1918’deki İspanyol gribi diye tanımlanan, aslında 2018’de yapılan son araştırmalara göre Kansas-ABD’de bir askeri üste başladığı tahmin edilen küresel grip salgının üzerinden 100 yıl geçtikten sonra dünya yeniden benzer bir salgınla karşı karşıya geldi. Salgının kökeni şimdilik Çin’in Wuhan kentindeki yabani hayvanların da satıldığı bir hayvan pazarı. Yarasalarda yaşayan bir koronavirüsün büyük bir olasılıkla pangolinler üzerinden insanlara geçtiği sanılıyor. Başka iddialar da var.
Bu salgının da, diğer küresel salgınlar gibi tüm dünyayı kasıp kavurduktan sonra etkisinin kaybolması, ya da virüsün ve biz insanların birlikte yaşamayı öğrenmesi bekleniyor. Yani bazı mutasyonlar sonucu virüsün değişime uğraması ve öldürücülüğünün azalması, ancak grip gibi her yıl tekrarlaması söz konusu olabilir.
Virüsün oldukça bulaşıcı olması nedeniyle, insanların sokağa çıkamaması, sınırların insan trafiğine kapanması, yük trafiğinin en aza indirilmesi nedeniyle ekonomilerin de ağır darbe yemesi kaçınılmaz oldu. Hem üretimin düşmesi, hem talebin azalması sonucu pek çok kişi mali sıkıntıya düştü. Aynı durum şirketler için de söz konusu oldu. Evden çalışma şansı olmayan kişiler ağırlıklı olarak işsiz kaldı. Orta ve küçük boy işletmeler de büyük işletmelere oranla çok daha ağır darbe yedi. Esnaf ise perişan oldu.
Güçlü ekonomilere ve sert para birimleine sahip olan ülkeler, bu sıkıntıyı daha kolay çözebilecekler; ya geniş bütçe olanaklarını kullanacaklar, ya kredibiliteleriyle çok düşük faiz koşullarıyla borçlanacaklar, ya da para basacaklar. Büyük bir olasılıkla da bunların hepsini aynı anda uygulamaya sokarak halkın fakirleşmesini durduracak, esnafa ve firmalara destek olarak nisbeten kısa sürede ekonomilerini düzlüğe çıkaracaklar.
Türkiye’de ise durum biraz farklı. TL’nin sert para olmaması nedeniyle Merkez Bankası para bastıkça TL’nin değeri de düşüyor. Bu da ekonomisi düzgün olan ülkelere oranla bizde enflasyonun daha çabuk fırlaması sonucunu getirecek. Kredibilitemiz maalesef hiç iyi değil. Faiz düşerse enflasyon da düşer anlayışı genel kabul gören bir anlayış olmadığından ekonomiyi yönetenlere yurtdışında güven sıfır. Ayrıca para kaynaklarının olduğu tüm ülkelerle kavgalıyız. Dış politikamız nedeniyle ekonomik kredibilite dışında politik kredibilitemizde de ciddi sorunlar var. En düşük faizle, yeterli miktarda kredi alabileceğimiz IMF’e gitmemiz şimdilik pek mümkün değil gibi. Çünkü bazı iç politika söylemleri ve IMF’in, bugünkü yöneticilerimiz tarafından kabul edilmesi mümkün olmayan olası istekleri şimdilik buna engel. Geriye bazı ülkelerden sağlayacağımız SWAP seçenekleri kalıyor. Bu yazı hazırlanırken, Katar’la 10 Milyar USD’lik bir SWAP sağlandığı haberi gelmişti. Ancak eski Merkez Başkanı Sn Durmuş Yılmaz da bu kaynağın neden makyajdan öteye gidemeyeceğini açıklamıştı.
Sonuçta döviz krizimiz devam ediyor. Bu sıkıntıyı kısmen aşabilmek için bir an evvel Türkiye’nin döviz kazandırıcı faaliyetlere yeniden ciddi şekilde ağırlık vermesi gerekecek. Bunların başında ise turizm ve havacılık geliyor.
Bu sektörler ise ise tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de krizden en ağır darbeyi yiyen faaliyet alanları arasında. İnsanların yeniden güven duyarak uçağa binmesi, acil gereksinimleri dışında seyahat etmesi, tatile gitmesi epey zaman alacak gibi. TL’nin değer kaybı nedeniyle Türkiye’nin bu konuda göreceli bir avantajı var. Gelişen şartlara göre, hala alım gücü olan ve virus korkusunu yenmiş kişilerin Temmuz’un ikinci yarısından itibaren klasik olarak bize turist sağlayan ülkelerden Türkiye’ye gelmeye başlaması mümkün. Geçen yılın yüzde 30-40’ı mertebesinde bir döviz kazanımı bile sağlanabilse, hem ekonomi az da olsa bir nefes olacak, hem de işsiz kalan turizmdeki geniş çalışan kadrosunun cebine bir miktar nakit girişi olacak.
Ancak, bu mütevazi sonuca bile ulaşmak için alınması gereken pek çok tedbir var. Bunların bazıları aşağıdaki gibi:
- Başlangıçta her iki sektörün de devletten parasal desteğe gereksinimi var. Hem devletin vermeyi düşündüğü teşvikleri genişletmesi, hem de verdiği sözlerin arkasında durması çok önemli
- Korona salgınında, yaz aylarında hem ülkemizde, hem de bizim için kritik ülkelerde ikinci bir dalganın gelmemesi ayrı bir önem taşıyor. Türkiye’nin bu konuda kendi ev ödevini iyi yapması çok önemli. Bu nedenle ülkemiz tıp alanında sağladığı başarıyı, ekonomik ve idari kararlarla güçlendirerek desteklemelidir. Bir yanlış ve/veya hızlı hareket bizi çok zor durumda bırakabilir.
- Tesis, destinasyon ve ülke bazında çok ciddi hazırlıklar yapmamız gerekiyor. Ancak bu şekilde turistin güvenli bir şekilde Türkiye’ye gelmesi ve tatilini yapması sağlanabilir. Bu konuda bazı çalışmaların yapıldığını duyuyoruz ve mutlu oluyoruz. Ancak bu üç kademe arasında hala yeterli eşgüdüm yok gibi ve vakit kaybediliyor.
- Hava ulaşımı konusunda gerekli tedbirlerin alınması da önemli. Neyse ki kuralları zaten uluslararası düzeyde oluşturuluyor ve Türk şirketleri (havayollları, terminal işletmeleri vs.) hızla bu tedbirlere uyum sağlıyor.
- Dış ilişkilere hızla önem verilmesi de çok önemli. Zira bizim için turizm açısından, Rusya ile birlikte en önemli ülkelerin olduğu Avrupa Birliği’nde bazı ulaşım koridorlarının öncelikli olarak açılması düşünülüyor. Bu koridorlar bu yaz turizm trafiğinin nasıl oluşacağını belirleyecek. Aynı zamanda ticaret kanallarının nasıl oluşacağı konusunda da etkileri olacak.
Türkiye’nin Avrupa’da oluşacak bu koridorların içerisinde yer alması, hatta oluşturulması düşünülen Covid’den (büyük oranda) arınmış habbeler içerisinde yer alması, yaşamsal önem taşıyacak. Aksi taktirde, tarife dışı gümrük duvarı benzeri bir uygulamanın, hizmet sektöründe Türkiye’ye karşı uygulanması ve zaten kısıtlı olacak olan bu yılın turizm hareketlerinin AB’nin kendi içerisindeki destinasyonlara yönlendirilmesi riski oluşacaktır. Sürekli olarak AB ile ilişkilerimizi gergin tutan dış politikamız ve bozuk ekonomik yapımız bizi bu baskılara açık tutmaktadır. Şu anda yapılmakta olan çalışmalarda Türkiye bu koridor ve habbeler içerisinde yoktur. (Bu konuda 20 Mayıs 2020’de İngiliz The Economist’te yayınlanan ‘A good kind of bubble’ isimli makale uyarıcı olmalıdır.) Covid-19 krizini çok başarılı bir şekilde atlatan Yunanistan ise bu açıdan çok avantajlıdır.
Hızla yapılması gerekenler
Bu kritik konuda hızla yapılması gereken girişimlerin bazıları şunlardır.
a) Tesis, destinasyon ve ülke bazında eşgüdümün hızla sağlanması gerekmektedir. Turizm bakanının sektör içerisinden olması bu konuda bir şanstır.
b) Ankara’da karar verici kişilerin tedbirlerin gevşetilmesinin zamanlaması konusunda son derece hassas olması ve hata yapmamaları gereklidir.
c) (a)’da değinilen eşgüdüm sağlandığında bu çalışmanın çıktıları yurtdışında tur operatörlerine çok detaylı bir şekilde anlatılmalıdır. Bu konuda fazla zaman kaybedilmemeli, sektör temsilcileri, gerekirse uçak kiralayarak söz konusu operatörler ve turizm örgütlerine ziyaretler yapmalıdırlar. ZOOM toplantıları bu konuda yeterli olmayacak, vücut dilinin görülmediği konuşmalar gerginliğe bile neden olabilecektir.
Nitekim geçenlerde kritik bir AB toplantısında Portekiz ve Hollanda başbakanlarının birbirine girdiği unutulmamalıdır.
d) Dışişleri bakanı, turizm bakanı ve sağlık bakanının yurtdışı diplomatik faaliyetlerle sektör temsilcilerinin destek sağlaması son derece önemlidir. Bu görüşmelerde son derece şeffaf sağlık bilgilerinin sağlanması gereklidir. Türkiye’deki gerçek hasta rakamları ve ölümler konusunda oluşacak en ufak şüphenin, yapılacak ikna çabalarında sonuç alınmasını engelleyeceği unutulmamalıdır.
Ülke ekonomimize çok ciddi döviz girdisi sağlayan, milli gelirimize önemli katkıları olan havacılık ve turizm sektörlerinin yeniden ayağa kaldırılıp, yılın ikinci yarısında elden geldiğince etkin hale getirilmesi ülkemizin girdiği ekonomik darboğazdan çıkmasına önemli katkılar sağlayacak, işsizlikten kaynaklanan sosyal sorunları bir nebze olsun hafifletecektir.
Yazarın Diğer Yazıları
Bu gönderi kategorisi hakkında gerçek zamanlı güncellemeleri doğrudan bildirim almak için tıklayın.