Birbirini kesen inişli çıkışlı sokakları, özgün mimarisi, kiremit kırmızısı asma köprüsü, en ünlü gangasterleri ağırlayan ada hapishanesi, üniversiteleri ve Slikon Vadisi… Sizi, Amerika Birleşik Devletleri’nin Pasifik kıyılarında çok özel bir tura çıkartıyoruz. İşte Kaliforniya eyaletinin ikinci büyük şehri San Fransisko.
Özgürlükler şehri San Fransisko, 68 hareketinin sembol şehirlerinden. 1800’lü yıllarda Gold Rush yani Altın Akını ile bölgenin en önemli ticari noktalarından biri olmuş. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ise kültür merkezi olarak öne çıkan San Fransisko’ya, Türk Hava Yolları, 13 Nisan 2015’ten itibaren sefer yapmaya başladı.
Seyahatimiz İstanbul Atatürk Havalimanı Dış Hatlar Terminali’nden başlıyor. Check-in’imizi yaptıktan sonra, dünyaca ünlü CIP Lounge’da bir süre dinlenip, uçağa bineceğimiz kapıya gidiyoruz. Saat 13.10’da Atatürk Havalimanı’ndan havalanıyoruz. Yaklaşık 13 saat 45 dakikalık keyifli bir uçuş sonrasında, yerel saatle 17.00 gibi San Fransisko Havalimanı’na teker koyuyoruz. San Fransisko Havalimanı’nda şehir merkezine Bay Area Rapid Transit, kısaca BART adı verilen raylı sistemle ulaşmanız mümkün. Ancak biz akşam güneşinin eşliğinde, güzel bir havada karayoluyla gitmeyi tercih ediyoruz.
Altın bulununca önem kazandı
Amerika Birleşik Devletleri’nin batı kıyılarında yer alan San Fransisko, özellikle 1800’lü yıllarda altının bulunmasıyla ün yaptı. O yıllarda oldukça gelişen şehir, 1906 yılındaki depremle neredeyse yok oldu. Daha sonra yeniden inşa edilen şehir, bugün özellikle birbirini kesen, inişli çıkışlı caddeleriyle turistik cazibe merkezi.
Yaklaşık 850 bin kişinin yaşadığı San Fransisko’ya göçmenler şehri desek yanlış olmaz. Dünyanın her bölgesinden insan iş ve aş umuduyla buraya gelmiş. Bu nedenle kimse San Fransisko’da yabancı olarak görülmüyor.
Türkiye’de “San Fransisko Sokakları” dizisiyle tanındı
San Fransisko, biz Türkler içinse hiç kuşkusuz, 1980’li yılların unutulmaz dizisi San Fransisko Sokakları ile eşdeğer. Başrollerinde Karl Malden ve Michael Douglas’ın yer aldığı diziyle ilk kez tanıştığımız şehri yerinde görmek bizde unutulmaz duygular yaratıyor.
Tramvayla kısa şehir turu
San Fransisko’yu keşfe, cable car olarak adlandırılan tramvayın tekerlekli olanıyla başlıyoruz. Golden Gate Köprüsü’ne gitmek üzere bu nostaljik aracımıza biniyoruz. Yüksek binalar eşliğinde başlayan yolculuğumuz Çince yazılarla devam ediyor. Meşhur Çin mahallesinden geçtiğimizi anlıyoruz. Araçlı olduğumuz için bölgeyi keşfi sonraya bırakıp Kristof Kolomb caddesinden yolumuza devam ediyoruz. Parklar, kiliseler, bölgeye özgü evler ve dik sokaklar dikkatimizi çekiyor.
Dünyaca ünlü Golden Gate Köprüsü
Marina Bulvarı’ndan ilerlerken, kiremit kırmızısı rengiyle Golden Gate Köprüsü uzaktan bize merhaba diyor. Tekerlekli nostaljik aracımızla hız kesmeden San Fransisko’nun simgesi köprüden geçiyoruz. Şehrin silueti ve köprünün ihtişamına burada daha yakından tanıklık ediyoruz.
Köprüyü karşıya geçip seyir terasında mola veriyoruz. Burası hem Golden Gate Köprüsü’nü hem de San Fransisko şehrini görebileceğiniz en iyi yerlerden biri. O nedenle turistlerin de ilk tercihleri arasında yer alıyor.
San Fransisko’nun Oakland ile bağlantısını sağlayan Körfez İngilizce adıyla Bay Köprüsü, meşhur Alkatraz Hapishanesi, gökdelenleriyle finans merkezi ve körfez buradan oldukça etkileyici görünüyor. San Francisco körfezinin girişinde tüm heybeti ile yükselen köprü, çok güzel fotoğraflık pozlar sunuyor.
Golden Gate Köprüsü, 5 Ocak 1933-27 Mayıs 1937 tarihleri arasında inşa edilmiş. Yapımı sırasında 11 işçi yaşamını yitirdiği için kırmızı renge boyanmış. 2.73 km ile dünyanın en uzun yedinci asma köprüsü olan Golden Gate, San Francisco’yu Marin County’nin kuzey bölgeleri ve daha seyrek bir yerleşim olan Napa ile birleştiriyor. Üçü gidiş, üçü geliş olmak üzere altı şeritlik taşıt trafiği bulunan Golden Gate’in ayakları arasındaki mesafe 1.28 km, yüksekliği ise 235 metre.
Golden Gate Köprüsü’nü farklı bir açıdan görmek için aracımıza binip geri dönüyoruz. San Fransisko dinlence alanı olan Presidio Parkı’nın içinde geçip Golden Gate köprüsünün altına iniyoruz. Köprünün altında bizi dalgaların güneşle dansı karşılıyor. Bu açı köprünün ihtişamını bir kez daha gözler önüne seriyor.
Yatla denizden şehri keşfedin
Golden Gate Köprüsü’nü geride bırakıp körfezde yat turu için Pier 40’taki Güney Sahil Limanı’na gidiyoruz. Pier 40’tan iki katlı yatımıza binip, denize açılıyoruz. Bay Köprüsü’nün altından geçip San Fransisko körfezinde kuzeye doğru ilerliyoruz. Gökdelenlerle, tarihi yapıların uyumu buradan çok daha iyi anlaşılıyor.
Sağımıza Alkatraz Hapishanesi’nin yer aldığı adayı, solumuza şehir merkezini alıp, yakından gördüğümüz Golden Gate köprüsüne doğru ilerliyoruz. Köprüyü bir de denizden keşfedip şehre geri dönüyoruz.
Dönüş yolunda daha sonra yakından keşfedeceğimiz Alkatzar Adası’nın arka tarafından geçiyoruz. Hapishane ve diğer yapıları denizden görüntüleyip, Bay Köprüsü’ne doğru devam ediyoruz. Yük ve yolcu gemilerinin eşliğinde San Fransisko Giant Beyzbol takımının sahasını denizden keşfedip, başladığımız yerde turumuzu sonlandırıyoruz.
Bir şehri en iyi yaya keşfedersiniz
Airport Programı olarak dünyanın 100’den fazla ülkesinde birçok şehri sizlerle buluşturduk. Bu tecrübemizden yola çıkarak, bir şehri yakından tanımanın en iyi yolunun yürüyerek keşfetmek olduğunu söyleyebiliriz. Yaya olarak ilk durağımız şehrin kalbi Union Square yani Union Meydanı oluyor.
Meydanın girişinde kalp şeklindeki heykel bizi karşılıyor. Günün her saatinde en hareketli bölgelerinden biri olan Union Meydanı, oteller, restoranlar, kafeler ve alış-veriş merkezleri ile her zaman canlı ve kalabalık. Union Meydanı’nın ortasında ise George Dewey’in heykeli yer alıyor. Bu anıt heykelde şehrin bütün belediye başkanlarının adları yazılmış.
Union Meydanı’ndan City Hall’e yani Belediye Sarayı’na yaya olarak gitmek üzere ayrılıyoruz. Şehrin çekim merkezlerinden biri olan Market Caddesi’nden ilerlerken ulaşımında önemli rol oynayan elektrikli otobüsler ilgimizi çekiyor. Market Caddesi, alışveriş mağazalarıyla her daim oldukça kalabalık. Caddede ilerlerken tanıdık renkler dikkatimizi çekiyor; yakından baktığımızda Türk Hava Yolları ilanı dağıtan gençleri görüyoruz.
103 yıllık Belediye Sarayı
Yaklaşık 20 dakika yürüdükten sonra Belediye Sarayı’nın da yer aldığı Civic Center yani kent merkezine varıyoruz. Tam 100 yıl önce 1915’te açılan Belediye Sarayı, 3.4 milyon dolara inşa edilmiş. 46 bin metrekarelik bir alanı kaplayan sarayın kubbesinin anteni 93.7 metre yüksekliğe sahip. Mimar Arthur Brown Jr. tarafından tasarlanan bu görkemli yapı, kabartmaları ve altın kaplamaları ile dikkatimizi çekiyor.
Metro ile Çin mahallesine gidiyoruz
Etrafında tarihi yapılarla çevrili olan Belediye Sarayı’ndan Çin Mahallesi’ne metro ile gitmek üzere ayrılıyoruz. Civic Center durağından bindiğimiz San Fransisko metrosunu her gün ortalama 400 bin kişi kullanıyor. Kısa bir yolculuktan sonra Montgomery durağında iniyoruz. Kısa bir yaya yolculuktan sonra Çin Mahallesi’ne ulaşıyoruz.
Çin Mahallesi’ne Ejderha Kapısı’ndan giriyoruz. Burası adeta bir hediyelik eşya cenneti. Ağırlıkla Çin mallarının satıldığı birçok mağaza ve restoran yer alıyor burada. Sokak aralarında dolaşırken bir mağazanın girişindeki Airbus A380 uçağı dikkatimizi çekiyor. İçeri girdiğimizde birçok havayolunun irili ufaklı pek çok maketinin satıldığını görüyoruz. Doğal olarak Türk Hava Yolları’nı arıyor gözümüz, kısa bir araştırmanın ardından milli havayolumuzun iki adet uçağı kameramıza takılıyor. Çin Mahallesi’ne girip kısa sürede çıkmak adeta imkânsız; tekstilden, porselene, magnetlerden tespihe, yelpazeden ayakkabıya hediyelik ne ararsanız burada bulabilirsiniz.
Dünyanın en ünlü hapishanesi Alkatraz
San Fransisko’da şimdiki durağımız dünyaca ünlü hapishane adası Alkatraz. Ada’ya Fisherman’s Wharf’tan her yarım saatte bir kalkan gemilerle gidiliyor. Alkatraz Hapishanesi’ni ziyaret etmek için önceden rezervasyon yaptırmanız gerektiğini hatırlatalım.
Önce hapishanenin maketinden adayı keşfedip Alkatraz Cruize gemisine biniyoruz. Yaklaşık yarım saatlik kefiyli bir yolculuk sonrasında adaya ulaşıyoruz. Mahkûmların yattığı bina adanın tepesinde olduğu için limandan ayrılıp yola koyuluyoruz.
Al Capone burada yatmış
1861-1963 yılları arasında cezaevi olarak kullanılan Alkatraz Adası, daha sonra müzeye dönüştürülmüş. Müze hapishane ABD’nin en çok ziyaret edilen tarihi yapısı konumunda. Aralarında Al Capone’un da bulunduğu azılı suçlulara ev sahipliği yapan adaya ayak basar basmaz o soğuk havayı hissediyoruz.
Hollywood filmlerine de konu olan Alkatraz Hapishanesi’nde birçok bina yer alıyor. Bunlardan bazıları restore edilmiş, kimisinde ise çalışmalar sürüyor. Biz çalışanların kullandığı ve diğer amaçlı yapıları keşfedip ana yapıya ulaşıyoruz. İlk katında gardiyanların ve mahkûmların kullandığı eşyalar sergileniyor. Büyük bir heyecanla ikinci kata çıkıyoruz. İlk gördüğümüz demir parmaklıklarıyla hücreler oluyor. Hücreler geçmişte kullanıldığı gibi sergileniyor. Küçücük masa, lavoba, oldukça eğreti duran yatak… Her bir eşya geçmişten izler taşıyor.
Yemek salonu ve mutfak da geçmişten izlerle dolu. Hapishanenin kapandığı tarih olan 21 Mart 1963’teki yemek mönüsü halen yerinde duruyor. Mutfakta ise yemek pişirme kazanları, bıçaklar, tavalar olduğu gibi saklanmış. Hapishanenin hastane odaları ise 3. katta bulunuyor. Mahkûmların kullandığı özel eşyaların sergilendiği odalardan gelen müziğin peşine takılıyoruz. Buraya giren ziyaretçiler müziğin sesiyle terapi yapıyorlar ve kendilerini mahkumların yerine koyuyorlar.
29 yılda 14 kaçma girişimi
Yıllarca birçok mahkûm Alcatraz’dan kaçma planları yapmış, 29 yılda gerçekleştirilen 14 kaçma girişiminin hepsi başarısızlıkla sonuçlanmış. Hiçbir mahkûm etrafı soğuk körfez suları ve köpekbalığı ile çevrili adadan karaya canlı olarak ulaşamamış. Mahkûmların kaçış planları üzerine daha sonra onlarca film çevrilmiş.
San Francisco Körfezi’nde sahile 2.4 km uzaklıkta 9 hektar alanda yer olan Alcatraz Adası’nda son olarak hediyelik eşya mağazasını gezip geldiğimiz gibi gemiyle ayrılıyoruz.
Virajlı yoluyla Lombard Sokağı
Batının incisi olarak da anılan San Fransisko’da sokakların neredeyse tamamı oldukça ilginç. Birbirini kesen inişli çıkışlı sokaklar arasında en fazla ilgiyi Lombard çekiyor. Sokak yukarından aşağıya doğru tek yön ve virajlı. Yolun etrafı çicekler ile süslenmiş. Zaten günün her saati birçok turisti bu sokağın fotoğrafını çekip etrafında dolaşırken görebiliyorsunuz.
64 metrelik Coit Tower
Lombard’dan ilerleyip, uzaktan gördüğümüz Coit Kulesi’nin bulunduğu tepeye çıkıyoruz. 1933 yılında açılan kule, 64 metrelik boyuyla oldukça etkileyici. Girişinde bölgeye has üretim modellerinin tasvir edildiği resimler bulunan kuleye asansörle çıkılabiliyor. Coit Kulesi, Golden Gate ve Bay köprülerine, şehir merkezine ve körfeze 360 derecelik bir görüntü sunuyor. Şehri tepeden keşfetmek için en uygun yerlerden biri burası.
İki önemli kilise yer alıyor
Saints Peter ve Paul Kilisesi’ne gitmek üzere Coit Kulesi’nden ayrılıyoruz. Kilise, şehirdeki Grace Katedrali’nden sonraki önemli dini yapılardan biri. Katolik kilisesi olarak kullanılan yapı, içerisinde ABD Başkanlarından Benzamin Franklin’in heykelinin bulunduğu San Fransisko parkının hemen yanında yer alıyor.
İki kulesiyle dikkati çeken Saints Peter ve Paul Kilisesi’nin içi de dışı kadar etkileyici. Mozaik işlemeli penceler, tavan süslemeleri ve birbirine kemerlerle bağlı direkler kiliseyi oldukça ihtişamlı yapıyor.
En önemli dini yapı Grace Katedrali
San Fransisko’nun en önemli dini yapısı ise Grace Katedrali. 1928-1964 yılları arasında inşa edilen katedralin yüksekliği 49 metre, uzunluğu 100 metre, genişliği ise 53 metre. Grace Katedrali’nin kabartmalarla süslü oldukça etkileyici kapısı yer alıyor. Ancak girişler buradan yapılmıyor. Katedralin içine girince ilk dikkatimizi çeken duvarlarındaki süslemeler ve tavanı oluyor.
San Fransisko, Amerika’nın aksine yemek konusunda oldukça zengin. Amerikan mutfağı fastfood ile anılıyor. Ancak San Fransisko’da restoranlara Türkler yavaş yavaş hakim olmaya başlamış. Eğer bölgeye has lezzetlere Anadolu eli değsin istiyorsanız, Türk restoranlarına gidebilirsiniz.
Türk lezzetleri dünya mutfağıyla harmanlanmış
Biz de gözümüze kestirip geldiğimiz Türk restoranında biraz soluklanıyoruz. Türk ve güney Amerikalı çalışanların elinden çıkan yemekler melezleşmiş. Yemeklerde dünya mutfağının lezzeti hâkim. Çok iyi bildiğimiz Anadolu yemekleri, çeşitli soslarla hem bölge insanında hem de Türkiye’den gidenlerin ağız tadına uygun hale getiriliyor.
San Fransisko’nun simgelerinden: Cable Car
Karnımızı doyurduktan sonra tekrar yola koyuluyoruz. Şimdiki durağımız San Fransisko denince ilk akla gelenlerden biri olan Cable Car. İstanbul, Beyoğlu’ndaki Tramvaylara çok benzeyen Cable Car’ların 3 farklı güzergâhı var. Biz ilk bulduğumuza binip, kefifli yolculuğun tadına varıyoruz. İnenler, binenler, önümüzdeki, ardımızdaki otomobiller, inişli çıkışlı sokaklar… Her bir anımızda bu eşsiz şehri bir kez daha içimizde hissediyoruz.
Cable Car’daki iki görevli bulunuyor. Bunlardan biri aracı kullanırken, diğeri biletlerle ilgileniyor. Aracın içi oldukça otantik, oturma yerleri basit olarak yapılmış ve tek yönün 6 dolar, günlük biletinse 17 dolar olduğunu söyleyelim.
Pier 39 şehrin çekim merkezlerinden
San Fransisko’nun bir başka cazibe noktası ise Pier 39. Marinası, restoranları, kefeleri, alışveriş mağazaları ve çocuklar için altı karıncasıyla bölge tam bir çekim merkezi. Ahşap br iskele üzerine kurulan Pier 39’da en fazla ilgiyi ise denizaslanları çekiyor.
1989 yılında Pier 39’daki marina inşa çalışmaları sırasında tekneler bu bölgeden uzaklaştırılmış. Bunu fırsat bilen bir grup deniz aslanı, çevrede güneşlendikleri kayalardan ayrılarak Pier 39 marina inşaatının üzerinde güneşlenmeye başlamış. O günden bugüne deniz aslanları Pier 39’un bir sembolü haline gelmiş ve pek çok turisti bölgeye çekmiş.
Pier 39’a kadar gitmişken, 1849 yılından bugüne faaliyet gösteren Boudin Ekmek Fırını ve restaurantını da ziyaret ediyoruz. Fırının penceresinden ekmek yapanları izliyoruz, timsah şeklindeki ekmek ilgimizi çekiyor. Çarşının içerisinde yer alan mağazada ise her çeşit hayvan desenli ekmek yer alıyor. Ayrıca burada ekmek içerisinde sunulan Claim Chowder çorbası içmenizi de tavsiye ediyoruz.
412 hektarlık park
San Fransisko’da şimdiki durağımız Golden Gate Parkı oluyor. Şehrin en özel dinlenme mekânı olan park, 412 hektarlık alanı kaplıyor. 1870’lerde inşa edilen park, New Yor’taki Central Park’a benziyor. Parktaki en özel alansa Japon Çay Bahçesi.
Güneşin batışını Lads End’de izleyin
Golden gate Parkı’ndan ayrılıp Lands End’de Okyanus’ta güneşin batışını izliyoruz. Güneşle denizin birlikteliği başımızı döndürüyor. San Fransisko’daki son günümüzde üzüm bağlarıyla ünlü Napa’ya gidiyoruz. Napa şehir merkezini ve üzüm bağlarını keşfedip, dünyanın teknoloji merkezi Slikon Vadisi’nde kısa bir tura çıkıyoruz.
İkiz Tepeler’den şehri keşfedin
San Fransisko’daki özel yolculuğumuzun sonunda ise şehri tepeden keşfedebileceğimiz en özel yer olan Twin Peaks, yani İkiz Tepeler’e çıkıyoruz. Yolda ilerlerken Victorian tarzı mimarisiyle Painted Ladies evleri dikkatimizi çekiyor. Her biri ayrı bir renge boyanmış evleri inceledikten sonra yolumuza devam ediyoruz. Kısa bir yolculuktan sonra İkiz Tepeler’e varıyoruz.
Televizyon Kulesi’ne de ev sahipliği yapan Twin Peaks, sunduğu 360 derecelik manzarasıyla turistlerin ilgi odağı konumunda. San Fransisko şehir merkezi, körfez, okyanus, köprüler, Alkatraz Adası gibi daha önce gezdiğimiz her yer adeta ayaklarımızın altında. Dünya’da İstanbul’a rakip olabilecek ender şehirlerden bir tanesi San Francisco. Körfezi, köprüleri, kendine has mimarisiyle hem İstanbul’a çok benziyor, hem de belirgin farklılıkları var. manzarasıyla başbaşa bırakıp biz başka diyarları ke
Bu gönderi kategorisi hakkında gerçek zamanlı güncellemeleri doğrudan bildirim almak için tıklayın.