İskandinav ülkelerinden İsveç’in başkenti Stockholm, 14 adanın birleşimiyle kuruldu. Bu adalar, kanallar yardımıyla birbirine bağlanıyor. Şehirde bu ulaşımı sağlayan ve dünyanın en uzun sanat sergisi olarak bilinen Stokholm Metrosu, tablo gibi inşa edilen istasyonlarıyla büyülüyor. Şehrin merkezindeki T-Centralen’den başlayan ulaşım, 70 mil uzağındaki banliyö bölgesine kadar uzanıyor.
Resim, oyma, heykel ve mozaik sanatları ile oluşturulan metro duvarları, politik çalkantılardan post-modernizme kadar birçok yansımanın sembolleriyle yer altında açılmış büyüleyici bir sanat galerisi niteliği taşıyor. Son halinin verilmesi yıllar süren metro, 1950’lerde açılmıştı. Böylesine öncü bir istasyonun açılması ekonomik, toplumsal ve kültürel bir gelişimin sonucuydu. Öncelikle bu dönüşümü sağlayacak dönemlere uzanmak gerekiyor.
19.yüzyılın sonundan beri yaratıcı tasarımların olduğu bir metro istasyonu açma fikri vardı. Sadece İsveç’in elitlerinin toplandığı butik salonlardaki sanat eğlencesi yerine, çok daha geniş halk kitlelerinin görebileceği sanat mekanlarına ihtiyaç olduğu düşünülüyordu.
Nihayet 1950’lerin sonlarında İsveç Sosyal Demokrasi Partisi’nin öncülüğünde, yeni siyasi ideoloji olarak bilinen “Halkın Evi” hareketi doğdu. Avrupa ülkelerinin birçoğu, hala II. Dünya Savaşı’nın bıraktığı ekonomik çöküntüyü iyileştirmeye çalışırken, İsveç’in tarafsızlığı ve yüksek vergi oranları, sosyal demokratların vizyonlarını genişletecek kadar varlıklı olduklarını gösteriyordu. “Halkın Evi” hareketi İsveç’e ilk önce milli sağlık hizmeti ve refah, sonra da kültürel patlama kazandırdı.
Aslında buradan savaşa girmeyen toplumların ekonomik olarak çok daha hızlı kalkınma gösterdiği, böylelikle eğitim, sağlık ve sanat alanına olan yatırımların arttığı sonucuna ulaşılıyor. İsveç, günümüzde eğitim seviyesi dünyanın en yüksek ülkelerinden biri. Bu kazanımlar dünyanın belki de en ünlü metrosunu ortaya çıkaracaktı.
Sosyal demokratlar, sanatın izole olmaması ve Stokholm’un bir parçası olması gerektiğini düşündüler. İş için çok fazla insanın banliyölere taşınmasıyla, Stokholmgenişliyordu. Şehrin her yerine ulaşım için geniş bir alt geçit sistemine ihtiyaç vardı ve bir taraftan sanatın herkese ulaşması gerektiği sık sık vurgulanıyordu. Bu fikirler, sonunda metro hatlarına kanalize edildi. 1950’lerin başında açılan Stokholm Metrosu, yıllar içinde daha da genişletildi.
Öte yandan dünyanın en uzun sergisi diye adlandırılan Stockholm Metrosu’nun yeni yüzü için çalışmalar hızlandı. 2002’de son hali verilen metroda, 100 adet istasyonun yüzde 90’ı, 150’nin üzerinde sanatçının duvar resimleri, kabartmaları ve heykellerle kaplandı. Her istasyonda farklı konseptler uygulandı. Bazı duvar çalışmalarında siyasi göndermeler bulunurken, bazılarında ise küresel ısınmanın etkilerini vurgulayan eserler görmeniz mümkün.
Metroyu ziyaret etmek isteyenler için rehber eşliğinde, ek ücret alınmadan turlar düzenlenirken, eserlerin zarar görmemesi için de güvenlik önlemleri alınıyor. Stockholm Metrosu’nun geçmişte mağara olan yerlerde kurulmuş olması, ziyaretçilerini daha da büyülüyor.
Bu gönderi kategorisi hakkında gerçek zamanlı güncellemeleri doğrudan bildirim almak için tıklayın.