Futbol ve flamenkonun izinde Madrid’de nereler keşfedilmeli?

(Fotoğraf: Brandlife)

Akdeniz’in en şirin şehri Madrid`te flamenkonun ve İspanya’nın sıcaklığını yaşayamaya ne dersiniz? Sizleri, futbol ve fiesta ülkesi İspanya’nın başkenti Madrid’e götürüyoruz. Canlı, genç ve modern bir ruha sahip olduğu kadar geleneklerinden de vazgeçmeyen Madrid’i keşfetmeye ne dersiniz?

Zengin tarihi mirasının yanı sıra bir kültür ve sanat merkezi olan Madrid, 8 bin kilometrelik alanı ve 6,5 milyonu aşkın nüfusuyla İspanya’nın en büyük şehri. Zili, şalı, gülü, boğa güreşleri, flamenko dansları ve futbol çılgınlığı ile Madrid, Avrupa’nın en renkli kültür bahçelerinden biri.

İspanyol krallığının sahip olduğu gücü ve ihtişamı yansıtan yapıtlar bu kenti daha da görkemli kılıyor. Bourbon Hanedanı’na ev sahipliği yapan iki bin sekiz yüz odalı saray, Las Ventas Boğa Güreşleri, dünyanın en büyük sanat müzelerinden olan Prado ile Botanik Bahçeleri, Madrid’in çok ilgi çeken mekanlarından sadece birkaçı.

Madrid’deki Almudena Katedrali. (Fotoğraf: Brandlife)

İspanya denince akla gelen iki büyük şehirden bir tanesi Madrid. Bazen turistlerin daha fazla ilgi gösterdiği Barselona’nın gölgesinde kalsa da, finans, sanat ve spor gibi pek çok alanda liderliği elinde tutuyor bu başkent. Ancak aklınıza buranın soğuk ve ciddi bir şehir olduğu gibi bir fikir gelmesin, Madrid’e gittiğinizde çok kültürlülüğü ve Akdeniz insanının sıcaklığını hissedecek, bu güler yüzlü ve enerjik şehre bayılacaksınız.

Futbolun neredeyse bir din sayan, görkemli barok mimariye sahip binalarıyla göz kamaştıran, Dali, Miró, Goya ve Picasso gibi sanatçıların eserlerini bulunduran müzeleriyle sanatseverleri mutlu eden ve elbette İspanyol mutfağıyla kesinlikle keşfedilmesi gereken bir şehir Madrid.

Gran Via caddesinde, şatafatlı ve lüks tüketim ürünlerinin satıldığı dükkân ve mağazalar yer alıyor. (Fotoğraf: Brandlife)

Madrid’de gezilecek yapılar arasında belki de en güzeli ve en popüleri Palacio Real de Madrid adlı saray. Almudena Katedrali ise Gotik mimariyi tüm ihtişamıyla ile gözler önüne seren ve iki adet kulesiyle epey dikkat çeken bir tarihi yapı. Madrid’in kalbinin attığı meydan Puerta del Sol. Bu yarım daire şeklindeki meydan ortasında yer alan Kral Charles’in at üzerindeki heykeliyle de son derece ünlü.

Madrid Prado Müzesi, dünyanın en ünlü ve en önemli sanat müzelerinden biri. Müzede eserleri yer alan son derece önemli sanatçılar arasında Goya, Velazquez, Raphael, Bosch ve Rubens bulunuyor. Genelde modern sanat eserlerinin sergilendiği Reina Sofia Müzesi’nde ise Picasso’nun en ünlü ve en önemli eserlerinden Guernica adlı tabloyu görebilirsiniz. Madrid’de ayrıca çağdaş sanata dair de pek çok etkinlik düzenleniyor.

Prado Müzesi, dünyanın en ünlü ve en önemli sanat müzelerinden biri… (Fotoğraf: Anibaltrejo)

Plaza De La Independencia yani Özgürlük Meydanı’nda karşımıza tüm görkemiyle Puerta del Alcala yani Alcala Kapısı çıkıyor. Alcala Kapısı’nın savaşçı meleklerle süslü kemeri Madrid’in simgelerinden biri.

Paseo de Recoletos Caddesi’ni takip ederek aşağıya doğru indiğimizde bizi Kibele Meydanı karşılıyor. Meydandaki havuzun içinde Jupiter’in annesi Tanrıça Kibele’ye adanmış iki aslanın çektiği arabadaki heykel yer alıyor. Madrid’in ana kavşaklarından biri olan bu meydana geldiğinizde eski kente girdiğinizi de hissediyorsunuz.

Plaza Mayor Meydanı’nda Kral 3’üncü Felipe’nin heykeli yer alıyor. (Fotoğraf: Brandlife)

Madrid’in simgelerinden birisi olan ve 136 binadan oluşan Mayor Meydanı, 1619 yılında Kral 3’üncü Felipe tarafından krallığa saygınlık sağlayacak bir alışveriş merkezi olarak inşa edilmiş. Zaten buraya gelenleri de ilk önce atının üzerinde Kral 3’üncü Felipe’nin heykeli selamlıyor.

Mayor Meydanı boğa güreşlerinden kraliyet ailesinin düğünlerine, engizisyon işkencesinden taç giyme törenlerine kadar çok sayıda önemli olaya ev sahipliği yapmış. 100 bin kişilik bu meydanda bugün de konserler ve tiyatro oyunları düzenleniyor.

80 bin kişilik Santiago Bernabeu Stadyumu. (Fotoğraf: Brandlife)

Santiago Bernabeu Stadyumu, sadece futbol meraklılarını değil herkese etkileyebilecek bir yer çünkü burası dünyanın en lüks stadyumu olmasıyla da ünlü. Örneğin soyunma odalarında yer alan jakuziler, yedek kulübelerindeki uçak koltuğunu anımsatan süper lüks deri koltuklar, yine şeref tribünündeki beyaz ceylan derisinden yapılmış koltuklar gerçekten görülmeye değer.

Özellikle Şampiyonlar Ligi maçlarının olduğu geceler Madrid’de hayat futbola odaklanıyor. Ancak bir maça gitmek isteyip bilet bulamazsanız üzülmeyin, futbolun bir yaşam biçimi gibi gören Madridliler maçları dışarıda izlemeyi de çok seviyor.

İspanyolların Boğa Güreşi Katedrali adını verdikleri Plaza de La Ventas, 1934 yılında inşa edildi. (Fotoğraf: Lonely Planet)

Madridlilerin milli spor olarak kabul ettikleri boğa güreşlerinin yapıldığı arena, Plaza de La Ventas da keşfedilmesi gereken yerlerden. 1934 yılında inşa edilen bu alana İspanyollar Boğa Güreşi Katedrali diyor. 60 metre çapında bir arenaya sahip olan Plaza De La Ventas’ın seyirci kapasitesi tam 23 bin. Boğa güreşleri İspanyollar için o kadar önemli ki, matadorlar burada büyük saygı görüyor, heykelleri dikiliyor.

Çevre düzenlemesine büyük önem veren Madridliler, bütün kenti yeşile bürümüşler. Her yer ağaç ve havuzlarla süslü. Kent içindeki yeşil alanların en büyüğü, Parque Del Buen Retiro. 12 hektarlık alan içine kurulu bir Retiro Parkı, 17’nci yüzyılda Retiro Sarayı’nın bir parçası olarak düzenlenmiş.

Kent içindeki yeşil alanların en büyüğü, Parque Del Buen Retiro. (Fotoğraf: Vwalakte)

Parka girdiğiniz anda sizi İspanya’ya yön vermiş kişilerin heykelleri karşılıyor. Bu dev parkın içinde iki saray ve bir büyük havuz da bulunuyor. İnsanlar ya havuzda kayıklarla gezinti yapıyor ya da etrafındaki kafeteryalardan birine oturup manzaranın tadını çıkarıyor.

Gelelim Madrid’de bulabileceğiniz özel lezzetlere… Öncelikle burada akşam yemeklerinin en erken dokuzda yendiğini söylemeden geçmeyelim. İspanyol mutfağının paylaşımlı küçük lezzetleri tapasları sunan birçok restoranı bulabilirsiniz.

Asırlık Mercado de San Miguel’in içindeki standlarda tapas’ların yanı sıra balık kızartması ve paella gibi İspanyol lezetleriyle karnınızı doyurabilir, peynir, jambon, şarap gibi taze yerel lezzetleri satın alabilirsiniz. Burası biraz turistik bir yer ancak Madrid’de çeşit çeşit lezzetlerin bir arada satıldığı farklı ‘mercado’ları bulmak hiç de zor değil.

Tapas denemek için bir klasik adres ise 1949’dan bu yana hizmet veren klasik taverna La Mina. (Fotoğraf: Brandlife)

Madrid’in gece hayatı birçok Avrupa şehrini kıskandıracak kadar hareketli. Eğer gecenin erken saatlerinde boş sokaklarla karşılaşmayı sevmiyorsanız, kulüpleri 2’den sonra hareketlenen ve insanların o saate kadar tapas barlarında, flamenco gösterilerinde ya da kokteyl servis eden vintage mekanlarda takıldığı epey canlı bir şehir olan Madrid’e bayılacaksınız.

Zaman kavramı bu şehirde adeta alt-üst olmuş. Öğleden sonra siesta yapan halk, akşamları uyumuyor. İnsan şehrin gece coşkusu ve dayanılmaz çekiciliği arasında yitip gidiyor. Her köşe başında kaldırımlara taşan midyeci, kokoreççi, kalamarcı, kentin rahatlığını ve kolaylığını anlatıyor.

16’ncı yüzyıldan beri İspanya’nın başkenti olan Madrid size hem bir büyük şehirden beklediğiniz çeşitliliği ve enerjiyi hem de bir turistik seyahatte yaşamak istediğiniz kültürel, sanatsal ve gastronomik deneyimleri sunacak.

Exit mobile version