Türkiye’nin Uzak Doğulu kardeş ülkesi Güney Kore’deki turumuza kaldığımız yerden devam ediyoruz. Önceki yazımızda başkent Seul’ü keşfedip, tarihi ve turistik alanlarında çok verimli bir tura çıkmıştık hep birlikte. Şimdi hep birlikte Güney Kore’nin güneyini keşfetmek üzere yola koyuluyoruz.
Trenle güneye yolculuk
Kore’de şehirlerarası yolculuklarda kullanılan iki ayrı tren sistemi bulunuyor. Bunlardan biri geleneksel Arirang A trenleri, diğeri ise çok daha modern bir sistem olan KTX isimli yüksek hızlı trenler.
Rengârenk dış görünüşleri ile Arirang A trenleri, oldukça ilgi çekici. Biz de ilk noktamız Suwan’a trenle gidiyoruz. Seul’ün 30 kilometre güneyinde yer alan Suwan’da ilk hedefimizse Memorail Savaş Anıtı oluyor.
Türk şehitler burada yatıyor
Kore Savaşı sırasında, Güney Koreliler savaşı kaybetmek üzereyken Türk askeri, direnişe destek vermek üzere yetişiyor. Düşmanın ilerleyişi, Türklerin gelmesi ile durduruluyor. Bu yüzden Seul’de Türk olduğunuzu söylediğiniz zaman hâlâ çok büyük saygı görüyorsunuz.
Ateşkes imzalanana kadar Türkiye’den Kore’ye 21 bin 212 askerimiz gidiyor. Bunlardan 1005’i şehit oluyor. Suwan’daki Memorial Anıtı, savaşta şehit olan Türk askerlerinin anısına dikilmiş.
34 ayda tamamlanan surlar
Duygusal anlar yaşadığımız anıtı arkamızda bırakıp Suwon surlar bölgesine doğru yola çıkıyoruz. Hwaseong yani Parlak Kale, Suwon şehrinin ortasında yer alan surlar ile çevrili bölgedeki kalenin adı.
Çosun Hanedanlığı’ndan Kral Jeongjo tarafından inşa ettirilen kale ve surlar, 1796 yılında 34 aylık çalışma sonunda tamamlanmış. 4 ayrı kapısı bulunan 5.7 kilometre uzunluğundaki surlar, 1.3 kilometrekarelik alanı çevreliyor. Kale 1997’de UNESCO Dünya Mirası listesine alınmış.
Kore yemek kültüründe pirincin rolü
Suwon’dan sonraki durağımız Jeong Seong oluyor. Şehirde ilk olarak yöresel ürünler pazarına uğruyoruz. Ayın sadece 2, 7, 12, 17, 22 ve 27. günlerinde açık olması sebebiyle 5 Day Market olarak bilinen bu pazarda köylülerin ürettiği organik ürünler satılıyor. Şifalı otlar, çeşitli sebze ve meyvelerin yanı sıra deniz mahsullerinden domuz bacağına kadar her şey hem satılıyor hem de pişirilerek servis ediliyor. Pazarda turlarken siz de bizim gibi Kore’nin yemek kültürü hakkında geniş bir bilgi birikimine sahip olabilirsiniz.
Koreliler, geleneksel yemek alışkanlıklarını hâlâ koruyor. Pirinç, her öğünde tüketiliyor ve içkisinden tatlısına her şeyi yapılıyor. Ülke yemekleri besleyici, vitamini bol ve genellikle düşük kalorili olmasıyla dikkat çekiyor. Mutfakta ağırlık sebzede olduğundan kilo almaktan korkmadan her şeyi yiyebilirsiniz. Ancak Kore’de ne kadar çok yemek sipariş ederseniz edin sofradan tıka basa doymuş bir hisle kalkamıyorsunuz. Korelilerin ince yapılı ve zayıf insanlar olması bunun ispatı.
Halk şarkısı müzikali
Pazarda turlayıp karnımızı doyurduktan sonra bir Arirang müzikaline katılıyoruz. Arirang, Kore’nin resmi olmayan milli marşı da sayılabilecek bir halk şarkısı. Şarkının çoğu versiyonu, şarkıyı söyleyenin bir dağdan geçerken karşılaştığı zorlukları anlatarak başlar. “Arirang”, geçidin ve dolayısıyla şarkının da adı. Bu halk şarkısını temele alan müzikaller ülkenin en önemli kültürel değerleri arasında gösteriliyor.
Dünyaca ünlü Bulguksa Tapınağı
Güneye yolculuğumuzun bir sonraki durağı Gyeongju için yola çıkma vakti. Bir buçuk saatlik yolculuk sonunda ulaştığımız şehirde ilk durağımız, Budist sanatı altın çağının en önemli yapısı olan ve Budist rahipler tarafından da hâlâ aktif olarak kullanılan Bulguksa Tapınağı oluyor. Ormanın yamacına kurulan tapınağa ağaçlar arasında uzunca bir yolu yürüyerek ulaşılıyor. Yol boyunca yer alan heykellerin tapınağı koruduğuna inanılıyor.
Bulguksa Tapınağı, yemyeşil bir orman ve küçük bir göl ortasında yer alıyor. Tapınağın kendi mimari güzelliği, içindeki kutsal emanetlerin sanatsal dokunuşları ile birleşince ortaya şaheser bir eser çıkmış. Birçok hazineye ev sahipliği yapan ve hatta içerisinde Kore’de yer alan en önemli 2 pagodadan birini barındıran Bulguksa saatler boyunca gezmekle bitmeyecek kadar detaylı bir tur gerektiriyor. Bugün Budistler için kutsal sayılan tapınak, tek bir çivi dahi kullanılmadan inşa edilmiş olmasına rağmen yaklaşık 600 yıldır ayakta. Tapınak bahçesi ile beraber düşünüldüğünde devasa bir alanda kurulmuş.
Tapınağın bahçesinde genç yaşlı, yerli yabancı büyük bir kalabalık ve gürültü söz konusuyken; tapınakların içinde Budist rahiplerin ibadet edip; Korelilerin onlara duaları ile eşlik ettiği anlarda müthiş bir sessizlik hâkim.
İstanbul Evi’ni ziyaret
Gyeongju şehrinde Seokguram bölgesi mutlaka gezilmeli. Dünya milletlerinin kaynaşmasına öncü olan İstanbul-Gyeongju World Culture Expo 2013 yılında burada düzenlenmiş. Doğu’nun gizemi ile Batı’nın realitesini bir araya getiren “Rüya Kent İstanbul” mottosuyla buraya kurulan bir İstanbul evi ve önünde yer alan Galata Kulesi bugün hâlâ ilgi görüyor. Hazırlanan İstanbul evinin içinde geleneksel Türk kültür ögeleri sergileniyor. İstanbul’un tanıtım filmleri de barkovizyon gösterileri ile ziyaretçilere sunuluyor.
Gyeongju şehrinde son olarak tarihi Yangdong köyüne uğruyoruz. Kore sınırları içinde yer alan en geniş geleneksel köy olan Yangdong’u 1993 yılında Prens Charles da ziyaret etmiş. Doğası ve kültürel birikimi ile 500 yıl önceki yaşantının birebir devam ettiği 160 evin bulunduğu köy, Konfüçyüs kültürünü muhafaza etmesi sebebiyle UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde yer alıyor.
Busan’ı denizden keşfediyoruz
Güney Kore’nin güneyine olan seyahatimizin son ayağı, ülkenin en güneyinde yer alan, sahil şehri Busan oluyor. Güney Kore’nin en büyük liman kenti olan Busan, aynı zamanda 4 milyonu aşkın nüfusu ile ülkenin en büyük ikinci şehri.
Yüksek yapılı binalarıyla oldukça modern bir şehir olan Busan’ı denizden keşfetmek için bizim gibi tekne turuna katılabilirsiniz. Gökdelenleri uzaktan keşfedip, Gwangan Köprüsü’ne yaklaştıkça Busan’ın ne kadar güzel bir şehir olduğuna bir kez daha kanaat getiriyoruz. 1994 yılında yapımına başlanan asma köprünün 8 senede tamamlandığını öğreniyoruz. Tekneyle biraz daha açıldıktan sonra balık tutmayı da ihmal etmiyoruz.
800 metrelik Sinema Caddesi
Tekne turumuzu bitirdikten sonra Sinema Caddesi’nde yürüyüşe çıkıyoruz. 2014 yılında ziyaretçilere açılan 800 metrelik bu cadde, Busan’da her sene düzenlenen Uluslararası Film Festivali’ne istinaden tasarlanmış. Cadde boyunca, dünyaca ünlü filmlere dair çeşitli sembolleri ve Koreli sinema yıldızlarının el izlerini görüyoruz.
Savaştan kaçanların kurduğu köy
Busan şehrindeki son noktamız olan Gamcheon Kültür Köyü, Koreliler için oldukça önemli. Kore Savaşı sırasında, Taegeukdo dininin 4 bin üyesi, savaşın böldüğü ülkenin farklı bölgelerinden gelen mülteciler ile beraber Busan’ın bu köyüne yerleşmiş, kendilerine ev olarak da 800 dolayında ahşaptan baraka ve gecekondu inşa etmiş. Daha sonra nüfusu giderek artan köy, küçük seramik kuşları, renkli evleri, güler yüzlü insanları ile insana yaşama zevki veren eğlenceli bir yer. Köyün tepeden manzarasının oldukça keyifli olduğunu söyleyelim.
Bu gönderi kategorisi hakkında gerçek zamanlı güncellemeleri doğrudan bildirim almak için tıklayın.