Tarihin derinliklerinde gizemli bir dönem daha ve sırrı çözülemeyen Paskalya heykelleri… 974 adet olan bu heykeller denizciler tarafından keşfedildi ve tarihçiler tarafından araştırmaya başlandı. Peki bu dev taşların sırrı ne? İşte Şili Paskalya Adası’nda bulunan devasa heykellerin tarihi…
Dünyanın en gizemli adası olarak kabul edilen Şili Paskalya Adası, araştırmacıların yüzyıllardır süren çalışmalarına rağmen sırlarını saklamaya devam ediyor. Adanın tarihi ve barındırdığı medeniyetler hakkında ise teoriler çok fazla.
Ancak, kıyı şeridi dev antik heykellere kaplı adanın 10 bin yıl öncesine uzanan karanlık tarihi günümüze kadar aydınlanmamış. Eski çağlarda “Dünyanın merkezi” olarak adlandırılan ve antik uygarlıkların nasıl yok olduğuna dair sırlar bulunduran adanın gizemi çözümü zor görünüyor.
Tahitli denizcilerin Rapa Nui adını verdikleri ada, Şili kıyılarında 3 bin 600 km açıkta bulunuyor. Bu özelliğiyle dünyanın karaya en uzak noktası ünvanına sahip. Paskalya Adası’nın gövdesini 507 metre uzunluğundaki Terevaka Yanardağı oluşturuyor.
Doğusundaki Poike ve güneyindeki Rano Kau Yanardağlarıyla üçgen biçimini almış ada, okyanus tabanından yükselen 3 bin metre yüksekliğindeki bir yanardağdan farksız.
Ada, 1722 tarihinde keşfedildi. Hollandalı denizci Jacob Roggeveen tarafından 5 Mayıs 1722 yılında Paskalya Bayramı günü keşfedilmiş ve o gün ilk kez bir Avrupalılar tarafından adaya ayak basılmış.
Paskalya arifesinde keşfedildiği için adaya “Paskalya Adası” ismi verilmiş. Roggeveen adaya ilk çıkıp heykelleri görünce şaşkına dönmüş. Jacob Roggeveen ve beraberindekilerin ilk düşündüğü adada ilkel bir kabilenin çok fazla büyüklüğü olan ve ince işçilik isteyen bu taşları yapamayacağıydı.
Jacob Roggeveen’den 52 sene sonra adaya ayak basan Avustralya’nın ünlü kaşifi İngiliz Kaptan James Cook, yine hayretler içinde kalmış ve “Bu devasa heykelleri yerliler nasıl yaptı? Aklımız almadı!” şeklinde not düşmüş.
Paskalya Adasını bu kadar önemli yapan içindeki 974 adet devasa heykel. 288 Moai heykeli taş platformlar üzerinde ve diğer heykellerin tamamı dizili değil. 600 tane olan Moai, adanın farklı yerlerinde bulunuyor. 600’e yakın heykel tamamlanmamış veya parçalanmış durumda.
Adaya ilk 318 yılında ayak basıldı
Norveçli kaşif Thor Heyerdahl, 1950’lerde Paskalya Adası’nda Güney Amerikalı yerlilerin adada yaşadığı iddiasını ortaya attı. Ancak, adada bulunan kemiklerin DNA analizleri, halkın Pasifik Okyanusu’ndaki adalardan gelen Polenezyalılara ait olduğunu gösterdi. Mezarda yapılan karbon testi ise adaya ilk olarak 318 yılında ayak basıldığını ortaya koydu.
O yıllarda, adada çok fazla kuşun yaşadığı gür ormanlara ve verimli topraklara sahip olduğuna inanılıyor. Ortodoks arkeologlar, adanın ilk kez denizde kaybolan Polenezyalıların 318 yılında ayak bastığını kabul etti.
Ancak ada üzerinde yapılan araştırma sayısı arttıkça yeni teoriler ortaya atıldı. Bunlardan biri adanın büyük bir toprak parçasının geride kalan kısmı olduğu ve binlerce yıl öncesine uzanan bir tarihi sakladığı…
Üç araştırmacı, Graham Hancock, Colin Wilson ve Rand Flem – Ath, Pakalya Adası’nın dünyada kutsal bir coğrafyayı temsil ettiğini öne sürdü. Onlara göre, adanın eski çağlarda yaşanmış büyük sel felaketinden öncesine rastlanıyor.
Hancock, “12 bin yıl önce buzullar henüz erimemişken, okyanuslardaki su seviyesinin yüz metre daha alçak olup, Pasifik bölgesinde And Dağları kadar uzun adalar zinciri bulunduğu” iddia etti. Hancock ve diğer araştırmacılara göre, Paskalya Adası aslında büyük kısmı sular altında kalmış bir kara parçasının tepesi.
Dünyanın merkezi olarak biliniyor
Rapa Nui isminin yanı sıra, Paskalya Adası’nın antik isimlerinden biri “Te – Pito – O -Te – Henua.” Anlamı ise “Dünyanın merkezi.” Bir diğer ismi de “Mata – Ki – Te – Rani”, yani “Cennete Bakan Gözler.”
Bazıları, günümüz araştırmacıların göz ardı ettiği mitolojik bilgiler dikkate alındığında, Paskalya Adası’nın binlerce yıl önce var olan ve gözlemevleriyle gökyüzünü araştıran antik bir uygarlığa ev sahipliği yaptığını öne dürüyor.
Hancock, “Cennetin Aynası” adlı kitabında, Paskalya Adası’nın büyük tufanlardan önce yaşamış bir uygarlığın evi olduğunu ve çok önemli bir konuma sahip olduğu belirtti. Bu özel konum, dünyadaki kutsal yerlerin matematiksel yerlerini kusursuz şekilde gösteriyordu.
Antik gözlemevi ağı
İki diğer araştırmacı, Christopher Knight ve Robert Lomes, Paskalya Adası’nın konumunun neyi ifade edebileceğini araştırdı. “Uriel’in Makinesi” adlı kitaplarında, Paskalya Adası’nın “küresel bir gözlemevi ağının parçası” olduğunu belirtiyor.
Onlara göre, bu gözlemevleri gelecekte yaşanacak meteor çarpmaları ve yer tabakalarının hareketiyle gerçekleşecek felaketleri önceden tespit etmek için kullanıyordu.
Adayla ilgili tek gerçek, Avrupalılar tarafından adanın keşfedilmesinin üzerine adaya gelen çiçek, dizanteri gibi bulaşıcı hastalıkların ada halkını öldürmesi ve daha sonrada gelen misyonerlerin adanın geçmişten gelen gelenekleri tamamen silmesi.
Ada, bugün pek çok ziyaretçi ve devasa Moai heykellerini görmek isteyen tursitlere ev sahipliği yapıyor. Okyanusun ortasında bulunan devasa gizemli heykelleriyle herkesi şaşkına çeviren Paskalya Adası, dünyanın en gizemli adalarından biri…
Bu gönderi kategorisi hakkında gerçek zamanlı güncellemeleri doğrudan bildirim almak için tıklayın.