Dan Cooper, 24 Kasım 1971 tarihinde öğleden sonra Portland ve Seattle arasında kalan Amerika Birleşik Devletleri hava sahasında yer alan Pasific Northwest Havayollarına ait bir Boeing 727 uçağını kaçıran kimliği belirsiz kırklı yaşlardaki bir adamın takma adıdır. Amerikan medyasında adı “D.B.” olarak verilen Cooper, Amerikan tarihindeki ilk ve tek uçak kaçıran ve yakalanmayan adam oldu. Bu sır o günden bugüne kadar çözülemedi. Ayrıca bu olay, Boeing için tam bir başarı öyküsü haline gelen Boeing 727 uçağında meydana gelen ilginç olaylar listesinin başında yer aldı. Hem kişinin hem de uçağın ilginç öyküleri var.
Olayın kahramanı, uçak biletini Dan Cooper takma adını kullanarak nakit para ile satın aldı ancak bir haberin yanlış anlaşılmasından dolayı popüler bilimde D. B. Cooper olarak tanındı. Fidye olarak 200.000 Amerikan Doları (günümüzde 1,28 milyon dolara eşdeğer) aldı ve tam olarak Seattle ve Reno arasında bir yerlere paraşütle uçaktan atladı. Uzun süren Federal Soruşturma Bürosu (The Federal Bureau of Investigation, FBI) soruşturmasına rağmen, failin hiçbir zaman yeri veya kimliği tespit edilemedi. Arkasında sadece siyah bir kravat bıraktı. Uçakta 18C numaralı koltukta oturuyordu. Olay, ticari havacılık tarihinde çözülmemiş tek hava korsanlığı vakası olmaya devam etmektedir. Birçok kişi meşhur olmak adına Dan Cooper olduğunu iddia etti. Bunlardan 800 kadarı FBI tarafından soruşturuluyor. Ama bu listedeki üç isim biraz daha ön plana çıkıyordu. Cooper aslında Richard Floyd Mccoy’du, hayır Duana Weber’di diyen de var, kravatındaki kalıntılardan yola çıkıp adamın Boeing’de çalıştığını iddia edenlerde var. Diğer bir şüpheli de Kenneth Christiansen. FBI, daha sonra Kenneth Christiansen’in fotoğrafını, Cooper’ın kaçırdığı uçakta görevli hostese gösteriyor. Hostes, bugüne kadar gösterilen şüphelilerden en çok Kenneth’in Cooper’a benzediğini ancak tam olarak tespit edemediğini belirtiyor. Olay sürüp gidiyor. Ayrıca Amerikan Federal Havacılık İdaresi (The Federal Aviation Administration, FAA) tarafından uçakların bu olaydan sonra kapısının açılmaması için basınçlı bir vana sisteminin kullanımı zorunlu hale getirildi. Bu ilginç olayda Dan Cooper’ın akıbeti bilinmez ama ölen ya da yaralanan olmadı. Bilindiği üzere uçak Seattle inince Dan Cooper fidyeyi almış ve yolcuları bırakmıştı. Uçakta sadece mürettebat vardı.
Pek çok FBI ajanı, Dan Cooper’ın yüksek seviyede riskli olan atlayışından büyük olasılıkla kurtulamadığını, ancak kalıntılarının da hiçbir zaman bulunamadığını belirtti. FBI, kaçırılma olayından sonra tam 49 yıl boyunca aktif bir soruşturma sürdürmüştür ancak 60 cilde ulaşan dava dosyasına ve geçen onca zamana rağmen Dan Cooper’ın gerçek kimliği veya nerede olduğu konusunda bir sonuca ulaşılamamıştır. Yıllar içinde araştırmacılar, muhabirler ve konunun meraklıları tarafından çeşitli olasılıklara dair çok sayıda teori öne sürüldü. Yıllar boyunca ipuçları ortaya çıktı. 1978 yılının kış aylarında ıssız bir bölgede Boeing 727’nin arka kapısının açılmasına yönelik talimatların yer aldığı bir kılavuz bulundu. Kılavuzun Cooper’ın kaçırdığı uçaktan düştüğünden şüphelenildi. Genç bir çocuk, 1980 yılının şubat ayında Kolumbiya nehri kıyısında ilgili fidyeye ait küçük bir banknot zulası buldu. Bu buluş konuya olan ilgiyi yeniden tetiklese de sadece konunun gizemini daha da derinleştirdi ve fidyenin büyük çoğunluğu kurtarılmadan kaldı.
2007 yılında Dan Cooper davasını Larry Carr isimli FBI ajanı devraldı. Carr’ın yaptığı açıklamalar, bugüne kadar inanılan şeylerin tam tersini gösteriyordu. Carr, Dan Cooper için aşağıda yer alan ifadeleri kullandı.
“Bugüne kadar D.B. Cooper’ın uçaktan atladıktan sonra yaşadığını, bir yerlere kaçmış olabileceğini düşündük. Cooper uçaktan atladığı zaman hava artık kararmıştı ve yağmur yağıyordu. Hiçbir tecrübeli paraşütçü, o kadar hızla giden bir uçakta yağmur yağarken rüzgarı karşısına alıp atlamaz. Ayrıca Cooper’ın iniş yapması gereken yer tamamen ağaçlıktı ve bildiğimiz kadarıyla gece görüşü gözlüğüne de sahip değildi. Bana kalırsa Cooper, atladıktan hemen sonra öldü ve ormanlık alan olduğu için cesedi hiçbir zaman bulunamadı.”
FBI, Temmuz 2016’da davayla ilgili aktif soruşturmayı resmî olarak askıya aldı ancak büro, paraşütlerle veya fidye parasıyla ilgili ortaya çıkabilecek herhangi bir fiziksel kanıtın analiz için sunulmasını hâlâ talep etmektedir.
Boeing 727’e gelince bu uçak, Boeing 727 orta boyda, dar gövdeli, üç motorlu ticari bir jet uçağıdır. İlk kez 1963 yılında kullanılmaya başlanmıştır. Kokpit tasarımı ve gövdesinin üst bölümü, 707 modeliyle büyük benzerlikler taşır. İlk uçuşunu 9 Şubat 1963 tarihinde yapmıştır. 1 Şubat 1964 tarihinde Eastern Airlines filosunda hizmete girmiştir. Yolcu uçaklarının yerdeyken motorlarını çalıştırmadan elektrik sistemlerini ve klimalarını çalıştırmalarına imkân veren yardımcı güç ünitesi (Auxiliary Power Unit, APU) ilk kez Boeing 727’de kullanılmıştır. Bunun yanı sıra Boeing 727, yaşamış olduğu sıra dışı bir uçak kaçırma olayı sebebiyle de dünya sivil havacılık tarihine geçmiştir. Boeing 727, bir zamanların en popüler yolcu jetlerinden biriydi. Tek koridorlu, kuyruk kısmına konumlandırılmış üç motora sahip, ortalama 150 yolcu kapasiteli kısa-orta menzilli bir uçaktı. Boeing toplamda 727 modelden 250 tane üretmeyi planlıyordu. Satışından da pek umutlu değildi. 26 ülkeyi kapsayan dünya turu ve yapılan reklamlar sayesinde bu uçaktan 1962 ve 1984 yılları arasında 1833 adet üretilerek satış rekorları kırıldı. Çok uzun yıllar dünyadaki en popüler jet uçağıydı. Aralarında Türk Hava Yolları’nın da olduğu pek çok şirket, 1970’lerden 90’ların sonlarına kadar bu uçakları aktif olarak kullandı. Ülkemiz de 1972 yılında Boeing 727 uçağından 3 adet sipariş etti, dönemin THY Genel Müdürü ve yardımcısı hem parayı ödemedikleri hem de pilotları ve teknisyenleri gerekli olan eğitimlere yollamadıkları için görevden alındılar. Bu da ülkemizdeki ilginç Boeing 727 olaylarından birisidir. 1980’lerin ortalarından itibaren yerini 737’ye bırakmaya başlayan 727’ler, 2000’lerin başından itibaren ya müzelere gönderildi ya da kargo uçağı olarak değerlendirilmeye başlandı.
Bu uçak uçuşta olduğu sürece irili ufaklı 345 adet kazaya karışmıştır. Ülkemiz topraklarında TC-JBH tescilli bir Boeing 727, İstanbul-Antalya seferi sırasında Isparta/Karatepe’ye düştü. Uçakta bulunan 154 kişiden kurtulan olmadı. Bu kaza, aynı zamanda Türkiye toprakları üzerinde yaşanan en ölümcül uçak kazası unvanını da halen korumaktadır. İkincisi ise Talia Hava Yolları 27 Şubat 1988 uçak kazasıdır. İngiliz-Türk ortaklı Talia Havayollarına ait B727-200 tipi 13 yaşındaki TC-AKD Kuyruk Tescilli uçak, Atatürk Havalimanından Ercan Havalimanına uçuş gerçekleştirirken pilot hatası nedeniyle Girne yakınlarında Beşparmak Dağlarına çarparak parçalandı. Bu kazada da maalesef kurtulan olmadı.
Yazarın Diğer Yazıları
Bu gönderi kategorisi hakkında gerçek zamanlı güncellemeleri doğrudan bildirim almak için tıklayın.