın teması ile döşenmiş odalar ve sevimli bir avlu bulunuyor.Ayrıca, Live Tulum, Huitzical, Coco Tulum, Ginger diğer keyifli adresler arasında.
Günübirlik rotalar
Merkezde yer alan otobüs terminalinden Yucatan Yarımadası’nın en güzel şehirlerinden Valladolid’e, Dünyanın Yeni Yedi Harikası arasında yer alan ve en büyük Maya Tapınağı olan Chichen Itza’ya, Maya arkeolojik kalıntılarının bulunduğu Coba’ya günübirlik geziler yapabilirsiniz.
Bu gönderi kategorisi hakkında gerçek zamanlı güncellemeleri doğrudan bildirim almak için tıklayın.