Cape Town’da keşfedilmesi gereken 10 nokta

Cape Town Masa Dağı - Fotoğraf: Haber Aero

“Cape Town’a gelip Masa Dağı’na çıkmadıysanız buraya gelmek için bir nedeniniz vardır” diyorlarmış. Çünkü Masa Dağı’na çıkmak bir şans!

Haber Aero olarak Güney Afrika’nın en güzel şehri Cape Town’da keşfedilmesi gereken 10 noktayı sizler için araştırdık.

Cape Town 1488’de Portekizli keşifçi Bartelemeu Dias tarafından keşfedilmiş. Sırasıyla Boerler ve İngilizlerin eline geçmiş. 1652’de Güney Afrika’da kurulan ilk Avrupa yerleşimi olma özelliği taşıyor. İlk Müslümanları 1700’lerde Malay dünyasından Hollanda’ya karşı mücadele eden ve yakalanıp sürgün edilen Şeyh Yusuf ve 49 müridi olmuş. İlk camiyi de inşa etmişler. Güney Afrika Birliği kurulduktan sonra ülkenin yasama başkenti seçilmiş. 1945’ten sonra olan ırkçı Apartheid rejimi beyaz olmayanların tüm haklarını kısıtlamış. 1990’da ırk ayrımcılığı bittikten sonra beyaz olmayanlar daha çok topluma çıkmaya başlamış ve resmi görevlere girme şansı bulmuş.

Table Körfezi kıyısında bulunan Cape Town, Güney Afrika’daki en eski kentsel alan olarak, Vereenigde Oost-Indische Compagnie (VOC) tarafından Doğu Afrika, Hindistan ve Uzak Doğu’ya yelken açan Hollanda gemileri için bir tedarik istasyonu olarak geliştirilmiş. Jan van Riebeeck’in 6 Nisan 1652’deki gelişi, Güney Afrika’daki ilk kalıcı Avrupa yerleşimi olan Hollanda Kap Kolonisi’ni kurmuş. Cape Town, Kap Kolonisi’nin ekonomik ve kültürel merkezi haline gelen Good Hope Kalesi’ndeki ilk Avrupa merkezi olma hedefine ulaşmış.

George Mall Caddesi

Şehir merkezinde bulunan St. George Mall Caddesi Taksim’i andırıyor. Şehir merkezinin tam ortasında yer alan bu sokak belki de Cape Town’un en keyifli sokağı diyebiliriz. Cape Town’un sıcağından korunmak için yemyeşil ağaçların gölgesinde gezebileceğiniz çok şirin bir sokak. Afrika’ya özgü el yapımı hediyelik eşya satıcıları ve yöresel kıyafetleri de bulabileceğiniz bir alan.  Çok güzel kafeler, restoranlar, dünya mutfağından farklı lezzetleri bulacağınız sokak satıcıları, ev yapımı pastalar, tatlılar bulunuyor. Afrika’nın yöresel tatları, karpuz, ananas suyu satıcıları ilginç kokteyller hazırlıyorlar.  Bu tarz yiyecekleri alanlar banklarda oturup öğle arasında yemeklerini Afrika’nın sokak sanatçılarının ezgileri eşliğinde yiyorlar ya da restoranlara girip kapalı alanda dünyanın farklı tatlarını keşfediyorlar. Bu caddenin bir arka sokağında ise St Geroge Kilise’si bulunuyor. Biz kilisenin karşısındaki yerel pazarı dolaşmak isterken kilisenin önünde bulunan göçmenler dikkatimizi çekiyor. Kilisenin önüne yataklarını atmışlar ve sokakta yaşıyorlar. Kilisenin önünü tercih etmeleri de kiliseden gelen yardımlara yakın olmak. Kilise tarafından yemek ihtiyaçlarını karşılamakmış.

Cape Town dünyanın en çok kültürlü şehirlerinden biri olup, göçmenler için ana kentlerden biri rolünü bulundurur. Etraftaki Afrika ülkelerinden yoğun göç alır. Göçmenleri görüntüledikten sonra karşısında bulunan pazar alanına geçiyoruz. Pazar alanında bulunan ürünlerin çoğu Güney Afrika Cumhuriyeti’nde yaygın olan tahta işlemeciliğinden oluşuyor. El yapımı motifli tişörtler, safari giysileri, aksesuarları, Cape Town yazılı şapkalar, bileklikler ve kolyeleri tezgahlarda bulmanız mümkün.

Bo-Kaap

Bo-Kaap Cape Town’un en renkli evlerinin bulunduğu mahalle. 1760’lı yıllarda kiralık evlerin bulunduğu ve köle kiralanan yer olarak biliniyor. Burası şehir merkezinin kenarında yer alıyor. Eski adıyla Malay Mahallesi olarak biliniyor. Malezya ve Endonezya’dan çalışmak için gelen Müslümanlar burada yaşamaya başlamışlar. Parlak boyalı benzersiz evler ve bazıları 18. Yüzyıla dayanan Arnavut kaldırımlı sokaklar ziyaretçiler için muhteşem fotoğraf kareleri yakalama fırsatı veriyor. Cape town’un dergi ve reklam fotoğrafları da bu bölgede çekiliyor. Bo-Kaap Müslüman cami ve mescitlerine de ev sahipliği yapıyor.

Boa-kaap’ın en yüksek tepesine çıkıyoruz. 1862 yılında Osmanlı tarafından Güney Afrika’ya “muallim ve müderris” olarak gönderilen Osmanlı Âlimi Ebubekir Efendi’nin kabrini ziyaret ediyoruz. Ebubekir Efendi’nin Cape Town’a gelmesinin ana sebebine baktığımızda o dönemde burada yaşayan Müslümanlar tamamıyla bilinçsiz bir şekilde İslamiyet’i yaşıyorlarmış. Osmanlı padişahı olan Sultan Abdülaziz “İslami eğitim hocasız olmaz” der. Cape Town’a uygun bir hoca gönderilmesi görevini baş vezirlerinden Enver Paşaya verir.

Enver Paşa ise bu göreve layık olacak kişinin hem İslami ilimleri bilen hem hukuk tahsili yapmış ve yabancı dil bilgisi yeterli biri olmasını ister. Araştırması yapmak üzere İngiltere de bulunan Ebubekir Efendi’nin Türkiye’ye gelişi ile bu görev ona verilir. Kendisi Halife’ye hizmet için tüm görevlerinden vazgeçerek Erzurum’daki ailesi ile vedalaşıp Cape Town’a gelir. Ebubekir efendi burada cami açar, medrese kurar ve birçok talebe yetiştirir. Ebubekir Efendi’nin talebelerinden biri olan Sadık Bey, İngiltere’de Londra Camisi’ni açan kişidir. Ebubekir Efendi bu bölgede çalıştıktan sonra, komşu ülkeler Madagaskar adasına geçer ve orda aktif çalışmalar yürütür. Ve Mozambik’te de bir cami açar.

Clifton

Cape Town’a gelip Masa Dağı’na çıkmadıysanız buraya gelmek için bir nedeniniz vardır diyorlarmış. Çünkü Masa Dağı’na çıkmak bir şans. Hava genelde kötü olduğu için çıkış için telefrik çalışmıyormuş. Biz şansımızı denemek için Masa Dağı’nın eteklerine geliyoruz fakat 2 gün sonra belki çıkarsınız hava kötü diyorlar. Bizde Masa Dağının eteklerinden Cape Town’u görüntüleyip Clifton ve Camps Bay plajlarının olduğu sahil şeridine geçiyoruz. Cape Town’a yaklaşık 6 km uzaklıktaki bölge son dönemlerin en popüler yeri. Cape Town’un zenginleri burada yaşıyor. Görkemli evler dışında beyaz kumlu plajları, şık cafe ve restoranlarıyla öne çıkıyor. Sahilde tenis oynayanlar, güneşlenenler, denizin tadını çıkaranları görüntülüyoruz. Masa Dağı ve Atlantik Okyanusu’nun arasına sıkışmış bu sahil şeridi turistlerin, yerli halkın keyifli vakit geçirdikleri bölge. Sahil şeridinin devamında ise Clifton plajı bulunuyor. Clifton Plajı’nın doğal yollarla kayalıkların ayırdığı 4 ayrı plajı bulunuyor. Dünyanın en iyi 10 plajı arasında gösterilen Clifton, mavi bayrak statüsünde yer alıyor.

Boulders Plajı

Boulders plajını diğerlerinden ayıran bir özelliği bulunuyor. Boulders Plajı, 3.000 Afrika penguenine ev sahipliği yapıyor. Kayalar 3.000 Afrika Pengueni kolonisine ev sahipliği yapıyor. 1982 yılında okyanus yoluyla kuzeyden gelen penguenler burada bir koloni kuruyorlar. Devlet yetkilileri de penguenlerin soyu tükenmesin diye onlara bir yaşam alanı hazırlıyor ve bugünlere getiriyor. Onlar için üremelerini sağlayacak en uygun koşulu hazırlıyorlar. Yumurtaları için bidondan saklama alanı bunlardan en ilginci olarak dikkat çekiyor. Plaj, dünyada popüler bir turizm merkezi haline geldi. Table Mountain Ulusal Parkı’nda bulunan Boulders Penguen Sahili, üç plaj, bir görüş alanı ve penguenler ile ziyaretçiler arasındaki mesafeyi korumak için tasarlanmış tahta kaldırımlardan oluşmaktadır. 910’da dünyada tahmini 1,5 milyon Afrika pengueni vardı. 1956’da, türlerin ilk tam nüfus sayımı yapıldı ve 150.000 damızlık çift kaldığını belirledi. 2009’a gelindiğinde bu, 50.000’de % 80’in üzerinde bir kayba işaret ederek 26.000 üreme çifti kaldı. 2010 yılında, Afrika Pengueni resmen nesli tükenmekte olan tür olarak sınıflandırıldı. Boulders Penguin Colony, 1982’de orada iki üreme çiftinin yerleştiği zaman kuruldu.

Çevreleyen ada kolonilerinden sayılar arttı ve üreme sayıları 2005’te 3.900 penguene yükseldi. Son yıllarda gerek sosyal medya olsun gerekse gezginlerin keşfi olan oldukça popülerleşen bu sahili mutlaka görmeye gelin. Boulders’taki kumu halı gibi kaplayan yüzlerce pengueni yakından görmenin tadını çıkarın. Yılda 60.000 kişinin Boulders Penguin Colony’yi ziyaret ettiği söyleniyor. Günde ortalama 165 kişiye rastlamak, gördüklerimize kıyasla çok yüksek bir sayı olarak görünmüyor.

Cape Point

Cape Point’in simgesi olan ve turistlerin fotoğraf çektirdiği tabelayı görüntüledikten sonra funikülerle zirveye doğru 238 metrede çıkılıyor. Kısa süren bu yolculukta Hint ve Atlas Okyanusu’nun muhteşem manzarası mest ediyor. Finüküler belirli bir noktaya kadar çıkıyor ve bu noktadan fenere gitmek için yaklaşık otuz basamaklı bir merdiven bulunuyor. Fener Hint ve Atlas Okyanusunu kullanan denizcilere yardımcı olmak denizcilerin koordinatları rahat bulmasını sağlamak için 1860 yılında yapılmış. Yüksekliği fazla olan bu fener 1911 yılında değiştirilerek yerine daha alçak bir mesafeye yenisi yapılmış. Bu bölgenin Gece verdiği ışıkla denizcilerin rotada kaybolmamalarına yardımcı olmuş. Şu an faal olarak çalışmıyor.

Cape Of Good Hope (Ümitburnu)

Ümitburnu Afrika’nın en güney ucu olarak bilinir. Fakat aslında en güney ucu Agulhas Burnu’dur. Agulhas Portekizce’de iğne manasına geliyor. Burayı keşfeden Bartolomeu Dias manyetik bir sapma olmadığından, pusulanın iğnesi coğrafi kuzey-güney çizgisi boyunca gösterdiği için bu ismi koymuş. Ümitburnu aynı zamanda içindeki hayvan ve bitki çeşitliliği ile ziyaret edilmesi gereken yerlerin başında. Eğer şanslıysanız deve kuşları familyasına rastlayabilir babunları, zebraları görebilirsiniz

Kirstenbosch Ulusal Botanik Bahçe

Şehrin en güzel görülesi gereken yerlerinden biri de Kirstenbosch Botanik Bahçesi. Çimenlerine yatıp güneşlenenler, etrafta koşuşturan, ağaçların sarmaladığı patikalar, kuş sesleri ve yaz gün batımı konserleri ve dahası. Birkaç saat patikalarında rastgele dolaşıp ama ayrılmak istemeyeceğiniz bir mekan. Kirstenbosch Ulusal Botanik Bahçesi’nde bir kere dolaşınca dünyadaki her bahçenin aynı olmadığının farkına varmanız çok kısa sürüyor. Dünyadaki en güzel botanik bahçelerinden biri olarak kabul edilen Kirstenbosch, İngiliz asıllı Güney Afrikalı siyasetçi ve iş adamı Cecil John Rhodes’un hükümete miras olarak bıraktığı bir yer. O dönemde üzerinde domuzların gezdiği sıradan bir çiftlikken 1913’de Harold Pearson isimli bir botanikçi burayı inanılmaz bir bahçeye dönüştürdü. Günümüzde Güney Afrika’da yetişen 6000’den fazla bitkiyi burada görebiliyorsunuz. 528 hektar büyüklüğündeki bahçe UNESCO Dünya Mirasları Listesine girmeyi de başardı. Masa Dağı’nın eteklerinde, şehirden 13km uzaklıkta bulunan Kirstenbosch koku bahçesi, medikal bahçesi, Cape Yarımadasında bulunan 2500 tür bitkinin olduğu bir bahçe. Baharda mutlaka görülmesi gereken Protea bahçesi ve bir de amfi tiyatroya sahip. Ayrıca tamamen camdan yapılan bir botanik toplum konservatuarı da ülkenin kurak bölgelerinden gelen bitkilere de ev sahipliği yapıyor.

Centenary Tree Canopy Yolu ya da diğer bilinen adı ile Boomslang. 130 metre yüksekliğindeki çelik ve ahşaptan yapılan köprü ağaçların arasında yılan gibi kıvrılarak ilerliyor ve muhteşem bir manzara sunuyor. Afrika’nın ulusal çiçeği Fynbos’un her çeşidini bu bahçede görmeniz mümkün. Kirstenbosch aynı zamanda bir heykel bahçesine de sahip ve burada Dylan Lewis tarafından yapılan taş ve bronzdan hayvan heykellerini görebilirsiniz. Biz çita ve Dinazor heykellerini görüntüleyip Cape Francolins ve Miğferli Guineafowl kuşlarının yanına gidiyoruz. Aslında bizde Turaç olarak bildiğimiz kuşlara benzeyen türü görüntüledikten sonra Cecil John Rhodes’un heykelinin yanında bir kahve içmek için mola veriyoruz.

Iziko Güney Afrika Müzesi

Parkın içinde Iziko Afrika Ulusal Müze’si, yüzlerce ve hatta binlerce yılı geçmişe taşıyor. 15 tl ücret karşılığında müzeyi gezmeniz mümkün. Popüler kalıcı sergiler arasında balina kuyusu, Afrika dinozorları, dinazor fosilleri,  maymun türleri, maymun ve insan arasındaki benzerlikler ve iskelet eşleştirmesi araştırması. Afrika’nın ormanlarında yaşayan tüm canlıların araştırması yapılmış ve sergileniyor. Denizden çıkan önemli taşlarda katmanlarına ayırılmış bir şekilde anlatılıyor. Özellikle kayalar ve minerallerin detaylı incelemesi de mevcut. Bu taşların şu an nerelerde kullanıldığı ve ne işe yaradığı hikayeleştirilmiş. 1825 yılında kurulan müze, yeni bulunan eserleri ve fosilleri korumak için sahnelerin arkasında çalışan pek çok bilim insanıyla birlikte bir araştırma ve eğitim kurumu görevi görüyor. Alandaki her eserin, daha dikkatli bir şekilde saklanan binlercesi bulunuyor. Iziko Güney Afrika Müzesi her gün 10: 00-17: 00 saatleri arasında açıktır.

Afrika Ulusal Galeri

1871’de kurulan Afrika Ulusal Galeri, Güney Afrika’nın geçmişine ve günümüze kadar uzanan birçok tarihi ve çağdaş sanat eseri ile benzersiz bir anlayış sunmaktadır. Galeri, resimler, heykeller, fotoğraf, boncuk işi, tekstil ve kağıt üzerinde çalışmalar da dahil olmak üzere geniş bir Afrika ve uluslararası sanat eseri koleksiyonuna ev sahipliği yapıyor. Birkaç ayda bir, kalıcı koleksiyondan sanat eserleri küratörler tarafından seçilip, geçici bir sergi programının bir parçası olarak galeride sergilenir. Ek olarak, ziyaretçiler galeride düzenli olarak sergilenen Güney Afrikalı sanatçıların eserlerini keşfetme fırsatı buluyorlar.

1679 yılına dayanan Slave Lodge, Hollanda-Doğu Hindistan Şirketi (VOC) tarafından 17-19. Yüzyıllarda şehre getirilen binlerce köleyi barındırmak için inşa edilmiştir. İki yüz yıl sonra, müze, Güney Afrika’daki köleliğin uzun tarihini keşfetmenize ve çeşitli sergiler aracılığıyla insan hakları sorunlarını ele almanıza izin veriyor. Materyal Kadınlar ve Singing Freedom: Müzik ve ırk ayrımcılığına karşı mücadele görülmesi gereken salonlar arasında yer alıyor. Müzik ve ırk ayrımcılığına farkındalıkta bulunmak için tasarlanan alan, bugüne kadar dünyada efsane haline gelmiş Michael Jackson, Beyonce gibi Afrikalı sanatçıların müziklerinin sözlerini duvarlara yazılmış görselleri de bulunuyor. Bunun yanı sıra devasa bir ekranda da bu farkındalıkla alakalı klipler gösteriliyor. Ziyaretçiler yer minderlerinde oturup bu klipleri izleyebiliyorlar.

Bir diğer salonda ise Cape Town’un tarihini anlatan, geçmiş yaşamdan örnekler sunan yağlı boya tabloları bulunuyor. Farklı din gruplarının yaşadığı Cape Town’un tarihine yolculuk yapabiliyorsunuz. Birbirinden ilginç yeni nesil tasarımlarında bulunduğu müzede en çok dikkatimizi bir savaşçının üzerindeki savaş kıyafetlerinin bilgisayar parçalarından oluşturulması oldu. Vücudu klavyenin parçaları, elindeki asası bilgisayarın mausesu diğer elinde bilgisyar giriş kabloları olarak tasarlanmış. Arapların yaşayışları, yöresel kıyafetleri, geçmişi, tarihi, el sanatları ve kıyafetleri de müzede görülmesi gerekenler arasında.

Masa Dağı

Masa Dağı; yaklaşık 30 bin yıl önce balta gibi taş devrine ait kalıntıların bulunduğu, dünyanın 7 doğal harikasından biri aynı zaman da da şehrin  simgesi. 3 km uzunluğunda düz bir zirveye sahip olması nedeniyle Masa Dağı ismini almış. Gerçekten de uzaktan bakınca dağ bir masayı andırıyor. Zaman zaman dağın tepesini bulutlar kaplıyor ve zirve gözden kayboluyor. Zirveyi kaplayan bu bulut için de “masa örtüsü” benzetmesi yapılıyor. Cape Town’da yapılması gereken aktivitelerin başında Masa Dağı’nın tepesine çıkarak manzarayı seyretmek geliyor. Ama yukarı çıkabilmek için de hava durumunun uygun olması gerekiyor. Biz biraz şanslıydık ama 2 gün Masa Dağına çıkabilmek için bekledik. Genelde turistlerin tercih ettiği Masa Dağı’na şehrin her yerinden kırmızı tur otobüsleri hizmet veriyor.

Dağın ilk kaydedilen tırmanışı, 1503 yılında Portekizli gezgin Amiral Antonio de Saldanha tarafından yapıldı. 1929’da da ilk kez teleferikle çıkılmış.Biletlerimizi alıyoruz. Masa Dağına çıkmak 300 Rand yani 125 tl yapıyor. Günde ortalama 4000 kişi masa dağına çıkıyor. İnce bir detayı sizinle paylaşalım Masa Dağı’nın günlük hasılatı Cape Town’da bir daire fiyatına tekâmül ediyor. Bu önemli bilgiyi verdikten sonra teleferike binmek için sıra bekliyoruz. Herkes teleferikte kenarı kapmak için acele ediyor. Bunun sebebini biraz yükselince anlıyoruz. Teleferik seyahat esnasında 360 derece dönüyor ve tüm manzarayı seyredebiliyorsunuz. Sonunda Masa Dağı’na teleferiğimiz yanaşıyor. Manzarayı görünce heyecanlanıyoruz. İlk olarak tepeden muhteşem Champs bay ve Clifton kumsallarını görüyoruz. Hemen ilerisinde de Robben Island var. Robben Island’ı daha önce de şehrin farklı yerlerinde görme fırsatımız olmuştu.

 

Burası politik suçluların kaldığı en önemli hapishanelerden biriymiş ve 1998 yılında müzeye çevirmişler. Müze olduğunun ertesi yıl 1999 yılında Robben Adası Hapishanesi, Unesco Dünya Mirası alanı seçilmiş. Politik tutuklular burada ceza yatıyormuş. Bunlardan en önemlisi de Başta Nelson Mandela, eski Devlet Başkanı Mbeki ve diğer başkan Zuma burada hapis yatan en önemli siyasi suçlularmış.

Hint ve Atlas Okyanusu ve birbirinden güzel sahillerin görüntüsünden oluşan bu güzel yerde nefesiniz kesilecek. Afrika’nın en epik manzaralarından biri Masa Dağı’nın zirvesinden izlenir diyebiliriz. İnsanlar manzarayı teraslardan izliyorlar bazıları kafelerde oturup manzaraya karşı içeceklerini yudumluyor bazıları ise restoranlarda yemek yiyorlar. Hediyelik eşya da alabileceğiniz mekanlar bulunuyor. Masa Dağı’na çıkarken yanınıza bir şapka, su ve güneş koruyucu krem almayı unutmayın. Outdoor aktivitelere meraklıysanız, Masa Dağı’nda, yürüyüş, dağ bisikleti veya kaya tırmanışı gibi aktiviteler yapmanız mümkün.

 

Exit mobile version