Evren, hem uzay olarak adlandırılan uçsuz bucaksız ve sonsuz olduğu düşünülen karanlık boşluğu, hem de Güneş sistemimiz dâhil olmak üzere tüm gök cisimlerini içine alan, sadece gözlemlenebildiği kadarı ile bilinen sonsuz bir olguyu ifade etmektedir. Uzay, evren içerisindeki boşluğun ta kendisidir. Dünyamız ise bu devasa sistem içerisinde gözle göremeyeceğimiz kadar küçük bir nesne olarak tasavvur edilebilir. Diğer taraftan, yapılan araştırmalar bize evrende esrarengiz birçok olayların meydana geldiğini göstermektedir. Bilinen fizik kanunları bu çok boyutlu kaos içerisinde evreni anlamamız için yeterli gelmemekte ve her yeni keşif evren hakkında bilim dünyasını şaşırtmaya devam etmektedir. Bu yüzden yüzyıllardır teknolojik gücü üst seviyede olan ülkeler bilimin gelişmesine katkıda bulunmakta, evrenin gizemini ortaya çıkarmak için çalışmalar yapmaktadırlar. Genel anlamda uzayda var olmak, araştırma yapmak ve uzay yolculukları, o ülkenin ekonomik, teknolojik ve bilimsel alanlardaki gücünü göstermektedir. Ayrıca günümüz teknolojisinin gelişmesine de büyük katkı sağlamaktadır. Nitekim günümüzde uzay çalışmaları geçmişe oranla daha fazla konuşulmaya başlanmıştır. Bir ülkede uzayın konuşulması demek o ülkenin teknolojik gücünün belli bir seviyeye ulaştığının da kanıtıdır. Ülkemizde de 21. yüzyılın başından itibaren uzay ve uzay teknolojileri konusunda ciddi yatırımlar yapılmakta ve yapılmaya devam edilmektedir.
“Uzay çalışmaları neden önemlidir?” sorusunu sorduğumuzda en basmakalıp cevaplardan birisi “uzaya hakim olan dünyaya hakim olur” düşüncesidir. Peki, gerçekten de öyle midir? Evet, öyle diyebiliriz. Çünkü altyapısı olmayan, mali gücü yetersiz olan ve yüksek teknolojiye sahip olmayan ülkeler uzay çalışması yapamazlar. Ancak ülkelerin teknoloji seviyesi belli bir olgunluğa eriştiğinde uzay ile ilgili çalışmalara başlanabilir ve uzay uygulamalı konular gündeme gelebilir. Uzay çalışmaları deyince birçoğumuzun aklına ilk olarak uydular gelmektedir. Tabii günümüzde haberleşme ve seyrüsefer, yer gözlem ve istihbarat ile bilimsel alanlardaki önemli gelişmelerde uyduların rolü çok büyüktür. Bu sebeple bu alandaki çalışmalar hızlanmış olup ya ülkeler kendi uydularını kendileri yapmakta ya da bu konuda teknoloji transferi de dahil olmak üzere ortaklıklar kurarak yol almaktadırlar. Uydular ya da genel anlamda uzay ile ilgili teknolojiler incelendiğinde az veya çok bütün disiplinlere ihtiyaç duyulduğu görülecektir. Özellikle temel bilimler alanındaki uzmanlıklar çok büyük öneme sahiptir.
Uzayda en çok uydusu olan ülkelere baktığımızda sırasıyla ABD, Çin, Rusya, Japonya, İngiltere, Hindistan ve Kanada gibi gelişmiş ülkeler göze çarpmaktadır. Bu ülkelerin teknolojik güçlerinin oldukça iyi olduğunu söyleyebiliriz. Son yıllarda yaptıkları yatırımları da bilmekteyiz. Bilindiği üzere uzay teknolojileri birçok alt teknoloji gereksinimine ihtiyaç duymaktadır. Bu alt teknolojiler genellikle bir ekosistem içerisinde gelişmeye başlar ve yaygınlaşır. Bir ülkede belli bir teknoloji alanında herhangi bir çalışma olmadığı zaman ilgili teknolojinin gelişmesi ve yaygınlaşması neredeyse imkânsızdır. Mutlaka ihtiyaç duyulan dolayısıyla kullanılabilir bir projenin hayata geçirilmesi gerekmektedir. Kendi uydumuzu yapabilmek stratejik bir karardır. Devamında bu uydunun fırlatılması ve işletilmesi büyük öneme sahiptir. Fırlatma konusunda yapılacak çalışmalar aynı zamanda roket teknolojileri alanında da yeni gelişmeleri tetikleyecektir. Nitekim bir teknoloji alanında elde edilen birikim sadece o alanla sınırlı kalmayıp kendisine yakın teknolojilerinde gelişmesine imkân sağlayacaktır. Bu sebeple teknoloji odaklı bir ülke olmak, teknoloji geliştirebilmek, gelirinin önemli bir kısmını yüksek teknolojiye haiz sektörlerden elde etmek çok önemlidir. Bu tür kabiliyetlere sahip olan ülkeler teknolojik gelişmelerde öncü olabilmektedirler.
Bilindiği üzere yüksek teknoloji ve uzay alanlarındaki yapılan çalışmalar ülkelerin ekosistemini ciddi manada geliştirmektedir. Birçok yeni şirketin ortaya çıkmasına imkân sağlamaktadır. Japonya özelinde bir örnek verecek olursak, Japonya’da uzay teknolojileri alanında faaliyet gösteren onlarca şirket bulunmaktadır. Bu şirketler olmasa ülke içinde uzay teknolojileri için ürün geliştirme, uydu üretimi, fırlatma sistemleri, işletme ve astronot yetiştirme gibi bir ekosistemin sürdürebilirliği zor olacaktır. Ayrıca bu şirketler farklı sektörlere de yol göstermektedir. Yani kendi uydunuzu üretecek seviyeye gelmek kolay değildir. Bizim ülkemizde de hali hazırda başlatılmış olan bu çalışmaların hedefler doğrultusunda devam ettirilmesi, hiç kuşkusuz yeni şirketlerin kurulmasını sağlayacak, eğitim sistemimizde güncellemeler yapacak, binlerce yeni meslek dallarını ortaya çıkaracaktır. İlave olarak ülkemizin itibarını ve saygınlığını artıracaktır. Dünyada gelişmiş ülkeler seviyesine çıkmak için önemli adımları atmış olacağız. Uzayda yapılacak deneyler ve buluşlar, ülkemizin gelişmiş ülkeler nezdinde ismini ön plana çıkaracak, itibarını ve bilim dünyasındaki saygınlığını da arttıracaktır.
Bir ülkenin teknolojik ve bilimsel alanda sıçrama yapabilmesi için kabuğunu kırması ve “bende varım” demesi gerektiğini düşünüyorum. Neden bizim de uzay istasyonlarımız olmasın? Veya neden uzayda söz sahibi olmayalım? Neden atmosfer dışında yapılacak deneylerimizi kendi uzay mekiklerimizde yapmayalım? Neden biz de gezegenlere astronot göndermeyelim? Maalesef bugüne kadar Türk dünyasında uzaya giden hiç kimse olmadı. Uzaya gitmek, gelecek nesillere neleri başaracağımızı göstermenin bir sembolüdür. Uzayın zorlayıcı şartlarına dayanabilecek teknolojileri gerçekleştirebilmek, yerküredeki diğer teknolojiler dâhil birçok faaliyetlerimizi de hızlandıracaktır. Geçmiş yıllarda gerçekleştirdiğim bir Malezya seyahatimde, Kuala Lumpur’da bulunan Petronas İkiz Kulelerini (Petronas Twin Towers) ziyaret etmiştim. Bu kuleler 1998 ve 2004 yılları arasında dünyanın en yüksek binaları olma unvanına sahipti. Orada izlediğim tanıtım filminde bu kuleleri yapmaktaki amaçlarının Malezya’nın genç nesillerine neleri başarabileceklerini göstermesi açısından önem arz ettiğini belirtmişlerdi. Biz de öncelikle tüm dünyaya uzayda bizim de neler yapabileceğimizi göstermeliyiz. Kendimizi sadece dünyayla sınırlandırmak hızlı koşan ata gem vurmak gibi olur. Ufkumuzun ve hayallerimizin sınırlarını mümkün olduğunca genişletmeli, eğitim sistemimizi de gençlerimizi uzay çağına hazırlayacak şekilde düzenlenmeliyiz.
Yazarın Diğer Yazıları
Bu gönderi kategorisi hakkında gerçek zamanlı güncellemeleri doğrudan bildirim almak için tıklayın.