Şövalyeler adası Rodos’ta Osmanlı izleri

YAZI VE FOTOĞRAFLAR: HABER AERO

Daracık sokakları, camileri, kaleleri, plajları, şirin kasabaları, yel değirmenleri ve mutfağı… Uçuş Rotası bölümümüzün şimdiki durağı 390 yıl Osmanlı hâkimiyetinde kalan Şövalyeler adası Rodos oluyor. Tarih, kültür ve denizle başbaşa keyifli bir tura çıkmaya hazır mısınız?

Rodos’a Türkiye’den direkt uçuş bulunmuyor. Bu nedenle biz önce İstanbul’dan yaklaşık bir buçuk saat süren yolculukla Muğla Dalaman Havalimanı’na gidiyoruz. Oradan Fethiye’ye geçip 2 saatlik feribot seyahatiyle Rodos’a ulaşıyoruz. Marmaris’ten de feribotla Rodos’a gidebileceğinizi hatırlatalım.

12 Adalar’ın en büyüğü Rodos

Ege Denizi’nde bulunan 12 Adalar’ın en büyüğü olan Rodos ayrıca Yunanistan’ın Girit’ten sonraki ikinci büyük adası konumunda. Şövalyeler ve Antik Yunan tanrısı Helios’un adası olarak da adlandırılan Rodos, kozmopolit cazibesi, doğal güzellikleri, çok sayıda plajı ve deniz ticaret yollarının üzerindeki kesişim noktası olmasıyla uzun zamandır farklı kültürleri cezbetmiş.

UNESCO koruması altında

Milattan önce 16. yüzyıldan günümüze birçok medeniyetin hâkimiyet kurduğu Rodos, 1988’den bu yana UNESCO koruması altında. Avrupa’nın korunan en büyük Orta Çağ şehirlerinden biri olan Rodos turuna limanda yer alan Alageyik heykellerinden başlıyoruz.

Dünyanın 7 harikasından biri Rodos Heykeli

Rodos’un simgelerinden biri olan biri erkek biri dişi Alageyik heykeli, dünyanın 7 harikasından biri olan Rodos Heykeli’nin ayaklarının olduğu yere dikilmiş. Milattan önce 226 yılında yaşanan depremde yıkılan 33 metrelik heykel Güneş tanrısını simgeliyormuş. Şimdi bu dev heykelin yerinde iki Alageyik yer alıyor.

Adanın simgelerinden biri yel değirmenleri

Rodos’un bir başka sembolü ise yel değirmenleri. Artık çok sayıda kalmasa da özellikle limandaki yel değirmenleri iyi korunmuş. Limanda ayrıca 1920’lerin başında ada İtalyan egemenliği altındayken inşa edilen İncil Yazıcıları Kilisesi de yer alıyor.

Şvalyeler Caddesi, yüzlerce yıl çok iyi korunmuş…

Limandan ayrılıp eski şehri keşfetmek üzere Arnauld Kapısı’ndan giriyoruz. Rodos’un kalbinin attığı eski şehir Sen Jan Şövalyeleri tarafından Orta Çağ’da inşa edilmiş. Biz de Şövalyeler Caddesi’nden Castelo’nun yer aldığı tepeye doğru yola çıkıyoruz. Kesme taştan inşa edilen sağlı sollu yapılar hiç değişmemiş. Kapılar, pencereler ve şövalyelere ait simgeler ilk günkü gibi duruyor. Bu taşlı yoldan ilerlerken adeta kendimizi adeta şövalye gibi hissediyoruz.

Rodos Şövalyeleri’nin idari merkezi

Taşlı yoldan ilerleyip Grand Masters Sarayı yani Castelo’ya çıkıyoruz. Eski şehrin en yüksek bölgesinde bulunan yapı Rodos Şövalyeleri tarafından idari merkez olarak kullanılmış. Aynı zamanda Rodos’a egemen sosyal ve entelektüel sınıfının da merkezi olan saray, günümüzde müze olarak hizmet veriyor.

1522’de Osmanlı egemenliğine geçmiş

Kanuni Sultan Süleyman tarafından 1522’de fethedilen Rodos, yaklaşık 400 yıl Osmanlı hâkimiyetinde kalmış. Bu süre içinde birçok cami, imaret, mektep, medrese ve yol yapılmış. Bunlardan, 11 camii, 18 mescit, 12 çeşme, 3 hamam, Sultan Süleyman İmareti, Saat Kulesi, Fethi Paşa Rüştiyesi, Hafız Ahmed Ağa Kütüphanesi günümüze kalmış.

Kanuni Sultan Süleyman Camisi

Sokrates Sokağı’nın köşesinde bulunan Kanuni Sultan Süleyman Camisi, gül pembesi duvarları, minaresi ve yanındaki saat kulesi ile ilgi çekiyor. Osmanlı egemenliğini simgeleyen camii, 1523’te inşa edilmiş. Rodos’un en görkemli camisi olan yapı ayrıca Süleymaniye Camii olarak da biliniyor.

Hazine gibi kütüphane

Caminin hemen yanında ise Hafız Ahmet Ağa Kütüphanesi yer alıyor. Osmanlı mimarisini yansıtan bir kapıdan girilen kütüphane, ziyaretçilerini geniş avlusunda karşılıyor. 1794 yılında kurulmuş olan kütüphanenin giriş bölümünde, Kanuni Sultan Süleyman, Atatürk ve kütüphaneyi yaptıran Osmanlı vezirlerinden Fethi Paşa’nın portreleri bulunuyor.

Hafız Ahmet Ağa Kütüphanesi’nde 2 bin 500 nadide kitap bulunuyor.

Kütüphanenin ziyaretçilere açık olmayan bölümü ise adeta bir hazine barındırıyor. Kütüphane sorumlusu Yusuf Kıbrıslı, Rodos’ta yaşayan 5 bin civarındaki Türk’ten biri. Kıbrıslı’nın verdiği bilgiye göre kütüphanede 2 bin 500 civarında nadide kitap bulunuyor. En önemli eserse 1454 yılında yazımı tamamlanan el yazması Kur’an-ı Kerim. Osmanlı hattatlarının 1401’de yazmaya başladığı el yazması Kuran-ı Kerim, 1991’de çalınıyor. İnterpol tarafından bulunup kütüphaneye iade edilen eser, şu anda bir kasada saklanıyor.

Kitaplıkta ayrıca İbrahim Müteferrika tarafından basılan ilk kitaplar, ilk fizik, cebir ve astroloji kitapları yer alıyor. Bu kütüphanenin bir diğer tarihi özelliği ise, Namık Kemal’in 1884’te Rodos’a vali olarak atandığı zaman 3 yıl bu kütüphanede çalışmış olması.

Kütüphanenin avlusunda Rodos kuşatması sırasında kullanılan yemek kazanları da yer alıyor. Sultan Abdülmecid’in kız kardeşi Atiye Sultan’la evlenen Fethi Paşa, kütüphaneyle birlikte bir de saat kulesi yaptırmış.

Nikâh salonu olarak kullanılan eski camii

Mustafa Paşa Camii ise, 1758’de Sultan 3. Mustafa tarafından yaptırılmış. Minareleri ve bütün kubbeleri yıkılan caminin ön yüzü çok kötü restore edilmiş.

Mustafa Paşa Camii

Günümüzde adada yaşayan Türkler tarafından nikâh salonu olarak kullanılan caminin hemen yanında ise yaklaşık 500 yıllık hamam yer alıyor.

Sultan Süleyman adına inşa edilen hamam UNESCO belgelerinde Türkçe olarak Yeni Hamam olarak geçiyor. Kapısında ise Belediye Hamamı yazıyor.

ise, Rodos’ta ibadete açık olan tek camii olarak hizmet veriyor. 1540 yılında Sultan Süleyman adına inşa edilmiş ancak dönemin önemli kişilerinden olan Pargalı İbrahim Paşa’ya atfedilmiş.

İbrahim Paşa Camii

 

Buluşma noktası Hipokrat Meydanı

İbrahim Paşa Camii’nden çıkıp yaklaşık 3 dakika yürüyerek Hipokrat Meydanı’na ulaşıyoruz. Yerli ve yabancı herkesin buluşma noktası olan meydandan Sokrates sokağı boyunca yukarıya doğru yürüyoruz. Sağımızda ve solumuzda birçok hediyelik eşya dükkânı ve kafe yer alıyor. Bunların arasında en fazla ilgimizi çeken ise Türkler tarafından işletilen Mevlana Kafe oluyor.

Hipokrat Meydanı

Mevlana kafede bir süre dinlendikten sonra, Rodos’un dar sokaklarını keşfe çıkıyoruz. Her döneme ait izleri barındıran daracık sokaklarda kaybolma şansınız yok. Sizlere tavsiyemiz elinizdeki haritaya bakmadan her sokağa girip çıkarak şehrin zamanda donmuş atmosferini yaşamanız.

Adanın gece hayatı da oldukça meşhur

Güneşin batmasıyla birlikte Rodos’ta gece hayatı başlıyor. Gündüz keşfettiğiniz eski şehirde gece olunca her bir yandan müzik sesleri yükselmeye başlıyor. Tavernalar, adaya gelenlerin uğrak yerleri arasında ilk sırada yer alıyor. Müzik ve sirtaki eşliğinde nefis Yunan yemeklerinin tadına bakmak için herhangi bir tavernaya girmeniz yeterli.

Tavernanın mutfağına girip Yunan yemeklerini yakından keşfediyoruz. Ada olması nedeniyle Rodos’ta özellikle deniz ürünleri oldukça popüler.

Abdülhamit’in inşa ettirdiği mahalle

Rodos’ta eski şehrin dışında da keşfedeceğiniz oldukça fazla yer var. Bunlardan biri Abdulhamit’in adaya Girit’ten gelen Türkler için yaptırdığı evler. Girit Mahallesi olarak geçen bölge, adanın kuzey doğusunda yer alıyor. Kullanılmayan bir camii ve mezarlığın da yer aldığı Girit Mahallesi’nden Türkiye toprakları da görülebiliyor.

Girit Mahallesi’nde halen Türkler yaşıyor.

Girit mahallesinden ayrılıp şehrin tepesinde yer alan Akropolis’e çıkıyoruz. Diğer antik akropolislerden farklı olarak etrafından hiçbir sur tahkimatı bulunmuyor. Milattan önce 3. ve 2. Helenistik dönemlere tarihlendirilen Akropolis, 1912’de İtalyan arkeologlar tarafından ortaya çıkarılmış. Bölgede halen kazı çalışmaları sürüyor.

Eski şehrin suları oldukça görkemli

Rodos şehrinin en önemli objelerinden biri de surları. Orta Çağ’dan kalma surlar oldukça iyi korunmuş. Evliya Çelebi, Rodos surları için, “Bunca memleket gördüm, içinde bu Rodos surları gibi müstahkemini görmedim” diye yazıyor.

Osmanlı kuşatmasından kalma topla sergileniyor.

Rodos kalesinin surlarını gezerken, adeta tarihi bir film setindeymiş izlenimi ediniyoruz. Kale içine girişler bazı yerlerde köprülerden geçilerek sağlanıyor. Buralarda Osmanlı kuşatmasından kalma toplar dikkatimizi çekiyor.

Adanın etrafı ünlü plajlarla dolu

Rodos’ta birbirinden güzel pek çok plaj yer alıyor. Plajları keşfetmek için adanın güneyinde batıya doğru araçla yola çıkıyoruz. İlk durağımız Rodos şehir merkezine 8 km mesafede yer alan Kalithea oluyor.

Kalithea Koyu’nda bulunan plaj kaplıcasıyla ünlü.

Rodos’un güneyindeki Kalithea Koyu’nda bulunan plaj, kaplıcası ile ünlü. Sahil ve çevresinde bulunan palmiye ağaçlarıyla ünlü olan plajda İtalyan hâkimiyeti sırasında inşa edilen yapılar yer alıyor. Kaplıca ve düğün salonu olarak kullanılan yapılarda Arap mimarisi de göze çarpıyor.

Suyu binlerce yıldır şifa kaynağı olarak kullanılan Kalithea, küçük ancak oldukça etkileyici bir plaja da sahip. Burası güneşlenmek ve yüzmek isteyenlerin yanı sıra dalış için gelenleri de ağırlıyor.

Plajı, şehri ve eşeklerle çıkılan tepesi…

Kalithea’dan ayrılıp Lindos’a doğru yola çıkıyoruz. Etrafımızdaki zeytin ağaçları ve bitki örtüsü, bize Ege’de olduğumuz izlenimi veriyor. Yaklaşık 45 dakika sonra Lindos’a varıyoruz. Şehrin içerisine büyük araç girişi olmadığı için tepede inip, merkeze yaya olarak iniyoruz. Bizi ilk karşılayanlar ise görkemli duruşuyla kale ve ulaşım aracı olarak kullanılan eşekler oluyor.

Lindos, plajı, beyaz evleri ve kalesiyle ilgi odağı.

Rodos’un 50 km güneyinde yer alan Lindos, beyaz evleri, mavi pencereleri ve daracık sokaklarıyla görülmesi gereken bir yer. Küçücük meydandan şehrin içerisine adım atar atmaz onlarca eşekle karşılaşıyoruz. Eşekler özellikle kaleye çıkmak için kullanılıyor. Eşek sahipleri de bu işten çok olmasa da para kazanıyor.

Biz de bu ritüeli yerine getirmek için kaleye eşekle çıkmaya karar veriyoruz. Sahipleri arasında Rodoslu Türklerin de olduğu eşeklere sırayla biniliyor. Biz de adada yaşayan Türklerden biri olan Kazım’ın eşeklerini kiralayıp kaleye doğru yola çıkıyoruz. Dar ve dik sokaklardan geçerken adeta duvarlara ve insanlara sürterek ilerliyoruz.

Rodos Türklerinden Kâzım bizi tepeye kadar çıkarıyor…

Eşekle yaptığımız otantik yolculuğumuz, yaklaşık 20 dakika sürüyor. Zor ancak bir o kadar da keyifli yolculuğumuz kalenin girişinde sona eriyor. Akropolisi de içerisinde barındıran kaleye girmeden önce Lindos manzarasını doya doya izliyoruz. Küçük ancak şirin kasaba, plaj ve tekneler inanılmaz bir görüntü sunuyor.

Akropolisten Lindos manzarası…

Athena Tapınağı’ndan muhteşem manzara

Kalenin içerisine girip, dik bir merdivenden Akropolis’in olduğu alana giriyoruz. Akropolis, Lindos’a tepeden bakan 116 metrelik bir kayanın üzerinde yer alıyor. İçerisinde birçok oda bulunan Akropolis’te Athena Tapınağı’nın girişi ve Helenistik geçit kalıntıları, 13. yüzyıla ait Bizans kilisesi Agios Ioannis ile şövalyeler devrinden kalma komutanlık binası bulunuyor.

Athena Tapınağı kalıntıları…

Antik dünyanın en kutsal yerleri arasında yer alan Athena Tapınağı’nı Büyük İskender, Troyalı Helen ve Herakles’in de ziyaret ettiği söylenir. Kanuni Sultan Süleyman’ın fethinden sonra Lindos’a yerleşen Osmanlı Garnizonu’nun 1890’lara kadar bölgeyi buradan yönettiğini de hatırlatalım.

Lindos’un daracık sokaklarını keşfedin

Kaleden dört bir yanını keşfettiğimiz Lindos’a eşekle çıkıp yaya olarak iniyoruz. Dar sokaklardan ilerlerken eşekle gelenler, yaya çıkanlar ve en fazla da çiçeklerle bezeli evler ilgimizi çekiyor.

Lindos’un merkezinde son derece zarif çan kulesi ile Panagias Kilisesi yer alıyor. Kazım’dan aldığımız bilgiye göre ise geçmişte kasabada yer alan camii ise artık kafe olarak hizmet veriyor. Müslüman mezarlığı ise bakımsızlıktan neredeyse yol olmaya yüz tutmuş. Mezarda yatanların isimleri ancak okunuyor.

Lindostaki Müslüman mezarlığı. Yanındaki caminin yerinde ise kafe var.

Lindos’un en önemli cazibesi ise muhteşem plajı. Ayrıca buraya kadar gelmişken bölgenin deniz ürünlerinin tadına bakmanızı da öneriyoruz.

Exit mobile version