Azerbaycan’da doğayla iç içe tarihe yolculuk yapın!

Azerbaycan-2

Yazı ve fotoğraflar: Haber.aero

Görkemli binaları, bulvarları, müzeleri, doğal güzellikleri ve derin tarihi ile Azerbaycan seyahatimizin ilk bölümünde başkent Bakü’yü keşfetmiştik. Şimdi Bakü’den ayrılıp Azerbaycan’ın içlerine doğru heyecanlı bir keşfe çıkıyoruz. Hedefimizde tarihi şehir Şeki ve doğal güzelliğiyle nam salmış Gebele var.

Zerdüştlerin tapınağı Ateşgâh

Bakü’den ayrılıp yaklaşık 30 km mesafedeki Surahanı semtinde bulunan ve günümüzde müze olarak ziyaretçilerini kabul eden Ateşgâh’ı ziyaret ediyoruz ilk olarak. 7’inci yüzyıla kadar Zerdüşt dinine inananlar tarafından tapınak olarak kullanılan Ateşgâh, Azerbaycan’ın İslam dinini kabul etmesiyle önemini yitirmiş.

Ateşgâh’taki ateş sürekli yanıyor.

Bazı araştırmalara göre Hindistan’da ateş tapanlar, Bakü’ye kadar uzun mesafeler kat ederek Ateşgâh’ı ziyarete geliyorlarmış. Bu sebeple kapılarda Hintçe ve Türkçe yazılar bulunuyor.

Yapının üzerinde ise kutsal Hint sembolü üçgen yer alıyor. Buranın ortasında yer alan büyükçe bir tapınağın içinde sürekli ateş yanıyor. Eskiden odunlarla sürekliliği sağlanan ateş, şimdilerde doğalgazla varlığını devam ettiriyor.

Ateşgâh’da geçmişte insanların yaşantılarından örnekler sergileniyor.

Ateşgâh’ta yer alan odalarda Zerdüştlük hakkında çeşitli dönemlere ait bilgiler veren maketler, eşyalar, insan ve hayvan heykelleri yer alıyor. Burada ateşperestlerin ayinleri ve günahlarından arınmak için kendilerini işkencelere nasıl maruz bıraktıkları anlatılıyor.

Düğün hazırlığı yapan Azeri çift

Ateşgâh’tan çıkarken bir sürprizle karşılaşıyoruz. Düğün hazırlığı yapan Azeri çiftin fotoğraf çekimlerine rastlıyoruz. Çift, bizi kırmayıp gelinlik ve damatlık yerine, düğün öncesi giydikleri geleneksel Azerbaycan kıyafetleriyle kameramıza poz veriyor. Gelin ve damat adayına mutluluklar diliyor ve Ateşgâh’tan ayrılıyoruz. Ateşgah Müzesi’nin girişinde yer alan dükkânlardan hediyeliklerimizi alıp, Bibiheybet Camii’ne doğru yola koyuluyoruz.

1998’de yeniden inşa edilen Bibiheybat Camii

13’üncü yüzyılda Şirvanşah II. Ferruhzade bin Ahsitan tarafından inşa ettirilen Bibiheybat Camii, 1936 yılında Sovyet rejimince yıkılmış. Camii, Azerbaycan bağımsızlığını kazandıktan sonra Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev’in teşebbüsleri ile 1998’de yeniden halkla buluşmuş.

Bibiheybat Camii

Azerbaycanlılar nazarında Bibiheybat’ın çok önemli bir yeri var. Caminin avlusu da Bakü’yü görebileceğiniz güzel bir manzara sunuyor. Caminin yola bakan tarafında ise yüksek bir tepe üzerinde mezarlıklar ve küçük bir mescit bulunuyor. Camide 12 imamın yedincisi olan İmam Musa Kazım Hazretleri’nin kızı Hazreti Hekime ile iki erkek ve bir kız torununun kabirleri de yer alıyor.

Şirvanşahlar’a başkentlik yapan Şamahı

Bibiheybet Camii’nden ayrılıp Azerbaycan’ın içlerini keşfe doğru yola çıkıyoruz. Ülkenin kuzeyine yolculuğumuzda ilk durağımız Şirvanşahlar’a başkentlik yapmış olan Şamahı oluyor. Tarihi şehirde Şamahı Cuma Camii’ni görmek için mola veriyoruz. Azerbaycan’ın ilk camisi olan yapı, Emeviler zamanında, 743 yılında inşa edilmiş.

1918 yılında Ermeni çeteler tarafından yakılan cami, daha sonra yeniden inşa edilmiş. Ermeni çetelerin yaptıkları mezalimi hatırlatmak amacıyla da caminin havlusunda bir anıt yer alıyor.

Sovyetler Birliği döneminde yıkılmamış, fakat ibadete kapatılmış olan cami, Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev tarafından 2009 yılında restore ettirilmiş. Aynı zamanda genişletilen cami her biri 36 metrelik iki minaresiyle dikkati çekiyor. Caminin etrafında lojman, konferans salonu ve kütüphane de bulunuyor.

Şeki’de Piti yemeğini keşfediyoruz

Şamahı’daki önemli ziyaretimizi tamamlayıp tarihi camiden ayrılıyoruz. Kafkasların eteklerindeki özel yolculuğumuza muhteşem manzara eşlik ediyor. Yaklaşık 2 saat sonra tarihi şehir Şeki’ye varıyoruz. Şeki’de ilk önce öğlen yemeği için soluğu bir restoranda alıyoruz. Tarihi kadar yemekleriyle de ünlü olan şehirde çok meşhur hale gelen Piti yemeğinin tadına bakmak istiyoruz.

Kuzu eti, nohut, sebze ve kuru erik gibi malzemelerle uzun maşrapa benzeri güveçte pişirilen bir yemek olan Piti üzerindeki kuyruk yağının verdiği lezzetle anılıyor. Adını bir rivayete göre lezzeti sebebiyle pişirilince çabuk tükendiği için ‘bitti’ ifadesinden alan Piti, yaklaşık 5-6 saatte pişiyor. Bu nedenle biz de hazırlık aşamasını değil, servise hazır, son haline sizlere gösterebiliyoruz.

Piti’nin önce suyu tabağa boşaltılıp, ya çorba gibi içiliyor ya da ekmek doğranıp yeniyor. Daha sonra güvecin içindeki kuzu eti, nohut ve sebzeler tabağa alınıp afiyetle tüketiliyor. Biz de Şeki turu için bu ritüeli yerine getirip restorandan ayrılıyoruz.

Şeki Han Sarayı’nın içi göz kamaştırıyor.

Şeki Han Sarayı mimarisiyle ilgi çekiyor

İlk durağımız Şeki Han Sarayı oluyor. Yoğun sisin eşlik ettiği saray, Muhammed Hasan Han tarafından 1783-1795 yılları arasında yaptırılmış. Doğu ve batı yüzeyi ahşap olan sarayın inşasında pişmiş tuğla ve bordür taşları kullanılmış. Cephe alanlarında yatay ve dikey boydan boya geometrik işlemeler uygulanmış.

Bahçesinde bir havuz ve yaklaşık 5 asırlık bir çınar ağacı bulunan sarayın içindeki işlemeler ve cam işçiliği oldukça etkileyici. Burada kullanılan vitraylar Venedik’ten getirtilmiş. Girişinde işlemeli ocakların bulunduğu odaya geçiyoruz. Ejderha ve Aslan figürlü resimler dikkatimizi çekiyor. Bunun sebebinin nazardan korunmak olduğunu öğreniyoruz. İkinci kattaki odalarda daha çok av resimleri, kuşlar, çiçekler, geometrik şekiller ve savaş sahnesi figürleri mevcut.

Şeki’ye özgü el sanatı olan şebeke, camlarda kendini gösteriyor.

Sarayı gezerken adeta kendinizi rüyadaymış gibi hissediyorsunuz. Şeki’ye özgü el sanatı olan şebeke, camlarda kendini gösteriyor. Sarayda kullanılan ahşap ve camlar, çivi ve yapıştırıcı kullanılmadan inşa edilmiş. Azeri sanatçılar da haklı olarak cam işlemelerine vitray denmesini doğru bulmuyorlar. Dokunarak işlenen şebeke sanatına, tahtahalça yani tahta halı denmesini istiyorlar.

Şeki’deki 5 kervansaraydan sadece ikisi halen ayakta.

5 kervansaraydan 2’si ayakta kalmış

Şeki’de zaman içerisinde 5 büyük kervansaray inşa edilmiş. Bunlardan aşağı ve yukarı kervansaray olarak adlandırılan ikisi günümüze kadar ulaşmış. Kervanların ve gezginlerin soluklanması için kullanılan kervansarayların aksine buradakiler dinlenmek ve takas anlaşmaları yapmak için kullanılıyormuş. 18. yüzyılda inşa edilen kervansaraylar şimdilerde ise bir otel olarak hizmet veriyor.

Kafkasların eteğindeki Gebele

Şeki’deki küçük turumuzu tamamlayıp Gebele’ye doğru yola koyuluyoruz. Yolda bizi Kafkasların muhteşem manzarası yalnız bırakmıyor. Kafkas dağlarının eteklerinde bulunan Gebele, Azerbaycan’ın turistik merkezlerinden biri olarak birçok otele de ev sahipliği yapıyor. Kayak sporlarının da yapıldığı Gebele, Azerbaycan’da turizm açısından pilot bölge olarak seçilmiş. Yemyeşil doğası, rengârenk bitki örtüsü ile şehir hem göze hem de insanın ruhuna hitap ediyor.

Gebele’de yol

Gebele’de yol kenarlarında pazarlar yer alıyor.

Şehrin girişinde, yol üstünde yöresel lezzetlerin satıldığı küçük bir pazara uğruyoruz. Gebele pazarı olarak adlandırılan alanda çeşit çeşit meyveler, cevizler, kestaneler ve Azerbaycan’ın genelinde gördüğümüz turşular satılıyor. Yoldan geçenler de bu pazar alanında durup alışveriş yapıyorlar.

Bölgede 4 bin Udi Hristiyan yaşıyor

Azerbaycan’daki bir başka durağımız Gebele’ye 4 km uzaklıktaki Nij kasabasında bulunan Çotari Alban-Udin Kilisesi oluyor. Tamamı taştan inşa edilen kilise, 2006 yılında yenilenmiş ve ibadete açılmış. Azerbaycan’da yaklaşık 4 bin Udi Hristiyan yaşıyor. Genelde hepsi çiftçilikle uğraştıkları için dini takvimlerini işlerine göre ayarlıyorlar.

Kiliseden sonra müzeye dönüştürülmüş bir eve uğruyoruz. Evde yarım asır önce kullanılan her türlü ev eşyası sergileniyor. Anadolu’dan izler de taşıyan evde, geçmişte nasıl bir yaşam sürüldüğüne dair hatıraları canlandıran eşyalar doğal ortamında aynen korunuyor. Dışında sergilenen eşyaları ve bahçe düzeniyle de dikkat çeken evin hemen yanında bir de butik otel bulunuyor.

Hindi fırlatma kesinlikle denenmeli

Müze evden çıkıp akşam yemeği için Gebele’de bulunan bir restorana gidiyoruz. Doğayla içi içe olan ve dere yatağının üzerine kurulan restoranın ortasından küçük bir çay akıyor. Bahçesinde yöresel hediyelik eşyaların, yiyeceklerin de satıldığı bu ilginç yeme-içme ve dinleme mekânı insanı doğanın içinde huzura erdiriyor.

Biz bir yandan mekânı keşfederken, masamız da yavaş yavaş hazırlanıyor. Yeşilliklerin, turşuların ve meyvelerin Azeri mutfağının olmazsa olmaz yardımcıları olduğunu artık öğrendik. Ancak bu akşamki menümüz için biz mutfağın yolunu tutuyoruz. Aşçımız, Azerbaycan’da “Hindi Fırlatma” olarak bilinen özel bir ikram için hazırlıklara başlıyor. Her tarafı tuzlanan hindiye pul biber de dökülüyor. Daha sonra içi boş olarak tandıra asılıyor. Tandırda yaklaşık 40 dakika piştikten sonra o haliyle misafirleri sunulup, sonra da parçalanıp servis ediliyor.

Kuş seslerinin eşlik ettiği göl

Sabah Gebele’nin sisli sabahına uyandığımızda kendimizi nefis manzarası olan Nohur Gölü’nün kenarında buluyoruz. Kafkas Dağları’nın sonbaharda sunduğu görsel şölene, renk cümbüşü ve Nohur Gölü’nden gelen kuş sesleri eşlik ediyor. Çevre şehirlerin içme suyu buradan sağlandığı için gölde yüzmek yasak. Gebelelilerin balık tuttuğu göl, yaz aylarında ise piknikçilerin gözde noktalarından birisi oluyor.

Nohur Gölü

 

Exit mobile version