Savaşın en acı vatanı Bosna Hersek

YAZI VE FOTOĞRAFLAR: HABER AERO

Yakın tarihimizin hafızalardan silinmeyen en kanlı savaşını yaşayan, adına Sevdalinka şarkıları yazılan Saraybosna ve dünyaca ünlü asma köprüsüyle Mostar, bir yanda acılar ve diğer yanda cennet bir köşe gibi yeşil coğrafyasıyla Balkanların güzel ülkesi… Bu defa sizleri Osmanlı’nın yaklaşık 400 yıl hüküm sürdüğü Bosna Hersek’e götürüyor.

Balkanların en güzel ülkelerinden biri olan Bosna Hersek’e Türk Hava Yolları’yla gidiyoruz. İstanbul’dan başlayan yolculuğumuz sadece 1 saat 25 dakikalık kısa bir uçuşun ardından Saray Bosna Havalimanı’nda sonlanıyor. Saraybosna Havalimanı oldukça küçük, bir o kadar da işlevsel.

Roma İmparatorluğu ile sahneye çıkıyor

Bosna Hersek, tarih sahnesine Roma İmparatorluğu zamanında katılır. Daha sonra farklı devletlerin egemenliğine giren ülke, son olarak 1463’te Osmanlı idaresine geçer. 1878 yılında Avusturya Macaristan İmparatorluğu bünyesine katılan Bosna Hersek, İkinci Dünya Savaşı’nda Naziler tarafından işgal edilir. 1945-1990 yılları arasında ise Yugoslavya’nın 6 federe cumhuriyetinden biri olur.

Bosna Hersek, 1992’de yapılan referandumla bağımsızlığını kazanır. Ancak bağımsızlığı tanımayan Sırplar, Boşnaklarla Hırvatlara karşı savaş açar.

Soykırımda 200 bin Boşnak şehit edildi

Aylarca süren kuşatma… Büyük bir zulüm ve trajedi… Tüm dünyanın gözü önünde yaşanan bir soykırım… 6 Nisan 1992’de başlayan ve üç yıldan fazla süren savaşta 200 bin Bosnalı hayatını kaybeder ve 2 milyon insan da yerini yurdunu terk etmek zorunda kalır. Savaş biteli belki çok oldu ancak kurşun delikleriyle dolu yapılar, yaşanan savaşın acı izlerini her yerde görmenizi sağlıyor.

1992 yılında başlayan ve 3 yıldan fazla süren savaşın izleri Yaşam Tüneli’nde görülüyor.

Savaşın izleri Yaşam Tüneli’nde açıkça görülüyor

Bosna Hersek’te yaşanan savaşın en önemli şahitlerinden biri de Yaşam Tüneli. Bugün müze olarak ziyarete açık olan tünel, Bosna Kuşatması sırasında had safhaya ulaşan gıda ve ilaç sıkıntısı gidermek için çözüm olarak kazıldı. Temmuz 1993’te kazılmaya başlanan 800 metre uzunluğundaki tünel, 4 ay 4 gün sonra tamamlandı.

Saraybosna Havalimanı ile Butmir bölgesi arasını birbirine bağlayan Yaşam Tüneli, Bosna Savaşı’nın kaderini değiştirdi. Bugün çok az kısmı kalsa da tünelin her tarafında savaşın izlerini görmek mümkün.

Efsane Başkan İzzetbegoviç’in yattığı yer Kovaçi

Bosna Hersek’in birçok şehrinde olduğu gibi Saraybosna’daki mezarlıklar da savaşta şehit düşen kahramanlarla dolu. Ülkede 40’a yakın şehit mezarlığı bulunuyor. Bunların içinde en büyüğü, bin 500 şehidin yattığı Kovaçi Mezarlığı.

Boşnak lider Aliya İzzetbegoviç’in mezarı…

Kovaçi, sadece Bosna’daki değil Avrupa’daki en büyük şehit mezarlığı. Burada Bosna Hersek’in farklı bölgelerinde hayatını kaybedenlerin yanı sıra destek için savaşa katılan Makedon, Kosovalı ve Arap şehitlerin de mezarları var.

Sağlığında Kovaçi’yi, ‘Bosna Hersek’in en iyi oğullarının’ yattığı mezarlık olarak tanımlayan efsanevi Boşnak lider Aliya İzzetbegoviç ölünce buraya gömülmeyi vasiyet etmiş. 2006 yılında bu vasiyeti yerine getirilen İzzetbegoviç için burada bir anıt mezar yapılmış.

Hayatın nabzı Başçarşı’da atıyor

Kovaçi Mezarlığı’ndan ayrılıp günlük yaşamın en hareketli merkezi olan Başçarşı’ya iniyoruz. Çarşıya girişte bizi turistlerin de çok fazla ilgi gösterdiği Sebil karşılıyor. Tarihi çarşının simgesi sayılan sebil, insanlar ve etrafında hiç eksik olmayan güvercinlerle Saray Bosna’nın unutulmayan fotoğraf karelerinden birini oluşturuyor.

Başçarşı’nın girişinde yer alan Sebil.

Tüm Osmanlı şehirlerinde olduğu gibi Saraybosna’da da hayatın nabzı şehrin bu en eski Başçarşı’da atıyor. 16. yüzyılda kurulan Başçarşı, Bosna Savaşı sırasında Sırp ordusunun imha etmeye çalıştığı başlıca hedeflerdendi. Dört tarafı İstanbul camilerinin mimari tarzında inşa edilmiş Osmanlı camileriyle çevrili olan Başçarşı’da Bosna Beylerbeyi Gazi Hüsrev Bey tarafından yaptırılmış bir han, medrese ve çok sayıda imaret bulunuyor.

Türk bölgesi olarak anılan Başçarşı’da tek katlı ahşap dükkânların bulunduğu ara sokaklar Arnavut kaldırımlarıyla kaplı. Hediye almak için buradan daha iyi yer bulmanız zor. Ancak hediyeliklerin çoğunun Türkiye’den gittiğini hatırlatalım…

Başçarşı tam bir Anadolu izlenimi veriyor.

Başçarşı’da yer alan camilerden en önemlisi 1531 yılında Sancak Beyi Gazi Hüsrev Bey tarafından yaptırılan ve onun adını taşıyan camii. Oldukça büyük bir kubbeye sahip tek şerefeli caminin yanı başında saat kulesi ile altı kubbeli Bursa Bedesteni yer alıyor. Vezir Rüstem Paşa’nın emriyle 1551’de inşa edilen Bursa Bedeste’ninin içerisinde her türlü hediyelik eşya bulmanız mümkün.

Moriça Han’da Türk kahvesi keyfi

Başçarşı’daki turumuza tipik bir Osmanlı Hanı olan Moriça Han’da mola veriyoruz. Aradan geçen onca zamana rağmen hâlâ sapasağlam ayakta duran handa Boşnak usülü Türk kahvesi, halı, kilim, otantik elbiseler ve her türlü hediyelik eşya yer alıyor.

Şehrin modern yüzü Ferhadiye Caddesi

Başçarşı yine Saraybosna’nın en merkezi mevkilerinden olan modern Ferhadiye Caddesi’ne bağlanıyor. En gözde mağazaların bulunduğu trafiğe kapalı olan bu cadde, günün büyük bir bölümü kalabalık. Saray Bosna’da yaşayanların profilini en iyi gözlemleyebileceğiniz yer olan Ferhadiye Caddesi’nde ilerlerken Saraybosna Katedrali karşımıza çıkıyor.

Saraybosna Katolik Katedrali

“İsa’nın Kalbi” adı verilen Saraybosna Katolik Katedrali’nin inşasına 1884’te başlanmış ve 1889 yılında tamamlanmış. Yeniçerilerin kamp alanına kurulan katedralin her iki tarafında 43.2 metre yüksekliğinde kuleler yer alıyor.

Bosna savaşında ufak tefek hasarlar alan katedral küçük ancak oldukça gösterişli. Romanesk ve Gotik unsurları birleştiren Saraybosna Katolik Katedrali, bu özelliğiyle örneklerinden ayrılıyor ve bir sentez oluşturuyor. Önünde Papa II. Jean Paul’un heykelinin yer aldığı katedralin önündeki geniş alan, insanların randevulaşma ve buluşma noktalarından biri durumunda.

Ferhadiye Caddesi’ni sonuna kadar takip ettiğinizde Mareşal Tito Caddesi’ne çıkıyorsunuz. Şehrin bu en işlek caddesinin başında Boşnakların Vieçna Vatra dedikleri Saraybosna’nın Alman Nazi ordusu işgalinden kurtuluşunu sembolize eden bir anıt yer alıyor. Anıtın önündeki ateş 24 saat hiç sönmeden yanıyor.

Mareşal Tito Caddesi’ni devam ederseniz, “Savaşta Ölen Çocuklar Anıtı”na ulaşırsınız. Şehre gelenlerin, özellikle çocukların uğrayıp dua okuduğu anıt, ülkedeki savaşın en önemli izlerinden biri hiç kuşkusuz.

Saraybosna’da ulaşım alternatifi çok

Saraybosna’da şehir için ulaşımı için farklı seçenekleriniz bulunuyor. Taksi, tramvay, otobüs, minibüs, tramvay otobüs seçenekleri şehirde iyi bir şekilde organize edilmiş. Çok önemli noktalarını yürüyerek keşfedebileceğiniz Saraybosna’da özellikle tramvaylar eski olmalarına rağmen büyük işlev görüyor. Şehri bir ucundan diğerine bu nostaljik tramvayla gezebilirsiniz, ancak biz yürümeyi tercih ediyoruz.

Şehir Miljacka Nehri etrafında şekilleniyor

Miljacka Nehri, Saraybosna açısından oldukça önemli. Nehir etrafında hem Osmanlı hem de Avusturya Macaristan dönemine ait çok önemli yapılar yer alıyor. Bunlardan biri olan Güzel Sanatlar Akdemisi, Avusturya Macaristan döneminin en güzel yapılarından biri olarak kabul ediliyor. Karlo Parzik tasarımı bina 1898-1899 yılları arasında Evangelist Kilisesi olarak inşa edilmiş.

Miljacka Nehri

Birinci Dünya Savaşı’nın başladığı köprü

Miljacka Nehri’nin üzerinde birçok tarihi köprü bulunuyor. Bunlardan en önemlisi hiç kuşkusuz Latin, diğer adıyla Hünkar Köprüsü. Benzerlerine Osmanlı coğrafyasında sıkça rastlanabilecek bu köprüyü dünyanın en ünlü köprülerinden biri yapan olay 28 Haziran 1914 günü gerçekleşir. Avusturya Macaristan veliahtı Ferdinand, Sırp milliyetçisi Gavrilo Princip tarafından suikast sonucu bu köprüde öldürülür. Kısa bir süre sonra 28 Temmuz 1914’te Avusturya-Macaristan Sırbistan’a savaş ilân eder ve Birinci Dünya Savaşı başlar.

Nehrin kenarını süsleyen yapılardan biri de Hünkar Camii. Fatih Sultan Mehmet’e hediye olarak İsa bey tarafından 1457’de inşa edilen camii, 1566 yılındaki çeşitli düzenleme ve eklemelerle bugünkü halini almış.

Hünkar Camii’nin karşı tarafında, kuşatma sırasında 25 Ağustos 1992’de içi tamamen yanan tarihi Saraybosna Kütüphanesi yer alıyor. Yanan 1.5 milyon kitap arasında 155 bin nadir ve değerli kitap, 700 tarihi el yazması vardı. Dört aşamalı uzun onarım planı 1996-2014 yılları için planlandı. İlk iki onarım aşamasının maliyetini Türkiye karşıladı.Kütüphane bir anıt olarak kabul ediliyor.

Bosna’da aç kalmak imkânsız

Boşnak mutfağı Türk mutfağına çok benziyor. Yemeklerde ağırlık et ve tavukta. Yolunuz buraya düşerse, özellikle közde pişirilen Boşnak böreği, cevapcici ve süt danalarının taze etinden yapılan kuzu çevirmeyi mutlaka deneyin.

Boşnak böreği, dünyaca meşhur. Özel olarak közle kaplı tepsilerde pişirilen börekler, peynirli, parça etli ve kıymalı olarak servis ediliyor.

Cevapcici ise Bosna’ya has köfte. Özel olarak hazırlanan köfteler adun ateşinde pişiriliyor. Tadı inanılmaz…

Dinlenmek için Vrole Bosne Parkı

Karnımızı doyurduktan sonra Saraybosna’daki son durağımız olan Ulusal Park Vrole Bosne’ye doğru yola çıkıyoruz. Adeta huzurun bu dünyadaki izdüşümü olan park, biraz şehir dışında olmasına rağmen muhakkak ziyaret edilmeli diye düşünüyoruz.

Oldukça büyük bir alanı kaplayan Vrole Bosne Parkı, devasa ağaçları, ortasından akan nehirleri ve rüzgârın sesiyle dinlenmek için birebir. Park, dinlenmeye gelenlerin yanı sıra yeni evlenen çiftler tarafından da ziyaret ediliyor.

Saraybosna’dan Mostar’a geçiyoruz

Artık Saraybosna’ya 110 km mesafede yer alan Mostar’a doğru yola çıkma vakti geldi. Neretva Nehri’nin eşlik ettiği yolculuğumuz, adeta Karadeniz’i andıran yemyeşil bitki örtüsünde, dar ve virajlı yolda sürüyor. Yaklaşık 3 saat sonra Mostar’a ulaşıyoruz.

Ressamlara ilham veren Osmanlı köyü Poçitel

Ancak Mostar’ı sonraya bırakıp ilk olarak Osmanlı Köyü Poçitel’e gidiyoruz. Mostar’ın hemen yanı başındaki bu köy, kalesi, evleri, hanı, hamamı ve camisiyle bizi adeta yüzlerce yıl öncesine götürüyor.

UNESCO Kültür Miras Listesi’nde de yer alan Poçitel, aslında Osmanlıların sınır kasabasıymış. Boşnakça “Başlangıç Noktası’’ anlamına gelen Poçitel, Osmanlının batıdaki en büyük rakiplerinden olan Venediklilere bağlı Dubrovnik ile sınır komşusu. Tamamen taştan inşa edilmiş bu sınır köyü, nehir kenarından başlayıp, oldukça dik bir yamaç ile yükseliyor. En tepede ise kale bulunuyor.

Poçitel, Boşnakça başlangıç anlamına geliyor.

Savaştan önce Poçitel, Avrupa’nın en ünlü ressamlarının ve sanatçılarının ilham almak için uğradığı gözde mekânlar arasındaymış. Özellikle kaleden muhteşem bir manzaraya sahip olan Poçitel’de Şişman İbrahim Paşa Camii, bizi de etkisi altına alıyor.

Tekkesiyle ünlü Blagaj

Poçitel’den ayrılıp, Mostar’a 20 km uzaklıktaki Blagaj’a doğru yola çıkıyoruz. Bula Nehri’nin de doğduğu köy, Bosna’da açılan ilk tekke olan Blagaj Tekkesi’ne de ev sahipliği yapıyor.

Blagaj Tekkesi, 15. yüzyılda Alperenler tarafından, “Yaratılanı yaratandan ötürü sevmek” düsturuyla kurulmuş. Yılda ortalama 200 bini aşkın kişi tarafından ziyaret edilen Tekke, 600 yıl önce buraya gelen akıncı Türkler tarafından inşa edilmiş.

Bula Nehri’nin doğduğu yere inşa edilen tekkeyi ziyaret edip nehrin sularında serinlemeniz mümkün. Ayrıca Bula Nehri’nin hemen yanı başında yer alan restoranlarda balık yemenizi veya Boşnak mutfağının tadına bakmanızı özellikle öneririz.

Mostar tarihi köprüsü ve yapılarıyla ilgi çekiyor

Mostar… Dünyada savaşın en acı yaşandığı şehirlerden biri… 6 Nisan 1992’de başlayan ve üç yıldan fazla süren savaşta Batılı ülkelerin seyirci kalmasıyla oldukça fazla zarar gördü. En çok da Stari Most yani Eski Köprü etkilendi. Köprüye ilk saldırı Bosnalı Sırplar tarafından düzenlendi. Ardından Hırvat tankları köprüye daha büyük zarar veren saldırılarını başlattı. 9 Kasım 1993’te ise tüm dünya Mostar Köprüsü’nün yıkılışını canlı yayında izledi.

Mostar Köprüsü, savaştan 11 yıl sonra yeniden inşa edildi.

1566 yılında Mimar Sinan’ın öğrencisi Mimar Hayrettin tarafından dönemine göre gelişmiş bir teknolojiyle inşa edilen Mostar Köprüsü, savaştan 11 yıl sonra Türkiye’nin de aralarında bulunduğu bazı ülkelerin yardımı ve UNESCO’nun gayretiyle yeniden inşa edildi. Eski Köprünün onarım projesi için 20 milyon dolar harcandı ve Temmuz 2004’te birçok devlet başkanının katıldığı görkemli bir törenle hizmete açıldı.

Mostar Köprüsü, Neretva Nehri üzerinde kurulmuş. Yüksekliği 21, uzunluğu 28.7, genişliği ise 4.49 metre olan köprü bugün sadece Mostar’ın değil Bosna Hersek’in en önemli cazibe merkezlerinden biri. Dünyanın dört bir yanından yüz binlerce ziyaretçi beş asırlık bu kültür uygarlığını görmek için Mostar’a akın ediyor.

Mostar’ın erkekleri, nişanlılarına cesaretlerini kanıtlamak için düğünden önce köprüden Neretva Nehri’ne atlarmış. Bugün bu gelenek artık yapılmıyor ancak bahşiş karşılığı özel atlayışlar gerçekleştiriliyor.

Köprünün sağlı sollu iki tarafı hediyelik eşya dükkânları ve restoranlar ile çevrili. Nehir manzaralı restoranlarda Mostar’a özgü yerel tatlar ikram ediliyor. Hediyelik eşya dükkânlarında ise savaş dönemine ait kasklar, mermiler ve şapkalar büyük ilgi çekiyor.

Şehirde savaşın acı izlerini görmek mümkün

Bosna-Hersek’in 4’üncü büyük şehri olan Mostar, Hersek bölgesindeki Neretva kantonunun merkezi. Çok küçük bir yerleşim birimi iken Osmanlı döneminde sancak merkezi haline gelmiş. Savaş sonrasında, Sırpların büyük çoğunluğu kenti terk ederken, Hırvatlar ve Boşnaklar arasında kalan kent, resmi olmayan sınırlarla ikiye bölünmüş. Mostar’ı gezerken savaşın acı izlerini de her yerinde görmek mümkün.

Bugün Müslüman Boşnakların çoğu Mostar’ın doğusunda, Hırvatlar ise batısında yaşıyor. Ancak şehirde cami, kilise, sinagog, Türk ve batı mimarisi iç içe geçmiş durumda.

Anadolu izleri taşıyan ev

Mostar’a gitmişken sadece eski köprü ve çarşıda gezmeyip, bu tarihi kentin sokaklarında kaybolmanızı öneriyoruz. Çünkü her an sizi şaşırtacak bir güzellikle karşılaşmanız mümkün. Biz de şehrin daracık sokaklarında dolaşırken Osmanlı izlerini taşıyan Bişçeviç caddesinde yer alan tarihi bir eve konuk oluyoruz.

Şehrin Türk döneminden kalan en önemli evlerinden biri olan yapı Neretva Nehri’nin kıyısında bulunuyor. İçeriye Türk mimarisine has geniş bir kapıdan girilen evin ortasından büyükçe bir avlu yer alıyor. 18. yüzyılda inşa edilen evin alt katı sahipleri tarafından kullanıldığı için kapalı. Ancak üst kat, insanı yüzlerce yıl öncesine götürüyor.

Doğu tarzına göre dizayn edilen Bişçeviç evinin üst katında geniş bir divanhane yer alıyor. İç kısımdaki erkekler odası ise nehir manzarasıyla insanı büyülüyor. Evin birçok yerinde günlük olarak kullanılan eski eşyalar sergileniyor.

Exit mobile version