Gelişmiş ülkelere baktığımda en çok dikkatimi çeken nokta herkes işini en iyi şekilde yapıyor. Böyle olduğuna bir çok defa şahit oldum. Okulu temizleyen temizlikçi memnun, işini kabulleniyor, seviyor. Doktor, öğretim üyesi, temizlikçi, öğrenci herkes aynı, birbirine saygılı, arada bir fark yok. Bu sadece teoride değil pratikte de bu şekilde yürüyor. Ülkemize baktığımızda durum aynı mı? Herkes işinden şikayetçi. İşini sevmiyor, işi sevdiği için değil mecbur olduğu için yapıyor, bu durum ise doğal olarak motivasyonu, iş başarısını ve toplumsal huzuru etkiliyor. Ayrıca herkes mevcut işinden daha iyisini hakkettiğini düşünüyor. Buradaki asıl mesele, insanların her ortamda her şeyi kıyaslama yapması. Kültürümüzde, kıyaslama işi bizlere ailelerimiz ya da yakın çevremiz tarafından daha biz çok küçük yaşlarda iken öğretilir. ”Bak, Ahmet ne güzel derslerine çalışıyor.” Burada aile, çocuğunu motive ettiğini, yönlendirdiğini sanıyor; ancak kıyaslamanın sonucunda çocuğun bilinçaltı bambaşka şeyler alıyor. ”Ahmet ne güzel ders çalışıyor, ben çalışmıyorum. Ahmet seviliyor, ben sevilmiyorum” şeklinde anlamlar çıkarıyor.
Çocuk kıyaslamalarla büyüdüğünde, doğal olarak, zamanla kendi kendine de kıyaslamalar yapmaya başlıyor. Tabi ki bu durum iş hayatında da artarak devam ediyor. Çalışan, mevcut işini küçümseyerek ve daha iyisini hak ettiğini düşünerek bu işte ne kadar az zaman harcarsa, kaytarırsa, karda olacağı sonucuna varıyor. Verimsiz bir şekilde, mutlu da olmadan o işte yıllarca bu şekilde çalışıp emekli oluyor. Verimsiz olduğu için ne kendisi kendinden ne de amirleri ondan memnun oluyor. Görevin ne olursa olsun işini en iyi şekilde yapacaksın, her iş kendi içinde önemlidir ve bir bütünü tamamlar. İşini en güzel şekilde yaparsan aranılan kişi olursun, insanlar sana saygı duyar, saygı duyulan aranılan bir kişi olduğunda da mutluluk kendiliğinden gelir. Hiç kimse bu iş kötü, bu önemli, bu önemsiz diyemez çünkü bunlar görecelidir. Herkesin işi kendisine göre önemlidir. Herkes işini iyi yaparsa iyi yönetilen bir ülke ortaya çıkar. Ayrıca inancımız gereği de yaptığımız her işi en iyi şekilde yapmakla sorumluyuz. Biz iyi olduğumuzda bu iyilik bütün toplumu etkiler. Toplum kendiliğinden düzelir ve sıkıntılar ortadan kalkar.
Burada Amerikada bulunduğum zamanlardaki iki anımı anlatacağım. Bir gün hastalanmıştım. Hastaneye gittiğimde kendimi kontrol edemeyerek istifra ettim. Tabi çok utandım her taraf battı. Hasta bakıcı ve hemşireler beni teselliyle meşguldu. Üzülmememi, olanın normal olduğunu, etrafı temizlemenin görevleri olduğunu belirtiyorlardı. Samimi olarak beni teselli etttiler. Ülkemizdeki durumla karşılaştırırsak ne diyeceğimi bilemiyorum. Rahmetli babamın tıp fakültesinde yattığı sırada her ihtiyaç halinde ismimi anons etmeleri, babamla ilgilenirken hiç yardım etmemeleri hiç aklımdan çıkmaz. Ne zaman herkes işininin gereğini yapıp en iyi hizmeti sağlamaya çalışırsa o gün güçlü olduğumuz gündür.
Diğer anım ise bir alışveriş merkezinde ayakkabı almaya gitmiştim. Çok fazla ayakkabı denedim bir türlü olmadı, çalışana karşı da bayağı mahcup olmuştum. Çok zahmet verdik diyordum, o da ısrarla işinin bu olduğunu severek yaptığını söylüyordu ve bana ayakkabı göstermeye devam ediyordu. Aynı manzarayı ülkemizde düşünemiyorum, tezgahtarın yüzünün ifadesinden, ayakkabıyı veriş şeklinden hemen memnuniyetsizlik anlaşılır. Tabi iki münferit örnekle ülkeler karşılaştırılmaz ama genelde yurt dışında yaşadığım yıllarda gördüğün tablo bu şekildeydi. Herkes işini severek yapıyor, yaptığı işi gururla söylüyordu. Meslekler arasında gerçekte sınıf farkı yoktu, herkes aynı sıraya girip yemek yiyor, aynı kantinde oturuyor, gereksiz saygı protokolleri de bulunmuyordu. Öğrenci, hoca, temizlikçi, teknisyen hepsi aynı kafetaryada yemek sırası bekliyorlardı. Aralarında muhabbet oldukça iyi düzeydeydi. Bu durum ülkemizde oldukça farklıdır. İnsanlar yaptığı işe, pozisyonuna ve zenginliğine göre muamele görmektedirler. Kendi işini üstün görenler kibire kapılmakta ve diğer iş gruplarını küçümsemektedir. Kendi işini küçük gören çalışanlar ise daha iyi işte çalışanlara kraldan daha çok kralcılık yaparak kibirlerini göstermektedirler. Bu süreç kısır döngü halinde devam etmektedir. Önemli olan bu durumları ortadan kaldırmak, her bireye aynı saygı ve sevgiyi göstermektir. Başarının olmazsa olmaz altın kurallarından en önemlisi yaptığınız işi en iyi şekilde ve severek yapmaktır.
Yazarın Diğer Yazıları
Bu gönderi kategorisi hakkında gerçek zamanlı güncellemeleri doğrudan bildirim almak için tıklayın.