Pegasus otuzbir yıllık geçmişinde iki kez el değiştirdi. Bunlardan biri 1994 yılında, diğeri 2005 yılında gerçekleşti. 2005 yılında ESAS Holding tarafından satın alınan Pegasus’un daha sonraki yaşamı havayolunun web sitesinden okunabilir. Ben o dönem Pegasus’tan ayrılmış olduğumdan zaten detaylarını da bilmiyorum. Öte yandan, 1994 yılındaki hisse transferini bire bir yaşadım. Bugün bu olayı anlatacağım.
Pegasus’un büyük ortağı Aer Lingus 1993 yılında mali krize girdi ve İrlanda Hükümeti’nden 300 milyon Pfund (İrlanda’nın o dönemki para birimi) sermaye artışı istedi. Aer Lingus bir kamu kuruluşu olduğundan, söz konusu yardım Avrupa Birliği mevzuatına uymuyordu. AB, kamu şirketlerine devlet kaynaklarından yardım yapılmasını, özel sektöre karşı haksız rekabet yaratacağından, çok özel durumlar dışında kabul etmiyor.
İrlanda Hükümeti ve AB komisyonu konu üzerinde uzun süren görüşmeler sonucunda bir ara çözüm buldu. İrlanda Hükümeti Aer Lingus’a istediği parayı verecekti. Bunun karşılığında da Aer Lingus sadece İrlanda’nın bayrak taşıyıcısı olarak faaliyet göstermeyi kabul edecekti. Yani Pegasus, İspanya’daki kardeş şirketi Futura, Copthorne oteller zinciri, Heathrow’da pist ucunda bulunan golf sahası, yarış atı taşımacılığında uzmanlaşmış Air Turas, uçak motor bakımı şirketi Air Motive Ireland, havayollarına uzman personel sağlayan Parc Aviation gibi bağlı şirketler ya özelleştirilecek ya da kapatılacaktı.
O güne kadar İrlanda’dan Türkiye’ye yollanan kötü yöneticiler, Aer Lingus içerisindeki politik ayak oyunları, birinci körfez krizi ve PKK saldırıları nedeniyle mali yapısı iyi olmayan Pegasus, bu uzun listenin en başına konmuştu.
Bu amaçla 1993 yılı Kasım ayında KPMG ve Aer Lingus kökenli Larry Lowth, Türkiye’ye genel müdür olarak gönderildi. Ben o zamanlar şirketin yönetim kurulu üyeliğine ek olarak genel müdür yardımcılığını da yürütüyordum. İlk defa gerçekten düzgün bir genel müdür gelmişti ama gizli tuttuğu görevi, ya satmak ya da şirketi likide etmekti.
Sert görünümlü, işinde hiç taviz vermeyen, sonradan öğrendiğimize göre, profesyonel bir satranç oyuncusu geçmişi olan Larry’nin işi çok zordu. Tanıdıkça, sert görünümünün arkasında, çok iyi kalpli, yardımsever bir insan olduğu ortaya çıktı. Geldiğinde şirkette nakit durumu eksideydi. Haftada sadece üç uçuşluk bir programı vardı. Önünde, Nisan başı başlayacak yaz sezonuna kadar, gelirin giderinin çok altında kalacağı koca bir kış vardı.
Yönetim kurulundaki İrlandalı üyeler dışında, şirketin başına geleceklerden Larry, diğer genel müdür yardımcısı Eugene O’Reilly ve benden başka kimsenin bilgisi yoktu. Bir yandan alacaklılara ödemeler icralık olmadan geciktirilecek ve ekside olan nakit akışı yönetilecek, diğer yandan uçuş emniyetinden en ufak br taviz verilmeyecekti. Personelin, özellikle pilotların, teknisyenlerin ve genel müdürlükteki kritik kadroların durumun vehametini sezmemeleri gerekiyordu. O nedenle maaşların hiç aksatılmaması başka bir kriterdi.
Hedef, havayolunu Kasım 1994’e kadar ayakta tutmaktı. O tarihe kadar ya satılacak, ya da yaklaşmakta olan yaz döneminde sağlanacak gelirle, şirket Aer Lingus’a minimum yük olacak şekilde tasviye edilecekti. Aer Lingus gelişmelerin hiç bir aşamasında şirketten alacaklıları yüz üstü bırakmayı, çalışanlarının tazminatlarını ödememeyi düşünmedi. İrlanda Devleti’ni temsil ediyorlardı ve ticari ahlaka sonuna kadar bağlı kalmaları esastı.
Bir havayolunu kapatmak veya satmak, bu işi ahlaki bir şekilde yapacaksanız, hiç kolay değildir. Nakit akışı çok önemli olduğundan ve Türkiye’de o dönem havayolu şirketleri ciddi mevsimsellik nedeniyle, sadece Temmuz, Ağustos ve Eylül’ün ilk yarısı kar edebildiğinden, Pegasus’un operasyonu durdurması için en uygun ay Kasım’dı.
Pegasus’ta oyun planı şu şekildeydi. Kış sezonu kazasız belasız aşılacak, bu arada 1994 yazı için Eugene ve satışlarımıza bakan Harika Akkent, uçakların tüm yaz sezonu slotlarını pazarlayacaklardı. Bu arada Temmuz sonuna kadar şirkete alıcı aranacaktı. Aer Lingus, Larry ve Eugene yurtdışında alıcı bulmaya çalışırken, ben de Türkiye’de Pegasus’a ilgi duyan firma arayacaktım.
Benim özellikle dikkatli olmam gerekiyordu. Türkiye’deki iş anlayışı nedeniyle temas kuracağım potansiyel alıcıların konuyu etrafa yaymaları çok büyük bir riskti. Şirketin satılacağı duyulursa pilotlar ve teknisyenlerin yaz gelmeden ayrılıp başka havayollarına geçmeleri kesindi. Harika durumu öğrenirse, karakteri gereği son ana kadar şirkette kalırdı ama tüm motivasyonu kaybolurdu. Bizimle yıllardır uçan ve yeni müşterimiz olacak tur operatörleriyse hemen bizi bırakır, başka charter şirketlerine kayarlardı. Yani hem nakit yönetimi, hem gizlilik yönetimi çok önemliydi. Larry bu dönemi çok iyi bir şekilde, zorlu bir satranç maçı gibi yönetti.
Bu arada Air Holland ile görüşüldü ama bir sonuç çıkmadı. Ben de bir iki güvendiğim kişi kanalıyla iç piyasada bir yoklama yaptım. Bunlardan biri yakın dostum, eski yönetim kurulu üyelerimizden Tavit Köletevitoğlu ile oldu.
Tavit o sıralar Net Holding’teki genel koordinatörlük görevinden istifa etmişti. Yeni görevi, Çukurova Holding bünyesinde olan Yapı ve Kredi Bankası’nın (YKB) sahibi olduğu Enternasyonal Turizm’in genel müdürlüğüydü. Sadece dosyada kayıtlı bir şirket olan Enternasyonal’i birlikte geldikleri Hasan Çağlayan ile beraber yaşama geçirecekler ve o zamanlar YKB’nin genel müdürü olan Burhan Karaçam’ın stratejisine uygun olarak, turizm yatırımlarına gireceklerdi. Burhan Bey uzun vadede bankanın, kendisine değer katacak yatırımlara girmesi taraftarıydı. Tabii hızlı nakit üretecek aktivitelerle bunun dengelenmesi gerekiyordu. Bu amaçla bir futbol takımı satın almayı bile düşündüğü iddia ediliyordu.
O yıllar Çukurova Holding altın dönemini yaşıyordu. Koç ve Sabancı Holding’den sonra Türkiye’nin üçüncü büyük holdingiydi. YKB’ye ek olarak bünyesinde Pamukbank ve Interbank da bulunuyor, ayrıca pek çok sanayi şirketin sahipliğini yapıyordu.
1994’ün bir Şubat günü Tavit’i YKB’nin Levent’teki YKB Plaza C Blok Kat :2’deki ofisinde ziyaret ettim. Tavit Net Holding’te olduğu dönemler Pegasus’un yönetim kurulunda da bulunmuş olduğundan şirketi oldukça iyi tanıyordu. Konunun gizlilik yanına da hassasiyet göstereceğinden emindim.
Tavit’e Pegasus’un satılık olduğunu söyledim. Bana çok ana hatlarıyla mali durumunu sordu. Ben de 1994 yılını 1,550,000 DM zararla kapatmasının beklendiğini söyledim Bir kaç soru daha sorup benden yanıtlarını aldıktan sonra, konuyu Mehmet Emin Karamehmet’in sağ kolu Osman Berkmen’le ve Burhan Bey’le görüşmesi gerektiğini söyleyerek benden süre istedi.
Bir hafta sonra beni geri aradı. O sıralar Çukurova Holding’in, çok daha önemli bir iş olan, Türkiye’nin ilk cep telefonu şebekesi Turkcell’in lisansı için Ulaştırma Bakanlığı ile görüştüğünü, 300 milyon TL’lik o yatırımın yanında çok ufak kaçan Pegasus’un devrinin dikkatleri dağıtacağını aktardı. Bu bilgiyi kendisine Osman Berkmen vermişti. Bunun bir ret olmadığını ama o sıralar Pegasus’un Çukurova Gurubu’nun ilgi alanına girmediğini vurguladı.
Bu arada, Larry ve Eugene sayesinde kışı sağ salim geçireceğimiz ortaya çıkmaya başlamıştı. Larry de Türkiye’yi ve Pegasus’u sevmiş, kapatmaya geldiği şirketi yaşatmak için olağanüstü gayret sarfediyordu. Bir gün bana şirketi yöneticilerin satın alacağı bir model (management buy-out) üzerinde çalıştığını söyledi. Ancak ben kendisine, Aer Lingus’un hissedarlıktan çıkması halinde kamuya ve tedarikçilere Aer Lingus’un güvence mektubunu garanti olarak gösteremeyeceğimizden, muazzam bir teminat mektubu ihtiyacı doğacağını, yönetici kadronun bunun altından kalkamayacağını söyledim. Türkiye’de oyunun kuralları farklıydı. Geçerli bir iş planını sunmak yeterli değildi. Beni dikkatle dinleyen Larry bu çalışmasını sonlandırdı.
Aylar geçmeye başladı. Ortada bir alıcı filan yoktu. Haziran ortası Larry şirketi kapatma hazırlıklarına da başladı. Ancak, bir çıkmaz vardı. 1994 yaz sezonunda başlayacak olan, 1995 yazı için tur operatörleri ile yapılacak görüşmeler ne olacaktı? Larry burada bir risk aldı ve sözleşmelerin kesinleşmesini Ağustos sonuna kadar ertelemeyi uygun buldu. Şirkette kimsenin hala ne olup bittiğinden haberi yoktu. Benim de artık yeni bir iş bakmam gerekiyordu.
Temmuz ortası Silkar’ın sahibi olan Burhan Silahtaroğlu’nun Ölüdeniz’deki Club Robinson’da bir yönetim kurulu toplantısı vardı. Toplantının yapılacağı günlerde Tavit de Mehmet Emin Karamehmet’le Club Robinson’a geldi. Mehmet Emin Bey ertesi gün teknesiyle denize açıldı. Tavit ile bir ara sohbet olanağı bulduk. Tavit bana şirketin durumunu sordu. Ben de alıcı bulunamadığını, Ağustos sonuna kadar alıcı çıkmazsa tasviye işlemlerinin başlatılacağını söyledim. Larry ile konuştuğumu ve iş bakmaya başladığımı da ilettim. Tavit o gün bana Enternasyonal Turizm’de iş geliştirmeden sorumlu genel müdür yardımcılığını teklif etti. Ben de fazla düşünmeden kabul ettim.
O akşam durumdan Larry’i haberdar ettim. Larry bu kararımı anlayışla karşıladı. Yalnız bir ricası oldu. Şirkette kimse ayrılacağımı duymayacaktı. Zira duyulursa çalışanlar durumdan işkillenecek ve Ekim sonuna kadar yaz sezonu operasyonunu götürmek mümkün olamayabilecekti.
İstanbul’a döndüğümde kendisine bir çözüm önerisi sundum. Ağustos ortası izin alarak, üç haftalığına ABD’ye tatile gidecektim. Eylül başı dönecektim ve ayrılmaya karar verdiğimi personele bir şekilde açıklayacaktık. Tavit’le de bir daha telefonda görüştük ve işe başlama tarihi olarak 12 Eylül’ü belirledik.
ABD seyahati dönüşü Pegasus personeline ayrılacağımı açıkladım. Şirketin akıbeti konusunda kimsenin hala bir bilgisi yoktu. Bana bir parti yaptılar ve gümüş bir tabak hediye ettiler. Hala bende durur.
12 Eylül Pazartesi Enternasyonal’in ofisine gittim. Ofisim hazırdı. Garajda Nissan Sunny bir araba beni bekliyordu. Tavit beni Hasan’la tanıştırdı. Sonra bugün eş dostu ara, yeni işini bildir, başka da iş yapma, yarın detayları konuşuruz dedi.
Ertesi gün ise beni odasına çağırdı. Birer çay ısmarladı. Bana ilk sorusu Pegasus’la ilgili oldu. “Şubat’ta görüştüğümüzde 1994 yıl sonu bütçe gerçekleşme tahmininin 1,550,000DM zarar olduğunu söylemiştin. Ayrıldığında nasıl gidiyordu, üzerinden sekiz ay geçti” dedi. Ben de tahmine uygun bir yaz gerçekleşmekte olduğunu ve Eylül başı itibarıyla yıl sonu zarar tahmininde bir değişiklik olmadığını belirttim. O zaman bana “git Pegasus’u Aer Lingus’tan satın al” dedi. Çok şaşırmış, aynı zamanda sevinmiştim.
Larry’i arayıp bilgiyi aktardım. Tabii pek çok konunun görüşülmesi ve en önemlisi fiyat belirlenmesi gerekiyordu. Larry de bu habere çok sevindi. “Şirkete başka alıcı çıkmadı. Bu durumda Aer Lingus yıl sonu 1,550,000DM cebinden ödeyecek. Ayrıca tazminatlar vs bir sürü masraf da cabası” diye ekledi. Sonra da “siz bu rakamı önerirseniz kabul ederler ve bu işten zarar etmeden çıkarlar” Onu da bu sene sonu ödemeyin bir yıl süre isteyin gelecek senenin karından ödersiniz” dedi.
Durumu Tavit’e anlattım. O da yönetim kuruluyla paylaştı. Genel hatlarıyla hemen kabul ettiler. Enternasyonal’in cebinden bir nakit çıkışı olmayacaktı. İyi yönetilmeye başlanmış olan kompakt bir şirketi neredeyse bedavaya almış olacaklardı.
Aer Lingus hisselerini satarken, diğer ortaklardan Net Holding de hisselerini devretmeye karar verdi. Benim hisseler de Enternasyonal’e devredilecekti. Bir tek Burhan Silahtaroğlu, Silkar’ın %15 hissesi ile kalmak istedi.
Gerek Net Holding, gerekse Aer Lingus’la satış işlemlerini yürütme görevi bana verildi. Ekim’de Dublin’e giderek bu görüşmeleri Enternasyonal adına yürüttüm. Aer Lingus’a bir yığın detayı da kapsayan 21 maddelik bir gündemle gittim ve hepsi kabul gördü.
Satışla ilgili Türkiye’de yapılması gereken hukuksal işlemleri Av. Ünal Tekinalp ile birlikte yürüttük. Ankara’da SHGM, Hazine vb yerlerde yapılması gereken işlemleri ben yapıyordum. Ünal Bey işin stratejisini oluşturuyor, asistanlarının desteğiyle İstanbul’daki mahkeme, vergi dairesi vb yerlerdeki işleri çözüyordu. Kabotaj yasası, yabancı sermaye gibi bir sürü detay konu vardı. Ayrıca due-dilligence de yapıldı.
Bu işler esnasında beni en zorlayan kişi Net Holding’te Tavit’in yerine gelen Mete Sayıcı olmuştur. Türk toplumu ve iş hayatında güvene yer olmadığından, dolayısıyla Mete Bey de Net Holding’de bu konuda iyi bir deneyim edinmemiş olduğundan, yapılan her işe çok şüpheci yaklaşmıştı. ‘Bana şu konuda şöyle bir yazı getirmezsen benden bu belgeyi alamazsın’ gibi tutumları beni çok yormuştu. Beni çok iyi tanımasına rağmen, her an kendisine kazık atacağım, dolandıracağım düşüncesiyle hareket etmişti.
Ekim sonuna doğru Dublin’de görüşmeler bitti. İstanbul’a döndüğümde YKB Genel Müdürlük asansöründe Burhan Karaçam ile karşılaştım. Herkesin yemeğe gitmek için binmiş olduğu kalabalık bir asansörde, patron havasıyla “nasıl gidiyor Pegasus konusu” diye soruşunu hiç unutmam. Ben anlaşmanın imzalandığını, hukuksal prosedürün yerine getirilmekte olduğunu söyleyince “iyi, iyi” demişti.
Anlaşma imzalandıktan sonra ilk yönetim kurulunda, Larry ve Eugene’in finansal ahlaka aykırı br tutumları olmadığı sürece, şirkette kalmaları konusunda izin aldım. Tavit de bu konuda bana çok destek çıktı. Zaten konuyu önceden Burhan ve Osman Beylerle görüşmüştü. Bu sayede şirkette düzen bozulmayacak, geçiş sorunsuz olacaktı. Aynı şekilde eski yönetim kurulu başkanı Conor McGrath’ın da bağımsız direktör olarak yönetim kurulunda kalmasını önerdik. O da kabul edildi.
Yıl sonu, belki biraz da tesadüf, belki muhasebe kayıtlarında yapılan ayarlamalarla, şirket tam 1,550,000 DM zarar etti. Enternasyonal Turizm ertesi yıl ettiği kardan bu rakamı Aer Lingus’a ödedi.
Satış işlemi bittiğinde sahip değişikliği çalışanlara deklere edildi. Çukurova Gurubu’na dahil olmak herkesi çok mutlu etti.
Satış işlemleriyle uğraştığım günlerle ilgili bir de anektodum var.
Dublin’de sözleşmenin imzalanması akşam 19:00’u bulmuştu. Enternasyonal adına sözleşmeyi ben imzalamıştım. O zamanlar Dublin-İstanbul arasında direkt uçuş yoktu. Londra’ya geçip Earl’s Court’taki Aer Lingus’a ait London Tara’da bir gece yatmam, ertesi gün öğlen vakti Heathrow’dan kalkan THY’nin tek İstanbul uçuşunu yakalamam gerekiyordu. Akşam 20:00’deki Aer Lingus’un son Dublin-Heathrow uçuşunda business class’da bana yer ayrıltılmıştı. Zaten elimde bir tek el çantası vardı. Aer Lingus genel merkezinden çıkıp, koşarak binanın önündeki çimeni aşmış ve terminale ulaşarak uçağa biniştim. Soğuk, hafif yağışlı bir Cuma gecesiydi. Uçak tıka basa doluydu. Koridordaki 3D nolu yerime oturdum. El çantamı yerleştirdim ve The Economist’imi açtım.
Bu arada kabin amiri business class’da yolcuları yerleştirmeye çalışıyordu. Benim son dakika uçağa binmiş olmam belli ki bu karışıklığa neden olmuştu. Ön sırada oturan bir beye kabin amiri bayan nazikçe, benim oturduğum sıranın cam kenarındaki koltuğuna geçmesini rica etti. Adam beni ve yanımdaki adamı kaldırarak yerine geçerken bir yandan da söyleniyordu. Hostes hanıma “benim ikinci kez yerimi değiştiriyorsunuz, oturduğum her koltuk için birer şişeden bana üç şampanya borçlusunuz” diyerek şakayla karışık serzenişte bulunuyordu.
Sonuçta kalktık. Yeni yükselmiştik ki adam orta koltuktakine ve bana sordu: “Bugün Cuma, bu hafta iyi para kazanabildiniz mi?” Yanımdaki adam ne yanıt verdi hatırlamıyorum ama ben bir şirkette çalıştığımdan haftadan haftaya gelirimde bir değişiklik olmadığını söylemiştim.
Biraz sonra kabin amiri servise başladı. Bizim sıraya gelince adama ne içmek istediğini sordu ve şampanya yanıtını aldı. Kadın adama şampanyasını uzattı, sonra gülerek üç şişe daha verdi ve “bu da koltuk değiştirmelerinden size olan borcumuz” dedi. Adam gülmeye başladı ve bizlere dönerek ben bunlarım hepsini içemem, birer şişeyi sizlere ikram edeyim dedi. Ben de bu neşeli İrlandalı’ya takılmak için “ben Müslümanım, hem Ramazan, hem de Cuma, günahlarımı üstlenirsen içerim” dedim. Üçümüz de çok güldük. Şampanyalarımızı içtik. Heathrow’a yaklaşırken türbulansa girdik. Tanrının bizi cezalandırmak üzere olduğu esprileriyle piste indik.
Uçak durdu, kapılar açıldı ve herkes ayağa kalkarak hazırlanır ve ben biraz ileriye bıraktığım el çantamı almaya çalışırken, arkamdan çıkan bu bey de üst dolap kapağını açarak çantasını alma girişiminde bulundu. Ancak kapak açılır açılmaz kafasına kocaman bir şampanya şişesinin düşmesi bir oldu. Ben inerken o “keşke şampanyadan farklı bir şeyler isteseymişim” diye kabin amiriyle konuşuyordu.
Larry Lowth Türkiye’yi çok sevdi. Partneri Marion’la birlikte Bodrum’da bir ev satın aldı. 2005’de hisseler Esas Holding’e geçince emekli oldu ve Bodrum’a yerleşti. Bir beyin kanaması sonucu kendisini kaybettiğimizde, evinin hemen üstünde, Sandima Köy Mezarlığı’na defnettik. İstanbul’dan uzaklarda olan bu sade cenaze törenine, o mevsim Bodrum’a direkt uçuş olmamasına rağmen eski çalışanlardan büyük bir kalabalık katıldı. Huzur içinde yatsın.
Yazarın Diğer Yazıları
Bu gönderi kategorisi hakkında gerçek zamanlı güncellemeleri doğrudan bildirim almak için tıklayın.