Osmanlı’nın 520 yıl hüküm sürdüğü Makedonya

Milattan önceye kadar uzanan tarihi, yemyeşil doğası, çarşıları, camileri, konakları, sıcak insanları, ülkeye hayat veren Vardar Nehri ve her köşesinde bize dair izleri… Osmanlı İmparatorluğu’nun tam 520 yıl hüküm sürdüğü, Balkanların en güzel ülkelerinden birine, Makedonya’ya gidiyoruz.

Makedonya’ya İstanbul’dan Türk Hava Yolları ve Pegasus ile direkt ulaşmak mümkün. İstanbul Atatürk Havalimanı’ndan başlayan yolculuğumuz 1 saat 20 dakika sonra Üsküp Büyük İskender Havalimanı’nda son eriyor. 2010 yılından bu yana TAV tarafından işletilen havalimanı, 4.2 milyon yolcu kapasitesine sahip.

Üsküp İstanbul’dan önce fethedildi

Tarihi Roma Dönemi’ne kadar giden Üsküp, İstanbul’un fethinden önce, 1392 yılında Osmanlı İmparatorluğu tarafından ele geçirilmiş. Şar Dağları’nın karlı zirvelerinin şehri kucaklar gibi dimdik durduğu Üsküp, 1913 yılına kadar Osmanlı İmparatorluğu’nun elinde kalmış. Vardar Nehri’nin bir Taşköprü ile eski ve yeni şehir olarak ikiye böldüğü Üsküp’ü yürüyerek keşfederken adeta zaman makinesine binmiş gibi hissediyorsunuz. Zira Osmanlı Dönemi’nden şimdiki zamana birkaç adımla geçerken şaşkınlık ve heyecanı bir arada yaşıyorsunuz.

Makedonya’nın nüfusu yaklaşık 2.5 milyon. Nüfusunun yüzde 65’ini Makedonlar, yüzde 25’ini Arnavutlar, yüzde 4’ünü ise Türkler oluşturuyor. Başkent Üsküp’ün nüfusu ise yaklaşık 750 bin. Makedonların Skopye, Arnavutların Şkupi, Türklerin ise Üsküp olarak adlandırdığı şehir hakkında genel bir fikre sahip olabilmek için, şehri keşfetmeye kaleden başlıyoruz. Üsküp, Balkanlar’da bütün önemli yerleşim merkezlerinde olduğu gibi bir nehrin iki yakasına kurulmuş. Adını çok sık duyduğumuz Vardar Nehri, Üsküp şehrine hayat veriyor.

Üsküp Kalesi 6’ıncı yüzyılda inşa edildi

Vardar’ın kuzeyinde bulunan Üsküp Kalesi, şehrin en önemli yapılarından. Romalılar tarafından 6’ıncı yüzyılda inşa edilen yapı, bir depremle yıkılmasının ardından, 10’uncu yüzyılda tekrar inşa edilmiş. 1963 yılındaki depremde yeniden hasar gören kale, bugün hâlâ ayakta. Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinde de sözü edilen kaleden Üsküp’ü seyrederken, kulağımıza çalınan ezan sesi, bizi Osmanlı izlerini en iyi sürebileceğimiz yapılar olan camilere çağırıyor.

Üsküp Kalesi

Üsküp’te birçok Osmanlı camisi yer alıyor

Şehirde camilerin temelleri 15. yüzyılın ilk yarısında atılmış. Mustafa Paşa Camii de kaleden çarşıya inen yolun üzerinde bulunuyor. 1492 yılında Yavuz Sultan Selim’in veziri olan Mustafa Paşa tarafından inşa ettirilen camii, Türk mimarisinin geldiği aşamayı göstermesi açısından oldukça önemli. 1963 depreminde hasar gören cami, 2006 yılında TİKA tarafından yenilenmiş. Gül bahçesinden gelen mis gibi kokularla cami bizi adeta tarihte bir yolculuğa çıkarıyor.

Arasta Camii ise tarihi Türk çarşısının kuzey batısında yer alıyor. Cami, ülkede komünist rejim hüküm sürerken ibadete kapatılmış. 2014 yılında yaklaşık 70 yıl sonra yeniden ibadete açılan camiyi diğerlerinden ayıran en önemli özelliği, minaresinin daha kısa ve dört köşeli oluşu. Yapıldığı günden bu yana birçok badire atlatan cami; 1555 depreminde kubbesini kaybetmiş. 1963 yılında ise şiddetli bir deprem sonucu tamamen yıkılan caminin bugünkü hali, orijinaliyle birebir aynı şekilde inşa edilmiş.

Anadolu’dan izleriyle Tarihi Üsküp çarşısı

Arnavut ve Türk nüfusunun ikamet ettiği eski şehrin kalbi ise Tarihi Üsküp Çarşısı’nda atıyor. Yüzlerce yıllık bir geçmişe sahip olan çarşının taş döşeli daracık sokaklarını adımlarken sanki tanıdık bir mekânı geziyormuş hissine kapılıyoruz. Türk Çarşısı olarak da bilinen Üsküp Çarşısı Anadolu’daki tarihi dokuya sahip kentlerin çarşılarını andırıyor.

Tek katlı dükkânlar, tuhafiyeciler, sarraflar, kahvehaneler, aşina olduğumuz bir günlük yaşamın ayrıntıları olarak karşımıza çıkıyor. Osmanlı döneminde en parlak günlerini yaşayan çarşıda, hanlar, hamamlar da bulunuyor.

Yemek konusunda sıkıntı çekilmiyor

Çarşıyı turlarken eğer karınınız acıkırsa dört bir yandan yükselen yemek kokularının peşine takılmanız yeterli. Özellikle kuru fasulye ve köftenin tadına bakmanızı öneririz. Tarihi çarşıda herhangi bir restoranda hiç çekinmeden yemeğinizi yiyebilirsiniz. Makedonya’nın tamamında olduğu gibi Üsküp’te de yemek konusunda hiç sıkıntı çekmeyeceğinizi hatırlatalım.

Karnınızı duyurduktan sonra demli Türk çayını Kapan Han’da Türkçe müzik eşliğinde içebilirsiniz. Kapan Han’ın bir film setini andıran atmosferi bizi olduğu gibi sizi de fazlasıyla memnun edecektir.

Makedonya Mücadele Müzesi

Kapan Han’dan ayrılıp Üsküp’teki tarihi yolculuğumuzu sürdürüyoruz. Şehirdeki en önemli Osmanlı eserlerinden biri olan Taşköprü’ye doğru yola çıkıyoruz. Köprüye varmadan Makedonya Mücadele Müzesi bizi karşılıyor. İnşasına 2008 yılında başlanan müze, bağımsızlık ilanının 20. yılına denk gelen 8 Eylül 2011’de açılmış. Müze’de Osmanlı, Yugoslavya ve Makedonya bağımsızlık dönemlerine ait eserler sergileniyor. Müzede ayrıca dünya tarihine damga vurmuş liderlerin toplamda 109 balmumu heykeli ile birlikte 16 dev resim yer alıyor.

Üsküp’ün simgelerinden Taş Köprü

Müzeden çıktığımızda Büyük İskender’in babası II. Filip’in Makedonya Meydanı’na doğru bakan heykeli ile karşılıyoruz. Bizi eski şehirden uğurlayan 2. Filip’i geride bırakarak Taş Köprü’ye doğru ilerliyoruz. 15’inci yüzyılda inşa edilen köprü, 214 metre uzunluğunda ve 5,5 metre genişliğinde. Yüzyıllardır şehrin iki yakasındaki insanların birbirine kavuşmasını sağlayan köprü, Fatih Sultan Mehmet zamanında yapıldığı için, Fatih Köprüsü olarak da biliniyor.

Makedonya’nın simgesi haline gelen, asırlara meydan okuyan 12 kemerli efsane köprü, tarih boyunca birçok kez yıkılma tehlikesi geçirmiş. Son olarak ise 1944’te Naziler tarafından patlatılarak yıkılmak istenmiş. Şehrin kurtarılmasının ardından, yerleştirilen patlayıcılar sökülerek bir tarihin yok olmasının önüne geçilmiş.

Şehirde birçok heykel yer alıyor

Vardar Nehri’ni süsleyen Taş Köprü’den geçip Makedonya Meydanı’na geldiğimizde ise bizi şehrin sembol isimlerinden Büyük İskender’in heykeli karşılıyor. 2011 yılında Makedonya Cumhuriyeti’nin 20. yılı anısına dikilen heykelin yüksekliği, kaidesiyle birlikte 22 metre. Heykelin etrafında 2.5 metre uzunluğunda 8 bronz aslan heykeli daha var. Bu aslanlardan dördü çeşme olarak dizayn edilmiş.

Vardar Nehri kıyısında yer alan meydan, onlarca heykel ile süslenmiş. 18 bin 500 metrekarelik bir alanı kaplayan Makedonya Meydanı, Üsküplülerin buluşma merkezi durumunda.

Meydan çevresinde heykeller kadar, son dönemde inşa edilmiş birçok önemli yapıya da ev sahipliği yapıyor. Meydana giriş kapısı olarak da adlandırılan ‘Makedonya Tak’ı yakın geçmişte inşa edilen yapılardan. 193 metrekarelik bir mermerden inşa edilen, 21 metre yüksekliğindeki yapı, 4.4 milyon Euro’ya mal olmuş. Tak üzerinde Büyük İskender tasvirleri bulunuyor.

Arkeoloji Müzesi, Yunan tarzı mimarisi ve sütunları ile meydana bakan en önemli yapılardan biri. Üsküp 2014 Projesi kapsamında açılan müze, heybetli ve beyaz görüntüsü ile Vardar Nehri’ni selamlıyor. Üsküp’ün en gösterişli ve güzel binalarından biri olan müze, aynı zamanda ulusal arşiv olma özelliğine de sahip. Müze, eski şehri, yeni şehre bağlayan Özgürlük Köprüsü’ne de komşuluk ediyor. Müzeye bağlanan bu köprünün üzerinde çok özel heykeller de mevcut.

Makedonya Meydanı’ndan eski tren garına doğru yol alırken bizi 1910 yılında Üsküp’te doğan Rahibe Terasa karşılıyor. İnsanlık için yaptığı özverili çalışmalar ile tanınan ve 18 yaşına kadar Üsküp’te yaşayan Rahibe Teresa adına yapılan bu anı evine göz atmaya karar veriyoruz.

Aslen Arnavut olan ve asıl adı Agnes Gonca Boyacı olan Rahibe Teresa, Hayırsever Misyonerler Cemaati’nin kurucusu. Teresa, hayırsever faaliyetlerinden ötürü 1979 yılında Nobel Barış Ödülü’nü almaya hak kazanmış. Rahibe Teresa Evi’nin inşasına ise 2008 yılında başlanmış. 2009 yılında Makedonya Cumhurbaşkanı Nikola Gruevski tarafından açılan anı evi, 2 milyon Euro’ya mal olmuş. Anı evi içerisinde Rahibe Teresa‘nın hayatından izler ve günlük hayatta kullandığı eşyalar yer alıyor.

Eski tren garında depremin izleri

Teresa Evi’ni geride bırakıp Üsküp turumuzu sürdürüyoruz. Üsküp bir depremler şehri. Şehirdeki tüm yapıların bir deprem geçmişi bulunuyor. Eski tren garı da depremden etkilenen yapılardan biri. 1963 yılında yaşanan depremin unutulmaması için yıkık halde bırakılan tren garı, şimdilerde müze olarak hizmet veriyor. Garın duvarındaki saat, depremin gerçekleştiği an durmuş ve bir daha çalıştırılmamış.

Aziz Ohrid Kliment Katedrali

Üsküp camilerin yanı sıra kilise ve katedralleriyle de ünlü. Bunlardan biri olan Aziz Ohrid Kliment Katedrali, Mimar Slavko Brezovski tarafından 1970 yılında Ortodoks mimarisi ile inşa edilmiş. Katedralin en görkemli kısmı kubbesinde yer alan 70 metrekarelik fresk. Makedonya Ortodoks Kilisesi’nin en büyük tapınağı, Aziz Kliment’in doğumunun 1150. yıldönümünde açılmış. Katedralin önünde yer alan çeşme ise İslam Birliği’nin hediyesi.

Milenyum Haçı 40 km’den görülebiliyor

Şehrin simgelerinden biri olan Milenyum Haçı ise 2002 yılında inşa edilmiş. Vodno Tepesi’ne oturtulan ve 40 kilometre uzaktan bile görülebilen Milenyum Haçı, 70 metre yüksekliğinde. Çelikten yapılan bu dev haçın, kenti felaketlere karşı koruduğuna inanılıyor. 606 adet ampulle aydınlatılan haç özellikle hava karardıktan sonra daha çok dikkat çekiyor.

Şehrin hemen dışındaki Matka Kanyonu

Üsküp, tarihi dokusunun yanı sıra doğal güzellikleri de barındırıyor. Bunlardan biri Matka Kanyonu. Şehrin 15 km güneybatısında yer alan kanyona yaklaşık yarım saatlik bir yolculuk ile ulaşılabiliyor. 5 bin hektarlık bir alanı kapsayan kanyon, mağaraları, yürüyüş patikaları, baraj gölü ve berrak akarsuyuyla adeta Makedonya’nın yeşilliğinin keşfedildiği bir yer. Treska Nehri, dimdik dağların arasından, yeşilin her tonunu rengine katarak akarken, fotoğraf severlere müthiş manzarasını tüm cömertliğiyle sunuyor.

Kanyon’da sporseverler de düşünülmüş. Rafting yarışlarının düzenlendiği kanyonda, dağların ve nehrin arasından kuş sesleri eşliğinde uzun yürüyüşler veya bisiklet turları yapmak da mümkün. Uzun patika yolun sonunda ulaşılabilen bir barajın da yer aldığı Matka Kanyonu, özellikle hafta sonu şehir sakinlerinin nefes alabileceği alanlardan.

Makedonya’daki turumuzun ilk bölümünü Matka Kanyonu’nda sona erdiriyoruz. Sonraki paylaşımımızda Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün eğitim gördüğü Askeri İdadi’ye ev sahipliği yapan Manastır, ülkenin turistik cazibe merkezi Ohrid ve renkli camisi ile ünlü Tetovo şehirleriyle Makedonya’yı keşfe devam edeceğiz.

Exit mobile version