Ülkemizde en çok konuşulan teknoloji konularından birisi Araştırma-Geliştirme (Ar-Ge)’dir. Özellikle, ülkemize ambargo uygulandığı zamanlarda gündemi en fazla meşgul eden konulardan biri olmaktadır. Gerçektende tam bağımsız bir ülke olabilmek için ülkemizin teknolojik ve ekonomik gücü olması gerekmektedir. Aslında teknolojik güç ekonomik gücü belirleyen en önemli etkenlerden birisidir.
Dünyadaki gelişmiş ülkelere bakıldığında, Ar-Ge altyapısı ve teknolojik gücün birbirini tamamlayıcı unsurlar olarak çok ileri seviyede olduğu ve diğer ülkelere hükmettikleri açıkça görülmektedir. Tabiri caizse güç kimde ise onun dediği olmaktadır. Adalet bile güç dengesine göre şekillenmektedir. Güçlü ülkelerin hemen hemen hepsi ileri teknolojiye sahiptir. Dünyanın en iyi 500 üniversitesine baktığımızda da yine aynı tabloyu görürüz. En iyi üniversiteler en gelişmiş ülkelerde bulunmaktadır. Ülkelerin gelişmişlikleri ve üniversitelerin bu sıralamadaki yerleri paralellik göstermektedir.
Aynı zamanda, ileri teknolojiye sahip olan ve teknolojik üstünlüğünü diğerlerine kabul ettiren ülkeler, kalıcı olarak bu gücü ellerinde tutmak ve ayrıcalıklarını koruyabilmek için Ar-Ge faaliyetlerine daha fazla yoğunlaşmaktadırlar. Çünkü teknolojik üstünlüğü ancak sürdürülebilir Ar-Ge ile koruyabileceklerinin farkındadırlar. Yoksa sadece orta düzey teknoloji üreterek ve tarım ürünleri ihraç ederek gelir gider dengesini sağlamaları mümkün değildir. Aslında günümüzde artık ülkelerin tarım alanında kullandıkları teknolojilerde gelişmişlik düzeyinin bir göstergesi olarak kabul edilmektedir. Tarımda ileri teknoloji kullanımı ile daha rekabetçi olunmakta ve verim/rekolte yükselmektedir. Hızlı üretmek, kaliteli üretmek ve rekabetçi olmak için güçlü bir bilgi birikimi ve teknoloji altyapısı kurmak gerekmektedir.
Bu husus sektör ayırımı olmaksızın bütün sektörler için geçerlidir. Havacılık özelinde de durum aynıdır. Bu altyapıyı kendi başına kurmak çok kolay değildir. Çünkü, güçlü bir Ar-Ge altyapısı kurmak için sağlam bir ekonomik altyapı, Ar-Ge kültürüne sahip yetişmiş insan kaynağı, dolayısıyla zaman ve sabır gerekir. Bu hususları yazı dizimizin 2. Bölüm’ünde ele alacağız.
Ar-Ge faaliyetlerinin tarihi insanlığın tarihi kadar eskidir. En eski toplumlardan günümüze kadar bütün toplumlar birbirlerine üstünlük sağlamak, hayatlarını kolaylaştırmak, daha iyi bir yaşam sürmek, ihtiyaçlarını daha kolay karşılamak için sürekli yenilikler peşinde koşmuşlar ve hayatlarının her safhasında iyileştirmelerin içinde olmuşlardır. Güçlü devletler kurulduktan sonrada en çok yenilik yapan, en çok teknolojik ürüne sahip olan, en çok gelişmiş silah üreten toplumlar ön plana çıkmıştır. Bu sayede, diğer toplumlara doğal olarak önderlik etmişler ve lider konumlarını sürekli muhafaza etmişlerdir. Kısaca, Ar-Ge toplumla beraber yaşayan ve gelişen dinamik bir yapıdır. Dünya var oldukça da farklı şekillerde devam edecektir.
Ar-Ge’nin tanımını biraz daha bilimsel olarak irdelersek; Ar-Ge,
“insan, kültür ve toplumun bilgisinden oluşan bilgi dağarcığının artırılması ve bu dağarcığın yeni uygulamalar tasarlamak üzere kullanılması için sistematik bir temelde yürütülen yaratıcı çalışmalardır” (Frascati Kılavuzu’na Göre).
Bu tanımlamada Ar-Ge’nin yöntemi, yönetimi ve sistematiği olduğu vurgulanmaktadır. Ar-Ge kültürü bizlere sistematik olarak planlı ve programlı çalışılması gerektiğini bildirmektedir. Bütün projelerin kısa, orta ve uzun vadeli olarak tanımlanması gerektiği ve hedeflerin açık ve net olarak belirlenmesinin zorunluluğu belirtilmektedir. Bu doğrultuda, her bir projenin iş planı ve takvimi çok iyi hazırlanmalı ve paydaşlar arasındaki ilişki yönetimi çok iyi yürütülmelidir. Projelerde ilişki yönetmek ve iş paketlerini tamamlayabilmek çok büyük öneme sahiptir. Yoksa bir çok proje başarılı bir şekilde yürütülemez ve tamamlanamaz.
Ar-Ge açısından bilinmesi gereken en önemli husus ise Ar-Ge’nin bir yatırım olduğu gerçeğidir. Ar-Ge’nin günü kurtarma aracı değil de, geleceğimizi şekillendiren bir faaliyet olduğu hususu her zaman aklımızda tutulmalıdır. Dolayısıyla, Ar-Ge’nin çok kısa bir sürede katma değer oluşturması da beklenmemelidir. Eğer böyle düşünülürse bu yapılan en büyük yanlışlardan biri olur. Çünkü bazen çalışmaların ürüne dönüşmesi çok uzun yıllar alabilir. Bazen de hiç bir zaman ürüne dönüşmeyebilir. Bu durum Ar-Ge’nin doğası gereğidir.
Fakat unutulmamalıdır ki her bir bilgi başka bir bilginin doğmasına veya gelişimine katkı sağlamaktadır. Çıktılarına göre başarısız kabul edilen bir proje başarılı bir çalışmayı kolaylıkla tetikleyebilir. Tamamen farklı teknolojilerin ortaya çıkmasına sebep olabilir. Unutulmamalıdır ki yapılan hiç bir çalışma boşa gitmez yeterki bir plan ve program dahilinde sistematik bir şekilde yapılsın.
Hiçbir çalışma küçümsenmemeli ve meşhur atasözümüz “Damlaya damlaya göl olur” mantığı Ar-Ge’nin felsefesi olmalıdır. Yapılan küçük küçük çalışmalar bir gün gelir bir bütünü oluşturarak ürün haline gelir. Yazımızın devamını 2. Bölüm’de tamamlayacağız.
Yazarın Diğer Yazıları
Bu gönderi kategorisi hakkında gerçek zamanlı güncellemeleri doğrudan bildirim almak için tıklayın.