Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, Türkiye’nin meteoroloji bilimini savunma ve havacılıkta yeterince kullanmadığını belirtti. İklim değişikliği etkileri artarken, askeri meteoroloji alanında ciddi adımlar atılmasının şart olduğunu vurguladı.
Türkiye’deki havalimanlarının verimlilik, güvenlik ve sürdürülebilir işletilmesi için meteoroloji biliminden yeterince istifade edilmiyor. Başta Türk Silahlı Kuvvetleri olmak üzere birçok önemli kurum da meteoroloji bilimini ve insan kaynağını yeterince değerlendiremiyor. Hatta ülke olarak iklim değişikliklerinin her şeyi etkilediği bir çağda meteorolojiyi ihmal ettiğimiz söylenebilir.
İstanbul Teknik Üniversitesi İklim Bilimi ve Meteoroloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, çağımızın değişen şartları sebebiyle meteoroloji biliminin tartışılmaz önem kazandığına dikkat çekerek, her geçen gün daha fazla şiddetlenen hava ve değişime uğrayan bir dünyada, Türkiye’nin bu konuda zaman kaybetmeden adım atması gerektiğine vurgu yaptı. Haber Aero’ya önemli açıklamalar yapan Kadıoğlu’nun tespitleri şöyle:
Havacılık sektörüyle hava şartlarının çok iç içe olduğunu, meteoroloji biliminden azami ölçüde faydalanılması gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, ülkemizin ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin meteoroloji ile olan zayıf ilişkileri hakkında önemli değerlendirmeler yaptı. Şimdi Kadıoğlu’nun Haber Aero’ya yaptığı özel açıklamalara kulak verelim:
Ülke olarak meteorolojide geriyiz
Biz savunma sanayi tarafında teknoloji ve yazılım üzerinden gidiyoruz. Ama meteoroloji bilime bu gelişmelerde yok. Yerine tam yer almış değil. Mesela istihbarat uçağı yapıyoruz, değil mi? Bunlardan bir tanesi meteorolojik olması lazım. Askeri istihbarat üçe ayrılır. WET diye geçer. Weather + Enemy + Terrain. Hava, düşman ve arazi. Bizde hava yok. Şimdi hedef ve silah seçeceksiniz. Hava şartlarına göre seçeceksiniz. Mesela kısa süre önce Orta Doğu’dan yaşanan hadiselerde İsrail, İran’a yaptığı bombardımanı geciktirerek hava şartlarına göre uzattı süreyi. Burada hava şartlarının nasıl etkileyici olduğunu gördük. Hedef seçmek, silah seçmek, uçuş planlaması, hava şartlarına göre olması lazım. Ben Amerika’da öğrenciyken meteorolojide benim arkadaşlarımın yarısı askerdi. Hepsi Hava Kuvvetleri, Deniz Kuvvetleri gibi alanlarda çalışıyordu.
TSK’ya “askeri meteoroloji” şart!
Türk Silahlı Kuvvetleri’nde (TSK) “askeri meteoroloji” diye bir birim yok. Savaşta askeri meteorolojinin öneminin farkında değiliz. Ama birçok savaşın kaderini de meteoroloji şartları belirliyor. Biz bilgi toplumu değiliz. Bilgiyi üretmek ve kullanmak konusuna önem vermiyoruz. ROKETSAN’da ASELSAN’da meteoroloji birimi olması lazım. Uzay havasını tahmin ediyoruz. Ben Afrin (Zeytin dalı) operasyonlarına kısa bir süre için BAYKAR Teknoloji ile katıldım. Burada, “GPS’de çok karıştırma var” tespitleri yapıldı. Baktım uzayda patlamalar var. Onu hiç dikkate almıyoruz. Bilmediğimiz şeyin cahiliyiz. Askeri meteoroloji önemli bir konu. TSK’da kimi yakaladıysam önemini anlattım. Meteorolojiden hava durumu almak gibi değil askeri açıdan düşünmek lazım. Afrin operasyonunda El Bab’a Meteoroloji Genel Müdürlüğü, meteoroloji istasyonu kurmuş. Bu istasyon yerden 2 metre yüksekliği ölçüyor, sıcaklığı ölçüyor ve basınç ölçüyor. Halbuki İHA’lar için bulut taban yüksekliği lazım. İki tarafın da bilmediği şeyler olduğu için arada kopukluk oluyor. Silyometre gibi basit bir olayı bilmiyorlar. Eskiden topçular tatbikatlarda top atıyordu. Diyelim topu doğuya atacaksın. Balon uçuruyorlar rüzgâr onu batıya götürüyor. Halbuki bana her bir koordinatın enlemini ve boylamını versinler, o balonun alacağı bilgiyi hava tahmin modellerinden ben onlara söyleyebilirim. Ama hala balon uçuruyorlar. Düşmanın arazisine gidip balon uçuramazsın ki! Bu ezberleri ve alışkanlıkları değiştiremiyoruz. Türkiye askeri meteoroloji konusunda çok geri kalmış durumda. Mesela Anadolu Uçak Gemisi’ne TB3 inecek. İnerken rüzgâr hafif, sonra kuvvetlendi. Bu durumda İHA da hızlanmaya başlar ve gemiyi taşabilir veya geminin kıçına vurabilir. Devlet kurumlarına gittiğimizde, “Hocam siz bize veriyi verin” diyorlar. Anlatıyorsun anladıklarını sanıyorlar. Gerçek şu ki kadim meteoroloji bilimini önemsemiyorlar.
Meteorolojik istihbarat önemli
Amerika’dan gelirken 2 tane kitap getirdim. Kitaplarda bizim Anadolu’nun dağlarının nokta nokta 3 saat, 6 saat aralıklarla bulut taban yüksekliği frekansını, görüş mesafesini askeri amaçlarla belirlemişler. Bunlar taktiksel planlamalar için önemli. En azından bunu etrafımızdaki ülkeler için bizim de yapmamız lazım. Meteorolojik istihbarat bu. Biz savaşta nasıl hava tahmini yapacağız? Kimse bunu bize gözlem vermeyecek. Biz kendi gözlemlerimizle kalacağız bunun için hazırlık yapmamız lazım. Bütün dünya bunu yapıyor. Stratejik ve uzun vadeli düşünmüyoruz.
Küresel iklim değişikliğini halk daha çok küresel ısınma olarak kullanıyor. Kutuplar daha çok ısınıyor, ekvator daha az. Bu sefer kutuplarla ekvator arasındaki sıcaklık farkı azalıyor. Şimdi hava hareketlerinin en büyük nedeni kutuplarla ekvator arasındaki sıcaklık farkını dengelemek. Dünya bir dengeye, huzura varmaya çalışıyor. Şimdi sıcak hava güneyden kuzeye gider. Kuzeydeki soğuk havada aşağı gelir. Deniz akıntılar da öyledir. Soğuk su akıntısı kuzeyden gelir güneye, sıcak su akıntısı da güneyden kuzeye gider ki ısı dengeye varsın.
Kutuplardaki sıcaklık arttıkça Ekvator’la aradaki hava hareketlerin yönleri değişiyor. Mesela ülkemize kışın yağış bırakan cepheler, alçak basınç merkezi, soğuk ve sıcak cephe daha çok kuzeyden geçiyor. Isınmanın artmasıyla beraber iklim değişiklikleri oluyor. Yer çok ısınınca yukarı seviyeyle yer, ara sıcaklık farkından dolayı nemli hava yükselmeye başlıyor. İlkbahardan sonbaharın sonuna kadar biz gök gürültülü yağışlar almaya başlıyoruz. Bu ısınmadan dolayı, ama bize kışın yağış getiren cephe sistemleri azalıyor.
Akdeniz ikliminin neydi tekerlemesi? Yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlıydı. Şimdi ılık ve yağışsız oldu. Bahar yağışları da gök gürültülü sağanak yağışlar oldu. Bunlarda kule şeklinde bulutlardan oluyor. 1 km civarında tabanı var, ama 10-11 km yüksekliği var. Uçaklar bunların içinden uzak duruyorlar, hatta içlerinden uçmuyorlar. Uzağından geçmeye çalışıyorlar.
SHGM ile anlaşamıyoruz
Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü (SHGM) özel pilotaj eğitimlerinde meteoroloji derslerini meteoroloji mühendislerinin vermesi gerekir. Ama onlar bunu kabul etmiyorlar. Herhangi bir kişi sivil havacılığın meteoroloji sorularını ezberleyip, sınavdan yüzde 80-90 alırsa başarılı oluyor. Ezbere bir sistemle pilotlara meteoroloji dersi veriyoruz. Bu durumda da pilotlar meteorolojik olayları yorumlayamıyor. Böyle bir sıkıntı var. Bizim isteğimiz bunları üniversitede eğitmek. Amacımız kaliteyi ve verimliliği yükseltmek, ama SHGM pek ilgilenmiyor. Uçaklar aynı fakat uçağı yönetecek kişilerin hava olaylarını yorumlama, analiz etme durumu önemli. Pilotun gördüğünü anlaması lazım.
Mühendislerimiz Avrupa’ya kaçıyor
Dünya Meteoroloji Örgütü, havalimanlarındaki meteorologların üniversite mezunu olmasını şartını koyduktan sonra Türkiye’de Meteoroloji Genel Müdürlüğü çok sayıda meteoroloji mühendisli almaya başladı. Önceden Meteoroloji Genel Müdürlüğü’ne meteoroloji mühendisi almak istemiyordu. Meslek lisesi açmışlardı ve sadece İTÜ’den kimse gelmesin mühendis kabul etmiyorlardı. Eskiden böyle bir anlayış vardı. Şu an meteoroloji mühendisine talep çok büyük. Ama bizim İTÜ meteoroloji mezunu öğrencileri Avrupa’ya gitmeye çalışıyor. Son yıllarda kamu kuruluşlarındaki koşulları ve maaşları beğenmemeye başladılar. Artık her havalimanında meteoroloji mühendisleri var, ama yetersiz. Elaman yetersizliği olan bazı havalimanlarının tahminini de bölge müdürlüğü yapıyor. Mesela Trabzon Meteoroloji Müdürlüğü, Rize’yi de yapıyor, Sinop’u da yapıyor. Sonra tartışma çıkıyor.
En az para meteoroloji mühendislerine
Havacılık tazminatlarında en az parayı meteoroloji mühendisleri alıyor. Kule çalışanları falan yüzde 40-60 alıyorsa meteoroloji çalışanları yüzde 2 alıyor. Bunlar havalimanında çalışan 24 saat nöbet tutan insanlar. Burada da bir adaletsizlik var. Bunlar da havacı, ama sesleri zayıf kalıyor. Bunlara da reform lazım.
Havalimanlarında meteoroloji radarı yok
Hava olayları uçuşları etkiliyor. İlerde daha çok etkileyecek. Bizim en önemli problemimiz havalimanlarında terminal meteoroloji radarının olmaması. Meteoroloji radarı Ankara Elmadağ’da, 800 metre yukarıdan bakıyor havalimanına. Havalimanını görmüyor. Havalimanlarına şu anda rüzgâr kırılımı sistemi falan koyuyorlar, fakat meteoroloji radarının yerini tutması mümkün değil. Türkiye’de 1 km’lik modellerle hava tahmini yapılması lazım. Sayısal hava tahminlerini günde bir kere çalıştırıyoruz. Daha sık çalıştırmamız lazım. Bunun için daha iyi bilgisayar altyapısına ihtiyaç var. Gelişmiş ülkeler savaşlarda saatte bir hava tahmini yapılıyor. Ne kadar iyi gözlem ve tahmin, o kadar başarı…
Türbülanslar artıyor
Türbülanslar son zamanlarda çok arttı. Mesela İstanbul-New York uçarken, batıdan doğuya doğru dünyanın dönüşüne ters uçuyorsun. Dünyanın batıdan doğru döndüğü gibi hava hareketleri de aynı şekilde gerçekleşiyor. Uçarken jet akımlarına giriyorsun. Yani rüzgârı karşına alarak gidiyorsun. Şayet İstanbul’dan Güney Afrika’ya uçarsan, 2 kere jet (hava akımı) kesiyorsun. Bu yönde 2 tane jet akımı var; birisi 60 derece enlemlerinde diğeri de 30 derece enlemlerinde. İstanbul’dan New York’a doğru uçarken bir tane kutupsal jet var 30 derecede, ama böyle çizgi gibi durmuyor. Şimdi giderek bu iklim değişikliğiyle beraber yılan gibi kıvrılmaya başladı. Artık bu jeti 3-4 kere kesmek zorunda kalıyorsun. Bu yüzden de türbülanslar artmaya başladı. Bunun adı da açık hava türbülansı. Çünkü gözle görülür bir şey değil. Jetin olduğu yerde bir de jetin ekseni var, bir kaburgası var. Etrafında rüzgâr var. En şiddetlisinin ortası 200-300 kilometreye kadar çıkıyor, etrafına doğru da 60 km’ye kadar iniyor. Bu akımlara girildiğinde rüzgâr giderek artıyor ve çok kuvvetleniyor, sonra tekrar azalıyor. Bu da uçakta bir sürü sarsıntıya neden oluyor. Açık hava türbülansları gözle de görülmediği için ciddi sıkıntılara sebep oluyor. Onu tespit edecek bir teknoloji de yok. Şu an radardan gözükmüyor. Meteoroloji mühendisleri jetler için meteorolojik hatlar hazırlar. Jetin pozisyonunu takip edip harita üzerinden işler. Neresi kümülonimbüs, neresi türbülans, neresi buzlanma… Dipacherler de ona göre uçaklara rota çizmeye çalışır. Ancak bazen bu jetlerden kaçınılması mümkün olmaz ve onu geçmek zorunda kalırlar. Bu durumda türbülansa yakalanılır.
İklim değişikliği uçuş sürelerini de uzatıyor
İklim değişikliğiyle beraber bu hava akımları yani jetler de kuvvetlenmeye başladı. Şiddetleri arttı. Jet “S” şeklinde kıvrılmaya başladı. Bunun neticesinde batıdan doğuya doğru, hava akımlarına karşı uçuşlar da yüzde 80 oranında uzamaya başladı. Havada seyahatin uzaması havayolları için ekstra maliyet anlamına geliyor. İstanbul’dan New York’a giderken uzun, gelirken uçuş süresi jetler sebebiyle kısa oluyor. İstanbul’dan New York’a giderken yaklaşık 10-11 saat süren uçuş süresi dönüşte 14 saate çıkabilir. Böyle bir öngörüler var. Kısa süre öncesi New York-Londra 5 saate inmiş. Bu bir rekor.
Kuzey–güney ekseninde ise kutupsal jetleri kesmek gerekiyor. Orada da bu kırılma yüzünden belki de birkaç kere jetlerin geçilmesi icap ediyor. Tabii bu durumda türbülansı arttırıyor. Kuzey-Güney ekseninde ne giderken ne de gelirken bir avantaj yok. Ancak bu eksende Ekvator’a gittikçe radyasyonda azalma oluyor. Mesela şimdi Amerika’ya giderken kuzeye doğru çıkıyorsun. Bu hatta kozmik radyasyonda büyük artışlar oluyor.
Kuzey uçuşlarında fazla radyasyon var
Benim, aynı zamanda hostes olan meteoroloji mühendisliğinde bir öğrencim vardı. Uzun uçuşlarda görev yapıyordu. Onunla bu uçuşlarda radyasyonu ölçen bir bitirme ödevi yaptık. Türk Hava Yolları da destek verdi. Ölçüm cihazları koyduk. Hangi uçuşlarda ne kadar radyasyon var, araştırdık. Kuzeye doğru gittikçe kuvvetli bir şekilde radyasyon artıyor. Maalesef kuzeye yapılan uçuşlarda bir radyasyon problemi var.
Yanlış yere havalimanı yapılıyor
İstanbul’daki her iki havalimanı için üniversitemize başvuru yapıldı. Gerekli analizleri yapıp, uçakların yandan çapraz rüzgâr almaması hususunda Ulaştırma Bakanlığı’na bağlı Devlet Hava Meydanları İşletmesi (DHMİ) Genel Müdürlüğü yetkililerine uyardık. Ama yine kendilerine göre hareket ettiler. Uçaklar rüzgâra karşı inecek ve kalkacak. Bu kriterlere göre ben pistlerin yönlerini tarif ettim. Uluslararası Sivil Havacılık Teşkilatı-ICAO’nun da zaten kriterleri var. Bir havalimanının verimli olması için çapraz rüzgâr olmayan yüzde 95’lik yön bulacaksın. İstanbul Havalimanı ve Sabiha Gökçen Havalimanı’nda yani her ikisinde de bu yön yüzde 80-82 civarında. Uyarmama ve doğru yönü belirtmeme rağmen dinleyen olmadı. Bu sebeple uçaklar hem İstanbul Havalimanı’na hem de Sabiha Gökçen’e yengeç iniş yapıyor.
Türkiye’de havalimanlarının yer seçimi yapılırken meteorolojik şartlara bakılmıyor. Bazı havalimanlarını seçildiği yere sürekli yağmur yağıyor. Bulut tabanı düşük. Ve ülkemizde bu tür yerlere havalimanı yapılıyor. Sonra, “buraya neden uçak inmiyor?” deniyor. Bunların en baştan düşünülmesi lazım. Anadolu’da bu tür havalimanı fazlasıyla var. Mesela Hatay Havalimanı’nı su basıyor, göl oluyor. Sürekli yık-yap bu şekilde kalkınamayız.
Uçaklar kalkarken fazla kirletiyor
İklim değişikliğiyle beraber emisyon meselesi, uçaklar tarafından havanın kirletilmesi mevzusu da dikkat çekiyor. Uçaklar kalkarken yakıtın dörtte birini harcıyor. Ayrıca kalkış esnasında tekerleklerden çıkan partiküller de çevreyi kirletiyor. Bu da bir sıkıntı. Yukarıda ise uçaklar nitrojen oksit yani azot oksit çıkarıyorlar. Güneşle etkileşime girdikleri zaman da ozon gazı oluşuyor. Bu da tehlikeli, çünkü ozon gazı yere indiği zaman bunu solursak, akciğer kanserinin en büyük nedeniyle karşılaşmış oluruz. Amerika’da trafik kazalarında ölümün ikinci nedeni egzozdan çıkan gazların ozana dönüşmesi olarak algılanıyor. Tabii biz bunu bilmiyoruz. Türkiye’de ozon gazı görülmüyor, kokusu da yok bilinmiyor. Kısacası ozon kirliliğinin farkında değiliz. Halbuki gelişmiş ülkelerde otoyolların, caddelerin etrafı “dizel havuzu” diye adlandırılır. Hem gürültülü vardır hem de hava kirliliği çok yüksektir.
Artık kısa mesafe uçmak ayıp!
Hava şartları ve havacılık çok iç içe konular. İklim değişikliğiyle beraber artık yeni yeni kavramlar, yeni problemler ortaya çıktı. Bir tanesi mesela İskandinavya’ da ortaya çıktı. Uçuş ayıbı. Kısa mesafe uçmak artık ayıplanıyor. Artık bası ülkelerde “İstanbul’dan otobüsler, trenler varken daha çok karbon salımı yapan ulaşım sistemini havayolunu tercih etmek hoş karşılanmıyor.
Uçaktaki çığlıklardan korkuyorum
Ben uçakta türbülansa yakalandığım zaman en çok atılan çığlıklardan korkuyorum. Hani kaygılar bulaşıcıdır ya birkaç kişi merak ediyor, “ne oluyor” diye. Bir şey olmayacağını bilmeme rağmen çığlıklardan etkileniyorum. Ayrıca uçaklar için yıldırımlar da problemli, ancak eskisi kadar değil. Çünkü artık uçaklar teknolojik. Havacılıkta uçuşların emniyeti, güvenliği hava şartlarına, meteoroloji bilimiyle yakından ilgili, hatta ona bağlı. Aynı teknolojiye sahip uçağı kullanıyorsun, fakat güvenli uçuş, o pilotun meteorolojik bilgisine ve ona dispatcherların verdiği doğru yol bilgisine dayanıyor.
Fakat son yıllarda türbülanslar çok büyük problem olmaya başladı. Özellikle transatlantik uçuşlarda sık yaşanıyor. Yakın zamanda Türk Hava Yolları uçağı New York JFK Havalimanı’na yaklaşırken türbülansa yakalanmıştı.
Bazı hava şartlarında bazı hava yollarının pilotları iner, bazıları inmez. Evet, her havayolunun kriterleri de farklı. “O havayolu indi, diğeri niye inemedi?” Şeklinde sorgulama yapan yolcular da oluyor. Şirketlerin güvenlik kriterlerine, her uçağın tipine göre de değişen bir durum. Mesela bulut taban yüksekliği ne kadar olursa bir şirketin uçağı iner veya inemez. Türkiye’de çok havalimanı var. Kimisi kıyıda, kimisi dağların arasında. Her birinin de farklı özellikleri var. Ben bazen inerken dikkat ediyorum. Diyorum ki; “Uçağı stabil hale getiremedi pas geçecek.” Sonuçta öyle oluyor. İnerken dağların etrafındaysan, dağlardan etkilenmeye başlıyorsun. Çünkü rüzgâr sürekli dağın üzerinden yükselip iniyor. Havadaki istikrarı bozuyor. Uçaklar rüzgâra karşı iner kalkar. Yandan rüzgâr almaması gerekiyor. Yandan rüzgâr aldıkları zaman pas geçiyorlar.
Bu gönderi kategorisi hakkında gerçek zamanlı güncellemeleri doğrudan bildirim almak için tıklayın.