19 yıldır motosikletiyle dünyadaki ilginç rotalara yolculuk eden akademisyen Asil Özbay deneyimlerini Haber Aero’ya anlattı.
Dünyanın bilinmeyen noktalarına motosikletiyle yolculuklar yapan Asil Özbay, bu yolculuk felsefesini öğrenerek ve çevresindeki insanlara öğreterek yaşamını sürdürüyor.
Artık seyahatlerini çok genel hatlarıyla planma yapmadan çıkan Özbay, sürprizlerle karşılaşmak için yola çıktığını belirtiyor.
İran’dan Pakistan’a geçişi sırasında Pakistan sınır kapısının kapanması dolayısıyla bir gece boyunca Kalaşnikoflu askerlerle mültecilerin kaldığı nezarethatte kalan Özbay’ın seyahatlerinde karşılaştığı ilginç deneyimleri şöyle:
“Mahkumlara hapishanede satranç dersi veriyordum”
Öncelikle yenilikleri sürprizleri çok seviyorum. Farklılıklarla karşılaşmayı çok seviyorum. Başlangıcım bisikletle oldu. Başka bir mahalleye gitmek, başka bir şehre gitmek, benden uzak olan kültürlerle tanışabilmekti amacım. Daha sonra, lise son sınıfta motosikletle tanıştım. Ondan sonra hayatımın merkezinde büyük bir yer kaplıyor artık. Bir dönem mahkumlara hapishanede satranç dersi veriyordum. O zamanda keşfetmeyi seviyordum ama orada bana hapishane bir şeyi ertelememek gerektiğini öğretti. Oradaki sürecin ertesindeki yıl dünya turuna adım attım diyebilirim.
İlk yurtdışına ne zaman çıktı?
İlk yurtdışına 18-19 yaşlarında çıktım. İlk kez Avrupa gönüllülük projeleriyle oldu. Sırt çantasıyla Yunanistan’a gittim. Daha sonra bir buçuk sene İngiltere’de çocuk bakıcılığı yaptım. Daha sonra Work&Travel çalışma programıyla Amerika’ya gittim. Amerika’da Tenesse Nashville’de dört buçuk ay kaldım. Asıl yolculuğum macera diye tanımladığım motosikletle başladı. Öncesinde de dünyayı dolaşıyordum zaten. Workshop gibi değişim programlarıyla başladım yurtdışı seyahatlerime bu şekilde devam etti, ama son altı yıldır motosikletle farklı bir kıtaya gitmeye çalışıyorum. Üniversitedeyken Türkiye turuna başladım. 3-4 defa Ege kıyıları, Akdeniz kıyıları, Karedeniz turu yaptım. Motosikletle seyahat için Akdeniz kıyıları çok güzel, ama ben Karadeniz’den çok keyif alıyorum. Yaylalar, doğa, yeşillik…
“Konaklamalarda öncelikle risk almamaya çalışıyorum”
Motosikletin de güvenliğini sağlamam gerekiyor. Gittiğim ülkeler daha tenha yerler oluyor. Mesela Pakistan, İran gibi. Bu yüzden otel, hostel tarzı yerlerde kalmaya çalışıyorum. Ailelerin evinde de kaldığım oluyor. Kültürü tanımak için onu daha çok tercih ediyorum aslında. Türkiye’de de yol kenarındaki konaklama tesislerini tercih ediyorum. Mesela bir Karadeniz turu için 20 gün ideal diye düşünüyorum. Süre ne kadar uzunsa o kadar farklı yerler keşfetmek mümkün oluyor. İlk yolculuklarımda tercihim gezilecek ve görülecek yerler konseptindeydi ama şimdi çok plan yapmadan sürprizlerle karşılaşmak amaçlı yola çıkıyorum. Mesela bir ülkeye gidiyorum bir adam veya bir kadınla tanışıyorum. Hikayeleri beni çok etkilerse bir günü onlarla sohbet ederek gerçekleştiriyorum. Artık daha çok yaşam hikayelerinin peşindeyim.
“Dünyada karayoluyla çıkılabilecek en yüksek zirveye çıktım”
Katmandu’yu merak ediyordum, Budizm’i merak ediyordum, onun dışında dünyada karayoluyla çıkılabilecek en yüksek zirve var. Himalayalar yaklaşık 5 bin 300 metre ve ‘Dünyanın Çatısı’ diye adlandırılıyor. Hindistan’ın kuzeyinde yer alıyor. Hedefim motosikletle oraya çıkmaktı. Evimden yola çıktım. Kontağımı çevirdim. Ağrı sınır kapısından çıktım. İran’a geçtim. Ancak çıkmadan önce gideceğim yerde güvenlik sorunu varsa o konuda önlem almaya çalışıyorum. Buradaki temsilcilerimizle, elçilerimizle iletişime geçmeye çalışıyorum. Onun dışında çok plan yapmak istemiyorum. Çünkü peşinde olduğum şey yollarda kurgusuz bir yaşamı deneyimlemek. Daha fazla sürprizlerle karşılaşmak için kalem kalem plan yapmıyorum.
Nepal yolculuğun nasıl başladı?
Ağrı’dan çıktıktan sonra İran’a geçtim Aslında oraya daha öncede gitmiştim. İlk gittiğimde tereddüt içinde gittiğim ülkelerden bir tanesiydi çünkü önyargılı olduğum bir ülkeydi. Aslında öyle bir yer değil. Bazen bize farklı yansıtılabiliyor. İkinci gidişimde yine Tebriz, Tahran, Şiraz, İsfahan rotasını takip ettim. Orada dostlarım da olmaya başladı. İkince kez İran turu yaptığım için daha çok ailelerle konakladım. Onlarım yemek, şiir kültürü; Şems, Mevlana, Hayyam’la çok ilişkililer. O sohbetler çok hoşuma gitti. Oradan yaklaşık 55 derece sıcakta Pakistan Belucistan’a geçtim. O zaman çok zorlanmıştım ve “Benim burada ne işim var” demiştim. Su bile yoktu. Ama keşke yine aynı mücadeleyi versem. Çünkü bana çok şey kattı.
“İran’a iki defa gittim ve bize çok yakın bir kültür”
Bu rotada belli bir yol süresince Türkçe konuşuluyor özelikle İran’da. İran’da benzin de bedava. Ben burada 130 TL’ye doldurduğum benzini orada 8 TL’ye doldurdum. O yüzden İran’da hiç motordan inmedim. Sürekli dolaşıyordum. İlk gittiğimde İran’da 25 gün kaldım. İkinci yaptığım turda Nepal’e giderken iki hafta kaldım. İran’da kadın olmak çok zor. Motosiklet kullanmak yasak. Ehliyet alamıyorlar. Turistleri daha farklı bir yere konumlandırıyorlar. Kadın olmak çok zor değil, ama belli üzüldüğüm konular var kadınlar için. Bize transit geçmek için izin veriyorlar. Tebriz çok hoşuma gitti. İsfahan hoşuma gitti. Güneyde Buşehr’e kadar indim. Ama orada artık çok sıcak olamaya başladı. İnmedim daha fazla aşağıya. Ben dönsem motorumu uçakla biri götürse dedim. Fakat mümkün değil. Ekipmanlar çok sıkıntı oluyor. 50 derecede bot, eldiven, mont, koruma sağladığı için çıkaramıyorum. Bu da sıcakta çok zor oluyor.
“Bir gece boyunca Kalaşnikoflu askerlerle mültecilerin kaldığı nezarethanede kaldım”
İran’dan Pakistan’a geçtim o çok şaşırtıcıydı. İran sınır kapısından geçtim prosedürler biraz uzadı. Bir evrak eksikti. O yüzden Pakistan sınır kapısı da kapanmış. Ben iki sınır kapısı arasında kalmak zorunda kaldım. Hiçbir yere gidemiyorum. Bir gece boyunca Kalaşnikoflu askerlerle mültecilerin kaldığı nezarethanede kaldım. O çok ilginçti. Onlara da bir anlam yükleniyor. Her görünen tüfeği savaş zannediyoruz. Öyle değil tabi. Onların aksesuarı aslında. Bana çok yardımcı oldular. Hatta polisler Lahor’a kadar eşlik ettiler. Pakistan Hükümeti bunu Afganistan sınırından korumak için uyguluyor. İki hafta Pakistan’da kaldım. Pakistan seyahatimin bir haftası çölde geçti. Çok kilometre yaptım. Az hızla gitmek zorunda kaldım. Takip eden asker ve polislere uyum sağlamak gerekiyor. Onlar seni başkasına teslim ediyorlar. Bu Pakistan’da bir kural. Levies denilen korumalarla o sınır hattını geçmek gerekiyor. Ücretsiz, hükümetin sağladığı güvenlik hizmeti.
“Pakistan’da ilginç manzaralarla karşılaştım”
Pakistan’da Lahor biraz daha medeniydi. Ülkenin vitrini gibiydi. En azından kadının kamusal alanın dışında olduğu bir alan. Çünkü ben Pakistan’da belli bir yere kadar hiç kadın görmedim. Pakistan’da kadınlar hastaneler ve adliyelerde görülüyor. Kadın orada tek başına dışarı çıkmıyor. Ben hiçbir sorun yaşamadım. Turistlere çok saygılı davranıyorlar. Yeme-içme konusunda İran’da daha rahat ettim. Çünkü bizim kültürümüze daha yakınlar. Pakistan’da baharatlar artıyor, yemekler daha acı, çok daha ağır yemekler var. Daha yağlı yiyecekler tüketiyorlar. Hindistan daha da kötüydü zaten.
“Hindistan sürprizlere hazır olun!”
Pakistan’dan Hindistan’a Amritsar sınır kapısından geçtim. Oradan Delhi’ye uğradım. Aslında şehir şehir plan çıkarmıyorum. Mesela birisi davet ediyor 500 km geriye gidebiliyorum. Hindistan’da bir aya yakın zaman harcadım. Mesela bir yere beş gün ayırıyorum, bir şey çıkıyor daha fazla da kalabiliyorum. Bu arada motorla altın üçgeni tamamladım. Agra’ya gittim Tac Mahal’ı gördüm. Bombay’a da gitmek istedim. Çok sıcak olduğu için vazgeçtim. Oraya ancak uçakla gidilebilir. Himalaya Kardunkla Tepesi’ne çıktım. 5 bin 300 metre yüksekliğe ulaştım. Aslında hedefim de orasıydı. Dünyadaki popüler yerlerden birisi. Oraya bir anda çıkmak biraz riskli. Hatırladığım kadarıyla beş durakta çıktım. Kalacak yerler çok konforlu değil. Uyku tulumuyla kalıyorsunuz. Yükseğe çıktıkça konfor azalıyor. Bir yer veriyorlar size tahtadan ve derme çatma. Otel yok. Oraya bireysel ve grup olarak çıkanlar da vardı. Dünyada motosiklet kullanıcılarının ya da karavan seyahatlerinin gözde tepesi. Everest’e insan gücüyle çıkılan tepe Kardunkla. Araçla çıkılabilecek en yüksek zirve.
“Bu yol bana ne kazandıracak”
Ben her çıktığım yolculuğumda, “Bu yol bana ne kazandıracak” diyorum. Bu yolculuğumda da kendimi eleştirdiğim şeylerden birisi de buydu. Ben neden buraya gittim? Yolda bir Fransız gezginle karşılaştım. Bana dedi ki; “Neden bir yerin güzel olabilmesi için dünyanın onaylaması gerekiyor.” Ben o zaman egomun sesini dinleyerek çıktım o zirveye. Kendimi eleştirdiğim şey buydu. Çünkü dünyanın onayladığı bir yerdi bu. Bana çok güzel ders verdi. Örneğin Fas’ta Faslıların bile gitmediği ilginç bir göl keşfettim. Nerede olduğunu bile bilmiyorum. GPS kapalı, rastgele bir yerlere sürüyorum ve bir göl kenarı gördüm. Sandallarla falan geçiliyor. Farklı bir yer keşfettim. İngilizler ve Dubaililer yaşıyor bu yerde.
“Zirveye çıkınca sarhoş oluyorsun”
Himalaya’daki zirvede sarhoş oluyorsunuz. Yüksek bir irtifa. Oksijen tüpleri taşıyabiliyorsunuz. Zirveye çıkış noktasında da satılıyor zaten. Zirvenin atmosferine uyum sağlamak için özel haplar kullanarak gidiliyor. Manzarası çok güzeldi. Ben en sıcak ay temmuzda gitmeme rağmen kar vardı. En sıcak iklimde Pakistan, Hindistan’ı geçip, bir anda kar yağan zirveye çıktım. O farklılıkları deneyimlemek güzeldi. Sürekli zirveye çıkanlar oluyor. Belli sayıda insana izin veriliyor. Ayrıca zirvede bir süreden sonra oksijensizlikten dolayı zaten durulamıyor.
“Nepalliler sessiz ve huzurlu”
Himalaya hedefimden sonra Nepal’e geçtim. Nepal vizesini almayı unuttuğumdan, sınırı geçtikten sonra polisler durdurdu. Nepal vizesini böylece kapıda aldım. Nepal’de insanların kıyafetleri, sakinliği dikkatimi çekti. Tartışmanın olmadığı bir ortam var. Ben en çok onların kültüründeki meditasyon merak ediyordum. Aslında onların da bundan haberi yok. Biz anlam yüklüyoruz. Çok kişiyle sohbet ettim. Bu sakinlik onların yaşam tarzı. Kıyafetleri geleneklerinin parçası. O kıyafetlerle Nirvana’ya da ulaşmıyorlar. Biz Anadolu’da nasıl yöresel kıyafetler giyenlere farklı bir anlam yüklemiyorsak, orası da öyle. Batı çok anlam yüklüyor. Daha sessiz ve huzurlu gözüktükleri için bunun bir yolu varmış gibi geliyor.
“Seyahatlerimde yemek tercih etmiyorum”
Ben yaklaşık 20 yıldır seyahat ettiğimden yolda ne olsa yiyebiliyorum. Hiç yemek ayırt etmiyorum. Çocukken de etmezdim zaten. Bulunduğum koşuldan mutlu oluyorum. Nepal’de bir buçuk haftada turum bitmişti. Dönüşte karayoluyla dönemedim. Çünkü Pakistan tek girişli vize vermişti. Ayrıca üniversiteye de dönmem gerekiyordu. Turlarım yaz sezonunda, eğitimin olmadığı dönemde yapıyorum. Bir de aynı güzergahtan geri dönmek çok zor oluyor. Oraları keşfetmiş oluyorsunuz, merak kalmıyor. Seyahatte en büyük motivasyon aracı merak.
“Kameram her daim açık oluyor”
Fotoğraf ve video çekiyorum. Kameram sürekli açık. Kask kamerası, aksiyon kameraları hatta motorun tekerinde bile var. Suya girersem onun bile görüntüsünü almak istiyorum. Her şeyi belgelemeye çalışıyorum. İlerde torunlarıma anneanneniz, babaanneniz motorla dünya turu yaptı diyebilmek için. Aktarmayı, hikâye anlatıcılığını da çok seviyorum. Instagram güzel bir mecra benim için. Arkadaşlarımla takipçilerimle paylaşıyorum. Kendimi bir haberci gibi hissediyorum. Gittiğim yeri objektif bir şekilde kültürüyle, yemeğiyle fotoğraf ve videolarla aktarıyorum.
“Dilini bilmediğim yerde sorun yaşadım”
Ben motorumla aşk yaşıyorum. Hangi motoru kullanırsam kullanayım fark etmiyor. Gittiğim rotaya göre motor değişebiliyor. Yolculuklarda sağlık dışında her şeyin çözümü var. Moğolistan’da Sibirya sınırında motorum bozuldu. Ortak dil yok. Rusça ve Moğolca konuşuyorlar. Kendi motosikletimin markasının servisini de bulamadım. Gittim bir traktörcüye. Motosikletin Rusça manuelini indirdim. Rusçasını verdim ve beraber bakacağız dedim. Debriyaj balatasını söktük. Çözümü ürettik.
“Turkish Cargo destek oluyor”
Nepal’den Türkiye’ye dönüş için karar verdiğimde motorumu uçağa yükledim. Türk Hava Yolları, Turkish Cargo inanılmaz bir şekilde işimi kolaylaştırdı ve destek oldu. Hızlı bir şekilde motosikletin kasalamasından transferine kadar hatta Türkiye’deki ardiye işlemlerine kadar yardımcı oldular. Bir günde motorumla birlikte ülkeme döndüm. Motoru bütün bir şekilde kargoya verip istediğin bir ülkeye gidebiliyorsun. Birçok kişi bunu bilmiyor. Motosiklet kiralamak veya satın almaktan daha pratik oluyor. Çünkü kendi motorun, kendi eşyaların, kendi bakımını yaptığın aracınla yola devam ediyorsun. Koronavirüs olmasaydı Meksika’ya Turkish Cargo sponsorluğunda gidecektim. Güney Amerika turu planlamıştım. Yaklaşık bir sene bu turu yapacaktım. Genelde tek başıma gitmek istiyorum çünkü amacım gittiğim ülkelerdeki insanlarla sosyalleşmek. Başka biriyle gidersem bu pek mümkün olmuyor.
“Fes şehri Türkleri çok seviyor”
Afrika’da Fas’a Cebelitarık’tan geçtim. Karayoluyla gittim uçakla döndüm. Hayalim motosikletimden hiç ayrılmayıp dünya turu yapmak. Fas’ın her yerine gittim. İki ay kaldım. Fes şehri Türkleri çok seviyor. Beni de kahraman gibi karşıladılar. Osmanlı zamanında onlara destek olmamızdan dolayı bize seviyorlar. Fas’ta bir benzin istasyonuna girdiğimde kız çocuklarının bakışı, babalarının kız çocuklarını yanıma getirip tanıştırması unutamadığım anlardan birisi oldu. Baba gözleri dolu dolu geldi ve dedi ki; “Kızımı özgür ve cesur bir kadınla tanıştıra bilirmiyim?” Birilerine ilham olabiliyor, bir umut verebiliyor olmak güzel. O yüzden de olabildiğince görünür olmaya çalışıyorum.
“Moğolistan’da komşu kavramı yok”
Moğolistan’a Nepal seyahatimden iki sene önce gitti. O rotaya Karadeniz, Gürcistan, Rusya, Kazakistan sınırı, Sibirya’yı takip ederek Moğolistan’a vardım. Çünkü Rusya çift girişli vize veriyor. Kazakistan’a girip çıkarsam Moğolistan’a giremeyecektim. Bu prosedürler çok engelleyici oluyor. Moğolistan’da güzergah yok. Türkiye’nin iki buçuk katı kadar yüzölçümüne sahip bir ülke, ama Bursa kadar nüfusu var. 3 milyon kişi yaşıyor ve dünyada komşuya gidiyorum cümlesinin en az kullanıldığı yer. Ulan Batur dışında bir şehir daha var. Gerisi bozkır. Tüylerimin diken diken olduğu ve gözlerimin dolduğu yolculuklardan bir tanesi oldu. Bulutların yerle birleştiği çok güzel bir yerdi. Yolda giderken çadırdakiler el sallıyor, çığlık atıyor. Hemen gidiyorum. Özellikle çocukları varsa veya kadın varsa konukları oluyorum. Motosikleti orada atlarla beraber sürüyorsunuz.
“Hayal kurmak güzel”
Ceza evinde ders verirken mahkumların söylediği bir şey vardı. “Her yerde duvar ve demir parmaklıklar var. Ufka bakmayı özledik!” diyorlardı. İşte Moğolistan’da tam bunu gördüm. Uçsuz, bucaksızlığı gözünün alabildiğince görebiliyorsun. Bana bu çok büyük özgürlükmüş gibi geldi. Hep çadırda kaldım. Onların inancında Gök Tanrı’nın gözlerinin önünde olmak çok kıymetli. O yüzden bütün çadırların üstünde bir boşluk var. İzolasyonlarını nasıl yaptılar bilmiyorum, ama üşümüyorsunuz. Hep gökyüzünü görüyorsunuz. Orada herkes ailesi gibi davrandı. Atlara biniyoruz ve yemek yemeğe gidiyoruz. Restoran dedikleri yerde başka bir çadır mesela. Orada bol bol at sürdüm. Tekrara gitmek istediğim tek coğrafya. Biz çok fazla hayal kuruyoruz. Hayal kurmak güzel ama bir süre sonra yük oluyor. O coğrafyalarda onu öğrendim. Artık şunu diliyorum: Hedef beni çağırsın. Ben bir hedefe doğru koşmayayım. Ait olduğum, layık olduğum hedef beni çağırsın. O yüzden istediğim şeyi yapmaya çalışıyorum. Hak ettiğim yer ve insan beni kendine çekecektir diye düşünüyorum.
Bu gönderi kategorisi hakkında gerçek zamanlı güncellemeleri doğrudan bildirim almak için tıklayın.